• Sonuç bulunamadı

KAYNAKLARINA GÖRE LETAİF

2.1. SÖZLÜ KÜLTÜRDEN GELEN LETAİF

2.1.3. Bekri Mustafa Latifeleri

Silahtar Ağa’nın Tekmesi

Bir gün padişah, İncili Çavuş’u huzuruna celb ile saray-ı hümâyûna erkânı hakkında mütalaasını ve her birinin neye benzediğini sormuş. İncili Çavuş, her birini bir şeye benzettiği gibi, gayet şişman ve iri vücutlu bulunan Silahtar Ağa’yı da cesimülcüsse bir ayıya teşbih eylemiş. O sırada Silahtar Ağa huzura girmiş. Padişah mumaileyhe hitaben:

 Bak ağa! İncili Çavuş seni bir büyük ayıya benzetiyor. demekle Silahtar Ağa, musahibe hiddetle bakmış. Ağa’nın fena halde kızdığını anlayan İncili Çavuş, odadan sıvışmışsa da Silahtar Ağa arkasından gelerek sarayın merdiven başında İncili Çavuş’a yetişip arkasından bir tekme vurarak merdivenlerden aşağıya kadar yuvarlanmış. Bu sukûtla vücudu hurda-hâş olan İncili Çavuş’u hanesine götürmüşler.

Biçare iki ay kadar esir-i firâş olarak yatmış. Padişah sordukça:

 Efendim hastadır, yatıyor! cevabı veriliyormuş.

İncili, iade-i afiyetle saraya avdet ettiği zaman padişah, hastalığının ne olduğunu sormuş, o da başına gelen vakayı hikâye etmeyip bir nevi hastalık uydurmuş.

Ertesi gün padişah, Boğaziçi’nde bir teferrüc için kayık emredip İncili’yi karşısına alarak gezmeye çıkmış. Giderlerken demiş ki:

 İncili, Bâbıâli’de memurîne birer lakab koyarlarmış. Mesela Bülbül Ahmed Efendi, Gül Hasan Bey gibi, ben Bâbıâli’de memur olsaydım, bana ne lakab koyarlardı, demiş.

Bu suale İncili cevap vermek istemeyerek:

 Bilmem efendimiz. diye itiraz etmişse de padişah ısrar edince:

 Efendimiz, size de boşboğaz lakabını koyarlardı. cevabını vermiş. Padişah hayretle sormuş:

 Niçin?

 Niçin olacak? Boşboğaz olduğunuz için, kulunuz efendimizi eğlendirmek maksadıyla Silahtar Ağa’yı ayıya benzetmiştim. Siz de derhal ona söylediniz. Herif bir tekme ile beni merdivenlerden aşağıya atıp vücudumu hurda-haş etti. İki ay yatmama sebep oldu. cevabını vermiş. Padişah gülerek İncili’ye birçok in’âm ve ihsanda bulunmuş (Zorluoğlu 1921: 21-23).

İncili Çavuş’un bu tarz fıkraları çoğunluktadır. Padişaha hakarete varan söylemlerini komik eylemleri dengeler ve her koşulda padişahın ihsanına layık görülür.

Kısa hikâye uzunluğunda olan İncili Çavuş fıkraları, siyasetten sosyal hayata,

eğitimden inanca dair pek çok konu etrafında şekillenerek günümüze kadar

ulaşmıştır.

fıkralar, tipik sarhoş fıkraları değildir. Bir kısmı zaten fıkra boyutlarını aşıp kısa hikâye boyutlarına ulaşmıştır. Hemen hepsi sıradan sarhoş fıkralarından çok daha içerikli ve derindir (Kortantamer 2007: 209).

Bekri Mustafa, Osmanlı İmparatorluğu’nun Sultan IV. Murat döneminde yaşamış bir fıkra kahramanıdır. Sözlü edebiyatta fıkralarıyla yer bulmuş ve günümüze kadar da fıkraları hem anlatılmış hem de yazılı kaynaklarda yerlerini almıştır. Bekri Mustafa;

yasağı çiğnemesi, otoriteye başkaldırması ve sarhoş olması dolayısıyla etrafı tarafından hor görülmüş, aşağılanmış, yaşadığı döneme ve çevreye göre küçük düşürücü bir özellik olan sarhoşluk ve içkiye düşkünlük gibi özelliğe sahip olmasından dolayı başından geçen olayları mizaha dönüştürmüştür. Ancak o, fıkralarında hazır cevaplılığı ile bu durumun üstesinden gelmiştir. Bekri Mustafa fıkralarındaki gülünç durum, toplumun ona baskısına ve onun toplum içindeki aykırı duruşuna rağmen, onun üstün olmayı seçmesinden kaynaklanmıştır (İnce 2014:

771).

