• Sonuç bulunamadı

H.’nin Fırıldak (1874) adlı letaifnamesinde Çin’deki bürokrasiye dair bir fıkra yer alır:

KAYNAKLARINA GÖRE LETAİF

M. H.’nin Fırıldak (1874) adlı letaifnamesinde Çin’deki bürokrasiye dair bir fıkra yer alır:

7

Çin’de adet, bir memurun vefatı vukuunda makamına oğlunu tayin ederlermiş.

İttifaka bir vilayet valisi vefat etmekle yerine oğlunu neseb ederler. Bu zat payitahttan hareketle mahal-i memuriyetine vasıl oldukta, lalası “Efendim, âyân-ı memleket tebriğe gelirler. Sakın yüz vermeyin ki heybetinizden korksunlar.” diye nush ve pend eylemesi üzerine herif “Peki” deyip ve kendisi dahi mürekkeple yüzünü boyayıp kürkü arkasına ters giyerek kapının arkasına saklanır. Ahali odadan içeri girince hemân meydana çıkıp “Beee” diyerek heriflere papuçları bıraktırarak kaçırır. Lala derhal, “Aman efendim, ne yaptınız?” demesi üzerine “Fena mı yaptım? İşte hepsi heybetimden korktu.” der.

Yazar, memurluk görevinin saltanat misali babadan oğula geçişini eleştirirken göreve dair bilgisi olmayan kişinin anlayışının eksikliğini de ortaya çıkarır. Göreve atanan kişinin içine düştüğü durum gülünçtür çünkü en büyük mülki amir olarak atandığı görevinin ilk aşamasında küçük düşmüş, kendisini ziyarete gelenler karşısında akıl sağlığını yitirmiş bir tavır sergilemiştir ve bunun da farkında değildir.

Mehmed Hilmi’nin 1910’da yayımlanan Musavver Müntehabat-ı Hilmi’sinde

Sibirya’yı konu alan bir fıkra vardır. Bu fıkrada yer alan geleneğin varlığı hakkında

somut bir şey bulunmasa da o coğrafyanın kültürü okuyucuyu ister istemez olumsuz duygulara sevk etmektedir:

1168

Vaktiyle Sibirya köylerinden birinde lokantanın birine girmiş olan bir ecnebiye götürülen çorba içinde bir fare zuhur eder. Müşteri hiddetlenip lokantacıya hitaben:

 Bu ne behî herif, çorba içinde bir fare var?.. deyince:

Meğerse o köyde fare çorbası çorbaların en nefisi telakki olunarak her lokantada pişirilmekte olduğundan bu ecnebi müşteriye dahi verilen çorba içine iki fare konulmuş olduğu halde; lokantacı ecnebinin işbu ihtarını (çorbanın içine niçin bir fare konulup iki konulmadığına) darılıyor zannına düşüp ecnebi müşteriye cevaben:

 Efendim niçin darılıyorsunuz? Çorbanızda fare bir değil ikidir!.. ihtarını edince herif büsbütün hiddetlenip çorbayı kâsesiyle beraber yere atıp bırakıp gitmiştir.

Yukarıdaki fıkrada aykırı duran nesne, sunulan yemektir. Yemeğin niteliği dışında, aslında Sibiryalılar kendi kültürlerine göre en iyi misafirperverliği sergilemeye çalışmışlardır. Dolayısıyla kültür farklılığından doğan bir yanlış anlama ve talihsizlik söz konusudur. İki kültür arasındaki uyumsuzluk ve çatışma fıkranın çerçevesini belirler.

Mehmed Süleyman Avanzade’nin Mükemmel Hazine-i Letaif (1898) adlı eserinde Fransa’da geçen aşağıdaki fıkrası da yabancı kökenlidir:

1032

İlk defa olmak üzere sütninesiyle beraber Paris civarında hayvanat bahçesine giden küçük bir kıza sütninesi der ki:

 Bakınız matmazel! Ne güzel, ne latif, bir ata tavşanı familyası! Annesi, babası, bak, bak! Çocukları da var, hepsi bir arada...

Bu söz üzerine küçük kız der ki:

 İyi ama, hani sütnineleri nerede?

Yukarıdaki fıkrada, sütninenin çizdiği aile tablosunu dolduran kız çocuğu safiyane bir tavırla o tabloya sütnineyi dahil etmek istemiş olabilir ama bir tavşan ailesine benzetilmeyi onaylamayıp sütnineyi dahil ederek bir dokundurma da yapmış olabilir. Her iki durumda da sütnine beklenmedik ya da aykırı bir tavırla karşılaşmıştır.

Faik Reşat’ın 1912’de yayımlanan Külliyat-ı Letaif adlı eserinde de yabancı kökenli latifelere sıklıkla rastlanmaktadır. Halktan birinin ahmaklığını ortaya koyduğu aşağıdaki örnek ilgi çekicidir:

Bir mecliste Sudan memleketlerinden bazılarının tahammül olunmaz derecede sıcak olduğundan ahâlisinin çırılçıplak gezdikleri hikâye edilirken huzzardan biri: “Acaba oralarda erkekle kadın nasıl belli olur?” demiş (Özalp 1998: 723).

