• Sonuç bulunamadı

yüzyılda derlenmiş letaifnamelere bakıldığında, Osmanlının yayıldığı coğrafya bütününde pek çok ırkın latifelere konu olduğu görülür. Fıkraları

Çocuğun beklenmeyen ve aykırı yanıtı fıkradaki komik unsuru yaratır

H. Galib’in Güzide-i Letaif(1885)’inde yer alan 588 numaralı fıkra, kişinin kendi kusurlarının üstesinden gelme yolunu etnik köken aracılığıyla ortaya koyar:

XIX. yüzyılda derlenmiş letaifnamelere bakıldığında, Osmanlının yayıldığı coğrafya bütününde pek çok ırkın latifelere konu olduğu görülür. Fıkraları

derleyen kişilerin etnik kökeninin bu derlemelere yansıdığı da gözlenir. Bu yüzyılın fıkra derleyicilerinin tamamı Osmanlı, başka bir deyişle Türk olduğundan, kendi ırkını yüceltmek ya da üstün tutmak maksadıyla daha çok yabancı ırklara dair fıkraları derleme yoluna gittikleri iddia edilebilir.

Etnik fıkraların temelinde, diğer ırkı “aptal yerine koyma” kaygısı yatar. XIX. yüzyıl letaifnamelerinde bu konuya sıklıkla rastlanır. M.H.’nin Fırıldak(1874)’ında yer alan aşağıdaki latife, Arnavut ırkından bir kimsenin kâr etmek maksadıyla içine düştüğü komik ve aptal durum anlatılır:

17

Arnavut’un birinin dişi ağrır, on kuruş verip dişçiye çektirir. Biraz zaman sonra İstanbul’a gelir, burada dişçilerin kırk paraya diş çektiklerini duymakla ucuz buldum diye gider, tekmil dişlerini çektirir.

Şemsettin Sami’nin Letaif(1882)’inde bulunan aşağıdaki latife, İtalyan ırkını

aşağılamaya yöneliktir:

192

Bir İtalyan, Paris’i gezip seyreder iken, İtalya binâlarına benzer bir ev görerek, rehberine:

 Bu binâ bizim binâlara benziyor; burada böyle binâlar yaparlar mı? deyince, rehberi:

 Hayır, demiş, bunu İtalya’dan getirmişlerdir?

Aşağıdaki latife, Amerikalının kurnazlıkla olayı kotarmaya çalışırken kendini düşürdüğü aptal durumu işler:

187

Amerika’nın ipdtidâ-yı keşfinde İspanyol’un biri bir Amerikalıya iki karpuz verip, bir mektupla beraber ahbâbından birine göndermiş. Amerikalı yolda karpuzun birini yemiş. Mahalline vâsıl olup, mektûb okunmakla, karpuzun iki olacağı söylendikte, Amerikalı: “Mektup yalan söylüyor, o cebimde idi, karpuzların iki olduğunu nasıl görebilirdi?” demiş.

Etnik fıkralarda üstünlük yaratma, karşı ırkın aşağılanması ya da küçümsenmesi durumlarında ortaya çıkar. Mahmud Şatır’ın Letaif(1879)’inde yer alan “Bir Arap”

latifesi, Arap ırkının koyu ya da siyahi bir ırk olarak etnik özelliğinin öne çıkarılmasıyla olumsuzlanması söz konusudur:

25

Bir gün Arap’ın biri ırmağa girip beyazlanmak için kendisini yıkamakta olduğu halde adamın biri, “Ey birader, çünkü yıkanmak ile senin beyazlanmaklığın mümkün değildir! Bari ırmağı bulandırma!” demiştir.

Manası tabiatında mümkün olan şey tagayyür etmez.

Siyahi ırkın aşağılandığı fıkraların sayısı fazladır. Şemsettin Sami’nin Letaif(1882)’inde de bu durumun örnekleri bulunur:

256

Gayet zengin iki zenci hemşire evlenmek istiyorlardı. Bir adama bunların birini almayı teklif ettiklerinde, “İkisini alırım.” demiş; “Bir adam iki karı alır mı?” dediklerinde, “İki siyah bir beyaza bedeldir.” demiş.

Yukarıdaki latife, sadece ırkın değil, cinsiyet olarak kadının da aşağılandığının ifadesidir.

Şemsettin Sami’nin Letaif(1882)’inde bulunan bir diğer latife de Fransızların İsviçrelileri aşağılamalarına yöneliktir:

400

İsviçrelilerden müteneffir bulunan bir Fransız generalinin evinde hayvanattan hangisinin daha ziyade insana yakın olduğundan bahs olunuyordu. Kimi maymundur, kimi beygirdir, kimi köpektir, kimi fildir, der; general sükût ederek, birçok vakit dinledikten sonra: “İnsana en ziyade benzeyen İsviçrelilerdir” der.