Dursun Yıldırım, Bekri Mustafa’nın yaşadığı dönemi, dini yasakların şiddetle uygulandığı ve karşı gelenlerin cezalandırıldığı bir dönem olarak tanımlar. Bekri Mustafa içkiye düşkünlüğü yüzünden, bu yasağa devamlı karşı gelen bir tiptir ve yeniçerilerle, kadılarla, çeşitli devlet memuruyla başı derde girer. Halkın, aşırı şiddet hareketlerine yönelik tutum ve davranışlarını ifade etmekte yararlandığı Bekri Mustafa, Osmanlıda meydana gelen toplumsal olayları bütün çıplaklığıyla ortaya koyar. Fıkraların odağında yasağa karşı koyanlarla uygulayıcılar arasında meydana gelen mücadeleler yer alır (Yıldırım 2016b: 66).

Bekri Mustafa’nın; yaşadığı döneme, siyasi ve toplumsal çevreye göre küçük düşürücü bir özellik olan sarhoşluk ve içkiye düşkünlük gibi bir özelliğe sahip olmasından dolayı, başından mizahî olaylar geçmektedir. Bekri Mustafa fıkralarında, başlangıçta Bekri Mustafa’nın sarhoşluğundan doğacak bir mizahın oluşacağı izlenimi var olsa da, sonunda Bekri Mustafa sarhoş olsa da, kendini diğer fıkra kişilerinden üstün bir konuma koyar ve onunla alay edenlerden kendini üstün ve güçlü hissetmesiyle mizahı ortaya çıkarır (İnce 2014: 773).

Bekri Mustafa latifelerini XX. yüzyılın başında derleyen kişi Himmetzade’dir. Faik Reşat’ın Külliyât-ı Letaif(1912)’inde de Bekri Mustafa’ya dair sekiz latife bulunur.

Himmetzade’nin Bekri Mustafa(1927)’sında Bekri Mustafa’nın otuz latifesi yer alır. Kısa latifelerin yanı sıra, kısa hikâyeler de yapıtta yer alır. Bu latifelerde genelde Bekri Mustafa’nın içki tüketimi nedeniyle sistemle çatışması yer alır:

1293

İşretin memnu’ olduğu bir zaman Bekri Mustafa’yı bir meyhanede içerken tutarlar ve inkâra mahal kalmamak için şişesini, kadehini beraber alıp Bostancıbaşı’nın huzuruna götürürler. Meğer Bekri Mustafa’yı yakaladıkları zaman şişenin dibinde biraz rakı kalmış. Bostancıbaşı, şişeyi elinde sallayarak:

 Be adam! Şu zıkkımı nasıl içersin! deyince Bekri, şişeyi ve kadehi eline alır:

 Efendim işte böyle, ibtida şişeyi elime alırım, sonra kadehi boşaltırım; kadeh dolduğu gibi kaldırır, yuvarlarım! demiş ve artan rakıyı da Bostancıbaşı’nın yüzüne karşı içmiş... Bu suretle hazır cevaplığı sayesinde ağanın hışmından kurtulmuştur.

1295 numaralı “İşte böyle yuvarlandım!” latifesi, kurallara aykırı davranan bireyle yönetimin çatışması üzerinedir. Bekri Mustafa, hem hazır cevaplılığı hem de doğal mizacıyla cezalandırılmaktan son anda kurtulur.

1295 numaralı “İhtiyarlıkta da mı sefâ, Bekri?” latifesi, Bekri Mustafa’nın kendisine yöneltilen eleştiriyi mizahi dille yanıtlamasını konu alır:

1295 Bir gün esna-yı musahabede Bekri Mustafa’ya:

 Şimdi içtiğin rakılar, ihtiyarlığında burnundan gelecektir, demişler. Bunun üzerine Bekri gülerek:

 Oh ne âlâ, ben de doldurur doldurur içerim.

 İhtiyarlıkta da mı sefâ Bekri Mustafa! cevabını vermiş.

