• Sonuç bulunamadı

3. Türk Kamu Yönetiminin Özgün Sorunları

3.2. Yönetsel Zihniyetten Kaynaklanan Sorunlar

3.2.9. Yönetsel Yozlaşma

Genelde ahlaki olmayan davranışlar ve özelde de yozlaşma her zaman mevcut olagelmiştir. İnsanoğlu her zaman kendi konumunun gücünü avantaj olarak kullanmaya, ister kendi arzusuyla ister koşulların zorlamasıyla hevesli olmuştur. Ahlaki olmayan davranışın en göze görünür ve anlaşılabilir boyutlarından olan yozlaşma, yasal veya meşru olarak izin verilenlerin dışında kamu yetkililerinden avantajlar (hangi biçim veya miktarda olursa olsun) alma/isteme/sunma olarak tanımlanabilir (Vermeulen, 1997:199). Yozlaşmayı ayrıca, bir kamu makamının (ister seçilmiş ister atanmış olsun) “kişisel veya yakınların (kişisel tanıdık, yakın aile, özel bir klik) refah veya statü kazancı sağlayan veya belli türden nüfuz kullanmaya karşı mevcut kuralları çiğneyen resmi görevlerinden sapan her türlü davranış” olarak tanımlamak da mümkündür (Nye, 1967:417-427’den Akt: Mutuwafhethu, 1997:191) ve yozlaşma yönetsel yapı ve onun içerisinde bulunduğu toplumsal yapıyla yakından ilişkilidir.

Bu anlamda, şüphesiz toplumsal gelişmişlik seviyesi ile yolsuzluklar arasında bir bağ söz konusudur. Toplumsal gelişmişlik seviyesi arttıkça yolsuzlukların meydana gelme şansı azalmakta ya da en azından yolsuzlukların takip edilmesi ve kovuşturulması şansı artmaktadır (Ergun, 1997:388). Toplumsal gelişmişlik seviyesi azaldıkça ise yolsuzluk oranları artmakta ve yozlaşma hat safhaya çıkmaktadır. Yozlaşmanın hat safhada olduğu, “yolsuzlukların kol gezdiği kokuşmuş bir toplumda, devlet kurumlarının faaliyetlerinde her işin bir resmî olan ve bir de resmî olmayan tarafı vardır” (El-Attas, 1988:20). Resmi anlamda halledilmesi mümkün olmayan işler ve durumlar, resmi olmayan tarafça çok kısa bir zaman dilimi içerisinde çözüme kavuşturulabilmektedir. Süreci hızlandırması anlamında önemli bir etkiye sahip olduğu için resmi olmayan taraf daha sonra mevcut etkisini daha da artırmaya başlamakta, normalde resmi yollarla halledilebilecek işlerin dahi çözüme kavuşturulmasına engel olmaktadır. Yani mevcut sistemde yozlaşma ortaya çıktığında, eğer uygun ortamı bulmuş ise çok çabuk bir şekilde yaygınlaşmakta, mevcut düzenin ahengini çok olumsuz bir şekilde etkileyerek bozmakta, sistemsel sıkıntılara sebebiyet vermektedir. Bu bağlamda, her ülke yönetim yapısının farklı düzeylerde yaşadığı yönetsel yozlaşma ülkemiz kamu yönetimi için de geçerlidir.

Genel olarak yozlaşma,53 son yıllarda Türkiye’nin gündemini sık işgal eden konuların başında gelmektedir. Siyasi iktidar en çok bu konuda eleştiriye uğramakta, muhalefet partileri iktidara geldiklerinde, mevcut iktidarın yapmış olduğu bütün yolsuzlukları ortaya koyacaklarını ifade ederek oy toplamaktadır. Tüm partiler birbirleriyle ilgili yolsuzluk dosyaları hazırlamakta ve politikalarını, iktidara geldikleri zaman gerçekleştirecekleri icraatları anlatmaktan çok, “temiz toplum”, “şeffaf yönetim”, “dürüst lider” gibi kavramlara dayandırmaktadır (Şen, 1998:61). Bunun nedeni, Türkiye’nin mevcut siyasi partilerin hem yapı bakımından yozlaşmış hem de önemli düzeyde işlevsiz hale gelmiş olmasıdır.54 Bu siyasi partiler, geleneksel “parti” anlayışına duydukları bağlılık ve bunu pekiştiren bazı yasal düzenlemelerden dolayı, halktan kopuk oligarşik örgütler haline gelmiş ve seçmenleri temsil etme kabiliyetleri son derece zayıflamıştır (Erdoğan, 1998:813). Etkili bir koalisyon kültürü üretemeyen bir siyasi yapılanma içinde, koalisyon ortakları arasında kamu yönetiminin rasyonel olmayan bir biçimde paylaşılması ve

