• Sonuç bulunamadı

4. Türk Kamu Yönetiminin Kurum Dışına Dönük Halkla İlişkiler

4.5. Yönetimin Halka Mâl Edilmesi: Yönetsel Meşruluk

Her yönetim sürecinde, yöneten ve yönetilen şeklinde ikili bir toplumsal farklılaşma söz konusudur. Yöneten durumunda olanlar toplumsal fonksiyonları, yetkileri, itibar dereceleri, kazançları ve hayat tarzları açısından yönetilenlerden ayrılmışlardır. Bu insanlar daha üst bir statüye sahiptirler. Yönetim sürecinin ortaya çıktığı her yerde ve her zaman söz konusu bu farklılaşma gözlenmektedir. Fakat, farklılaşmanın derecesi, katılığı, yönetim biçimleri doğrultusunda değişiklik göstermektedir (Güler, 1977:87). Farklı yönetim biçimlerinin sahip oldukları iç dinamikleri, yönetilene ve insana bakış açıları, anlayış tarzları ve dünya görüşleri birbirlerinden farklılaştığı için meşruluk kaynakları da birbirlerinden farklılık arz etmektedir. Ancak hepsinde ortak olan nokta, her yönetim biçiminin mutlaka bir meşruiyet dayanağının olması gerektiğidir. Meşruluğunu temin edememiş bir yönetim biçiminin hayatını devam ettirebilmesi ve toplumda kabul görmesi mümkün değildir. Bu nedenle de yönetsel meşruluk bir yönetim için vazgeçilemez nitelikte hayati bir öneme sahiptir. Sahip olduğu bu önem dolayısıyla da kamu yönetiminde kurum dışı halkla ilişkiler uygulamasının amaçlarından birisi yönetimin halka mâl edilerek yönetsel meşruluğun sağlanmasıdır. Bunun sağlanabilmesi için ise ilk olarak yönetilenlerin ikna edilerek gerçekleştirilecek faaliyetlere halk desteğinin temin edilmesi ve alınan kararlarla ve yapılan faaliyetlerle ilgili sağlıklı bir kamuoyunun oluşturulması gerekir.

Bu anlamda, bir amacı çeşitli iletişim araç ve teknikleri kullanarak mesaj gönderdiği kişi ya da grupları kendi amaçları yönünde ikna etmek (Kocabaş ve Ark., 2004:49) olan halkla ilişkilerin yönetsel bir araç olarak var olabilmesi her şeyden evvel iknaya dayalı (demokratik) bir olay olgusunu, bunun ön şartı olan yönetim üzerinde halkın denetiminin geçerli olduğu demokratik bir ortamı gerekli kılar (Sezer, 1995:150). Günümüzün demokratikleşmiş toplumlarında kamu yönetiminin birçok programının başarıyla gerçekleştirilmesinin ise, bu programlarla ilgili toplum kesimlerince yönetimin desteklenmesine ve bazı kurumlarda bundan da öte işbirliği yapılmasına bağlı olduğu bilinmektedir85 (Yalçındağ, 1986:152; Yalçındağ, 1988:79). “Artık halkın inanmadığı, desteklemediği şeyleri gerçekleştirmek kolay değildir. En azından böyle eylemler çeşitli güçlükler doğurmakta, ya da uzun vadede ters sonuçlara yol açmaktadır” (Asna, 1998:26). Halk tarafından yönetimin desteklenmesi belirli ölçüde onun kendisi için faydalı ve olumlu çalışmalar gerçekleştirdiğine inanmasına bağlıdır. Bunun yolu da yine yönetimin gerçekten olumlu işlere imza atması ve bunları kitle iletişim araçlarıyla olduğu gibi halka açıklayıp anlatmasıdır. Halkın bu hizmetleri tek tek öğrenmesini beklemek yanlıştır. Yönetimden halka belirli bir pencere açmak ve bu konuda kitle iletişim araçlarından yararlanmak gerekir ki, söz konusu bu görevi işte yönetimin halkla ilişkiler birim ve görevlileri yerine getirebilirler (Kazancı, 1980:16-17). Halkla ilişkiler profesyonelleri dışarıdaki ve içerdeki ortamlardan bilgi toplayıp yorumlayarak ve bunu stratejik istihbarat olarak sunarak hakim durumdaki koalisyonda kilit bir rol oynayabilirler. Bu temel üzerinde kurumlar kilit paydaş kitlelerinin desteğini güvenceye alacak bir diyalogu değiştirebilir veya başlatabilirler86 (Gregory, 2001:51). Çevrenin kabul, destek ve güvenini temin ederek oluşacak iletişim ortamıyla da, kurum veya kuruluşun kendisini kolaylıkla ifade edebilme ve tanıtabilme, kamuoyunu etkileme ve inandırabilme fırsatı yakalanmış olur (Çamdereli, 2000:20). Bu

