• Sonuç bulunamadı

Çocuğun beklenmeyen ve aykırı yanıtı fıkradaki komik unsuru yaratır

H. Galib’in Güzide-i Letaif(1885)’inde hizmetkârın kurnazlığıyla beraber ahmaklığına dair şöyle bir latife vardır:

4.1.8. Sanatçı Latifeleri

Yazar, şair, ressam gibi meslek gruplarından kişiler üzerine kurulu sanatçı latifeleri, XIX ve XX. yüzyıl latifelerinde sıklıkla yer alır. Bu tür letaife yapıtlarında en çok yer veren yazarlar Şemsettin Sami ile Faik Reşat’tır. Bu yazarlar seçtikleri sanat alanına göre latifeleri kurgulayıp iletilerini aktarırlar.

Şemsettin Sami’nin Letaif(1882)’inde yer alan şiir ile tiyatro yazarlarına dair latifeler, genelde yazar ya da şairin bilgi ve becerisine yöneliktir:

161

Eski zaman vüzerasından biri bir şaire müracaatle, kendisine takdim olunan medhiyeleri fark edebilecek kadar şiir öğretmesini rica etmiş; şair: “Her gördüğün şiir hakkında bir değildir diyerek, hiçbirini beğenmezsen, âlemde birinci şair sensin.”

demiş.

Yazar, yukarıdaki latifesinde döneme eleştiri getirerek şiire dair bilginin beğeniyle ölçüldüğü belirtir. Aynı eserin aşağıdaki latifesinde, komedi ve trajedi yazma becerisine sahip olmayan yazarın eleştirisi, bu türlerde önemli yapıtlar vermiş yazarlar üzerinden yapılır:

164

Müellifin biri daima facialar telif ederdi; ancak facialar pek adi olduğundan, ahbâbından biri kendisine: “Niçin mudhikeler yazmıyorsun?” diye sormuş; müellif:

“Molyer’in mudhikelerini okudum da mudhike yazmak haddim olmadığını anladım.”

diye cevâb vermiş; beriki: “Ya (Rasin)in facialarını hiç eline almadın mı?” demiş.

Ali Muzaffer’in Letaif-i Nadide(1897)’sinde bulunan, Voltaire’e dair aşağıdaki latife, trajedi türündeki eserin halk üzerindeki etkisine yazarın gösterdiği tepki üzerine kuruludur. Yazar, kadınların bir şekilde intikam almayı becerdiklerinin de altını çizerek oyununa gönderme yapar.

969

Fransız hekim-i meşhuru Volter, (Ödip) nam faciasını tiyatroda oynattığı gece oyunun hitâmında herkes tiyatrodan dışarıya çıktığı zaman, herifin biri oyundan pek ziyade müteessir olarak hüngür hüngür ağlamış olan gayet güzel bir kadına rast gelip kendisiyle konuşmaya başlar. Bu sırada rastgele Volter yanlarından geçmiş olmakla herifin şaire:  Pek ziyade müteessir ettiğiniz kadınlardan biri de madamdır. diye kadını gösterince Volter, “Zararı yok! Madam dahi başkalarını müteessir ederek intikam alır!” cevabını vermiştir.

Şemsettin Sami, dönemin edebiyatçılarına dair latifelere Letaif(1882)’inde özellikle yer verir:

170

Fransa muharrirlerinden biri şair-i meşhur Boylo (Boileau)’ya demiş ki: “Siz şiire o kadar alışmışsınız, ki nesirlerinizde bile bazı defa vezinli kafiyeli ibareler bulunur.” “Evet, demiş Boylo, nasıl ki siz de nesir ile ülfet ettiğinizden, yazdığınız şiirlerde nej gibi vezinsiz kafiyesiz bazı mısralar görülüyor.”

Yukarıdaki latifede, Boileau’nun eleştiriye eleştiriyle yanıt vererek kendi edebiyat anlayışını savunması işlenir.