53

Yavuzyiğit’e göre (1997:121-123), yönetsel yolsuzluk türlerini aşağıdaki gibi sıralamak mümkündür: 1. Maddesel bedel içerikli yolsuzluklar

a. Rüşvet

- Çabuklaştırıcı rüşvet (hafif rüşvet): Bir kamu işlemini hızlandırmaya dönük ödemeleri içine alan rüşvettir. - Çarpıtıcı rüşvet (ağır rüşvet): Yasal düzenlemeye uygun olamayan bir kamu işleminin gerçekleştirilmesine yönelik ödemeleri içeren rüşvettir.

b. Haraç: Kamu görevlisi tarafından işini yapmak için karşısındaki kişiden istenen bedel olup, yasal olmayan bir ödeme talebidir.

c. Zimmet: Memurun para veya mal niteliği taşıyan kamusal bir kaynağı yasalara aykırı olarak bireysel kullanımı için harcaması veya kullanmasıdır.

2. Dayanışma içerikli yolsuzluklar a. Yakınları kayırma

b. Sözü geçer kişileri kayırma

c. Nepotizm ve Kronizm: “Nepotizm” akrabalık ilişkisine dayanarak bir kişinin kamu hizmetine atanması, “Kronizm” ise arkadaşlık-dostluk ilişkilerine dayalı olarak gerçekleştirilen kamusal atamaya denilmektedir. 3. Siyasal kayırmacılık ve patronaj

4. Hizmet kayırmacılığı ve oy satın alma 5. Lobicilik 6. Rant kollama a. Monopol kollama b. Tarife kollama c.Lisans kollama d. Kota kollama

e. Sosyal yardım kollama f. Teşvik kollama

7. Kamu sınırlarını sızdırma ve vurgunculuk 8. Gönül yapma (suvasyon)

9. Politik Dalavere

a. Aşırı vaatte bulunma ve yalan b. Propaganda

c. Aşırı bilgi sunma d. Gizlilik

54 Hocaoğlu’na göre (2001:26), Türkiye’de siyaset kirlidir ve siyaset ile toplum arasındaki müşterek noktalar giderek azalmakta, hattâ kopma noktasına gelmektedir; kezâ, Türk Toplumu ile Devlet arasındaki müşterek değerler giderek zayıflamakta, siyaset, topluma rağmen yürütülmektedir.

müşterek politika oluşturma güçlükleri, kamu yönetimini olumsuz yönde etkilemiştir (Dinçer ve Yılmaz, 2003:77). 1980 sonrası ekonomi-politiği siyasetin dağıtmakta olduğu rantı giderek artırırken, siyasal arenaya talebi artırmış, rant arayışına endekslenerek artan talep siyasetin kalitesini düşürürken, beraberinde ekonomi de günden güne daha çok hissedilen bozulmayı, katlanarak artan enflasyonu getirmiştir (Özüerman, 2000:237). Bu yüzden de ülkemiz siyasal sistemi mevcut yoz ve kötü durumundan kurtulmak için her yönüyle değişmeye, revize edilmeye ihtiyaç duymuştur ve duymaktadır.

Türkiye’de siyaset kadar kamu yönetimi ve bürokraside de ciddi değişimlere gereksinim söz konusudur (Özgür, 2003:113). “Kamu hizmetine girişte, atamalarda, tayinlerde ve trafik denetimlerinden tapu belgesi almaya kadar hemen hemen tüm bürokratik işlemlerde rüşvet ve aracı kullanma çok yaygın bir hale gelmiştir” (Şen, 1998:61). Türkiye’de “aracılık müessesesi”, bilhassa üst düzey yöneticilere yönelik olarak hayli yoğun bir biçimde kullanılmaktadır. Aracılık müessesesinin temel aktörleri ise, siyasetçiler ile iş takibini meslek haline getirmiş kişilerdir. Neticeleri itibariyle işin kısa sürede sonuçlanmasını sağlayan ve etkili olan aracılığı, mümkün olduğu oranda herkes kullanmak istemektedir (Eken, 1995:269-270). Bunu temin edemeyenler ise rüşvet yoluna başvurmakta, işlerini o şekilde hızlandırmaya ya da yapılması mümkün olmayan nitelikteki uygulamaları bu yolla gerçekleştirmeye çalışmaktadır.