85 Halkla ilişkiler iletişim sürecinde hedef kitle çıktı olarak üçü normal, biri de istenmeyen olmak üzere dört tür tepki vermektedir. Kamu kurumları tarafından verilen kamu hizmetlerinin hiç beğenilmediğini gösteren “ret”; beğenildiğini gösteren “kabul” ve beğenilmekle beraber yeniliklerin gerekliliğine inananların “istek” biçimindeki normal tepkileri, yönetimin yerine getirdiği halkla ilişkiler faaliyetlerinin ya da başlatılan halkla ilişkiler iletişim sürecinin başarısını gösterirken; halkla ilişkiler elemanları tarafından hiç beklenmeyen ve hiç istenmeyen bir tepki olarak “tepkisizlik” tepkisi iletişim sürecini en başarısız duruma sokmaktadır. Hedef kitlenin kabul tepkisi doğal olarak hem yönetim, hem de halkla ilişkiler elemanları tarafından beklenilen, istenilen bir neticedir. Zira bu tepki ile yönetimin hizmetlerinin eski durumda sürmesi ya da tanıtımı yapılan konu veya yeni hizmetin yapılmasında bir mahsur bulunmamaktadır. Bu sebeple, söz konusu bu olumlu tepki, yönetime “destek” girdisi olarak girmektedir (Bilgin, 1994:48-49).

86 Halkla ilişkilerin, kurum çıkarıyla toplumun çıkarlarına hizmet arasında kaldığı, ikisini de tatmin etmeye çalıştığı ortadadır (Somerville, 2006a:195). Çünkü halkla ilişkilerin kesinlikle vazgeçemeyeceği unsurlardan birisi kamu yararıdır. “Kamu yararı kavramı, halkla ilişkiler çalışmalarının meşruluk temelini oluşturur” (Yalçındağ, 1996:24). Halkla ilişkilerin kamu yararından vazgeçmesi demek, meşruluğunu kaybetmesi anlamına gelecektir.

fırsat sayesinde de alınan kararlara ve gerçekleştirilen faaliyetlere ilişkin sağlıklı bir kamuoyunun oluşturulması imkanı doğar.

Kamuoyunun oluşması, medya veya kitle iletişim araçları tarafından serbestçe bilgi ve haber toplanabilmesine bağlıdır. Bu nedenle tüm bürokratik sistemlerde devletin elindeki radyo, televizyon ve gazetelerin yanında, özel kişi ve kurumlara ait basın yayın araçlarının da olması zorunludur. Çünkü alternatif iletişim ve bilgi alma kanalları, demokratik ve hür toplumun en önemli ve vazgeçilmez iletişim araçlarıdır (Eken, 1994:28). Gerçekten, kitle iletişim araçlarının (basın, radyo ve televizyon) yaygın ve etkin rol oynadığı, menfaat ve baskı gruplarının güçlü olduğu modern demokratik toplumlarda sağlıklı, bilinçli ve duyarlı bir kamuoyu oluşabilmekte ve halk, kurumların yönetimlerine etkide bulunmada ve onları uyarmada önemli role sahip bulunmaktadır. Bu baskı grupları içerisinde bilhassa sivil toplum kuruluşları veya hükümet dışı gönüllü kuruluşlar, kalkınma program ve projelerinin hazırlanmasında, doğal kaynakların ve biyolojik çeşitliliğin korunmasında, çevre sorunlarının çözüme kavuşturulmasında büyük katkılar sağlamakta ve bu konularda kamuoyunun bilinçlendirilmesi ve yönlendirilmesi için yoğun gayret sarf etmektedir (Özdönmez ve Ark., 1999:9). Kamu yönetimindeki halkla ilişkiler uygulaması ise, yönetimin gerçekleştirdiği uygulamalarla ilgili gerek kitle iletişim araçlarına, gerekse baskı ve menfaat gruplarına abartıdan uzak, sosyal sorumluluk bilinci içerisinde doğru bilgileri ulaştırarak onlar vasıtasıyla kamunun doğru bir şekilde bilgilenmesini ve bunun neticesinde de sağlıklı bir kamuoyunun oluşabilmesini temin etmeye çalışmakta, onlardan gelecek tavsiye ve önerileri de yönetime ulaştırarak yönetimin oluşan kamuoyu doğrultusunda hareket etmesini sağlamaya gayret etmektedir.87 Halkla ilişkilerin böyle bir gayretin içerisine girmesinin sebebi, yönetsel kararlara halkın katılımını sağlayarak onları kararlara dahil etmek ve alınan kararları halka dayandırarak halkın yönetime katkısını artırmaktır. Bu sayede yönetimin gerçekleştirdiği faaliyetlerde ayaklarının yere basmasının sağlanması amaçlanmaktadır.