Şairlik mesleğinin toplumda itibar görmeyişi aynı eserde farklı bir fıkrayla ifade edilir:

401

Şairin biri Harun Reşit’in medhi hakkında bir kaside inşad ederek, müşarünileyh takdim etmiş. Harun Reşit sanatını sormuş; şair: “Efendim, sanatım kasideler inşad ederek büyük zevata takdim etmektir, fakat acınacak derecede fakirullahım” deyince, Harun Reşit: “Böyle miskin bir sanattan vazgeçmedikçe, fakrdan kurtulamazsın”

demiş.

Ali Ulvi’nin Gel Keyfim Gel(1885)’inde yer alan “Ebu’l-Şamkamak” latifesi, şairlerin yoksulluğu üzerine kuruludur:

578

(Ebu’l-Şamkamak) nâm şair-i zarifin esvabı eskiyip arkasına giyeceği kalmamış olduğundan evinden dışarı çıkamaz olmuş! Bir gün dostlarından biri mumaileyhi ziyarete gidip haline matla oldukta teselli vermek üzere: “Birader! Sizi tebşir ederim.

Mervîdir ki yevm-i kıyamette ancak dünyada üryan kalmış olanlar giyimli bulunacaklardır.” der. Ebu’l-Şamkamak bu sözü işitince: “Rivayetin doğruysa kıyamet günü ben mutlaka (bedesten hevcekisi) olurum!” demiş.

Mehmet Süleyman Avanzade’nin Alman Letaifi(1916)’nde yer alan aşağıdaki latifesi yine şairliğin meslek olarak tanınmadığını gösterir:

1225 Amca ile yeğen arasında bir muhavere:

Amca  Nihayet gelecek sene ikmâl-i tahsil edip mektepten çıkacaksın. Hangi mesleğe sülûk edeceksin bakayım?

Yeğen  Şair olacağım, amcacığım.

 Şair mi? Alman şuarâsından “Zaks”ı taklit edecek olursan belki kazanırsın. Her halde sana şunu nasihat ederim ki şairlikle beraber aynı zamanda kunduracılığı da öğren ki her zaman sağlam bir ayakkabıya mâlik olabilesin. Aksi halde yalın ayak, başı kabak kalırsın!

Latifeden de anlaşıldığı üzere şairlik, o dönemde kunduracılık kadar para kazandırmamaktadır.

Ali Muzaffer’in Yeni Eğlenceler(1897)’inde yer alan aşağıdaki latife, kadın sanatçılara genelin bakışını ve kadınların da bu bakışla nasıl baş ettiğini iletmesi bakımından önemlidir:

1008

Gayet hodbîn ve kibârdan bir zat, bir gün Fransa edîbe-yi meşhuresi Madam de Stael ile Madam Rekamiye’nin ara yerlerine oturarak:  İşte şimdi hüsn ile zekânın ara yerine girdim. demekle Madam de Stael:  Evet, bu sıfatlardan ikisi de sizde bulunmadığı halde! demiştir.

Şemsettin Sami’nin Letaif(1882)’inde sahne sanatçılarının yeteneksizliği ve yetersizliğine dair de örnekler bulunur:

168

Girye-i a'lâ savt bir hanende bir gazinoda şarkı söylerken, pek çok bağırdığından, halk taciz olunarak, herkes mırıldanmaya başlamış. Hanende bu hali görünce ayağa kalkarak: “Baksanıza, efendiler! der, ben haksızlığı sevmem. Bir adam, bir madam ki bana mücerret bağırmak için para veriyorlar, sesim yettiği kadar bağıracağım, isteyen dinlesin, isteyen gitsin!”

Latifede, sanatını bağırmakla eşdeğer tutan kişinin komik durumu ele alınır.