Rüşvet ise, hizmet arzının yetersiz olduğu, aşırı kuralcı ve merkeziyetçi bir yönetim izlendiği, yasakların fazla olduğu durumlarda kamu yönetiminde yaygınlık kazanmaktadır. Türk kamu yönetiminde söz konusu bu nitelikler ağır bastığına göre rüşvet ve yolsuzluk yaygındır. Ancak kanıtlanması güç olduğu için hangi hizmetlerin karşılığı olarak kimler tarafından ne kadar rüşvet alındığı bilinmemektedir (Karatepe, 1995a:169). Çağımızın, hatta bütün çağların ve toplumumuzun en büyük hastalıklarından olan rüşvet ve yolsuzluklar gerek toplumsal değer yargılarını, gerekse bir bütün olarak toplumsal hayatı gittikçe yıpratmakta, erdemlilik anlayışı ve duygusu, yerini kişisel menfaat ilişkilerine bırakarak, yüzyılların birikimi saygın kurallar, kuralsızlığa dönüşmektedir (Yavuzyiğit, 1997:116). Böylesi bir yolsuzluk ve rüşvet furyası, doğal olarak bir taraftan yanlış kurgulanmış kamusal sistem veya sistemler bütününün, bir taraftan da gereği gibi yapılamayan ve caydırıcılığı veya saptayıcılığı kalmamış, yani etkin ve verimli olmayan

bir denetim anlayışının neticesidir denebilir55 (Yavuzyiğit, 1997:118). Bu denetim sisteminin etkin olmaması, esasında toplumsal anlamda denetime çok önem vermememizden, idareyi denetleyen bir toplum olmamamızdan kaynaklanmaktadır.

Çünkü, idareyi denetleyen bir toplum, onu kendi dışında ve her şeye egemen bir iktidar şeklinde görmeme eğilimindedir. Oysa bizim sistemimizde, muhtar mühür vurmak suretiyle para kazanan, işini bilir bir parti adamı ve büyüklerin adamı olarak görülür; belediye ise hemşeri olan kişilerin kurumu ve bu kurumu yöneten belediye başkanının başı çektiği bir şehir organı olarak değil, iktidar olarak değerlendirilir (Ortaylı, 1994:16). Kamu görevine yapılan alımlarda liyakat yerine, tanıdık, dost, akraba, arkadaş, hemşehri gibi

etmenlerin dikkate alınması da yönetimde yozlaşmanın başka bir türüdür.56 Ülkemizde bu

nevi kayırmalar yaygın bir biçimde yapılmakta, çoğu zaman yapılan sınavlar bir formaliteden ileri gidememektedir. Göreve kimlerin alınacağı önceden bilinmesine rağmen, işi kuralına uygun yürütüyor görünmek için sınav yapılmakta (Karatepe, 1995a:169), yapılan sınava çok sayıda insan boş yere iştirak ederek boş yere umut bağlamakta, sonunda da hüsrana uğrayarak yönetime karşı olumsuz duygular beslemektedir.

Sonuç olarak, gerçekleştirilen geniş kapsamlı kamuoyu araştırmalarının da ortaya koyduğu gibi, vatandaşlarımız mevcut sosyo-ekonomik şartlardan ve yönetim kalitesinden derin bir memnuniyetsizlik duymaktadırlar. Yalnızca verimsiz hizmetten değil, hizmet alırken herkese eşit davranılması hususunda da toplumda yaygın bir şikayet durumu oluşmuştur. Öncelikle devlet üzerinde yoğunlaşmakta olan söz konusu güvensizlik; trafikten vergiye, gümrüklerden tapu idarelerine, emniyetten sağlık ve eğitim kurumlarına dek uzanan geniş bir yelpazede hizmetlerin yetersizliğine ve kirliliğe işaret etmektedir. %80’in üzerinde bir toplumsal kesim kamu kuruluşlarında (trafik, gümrük, vergi, tapu, vb. alanlarda) yolsuzluğun çok yaygın olduğuna inanmaktadır. Uluslararası Saydamlık Örgütü’nün (Transperancy International) 2001 yılı için yaptırdığı ve 91 ülkeyi içine alan temiz toplum endeksine göre ülkemiz 3.6 puanla 56. sırada bulunmaktadır. Başta bankacılık ve enerji sektörü olmak üzere yaşanan büyük kirlenmenin, 2001’de ortaya

55 Aktan’a göre ise (1998:255),Bütün devlet yönetimlerinde yaygın bir yozlaşma türü olan rüşvetin temel sebeplerinden birisi kamu yönetimindeki bürokratikleşmedir. Rüşvet eğilimlerini bürokrasi ve kırtasiyecilik artırmaktadır.