Çünkü, eğer bir hizmetten yararlanan kişiler fikir ve yakınmalarını yönetime aksettirmeyi başaramazlarsa, yönetim körü körüne hareket edecektir. Eğer yönetim kişilerle etkili bir biçimde iletişim kuramazsa, kişiler yönetime kayıtsız, ilgisiz, verimsiz ve

87 Demokratik yönetimin temel ilkeleri ışığında denilebilir ki, devlet örgüt ve kurumlarına halkla ilişkiler konusunda büyük sorumluluklar düşmektedir. Bu sorumlulukları kısaca aşağıdaki şekilde özetlemek mümkündür (Handly, 1967:53):

- Hükümetler halkın hizmetinde olmalıdır.

- Hükümetin giriştiği işlerden halk devamlı suretle haberdar olmalıdır.

anlayışsız bir gözle bakacaklardır. Halk böyle bir düşünceye kapıldıktan sonra ilgili programın devam ettirilmesi gerçekten şüpheli hale gelmiş demektir88 (Abadan, 1955:173). Bunun yanı sıra, yönetim almış olduğu kararlarda da yanılabilir, gerçekten halkla ilişki eksikliğinden kaynaklanan yanılgılara da düşebilir. Halk tarafından bireysel olarak ve çeşitli iletişim araçları kullanılarak yansıtılan görüşlere değer vermek yönetimin alacağı kararların isabet, doğruluk derecesini artırır. Eğer halkın görüşlerinin doğru olmadığı, uygulama imkanı bulunmadığı yönünde bir yargıya varılırsa, halkı bu yönde inandırmak için çalışmada bulunulur. Kendi görüşlerinin yanlış, halkın görüşlerinin doğru olduğu yönünde bir yargıya varılırsa, kendi görüşlerinde körü körüne ısrar edilmez, doğru olduğuna inanılan yolda karar verilir (Tortop, 1986c:120). Önemli olan burada halkın fikirlerine kayıtsız kalınmamasıdır. Zaten, demokratik bir düzende halka kulakların tıkanması, halkın dinlenmemesi imkansızdır. Demokratik düzenin sahip olduğu yapı ve işleyiş tarafından zaten bu zorunlu kılınmaktadır. Bunun yanı sıra halkı dinlemek, onun isteklerini değerlendirmek, halka kulak vermek, halka kapıları açmak yönetimin faydasınadır. Bu tip bir tutum ve davranış, yani halk için halkla beraber yönetim, yönetimin başarısını artırır (Tortop, 1986c:122), yönetimle yönetilenlerin karşılıklı istek ve menfaatlerinin uyumlaştırılmasını temin eder.