Sefir ağırlayan hükümdarların büyük bir kısmı, karşı ırkı aşağılamaya yönelik hareketlerde bulunur. Şemsettin Sami’nin Letaif(1882)’inde bulunan aşağıdaki latife, bu durumu örnekler. Sefirler her ne pahasına olursa olsun kendilerine verilen görevi yerine getirmeye çalışarak kendi uluslarını korumaya çalışırlar:

213

Moğol hükümdarlarından biri İran şahının sefirini kabul ettiği sırada, yanda durup, sinekleri kovan bir bendesini göstererek, sefire hitaben: “Sizin şah bu bendemden büyük değildir ya?” deyince, sefir: “Benim şahımın yalnız başı sizin tekmil cisminizden büyüktür.” demiş.

Etnik fıkralarda, milletler arası rekabet de dikkat çeker. Birbirine üstün gelme mücadelesi, bilimsel çalışmalardan milletin karakteristiğine uzanan bir yolda devam eder. Şemsettin Sami’nin Letaif(1882)’inde yer alan aşağıdaki latife, bilimsel arenadaki çatışmayla yetinmeyen İngilizlerin, Fransızları aşağılamasıyla son bulur:

221

Balonun Fransa’da ve vapurun İngiltere’de keşif olunduğu malumdur. Fransız’ın biri bir İngiliz’e makam-ı tefahhurda: “Siz suda yüzmeyi buldunuzsa, biz havada yüzmeyi bulduk.” deyince, İngiliz: “Evet, biz ağırız. Siz hafifsiniz.” demiş.

Yine aynı eserde yer alan aşağıdaki latife, üstünlük kurmaya çalışan Yunanlının küçümsenmesiyle sona erer:

259

Yunanlının biri kendi kavmini medh ederek bütün hükemanın bu kavimden çıkmış olduğunu söylemekle, dinleyenlerden birisi: “Evet; kavminizden hep hükema çıkmış, onun için şimdi içinizde hiç kalmamıştır.” demiş.

Aşağıdaki bir diğer latife de İspanyolları aşağılayan bir İngiliz’e aittir. Bu fıkranın ilginç yanı ise, Dede Korkut Hikâyeleri’nde yer alan “Deli Dumrul Hikâyesi”ne anıştırma yapmasıdır:

419

İspanya’da bir kuru derenin üzerinde gayet güzel ve metin bir köprü bulunur. İngiliz’in biri bu köprüyü gördükte: “Bu derenin köprüye ihtiyacı yok, suya ihtiyacı vardır;

İspanyollar ilm-i servet bilseler, bunun zaid olan köprüsünü satıp, yerine su satın alırlardı” demiş.

Said Kemalpaşazade’nin Sefirler ve Şehbenderler(1889)’inde yer alan latife,

Yunan ve Romenlerin karakteristik özellikleri nedeniyle diplomasiye uygun

olmadıkları anlatılır. Bu da bir tür aşağılamadır.

871

Yunanlılarla Romanyalılarda sefir yetişmediği iddiasında bulunan bir adama ta’lil-i müddea etmesi teklif olundukta “Yunanlılar inatçıdırlar, inat ile diplomasi na-kabil ictima’dır. Romanyalılar da bilakis pek uysaldırlar, öylelikle de diplomat gemisi yürümez” demiştir.

Etnik fıkralarda, milletlerin öne çıkan özellikleri bazen alay konusu olur. Örneğin, İspanyolların çok uzun adlara sahip olmaları konusunda alaycı fıkralar vardır.

Bunun bir örneği de Şemsettin Sami’nin Letaif(1882)’inde yer alır:

296

İspanya zadegânının isim ve lakab ve unvanlarının pek uzun olduğu, ve kendilerinin unvanlarını saymakla iftihar ettikleri malumdur. Bunların biri gece vakti bir hotele gidip, birçok vakit kapıyı çaldıktan sonra, hotelci yataktan kalkıp, pencereden:

“Kimdir o?” diye sormakla, herif: “Don – Juan – Pedro – Hermandez – Rodrigez – de Villanova – Kont de Malafra – Kavallero de Santiyago – y – d’Alkantara” deyince, hotelci: “O kadar adam için yerim yoktur” diyerek, pencereyi kapatıp, yatmış.

Aynı latife, Mehmed Hilmi’nin Gülünçlü Efsaneler(1901)’inde de 1088 numaralı fıkra olarak yer alır.