56 Türkiye’de uzun süre, resmi ideolojiye uzak olan görüş ve düşünceden olan kişilere kamu görevi verilmemiş, devletin tüm yüksek kademelerine tek parti ideolojisini benimseyenler ve bu kişilerin yakınları getirilmiştir. Çok partili döneme geçildikten sonra ise, iktidar olan her parti kendi adamlarını devlet kadrolarına doldurmuş (Karatepe, 1995a:168-169), yönetim içerisinde bir kadrolaşmaya gitmiş ve gitmektedir.

çıkmaya başlayan etkilerinin bir devamı olarak ülkemiz, ne yazık ki 2002’de 102 ülke arasında 64., 2003’te ise 133 ülke arasında 77. sırayı almıştır (Dinçer ve Yılmaz, 2003:72- 73). Mevcut durum böyle devam ederse yönetsel yozlaşma anlamında birçok ülkenin önüne geçerek, üst sıralara tırmanmamız içten bile değildir.

İKİNCİ BÖLÜM

TÜRK KAMU YÖNETİMİNDE HALKLA İLİŞKİLER: ULAŞILMAK

İSTENEN AMAÇLAR VE KARŞILAŞILAN SORUNLAR

1. Kavramsal Çerçeve

Temelinde iletişim yatmakta olan (Aziz, 1988:135) ve adına gerçekleştirilen tüm çalışmaların özünü tanımak ve tanıtmak oluşturan (Kadıbeşegil, 1986:3) halkla ilişkiler

terimi57 İngilizce’de Public Relations, Fransızca’da Relations Publiques olarak

anılmaktadır (Çamdereli, 2000:17; Asna, 1969b:2; Asna, 1998:7; Sabuncuoğlu, 1998:3; Onal, 2000:10; Bıçakçı, 2002:94). “Almanca, İtalyanca, İspanyolca gibi dillerde yeni bir sözlük aranılması gereği düşünülmemiş “Public Relations” deyimi bu dillere de girmiştir. (İtalyanca: Relazione Publische)” (Asna, 1969b:2). İngilizcedeki “Public Relations” halk ilişkileri manasına, Fransızcadaki “Relations Publiques” ise halklarla ilişkiler manasına gelmektedir (Asna, 1969b:3; Asna, 1998:7). Bilindiği üzere her iki dilde de “Relation” ilişki (Relations çoğul); Public (Fransızcada Publiques) ise halk, kamu manasına gelmektedir. Fransızcada deyimde halkın “Publiques”, yani çoğul olarak kullanılışı ilginçtir, bir halktan değil, birçok halk’tan, “halklar” dan bahsedilmektedir, doğrusu da budur. Çünkü ilişki içerisine girilecek kitlenin halk değil, grup, insanlar topluluğu olarak ele alınması daha doğru olur. İngilizce deyimde ise gruplardan bir teki, yani tek bir “halk” alınmış ve o halkla gerçekleştirilecek, geliştirilecek ilişkiler söz konusu edilmiştir (Asna, 1969b:3). Buradaki “public” deyimi bildiğimiz anlamdaki halk manasında kullanılmamıştır.

Esasında “public” deyimi “halk” veya “kamu” anlamında olup ortak menfaatleri ve ilgileri bulunan insanların meydana getirdiği grup ya da grupları ifade etmektedir (Özdönmez ve Ark., 1999:3). Bu özel ve teknik manada “halk”, 1. örgütün gerçekleştirdiği eylem ve işlemlerinden etkilenen, 2. kanaat ve eylemleriyle örgüte etkide bulunan, 3. ortak menfaatleri olan insan guruplarını anlatmaktadır58 (Mıhçıoğlu, 1986:15; Mıhçıoğlu, 1976:13; Mıhçıoğlu, 1967:13). Yani, kurumun muhatap olmak durumunda kaldığı “hedef kitle”yi ifade etmektedir (Peltekoğlu, 2005:143). Bu anlamda örgütlerin birden fazla

57 Halkla ilişkiler deyimi için bazı yazarlar tarafından kitlesel ilişkiler, dış ilişkiler, kamusal ilişkiler gibi sözcükler de kullanılmaktadır (Özdönmez ve Ark., 1999:3).