Ancak, kurum tarafından yerine getirilen hizmetlere ilişkin olarak halkın beklentileri, görüş, dilek ve şikayetlerinin, iyi işleyen halkla ilişkiler programları vasıtası ile, kurumda aksaması, salt iletişim süreci olmanın ötesinde bir anlam ve içerik kazanmak zorundadır. Kuruma yansıyan tüm bilgiler yönetim süreci içerisinde özümsenip, bunlara karşı halkın istek ve beklentileri yönünde bir örgütsel tavır sergilenmezse, halkı duymaya, dinlemeye ilişkin etkin halkla ilişkiler programlarının ne manası kalacaktır? Özgürlükçü demokratik bir siyasal ortamda, kamu kurumlarının halkın beklenti, dilek ve şikayetlerine duyarsız kalamayacakları da şüphesiz olduğuna göre, halkla ilişkilerin bir iletişim tekniği olan bu yönünü de, örgütsel iyileştirmenin bir önemli, hatta vazgeçilmez aracı olarak düşünmek gerekmektedir. Halktan sağlanan bilgi akımı, halkta yanlış yere, kuruma ilişkin olumsuz bir görüntü yaratılmış olduğunu da gösterebilir. Burada gene yapılması gereken,

88 Vatandaşlar, içinde yaşadıkları toplulukları biçimlendiren kararlara katılacaklarsa, onların vatandaş katılımı hakkındaki tercihleri önem taşımakta (Glaser ve Ark., 2006:178) olup, kimi hizmetlerin etkin bir şekilde görülebilmesi, vatandaşların işbirliğini gerektirir. Bunun başlıca örneklerinden biri eğitim alanıdır. Okul-aile birlikleri, birçok ülkelerde öğrencilerin ebeveynlerinin tutumlarıyla davranışlarını eğitim kurumlarının amaçlarıyla koordineli hale getirmeyi amaçlayan en yaygın bir işbirliği çerçevesi oluşturur. Toprakları aşındırarak denizlere sürükleyen sellerin neden olduğu yıkımı engellemek üzere köylülere toprağı teraslama yöntemlerinin öğretilmesi, yollarda gidiş-geliş kurallarına uymayı temin etmek amacıyla girişilen uyarıcı halkla ilişkiler çalışmaları da bu kümeye girer (Mıhçıoğlu, 1976:18).

halkla ilişkiler olayının boyutlarını yönetsel çerçeve içerisinde görebilmek ve halktan sağlanacak bilgilerle, yanlış görüntüyü düzeltecek kurumsal çabayı yönetsel ve kurumsal tavır ve yaklaşım içerisinde bütünleştirebilmektir (Yalçındağ, 1986:134). Halkla ilişkiler yönetsel bir çerçeve içerisinde değerlendirilip, bu bütünleştirme sağlanıldığında kamu yönetiminde yönetsel meşruluğun temin edilmesi noktasında ciddi anlamda büyük tehlikelerle karşılaşılmasının da önüne geçilmiş olacaktır.

5. Türk Kamu Yönetiminin Kurum Dışına Dönük Halkla İlişkiler Uygulamasında Karşılaşılan Sorunlar

Kamu yönetiminde halkla ilişkiler uygulaması değişik bir anlam ve içeriğe sahiptir (Kazancı, 1978:243). Sahip olduğu bu anlam ve içerik onun farklı bir şekilde yapılanmasına ve uygulanmasına sebep olmakta, bu da birtakım sorunları beraberinde

getirmektedir. Çalışmanın kapsamı dolayısıyla, burada, farklı şekillerde

kategorilendirilebilecek söz konusu bu sorunların yalnızca kurum dışına dönük halkla ilişkiler uygulamasında karşılaşılanları üzerinde durulmaktadır.89

Bu doğrultuda, Türk kamu yönetiminde kurum dışına dönük halkla ilişkiler uygulamasının karşı karşıya kaldığı sorunlar olarak; yönetsel dil sorunu, yönetimin halka kapalı tutumu: yönetsel gizlilik, biçime aşırı düşkünlük, sorunların karmaşıklaşması, hareket serbestisinin kısıtlanması, halkla ilişkilerin öneminin anlaşılamaması, yöneten- yönetilen beklentileri arasındaki farklılık, halkın yönetimden çekinmesi, halkın yönetsel bilgisizliği: nereye, nasıl başvuracağını bilememesi, yönetimin yalnızca bir sorun olduğunda yönetilenle ilişki kurması ve yönetimin halk isteklerine önem vermemesi ele alınmaktadır.