Mehmed Süleyman Avanzade’nin Mükemmel Hazine-i Letaif(1898)’inde yer alan

“Bir Gaskonyalı ile Marsilyalı Arasında” adlı latifede, abartmayı seven milletlerin, rekabette düştükleri komik durum anlatılır:

1027

Gaskonyalılar ile Marsilyalıların mübalağa hususunda ne derece ifrat-perest oldukları ara sıra sütun-u ceraidde görülen fıkarattan elbet müsteban olmaktadır. Bir Gaskonyalı ile Marsilyalı arasında güzerân eden bir muhavereyi misal olarak bildirelim:

 Arkadaş, ben bir makine icat ettim. Bununla sucuk yapıyorum fakat o kadar mükemmel ki mesela bir diri öküzü hiç kesilmeksizin bu makinenin bir tarafından sokacak olursam diğer taraftan âlâ sucuk çıkıyor. Bir öküzün kesilmesi, yüzülmesi ve daha sair türlü ameliyatın icrası da tamamiyle bu makine derununda icra ediliyor...

 (İstihza ile tebessüm ederek) Adam sen de! Bu makine bir şey mi? Ben bundan daha âlâsını ihtira’ ettim. Bir makine yaptım ki eğer evvelce yapılmış olan sucuklar hoşa gitmeyecek olursalar bunları makinenin bir tarafına vaz’ ediyorum ve çarkını çevirdikten sonra diğer taraftan diri diri öküzü çıkartıyorum!!!

Etnik fıkralarda güç ya da orantısız güç de milletlerin özelliklerine göre, şiddet eylemiyle birlikte yer alarak komik unsuru yaratır. Şemsettin Sami’nin Letaif(1882)’inde bulunan aşağıdaki fıkra, hem Rusların kaba kuvvete başvurmalarının kolaylığını hem de varsıllıkla beslenen hadsizliklerini gözler önüne serer:

339

Rusya zadegânından birisi Paris’te bir lokantada yemek yerken, garsona hiddetlenerek, biçareyi öldürmüş; lokantacı ile birçok halk birikip, kendisini hükümete

teslim edeceklerini söylemekte iken, herif asla telaş etmeyerek, lokantacıya hitaben:

“Efendim, kırılan şey yapıştırılmaz, dökülen şey toplanmaz, hesaba yaz, kaç para ederse, vereyim” demiş.

Etnik fıkraların azınlıklara dair olanları da yaygındır. H. Galib’in Güzide-i Letaif(1885)’inde azınlık olarak kabul edilen ya da dışlanan çingenelerin aşağılanması söz konusudur:

590

Ömründe kahve içmemiş bir Kıpti, nasılsa bir köy kahvesine girer. Kahveci bunun yabancı olduğunu görerek bir iki müşteri kazanmak için gayet büyük bir fincan ile kahveyi çenesine dayar fakat çingene nasıl içileceğini bilmediğinden etrafa bir iki defa göz gezdirdikten sonra birdenbire fincanı dikince ağzı kavrulup gözleri sulanmaya başlarsa da “Hele atlattık” diye müteselli olmakta iken kahvede bulunan köylüler dahi adetleri üzere kahve ısmarlamaya başlarlar ve bir taraftan gelen kahveleri de çingene diz üstü çöküp kendi kendine hitaben “Sıkı dur kara oğlan, yıldırım çorbası geliyor” diye içmeye başlar.

Mehmed Hilmi’nin Musavver Müntehabat-ı Letaif-i Hilmi(1910)’sinde de aynı latife 1157 numaralı fıkra olarak yer alır.

Aynı doğrultuda bir diğer latife de Çerkezler üzerinedir:

598

Henüz İstanbul’a gelmiş olan iki Çerkez, Galata’da gezmekte iken biri esvabcı mağazalarının önünde bulunan tahtadan yapılma adamın kolundan çekip yere düşürünce içeriden mağaza sahibi olan mösyö dışarıya çıkar. Diğer arkadaşı bulunan Çerkez ise mösyönün içeriden geldiğini görmediğinden mösyönün sakalından okşayarak arkadaşına hitaben “Görmüyor musun? Bunlar resimdir”

demiş.

Ticaretle uğraşan, paraya değer veren ve parayı işletme becerisine sahip olan Yahudiler, geçmişten günümüze etnik fıkralarda zenginlikleriyle anılırlar.