58 Yalçındağ (1996:17), bir kurumun hizmet politikalarından ve uygulamalarından etkilenen ve bu politikalarla uygulamaları etkileyen, müşterek menfaatlere ve birliktelik duygusuna sahip gruplar şeklinde yapılan halk tanımını; grup kavramına “bireyler” ve “kuruluşlar” kavramını da eklemek şartıyla, kendilerinin de benimsediğini belirtmektedir.

“halk”lara sahip olması mümkündür ve çoğu kere de vardır (Mıhçıoğlu, 1986:15) ve her kurumun ilişkiler içerisine girdiği halk kesimi farklılıklar gösterir. Örneğin, bir hükümet için halk ülkede yaşamakta olan tüm insanlar, bir dernek için kendi üyeleri, bir gazete için kendi okuyucuları, bir spor kulübü için taraftarları ve bir işletme için ise halk, kurum içerisinde çalışanlar ile kurum dışında yer alan ve işletmeyle ilişkisi olan tüm kişi ve kurumları kapsamı içerisine alır (Sabuncuoğlu, 1998:4). Kapsam içerisine giren halkların niteliği değiştikçe de halkla ilişkiler farklı uygulamalar ve teknikler olarak karşımıza çıkabilmekte, özü aynı kalmak şartıyla birçok yönden farklılaşabilmektedir.

Bu doğrultuda, halkla ilişkilerin herhangi bir kurumla kamu arasında iletişimi içeren bir yönetim şekli olduğunda tüm ülkeler hem fikir (Kazancı, 1999:86) olmakla birlikte, halkla ilişkilerin modern başlangıcı olarak ifade edilebilecek 20. yüzyılın başlarından itibaren halkla ilişkilerin hem teori, hem de uygulama yönünden temelini teşkil eden boyutları ve temel amaçları yönünden geniş ölçüde kabul edilen bir tanımı yapılamamıştır (Okay ve Okay, 2002:1). Halkla ilişkilerin geniş bir uygulama alanına sahip olması (Okay, 1998:16; Kocabaş ve Ark., 2004:45; Asna, 1969b:2; Kazancı, 1986:71), konunun yeni, anlaşılmamış bir konu oluşu ve başka tanıtma çabaları ile karıştırılması (Asna, 1969b:2), sosyal bilimlerin farklı dallarını içine alması59 ve bu dalların değişik tekniklerini kullanarak birbirinden farklı amaçları olan örgütlerde uygulanması, insan ilişkilerinin olduğu hemen hemen her yerde ortaya çıkması, söz konusu bu kavramın ortak bir tanımının yapılmasını zorlaştırmaktadır (Okay, 1998:16; Kocabaş ve Ark., 2004:45). Durum böyle olunca da, bazılarına göre bir uygulamalı bilim, bazılarına göre bir yöneticilik sanatı olarak gösterilen halkla ilişkiler için çeşitli yazarlar ve eğitimciler tarafından çeşitli tanımlamalar öne sürülmüştür (Asna, 1968:56). Konunun daha iyi anlaşılabilmesi ve bir karşılaştırma olanağı sunabilmesi açısından halkla ilişkilere ilişkin yapılan bu tanımlamaları uluslararası ve ulusal literatür bağlamında ayrı ayrı ele almak daha uygun olacaktır.

Uluslararası literatüre bu anlamda bakıldığında halkla ilişkilerin aşağıdaki şekillerde tanımlandığı görülmektedir:60

Halkla ilişkiler bir kurum ile onun hedef kitleleri arasındaki iletişim yönetiminin bir parçasıdır (Grunig ve Hunt, 1984:6).

59 “Halkla ilişkiler karmaşık ve grift bir konudur; işletme, medya, iletişim ve psikoloji gibi birçok uzmanlık alanının teorileri ve uygulamalarından beslenir” (Fawkes, 2006a:16).