Ressamlar da latifelerde yer alan bir diğer sanatçı grubudur. Ressamların yapıtlarının beğenisine odaklanan bu latifelerde, komik unsuru genelde dokundurmalar ve eleştiriler oluşturur:

Şemsettin Sami’nin Letaif(1882)’inde yer alan 199 numaralı, “Acemî bir ressâm ev yaptırıp, ‘Badana ettikten sonra, duvârlarını güzel resimlerle tezyîn edeceğim.’

derdi; ahbâbından biri: ‘Evvelâ resimleri yapsan da, sonra badana ettirsen, daha iyi olur.’ demiş.” latifesinde, ressamın eserlerinin acemi oluşu, kendisiyle alay edilmesine neden olur. Aynı latifenin farklı bir versiyonu Ali Muzaffer’in Letaif-i Nadide(1897)’sinde de vardır:

945

Kaba saba resimler yaptığı halde, kendisini en iyi ressamlardan addeden bir herif, ahibbâsından biriyle hanesini konuşmakta olduğu sırada, salonun tavanını evvelemirde yıkatıp ba’dehu resimlerle tezyin edeceğini söylediğinden mumâileyh cevaben: “Bana kalırsa salonun tavanını evvelemirde resimlerle tezyin ederek sonra yıkatsanız daha güzel olur” diyerek ressamı ta’riz etmiştir.

Şemsettin Sami’nin Letaif(1882)’inde bulunan aşağıdaki latife de ressamın yapıtlarını eleştirecek kişilerin, birikimi doğrultusunda hareket edebileceği vurgusunu yapar:

283

Ressamın biri yaptığı resmi bir kunduracıya gösterip, reyini sormuş; kunduracı kunduranın bir dikişini göstermemiş olduğunu beyan etmekle, ressam kunduracının bu itirazını haklı görerek, tashih etmiş, kunduracı bundan cesaret alarak, ressamın baldırına dahi itiraz etmek için, ağzını açar açmaz, ressam eliyle ağzını kapatarak:

“Yok! Kunduracının reyi kunduradan yukarıya çıkamaz” demiş. Bu söz Avrupaca darb-ı mesel hükmüne geçmiştir.

Ressamların eserlerinin beğeni toplayıp toplamaması da latifelerin konularındandır. Şemsettin Sami’nin aynı eserinde aşağıdaki fıkra bulunur:

450

Bir ressam İskender’in hayvan üzerinde olduğu halde resmini çıkarıp, takdim etmiş ise de, İskender bu resmi beğenmemiş, ressam resmi İskender’in atına gösterdikte, at resmi hakikaten at zannederek kişnemeye başlayınca, ressam İskender’e: “Siz kendinizi tanımadınız ama, işte, at kendisini tanıdı” demiş.

Yukarıdaki latife, ressamın, İskender’in takdirini kazanamamasından

kaynaklanan sitemini anlatır. Mehmed Hilmi’nin Gülünçlü Efsaneler(1901)’inde

aynı latifenin faklı bir versiyonu vardır ve ressamın, halkın beğenisini yargılayıp

eleştirmesini konu alır:

1067

Atinalı ressam-ı şehîr (Apel) muâsırı bulunan agniyâ ve muteberân-ı memleketten bir zâtın ona râkib olduğu halde, yağlı boya ile gayet güzel bir resmini yaparak kendisine takdim eder. Ressam bu takdimesinden dolayı, takdir ve sitâyişe muntazır iken hilâf-ı ümid bir kelime-i tahsiniyeye bile nail olamayınca son derecede mugber olur. Tam bu sırada tablonun mevzu bulunduğu mahalden geçirilmekte bulunan bir bârgîr resmin kendisine müşâbehet-i tâmme ve fevkaladesinden dolayı bunu hemcinsi bir at zannederek alabildiğine kişnemeye başlamakla münfeil ressam o zâta hitaben:

 Efendim, görüyorsunuz ya! Bu hayvan sizden ziyade sanat-ı tersîme âşinâdır, demek suretiyle öç almıştır.

Ahmed Fehmi’nin Letaif-i Fıkarat (1886), Mehmed Süleyman Avanzade’nin

Mükemmel Hazine-i Letaif (1898), Mehmed Hilmi’nin Musavver Müntehabat-ı

Letaif-i Hilmi (1910) ve Faik Reşat’ın Külliyat-ı Letaif(1912)’inde sanatçılara dair

verilen örnekler doğrultusunda başka latifeler de bulunmaktadır.

Outline

Benzer Belgeler