Zenginliğin yanı sıra altına ve paraya olan zaafları da fıkralara konu olur. Mihri’nin Letaif-i Âsâr(1885)’ında yer alan “Ermeni ile Yahudi” latifesi, Yahudilerin bu yönü üzerine kuruludur:

736

Rivayet olunur ki evâilde diyar-ı Mısır’da ashab-ı servetten bir Ermeni, yar-ı sadık zanneylediği bir Yahudi komşusun emaneten bin liralık mücevherat terk edip seyahate çıkmış ve altı mah kadar öte beri gezdikten sonra hanesine avdet ettiğinde mezkûr emaneti istirdâd eylemek üzere merkum Yahudi’ye müracaat etmiş ise de Yahudi heman inkâra sapıp zavallı Ermeni’yi adeta çıldırtmış olduğundan vuku’ hal bir takrîb hükümdar-ı devranın sem’ine varır. Hükümdar cenapları merkum Yahudi’yi divanına celb edip istintak eder. Yahudi birtakım yemin billahlar ederek öyle bir emanet almadığını ifade eylediğinden hükümdar derhal ikisinin de kantara vurularak tartılmalarını emreder. Bunun üzerine ikisi dahi tartılarak Ermeni’nin sıkleti 75, Yahudi’nin ise 55 kıyye gelmekle “Haydi ikiniz de gidiniz, ben sizi çağırırım” der ve salıverir:

Mezbur hain böylece ucuz kurtulduğuna sevinerek ve bizim Ermeni ise bu halden bir şey fehm edemeyip her divan günü hükümdarın yolu üzerinde bekleyip durur ve hükümdar geçtiğinde “Aman çağırsın” emeliyle üst üste temennalar edip iki kat olursa da hükümdar bilakis yüz çevirip görmemezliğe vurduğundan bir kat daha dert ve kederi artarak bu hal üzere tam bir sene geçer.

Fakat günün birinde hükümdar gerek Yahudi’yi ve gerek Ermeni’yi gafleten divanına celb edip be-tekrar tartılmalarını emreder. Bu defa Yahudi’nin sıkleti 85 ve Ermeni’nin ise 45 gelir. İmdi hükümdar bunu görünce “Gidi seni hain, bu biçarenin malını yiye yiye yağ bağlamışsın, ötede ise bu zavallı olanca variyetini sana kaptırıp kül-i perişan olduğundan tekmil vücudunun erimesine sebep olmuşsun” diyerek falakaya yatırılmasını emreder. İşte o anda Yahudi imana gelip aldığı emaneti ikrar edip aynıyla geri çevirir ve ettiğine bedel bir sene de mahbus olur.

İngilizlerin mesafeli oluşu ve samimiyet göstermemeleri ile Fransızların çapkınlığı etnik fıkralarda işlenen konulardandır. Leskovikli Hayrettin Nedim’in Mültekatat-ı Letaif(1885)’inde bulunan aşağıdaki fıkra, bunun örneğidir. Fransızların İngilizlere üstün gelme çabaları ve eleştirileri burada da görülür.

661

Bir madam lokantanın birinde tesadüfen bir soğuk çehreli İngiliz’le bir Fransız arasında bulunuyordu. Fransız, madamın kendisine yüz çevirmediğinden demiş ki:

 O tarafa dönme madam zira şiddetli nezleye kapılırsın.

Ahmet Cemil’in Eğlence (1887), Mehmet Tevfik’in Hazine-i Letaif (1888), Ali Muzaffer’in Letaif-i Nadide (1897), Mehmed Süleyman Avanzade’nin Mükemmel Hazine-i Letaif (1898) ve Faik Reşat’ın Külliyat-ı Letaif(1912)’inde de benzer etnik fıkralar vardır.

4.3.3. Komşuluk ve Misafirlik Latifeleri

Komşu sözcüğü TDK Güncel Sözlüğü’nde; “yan yana, aynı semtte yaşayan” veya

“yakın yerlere konan veya yakın yerlerde oturan kimselerin birbirlerine göre aldıkları ad” anlamında kullanılan ve kökü eski Oğuzcaya dayanan, “oturmak, birlikte bir yere konmak, inmek” anlamlarında ve Osmanlıcada da bugünkü haliyle

“komşu” olarak bilinen bir sözcüktür.

Komşu dayanışmayı, yardımlaşmayı, beraber yaşayabilmeyi, sevgiyi ve benzeri insani kavramları çağrıştırır. Komşuluk sağlıklı iletişimi, başkalarına destek olmayı ve geniş anlamda barışı kapsar. Komşuluk grubunda birkaç faktör birleştirici rol oynar. Bunlar yer, yüz yüze ilişki, dayanışma ve yardımlaşma, mahremiyet, samimi konuşmalar, dedikodu, fısıltı, eğlence, serbest zamanların beraberce geçirilmesi, ortak alâkalar, kültürel bağlar, milliyet, lisan, öğrenim ve eğitim derecesi, mâli seviye, ekonomik tüketim gücü, karşılıklı yardımlaşma gibi faktörlerdir. Bu faktörlerden

bazılarının bir araya gelmesiyle komşuluk meydana gelir. Komşuluk aynı mahalleli olmayı, yan yana, dip dibe, aynı sokakta yaşamayı tarif eder (Ardahan 2013: 1079).

Türk kültüründe, komşuluk ilişkileri çok eskilere dayanır ve toplumun önemli

Outline

Benzer Belgeler