60 Uluslararası literatürde halkla ilişkilere ilişkin diğer tanımlar için bknz: (Orrick, 1967a:8), (Barry, 2003:17), (Fawkes, 2006a:17,19), (Wilcox ve Ark., 2005:3-4), (Varey, 1997:90), (Gregory, 2006:81).

Halkla ilişkiler bir kurum ile bu kurumun başarı veya başarısızlığının bağlı olduğu kitleler arasında karşılıklı yarar getiren ilişkileri kuran ve sürdüren yönetim fonksiyonudur (Cutlip ve Ark., 1994:6).

Halkla ilişkiler uygulaması yeni eğilimleri (trendleri) çözümleyerek olası sonuçlarını tahmin etme, kurum liderlerine danışmanlık yapma ve hem kurumun hem de kamunun çıkarlarına hizmet edecek planlanmış eylem programlarını uygulamanın sanatı ve sosyal bilimidir (Jefkins, 1995:8).

Halkla ilişkiler, halkın tutumlarını değerlendiren, bir kişinin veya bir kurumun siyasetlerini ve usullerini halkın menfaatleriyle özdeşleştiren ve halkın anlayış ve kabulünü kazanmak için bir eylem programı yürüten bir görevdir (Orrick, 1967a:9).

Halkla ilişkiler temelde hedef kitle ile nasıl, ne zaman ve ne şekilde bir iletişim içerisine girileceğini tespit eden ve bu şekilde insanların davranışları, yaklaşımları ve algılamaları üzerinde yönlendirici etkiye sahip olmayı sağlayan bir süreçtir (Barry, 2003:15).

Ulusal literatürde ise halkla ilişkilere ilişkin şu tanımlamalar getirilmektedir:61 Halkla ilişkiler hem yönetimi tanıtma hem de halktan etkilenmeyi temin edici, bu amaçla yöntemler oluşturan, imkanlar sağlayan planlı bir çabadır (Kazancı, 1978:29; Kazancı, 1980:33).

Halkla ilişkiler, çalışmaları bir kişi ya da özel veya kamusal bir kurumun çeşitli kesimlerle ilişkilerini devam ettirmek ve iyileştirmek, faaliyetleriyle ilgili olarak en iyi anlayış birliğini sağlamak ve sempati ve güven temin etmek için sürekli olarak devam ettirdiği çalışmalardır (Tortop, 2001:75).

Halkla ilişkiler, yönetimin felsefesi, bu felsefenin yürütülen politika ve eylemlerle görüntülenmesi, bir yönetim fonksiyonu ve karşılıklı anlayış ve iyi niyetin temin edilmesi için, kamuoyu ile iletişim yöntemlerinden faydalanılarak bu felsefenin, politikanın, uygulamanın ve eylemlerin açıklanmasıdır (Asna, 1998:2).

61 Ulusal literatürde halkla ilişkilere ilişkin diğer tanımlar için bknz: (Kazancı, 1972:12-13), (Kazancı, 1973:75), (Tortop, 1998:4,5), (Tortop, 1986c:120), (Tortop, 1986a:129), (Asna, 1986:34), (Asna, 1968:57,58), (Asna, 1998:7), (Asna, 1969b:2,6), (Yalçındağ, 1974:5-6), (İşçi, 2002:11), (Tellioğlu, 2000:15), (Ertekin, 2000:19-20), (Çamdereli, 2000:17,18), (Bıçakçı, 2002:93), (Hekimgil, 1968:16), (Gürel, 2003:143), (Varol, 2002:25), (Onal, 2000:16), (Gürüz, 1993:3,4), (Sabuncuoğlu, 1998:4,5), (Kocabaş ve Ark., 2004:45), (Kadıbeşegil, 1986:3), (Ramazanoğlu, 1986:44), (Koryürek, 1986:262), (Usman, 1986:313), (Yengin, 2000:9,10), (Gürel, 2000:89), (Yavuz, 1972:46), (Tikveş, 2005:6,7,49).

Halkla ilişkiler, kişi ya da kurumların amaçlarını başarmasına yardımcı olan, önem sırası bazen tüketici, bazen dağıtımcı ve çalışanlar gibi, kurumun yapısı doğrultusunda değişkenlik gösteren hedef kitlelerle gerçekleştirilen stratejik iletişim yönetimidir (Peltekoğlu, 2005:6).

