• Sonuç bulunamadı

4. Türk Kamu Yönetiminin Kurum Dışına Dönük Halkla İlişkiler

5.7. Halkın Yönetimden Çekinmesi

Halk tarafından belirli bir eğitim seviyesinde belirli bir siyasal bilinç içerisinde yönetimden belirli isteklerde bulunulması halkla ilişkiler için zorunlu bir koşuldur. Karşısında son derece edilgen bir toplum bulunan yönetsel kurumların halkla ilişkiler uygulamasına ihtiyaçları olduğu söylenemez (Kazancı, 1980:142). Çünkü yönetimi halkla ilişkilere zorlayan sebeplerden birisi de halkın kendisidir (Asna, 1969b:40). Halk böyle bir istekte bulunmaz, yönetimi bu yönde davranmaya zorlamaz ise yönetimin kendiliğinden böyle bir gereksinim duyarak harekete geçmesi pek mümkün değildir. Halkın böyle bir davranış tarzı benimsemesi ve bu yönde hareket etmesi için ise yönetim karşısında kendini rahat hissetmesi, yönetimden çekinmemesi gerekir.

Halbuki, kalkınan ülkelerde, genelde halk tarafından memurlardan çekinilmektedir. Eğitim, statü yönünden kendilerinden üstün gördükleri memurlar aynı zamanda yetki sahibi kimselerdir. Söz konusu bu ülkelerde memurlar seçkin, kültürlü insanları oluştururlar (Tortop, 1998:121). Memurlar ve yönetim halk tarafından bu şekilde algılandığı için bu tür ülkelerin kamu yönetimlerinde halkla ilişkiler sağlıklı işleyen, fonksiyonlarını tam olarak yerine getiren bir yapıda değildir. Bu ülkelerden birisi de ülkemizdir. Ülkemizde de halk yönetimden çekinmektedir.

Yönetimin ilk kademesinden en üst kademesine dek, pramitin her yerinde yönetilene karşı davranış, eskiden olduğu gibi kimi zaman korkutucu kimi zaman bezdiricidir (Kazancı, 1973:77; Kazancı, 1976:34). Yönetici ve memurların halka iyi davranmamaları, sert muamele etmeleri halkın başvurmasını zorlaştırmaktadır. Gerçekten öteden beri halkın yönetim ile ilişkilerinde iyi davranılmadığı yakınma konusu olmaktadır94 (Tortop, 1998:91). Bu nedenle, Türkçe’de halkın yönetimden şikayet

94 Darende’nin Irmaklar Köyünden bir halk ozanı olan Halil İbrahim Güleç’in (1969) yazmış olduğu aşağıdaki şiir yönetim halk ilişkilerini ortaya koyması açısından önemlidir. Şiir şu şekildedir (Yalçındağ, 1996:52):

““Devlet Kapısından Şekvacıyım Efendim” “Bir çocuğum oldu nüfus memuru

Deftere kayıt et beyim, efendim. Dedi, bugün olmaz dinle emiri, Dedim çok uzakta köyüm efendim. N’olur yap, deyince çattı bana kaş.

etmelerini ifade eden sözler bulunmaktadır. Halk arasında söylenen “Allah hekime, hakime muhtaç etmesin”, “Devlet malı deniz, yemeyen domuz”, “Deli ile Devletin işine akıl ermez” gibi sözler, halkın yönetimden yakınmalarını ve işlerinin kolayca çözüme kavuşturulamadığını, yönetimden bıkkınlığını ve ona olan güveninin azlığını ifade eden sözlerdir. “Hükümetin ayağını bastığı yerde ot bitmez”95 sözü de yine bir başka ilginç sözdür. Bu da yönetimin gerçekleştirdiği işlerin tam aksine bir netice verdiği kanısını karikatürize etmektedir (Tortop, 1986a:149). Tüm bu sözler öylesine çıkmış, ya da uydurulmuş boş sözler değildir. Bu sözlerin hepsinin altında halkın yönetimle olan ilişkilerinde yaşanmış sorunlar, karşı karşıya kalınmış olumsuzluklar yatmaktadır. Halk

Doğmadan besbelli işte dertli baş. Hemi din kardeşim, hemi vatandaş, Türk sülâlesinden soyum efendim. O an için razı idim ölüme. Yap işimi dönüp gidem yoluma. Baktı çarığıma, bir de dalıma. Şu azığım, şu da suyum efendim. İşte garip köylü şaşırmış kalmış. Memur bey cetvelde yanlışlık bulmuş. Kapıda kalmaya gözümüz yılmış. Böyle öğrettiniz, huyum efendim. Dairende bizim için durursun. Vatandaşı sürüm sürüm sürürsün. Niçin beni senden düşük görürsün, Böyle yaratıldım, buyum efendim. Ekin biçiyordum orak elimde. İki gündür gel git oldum yolunda. Bir sepet yumurta yoksa elinde, Kapıdan kovarlar duyun efendim. Gelen geçen yalanına inanır, Doğrusu bu işler biraz kınanır, Sözde Anayasa eşit hak tanır, Yok mu bu hisseden payım efendim. İbrahim der yolu sarpa saptırdım, Ben yakamı hal bilmeze kaptırdım, Bir kodaman bulup işi yaptırdım. Kendim insan mıyım neyim efendim?””