Yine, Ruslarla ilgili olan aşağıdaki latifede insana verilen değerin parayla

ölçülüyor olması ve paranın verdiği güce dayanarak hareket edilmesi öne çıkar:

Rusyalı bir zengin, ikamet ettiği otelde nasılsa garsona hiddet ederek rovelverini çektiği gibi vurup öldürür. Otelci ile sâir misâfirler herifin başına üşüşüp hükûmete teslim etmek isterler. Rus, otelciye dönüp der ki: “Be herif! Ne telaş edip duruyorsun!

Bir garson kaç para ise hesabıma yaz, vereyim!” (Özalp 1998: 855).

Zahmetli yolculuğa ve toplu taşıma araçlarına yönelik eleştiriyi içeren bir diğer yabancı kökenli latife de şöyledir:

Bir kadın, Romanya’da kâin Tornoseverin’den Bükreş’e gitmek üzere yanında bir de çocuğu olduğu hâlde şimendüfere biner. Katar o derece betâetle gider ki, yolcular bîzar olur. Nihâyet Bükreş’e gelinir. Kadın kendisi ile çocuğu için biri bütün, biri yarım olarak iki bilet çıkarıp memûrîne verir. Memur çocuğun yarım bilet alacak kadar küçük olmadığını görünce kadına: “Bu çocuk yarım navel verecek çocuklardan değil, onun için yarım navel daha vermeniz lâzım geliyor!” demesi üzerine kadın:

“Affedersiniz! Tornoseverin’den bindiğimiz zaman çocuğum bu kadar değildi. Katar o derece ağır geldi ki, oradan buraya gelinceye kadar büyüdü!” demiş (Özalp 1998:

858).

Şemsettin Sami’nin Letaif (1882) adlı eseri, yabancı kökenli fıkra bakımından oldukça zengindir. Bir kısmının çeviri yoluyla yapıta girdiği tahmin edilmekle beraber, yazarın derlemesinin kaynağı konusunda net bir bilgi bulunmamaktadır:

209

Milâdın 1834 târîhinde Caponyada böyle bir i'lân-ı resmî neşr olunmuş idi:

“İmparatorun emriyle herkes boyunu uzatmaya memûrdur, yirmi yaşını geçtiği hâlde, boyunu uzatmayanlar, boylarını uzatıncaya kadar, her gün kamçı ile dövülecektir.”

Bir ilan olmasına rağmen letaifnamede yer alan yukarıdaki metnin, latife olarak değerlendirilmesine olanak sağlayan nokta, kültür farklılığının yarattığı ilginç durumdur. Japonların kısa boylu olduğu bilinen bir gerçektir. Buradaki aykırılık ise imparatorun tavrından kaynaklanmaktadır. Kısa boylu bir millet olduklarını kabul edemeyen imparator, halkını cezalandırarak bu sorunun üstesinden geleceğine inanmaktadır. Komik unsur ise verilen cezayla sorunun aşılamayacağı gerçeğidir. Letaif’te Batı’ya yönelik bir fıkra da şu şekildedir:

282

İtalya’nın ittihadından evvel, ülkesi gayet küçük bir prens –ülkesinde ikametini mezar addettiği- bir adama yirmi dört saat zarfında ülkesinden çıkmak emrini verince, herif:

“Ne hacet, efendim, bir çâr-yek saatin içinde ülkenizin haricinde bulunabilirim” demiş.

Prens, statü olarak muhatap olduğu kişiden üstün olsa da aldığı cevap mevkisini hiçe çıkarıp onunla alaya edilmesine yol açar. Komik unsur da bu çatışmadan ortaya çıkar. Letaif’te yer alan bir diğer fıkra ise İranlılarla ilgilidir:

223

Eski İran şahlarından birinin mütekarrir beyninden birisi her ne vakit efendisinin huzuruna çıkarsa, iki eliyle başını yoklamayı adet edinmişti. Sebebi soruldukta:

“Şahın huzuruna girenlerden çoğunun başı kesilmiş çıktığını gördüğüm için, elimle yoklamadıkça, başıma malik olduğuma kesb-i itminan edemem.” demiş.

Doğu kültürünü yansıtması bakımından önem taşıyan bu latifede, İran şahının öldürme eylemini kolaylıkla gerçekleştirdiği görülmektedir. Emrinde çalışanların da bu durumdan muzdarip olduğu, tavırlarına yansımakta ve komik unsuru yaratmaktadır.

Yabancı kökenli latifelerin sayısı da oldukça fazladır. Bu latifeler çoğunlukla

siyasal ve kültürel karşıtlıklar üzerine kurulmuş, kimi yerde alay kimi yer de ise

eleştiri içerecek biçimde tasarlanmıştır. Yabancı kökenli fıkraları sözlü kültür

kaynaklı yerel fıkralardan ayıran en önemli özellik ise kimi yerde ilginç gazete

haberlerini, kimi zaman karikatürleri ve çok nadir olsa da çeviri romanlarda yer

alan ifadeleri kullanmalarıdır.

3. BÖLÜM

Outline

Benzer Belgeler