Bekri Mustafa’nın ince zekâsını ve sistemle mücadelesini yansıtan bir diğer latife de 1294 numaralı “Buraya Kaptan Paşa Karışır!” latifesidir:

1296

Bekri Mustafa Ağa bir gün gizlice bir meyhanede içerken Bostancıbaşı apansız içeri girer, Bostancıbaşı’nın geldiğini gören Bekri Mustafa ise şişesini, kadehini aldığı gibi meyhanenin bahçesindeki havuzun içine girer. Bostancıbaşı işin farkına varır:

 Bekri oradan çık! diye bağırır. Bekri başını sudan çıkararak:

 Yok. Bana şimdi sen karışamazsın, Kaptan Paşa karışır! cevabını vermiş.

Bekri Mustafa’nın konu olduğu klasik kısa latifelerin yanı sıra, belirli bir kurgusu ve olay örgüsü bulunan mizahi öyküler de mevcuttur. 1295 numaralı “Şeytana iyilik olmaz!” bunlardan biridir:

1295

Bekri Mustafa, bir akşam Kumkapı’da Agop’un Gedikli meyhanesinde kafayı tuttuktan sonra hanesine avdet etmek üzere yola çıkar ve Ermeni kilisesinin önünden geçtiği sırada kiliseyi gezmek fikrine düşer. Kafadaki ispirtonun verdiği bu hükmü derhal icra-yı müsaraatle kilisenin kapalı bulunan kapısını şiddetle çalmaya başlar.

İçeride nöbetçi bulunan Janicos ile rahip kapının şiddetle vurulduğunu duyunca bir mühim iş olduğunu, belki bir cenaze için müracaat edildiği zannıyle kapıya gelerek açarlar ve karşılarında Bekri Mustafa’yı bulurlar. Rahip ile Janicos pek iyi tanıdıkları ve hiç me’mul etmedikleri bu zairi görünce şaşırarak sebeb-i ziyaretini sorarlar. Bekri Mustafa hiç görmediği kilisenin dahilini ziyaret ve temaşa etmek arzusunda bulunduğunu beyan etmesi üzerine rahip:

 Aman ağa, böyle gece vakti herkes uykudayken kiliseyi ziyaret münasip olmaz.

Yarın teşrif ediniz de gündüz gözüyle görünüz, derse de misafire söz anlatmak mümkün olamaz. O her halde içeri girip temaşa etmekte ısrar eder. Bu ibram ve ısrar karşısında mecbur kalan rahip ile Janicos, ağayı içeri alırlar ve kiliseyi gezdirmeye başlarlar. Bekri Mustafa, Hazret-i Meryem’in resmi önünde durarak bunun kim olduğunu sorup cevabını aldıktan sonra, önlerinde kandil yanan diğer resimleri de

birer birer sual eder. Nihayet kapının arkasında önünde kandil olmayan bir resim görür. Bu resmin kim olduğuna dair irad eylediği suale Janicos, bunun şeytan olduğunu cevap verir ve arada şöyle bir muhavere başlar:

Bekri  Ne için bunun önüne de ötekiler gibi kandil yakmadın?

Janicos  Aman ağa, şeytanın önüne kandil yakılır mı? Kandil, surpların (azizler) önüne konulur.

 Olmaz, bu herif böyle karanlıkta bırakılmak doğru değildir.

Janicos, Bekri Mustafa’nın bu emrini icraya mecbur kaldığından bir mum getirerek şeytan resminin önüne koyar ve yakar. Bekri Mustafa, şeytanı karanlıktan kurtarmış olduğundan memnun olarak kiliseden çıkıp hanesine gider ve yatağına yatar.

Gece yarısında odasının kapısı açılarak içeri giren bir adam, Bekri Mustafa’ya der ki:  Ben bu gece sana teşekküre geldim. Senelerden beri karanlıkta bırakıldığım halde bu akşam lutfedip benim önüme mum yaktırdın ve beni zulmetten kurtardın.

Senin bu iyiliğini hiçbir vakit unutmayacağım. Hatta şu anda sana bir de iyilik yapmak isterim.

Bekri  Bana ne gibi bir iyilik yapacaksın?

 Seni bu gece zengin edeceğim. Haydi kalk ve benimle beraber gel.

Bekri Mustafa, şeytanın bu teklifini kabul ile kalkıp beraber haneden çıkar. Şeytan önde, diğeri arkada olarak Sultan Bayezid’e çıkarlar. İblis, Bekri Mustafa’yı bedestenin kubbesi üzerine çıkarıp oradaki pencerelerden birini açarak ve içeriye bir merdiven uzatarak der:

 Haydi Mustafa Ağa, içeri git, dükkânlardan istediğin kadar mücevherat, kıymetli eşya al. İşte seni zengin ediyorum.