Halkla ilişkiler kurumla toplumun karşılıklı menfaatleri arasında, iki yönlü bir iletişime, bilgi alışverişine dayanarak denge sağlama çabasıdır (Mıhçıoğlu, 1976:12). Halkla ilişkiler kamuoyunu etkileme, ondan etkilenme sürecidir (Mıhçıoğlu, 1976:12; Mıhçıoğlu, 1986:14).

Burada sıralanmış olan tanımlardan da anlaşılacağı üzere, halkla ilişkiler konusunda ansiklopedilerde, sözcüklerde ve kitaplarda çok sayıda tanım bulunmaktadır. Bunların temelinde yatan görüş, halkla ilişkilerin kurum ile onun karşısındaki hedef kitle arasında karşılıklı çıkara dayalı ve sağlıklı bir diyalog kurulması, bunun neticesinde de kamuoyunun ilgili kesimlerinde kurum hakkında olumlu bir imaj ve destek yaratılmasıdır (Asna, 1998:7). Görüldüğü gibi bütün tanımlamalarda ve vurgulanan noktalarda halkla ilişkilerin gruplarla kitlelerle karşılıklı ilişki, anlayış ve güven ortamının oluşturulması ve sürdürülmesi, kamuoyunda kuruma ilişkin olumlu bir imajın oluşturulması gibi temel amaçlar ifade edilmiştir (Okay ve Okay, 2002:6). Bu doğrultuda, gerçekleştirilen tanımlamalardan halkla ilişkilerin niteliklerini şu şekilde sıralamak mümkündür (Yatkın, 2003:11):

- Sürekli ve sabırlı bir çalışmaya dayanmakta olan iki yönlü bir ilişkidir. - Karşılıklı bir alışverişi, bir etkileşim sürecini kapsamaktadır.

- Hedef kitlede sempati ve güven temin etme amacını gütmektedir.

- Hedef kitle ile haberleşmeye dayanmakta olup, amaç kitleyi etkilemektir. Bu amaçla kurum ile hedef kitle arasında sürekli birikim ve etkileşim söz konusudur.

- Bilim ve sanat yönleri bulunmaktadır. İnandırıcı olma durumunda olan halkla ilişkilerde doğruluk, objektiflik özelliği söz konusudur.

Halkla ilişkilerle ilgili kavramsal çerçeveyi bu şekilde genel hatlarıyla ortaya koyduktan sonra kavramsal çerçevenin bütünlüğü açısından geriye tek bir eksik nokta kalmaktadır. O da kamu yönetiminde halkla ilişkilerdir.

Yalçındağ, kamu yönetiminde halkla ilişkiler disiplinini, teknik bir iletişim konusunun çok ötesinde, kamu yönetiminin çevresiyle geniş boyutlu bir alış-veriş

gerçekleştirme, bir uyum ve denge temin etme konusu olarak görmekte olup (1986:132; 1988:56), ona göre, böyle bir yaklaşımın özelliği, halkla ilişkilerin, kamu yönetiminin çevresini meydana getiren toplumsal, ekonomik ve siyasal şartlar bağlamında ve bunların tarihsel gelişim süreci içerisinde ele alınmasıdır ve aynı sav bu alanda karşı karşıya kalınan sorunlar ve bunlarla ilgili çözümler için de geçerlidir (1988:56). Bu doğrultuda Yalçındağ’a göre (1988:57), kamu yönetiminde halkla ilişkiler, bir kamu kurumunun ilişki içerisine girdiği toplum kesiminin güven ve desteğini temin etmek için giriştiği, iki yönlü iletişime dayalı, neticede kamuoyunda kurumun, kurumda da toplumun istediği doğrultuda değişikliklerin gerçekleşmesine, böylece kurum ile çevresi arasında olabilecek en uygun ölçekte uyum ve denge sağlanmasına dönük sistemli ve sürekli çabalardır. Ertekin’e göre ise (1995:3-4), kamu kurumlarında halkla ilişkileri şu şekilde tanımlamak imkanı vardır: Bir kamu kurumunun ilişki içerisinde olduğu, hizmet verdiği toplumsal çevrelerin güven ve desteğini sağlamak, onların fikirlerinden faydalanarak hizmetine yön vermek amacıyla giriştiği, kuruma ilişkin kamuoyunda olumlu bir imajın kökleşip yerleşmesine sebep olacak ve karşılıklı anlayışı geliştirecek, iletişim temeline dayalı, sistemli, planlı ve sürekli