95 “Hikâye şöyle anlatılıyor: Vaktiyle Konya’nın bir köyünde oturan bir ihtiyarın evinin damı her yağmur yağdıkça akarmış. İhtiyar köylü dama çalık atmış, damını elindeki olanaklarla onarmış, fakat yine akıntıya engel olamamış. Bir gün zamanın Konya Valisi köye bir iş için gelmiş. Valinin geldiğini haber alan ihtiyar hemen valiye gitmiş, yalvarmış, yakarmış, aman vali bey benim eve kadar gelirmisin, size bir şey söylemek istiyorum demiş. Israrlara dayanamayan vali eve gitmiş. İhtiyar valiyi evin damına çıkarmış, damda valiyi şu tarafa gidelim, bu tarafa gidelim diyerek dolaştırmış. Sonunda vali sormuş: “Niçin beni buraya getirdin?” İhtiyar cevap vermiş: “Vali beyim, benim damım yağmur yağdıkça akıyor. Başa çıkamadım. Buma sebep damda bulunan çim otları imiş. O otlara da mani olamadım. Hükümetin ayağını bastığı yerde ot bitmezmiş, Şimdi siz dolaştınız. Artık bizim çim otları kuruyacak. Ben de rahat edeceğim.”” (Tortop, 1986a:149).

yönetime, onun uygulamalarına, kendisine karşı yaptığı muameleye tepkisini direkt olarak dile getirmekten çekindiği için, bu şekilde dile getirme yolunu seçmiştir.

Çünkü, kimi zaman halkın çekingenliği, utangaçlığı ve bazı yüksek görevli kişilerin karşısına çıkma alışkanlığının olmayışı doğrudan doğruya başvurmasını engeller (Tortop, 1986b:189; Tortop, 1986c:122). Türk insanı tam da bu durumdadır. Türk insanı tarafından, kamu kurumlarının genel hizmet eksikliği ve aksaklığı yönetimi zorlayacak şekilde dile getirilemez, yönetime etki edilemez, çoğunlukla yönetimin kızdırılacağından korkulur ve olana razılık söz konusudur, sanki tencere yuvarlanıp kapağını bulmuştur (Kazancı, 2000:3). Bu tencere kapak ilişkisinin bir sonucu olarak “herşeyden önce ne yönetimlerden hesap sorma geleneğimiz vardır, ne de bu konuda özgün kurallarımız” (Kazancı, 1997:33). Böyle bir geleneğin oluşmasını engelleyen en büyük etmen ise halkın eğitim ve kültür seviyesinin düşük oluşudur. “Öğrenme isteği, daha iyi yaşama isteği, soru sormak için gerekli medeni cesaret ve merak, kültür ve eğitim düzeyi ile sıkı sıkıya ilişkilidir. Çalışmalarında halk desteğine muhtaç olan, alınacak yeni kararlarda halkın aydınlatılması gereğini duyan hükümetler çoğunca, halkı bu düzeye erişmiş hükümetlerdir” (Asna, 1969b:40). Eğitim ve kültür seviyesi yüksek olan halk yönetime karşı çekingen davranmadığı için onu her yönüyle sorgulayabilmekte, yanlış olarak değerlendirdiği uygulamaları korkusuzca eleştirebilmektedir. Durum böyle olunca da yönetim başına buyruk bir hareket tarzı benimsemekten, yönetilenlerin istek, beklenti ve yakınmalarını dikkate almaksızın uygulamalar gerçekleştirmekten uzak durmakta, gerçekleştireceği her türlü faaliyette halka dayanma ve halkla birlikte hareket etme yolunu tercih etmektedir. Ülkemiz gibi, eğitim ve kültür seviyesi düşük bir toplumda halkın yönetimden çekinmesi ve her söyleneni kabul etmesi neticesi halkla ilişkilerin karşılaştığı sorunlar, bu toplum yapısında söz konusu olmamakta, aksine sağlıklı bir şekilde işleyen yöneten-yönetilen ilişkileri ortaya çıkmaktadır.