Bekri Mustafa, şeytanın verdiği çuvalı alarak merdivenden bedestene girer. Açık dükkânlardan yükte hafif pahada ağır bulduğu şeyleri çuvala doldurup arkasına yüklenir ve dışarı çıkmak üzere merdivenin yanına gelir. O sırada bedesten bekçileri içeride hırsız olduğunu duyarak bağırmaya ve koşmaya başlarlar.

Bekri Mustafa süratle merdivenden yukarı çıkmaya başlar ve tam orta yere vasıl olduğu zaman bekçiler yetişerek eteğinden yakalarlar. Bekri Mustafa, yakayı ele vermekten korkarak pencerenin dışarısında beklemekte olan şeytandan istimdad ile:

 Aman şeytan kardeş, bekçiler ayağımdan yakaladılar, bana yardım et de kurtar, diye ricaya başlar, der ki:

 Ağa, durma, hemân üzerlerine koyuver. Başlarına inecek levsiyyâttan korkar, seni bırakırlar.

Bekri Mustafa, şeytanın tavsiyesi vechiyle hareket etmeye müteakip gözlerini açar ve kendi yatağı içinde levsiyyât arasında bulur. Bundan son derece hiddet ederek heman kalkıp üst ve başını tathîr ettikten sonra üstünü giyerek sokağa çıkar ve doğruca kiliseye giderek kapıyı çalıp açtırır.

Hayretle bakan Janicos’a hitaben:

 Çabuk şu keratanın önündeki önündeki kandili söndür. Böyle menhûs şeyin karanlıkta kalması evladır, der ve şeytanın önündeki mumu söndürttükten sonra hanesine avdet eder.

Bekri Mustafa’ya dair latifeler arasında yer alan yukarıdaki mizahi kısa hikâye,

çok yönlüdür. Bekri Mustafa, gayrimüslimlerin işlettiği meyhaneden sarhoş olarak

çıkar ve uygunsuz bir şekilde ve saatte kiliseyi ziyaret eder. Her iki inanç

sisteminde de şeytan aynı kötücül anlamı taşır. Bekri Mustafa da hem

sarhoşluğun hem de “şeytana uyma”nın bedelini aldanarak öder yani bir nevi

cezalandırılır.

Bekri Mustafa’nın dini değerlerle çatışmasını ama bu çatışmanın olumlu sonuçlanmasını anlatan bir diğer latife de şöyledir:

1299

Bir gün Bekri Mustafa Ağa’yı, karakola ve Botancıbaşı’nın huzuruna götürmüşler.

Bostancıbaşı, Bekri Mustafa’ya:

 Senin şarabı besmele ile içtiğini ahali şikâyet ediyor, demesi üzerine Bekri Mustafa hiç telaş eseri göstermeyerek:

 Aman ağa, ben suyu içerken bile aklıma besmele gelmiyor, nerede kaldı ki şarap içerken hatırıma gelsin, demiş ve bu suretle Bostancıbaşı’nın cezasından kurtulmuştur.

Bekri Mustafa’nın hoşgörüyle karşılanmasının temelinde hem doğal yapısı hem de safiyâne tavrı rol oynar.

Dursun Yıldırım, Bekri Mustafa fıkralarının, içki yasağına karşı olma sebebiyle bazen Bektaşi fıkralarıyla karıştığını ve her iki tipin içki yasağına bakış açıları farklı olsa bile, uygulanan cezalara ve onları uygulayanlara karşı tavırlarının aynı olduğunu ifade eder. Bekri Mustafa’nın, hayat dolu bir tip olarak Osmanlı toplumunu daha etkili bir biçimde eleştirmek için fıkraların çerçevesini aşıp hayal perdesine ve oradan da ortaoyununa geçtiğini belirtir. İncili Çavuş gibi Bekri Mustafa fıkraları da Osmanlı şehir hayatının sosyal yönlerini aydınlatacak türdendir (Yıldırım 2016b: 66).

Bekri Mustafa fıkraları, yerleşik Osmanlı kültürü içinde doğmuş ve gelişmiştir.

Merkezinde yer aldığı fıkraların yanı sıra, geleneksel Türk tiyatrosundaki bekri tipinin de doğmasını sağlamıştır. Sözlü kültürden yazılı kültüre geçiş sürecinde türler arasında kendine yer edinen Bekri Mustafa, Osmanlı mizahına da kaynaklık etmiştir.

Outline

Benzer Belgeler