• Sonuç bulunamadı

XVII İkinci Yarısına Kadar Trabzon’da Hayat

B) TARİHTE TRABZON ŞEHRİ

3- XVII İkinci Yarısına Kadar Trabzon’da Hayat

i. Seyyahların Gözüyle Trabzon: Trabzon tarihin en eski devirlerinden beri önemli yolların kesişme noktasında yer alıyordu. Bu sebeple ilk çağlardan beri seyyahların ilgisini çekmiş uğrak yerlerinden biri olmuştur. Seyahatnameler sosyal tarihçiler ve şehir tarihçilerinin sıklıkla müracaat ettiği kaynaklardan biridir. Özellikle arşiv kaynaklarının yetersizliği durumunda seyyahların verdiği bilgiler daha değerli olup araştırmacılar tarafından fazla eleştirilmeden kullanılmak durumunda kalınmıştır. XVII. yüzyıl öncesi dönemin doğrudan incelenen dönem olmaması ancak bu dönemi tanımanın çalışılan dönemi anlama ve gelişen olayları anlamlandırma için temel teşkil edecek olması sebebiyle dönemin belli başlı olaylarını tanımak için genellikle var olan literatür şehrin günlük yaşamı ve sosyal hayatı için de seyahatnamelerdeki bilgiler kullanılmıştır.

Trabzon’a gelen ilk gözlemci Xenophon’dur. Trabzon’a seyahatini Anabasis adlı Seyahatnamesinde anlatan Yunanlı komutan Xenophon M.Ö. 400 yılında şehre gelmiştir. Bu tarihte Perslere yenilen Yunan ordusunun Doğu Anadolu’dan Karadeniz’e oradan da ülkesine ulaşması sırasında geçtiği yerleri kaleme almıştır.101

Ortaçağ’da İslam coğrafyacıları da Trabzon’u ziyaret etmişler ve şehrin gerek fiziki yapısı gerek şehrin yönetimi, gerekse de halkının sosyal, dini, ekonomik hayatı hakkında bilgiler vermişlerdir. Bunlar içinde Trabzon'dan bahseden ilk kişi Belazuri’dir. (v.279/892-3) Daha sonra Mes’ûdî (v.345/956) Trabzon'dan bahsetmiş, geniş malumat vermiştir. O deniz kıyısındaki bu güzel şehre çok sayıda pek çok Müslüman, Rum ve Ermeni tüccarın geldiğini ifade etmektedir. İslam coğrafyacılarından Istahrî (v. X. yy ikinci yarısı) şehrin stratejik önemini ortaya koymuş, Anadolu şehirlerinin giriş noktasında olduğunu, tüccarın içinde toplandığını kaydetmiştir. Eserini 985’te yazan ve 997 tarihine kadar ilavelerde bulunan Mukaddesî Trabzon’un Müslüman olduğunu belirtiyorsa da bunu Müslümanların şehre hâkimiyeti olarak değil çeşitli sebeplerle Trabzon’da var olan Müslümanların çokluğu ile anlamalıyız.

Trabzon hakkında en tafsilatlı malumatı veren İslam coğrafyacılarından birisi de İdrisî ’dir (v.578/1165) İdrisî Trabzon’un Tiflis’e 8 Erzurum’a 12 gün mesafede Bahr-i Nitîş kıyısında büyük binaları olan güzel bir Rum şehri olduğunu yazar. Ona göre halifeler devrinden beri Rum ve Müslümanların bir ticaret antreposu olan bu şehir çok zengindir. İdrisî şehrin Rum ülkelerinin önde gelen ve başkentleri olan bir şehir olduğunu buraya hâkim Rum krallarının çevre şehirlere de hükmettiğini yazar.

100

BOSTAN, XV. ve XVI. Asırlarda Trabzon Sancağında Sosyal ve İktisadi Hayat, s. 269. 101

29

Bir diğer İslam coğrafyacısı Ömerî (v.750/1349) ise şehrin hem fiziki durumu hem de insanları hakkında malumat vermiştir. Ona göre Trabzon hâkimi İstanbul şehrinin hâkimi Konstantin’in soyundan gelmekte tıpkı onun gibi taç takmakta ve büyük bir sarayı bulunmaktadır.

Anadolu’daki Moğol varlığını anlattığı eserinde Trabzon’un da Moğollara bağlı olduğunu belirten Hamdullah Müstevfî (v.750/1349) zengin olan bu şehrin her sene İlhanlı başkentine 30.000 dinar gönderdiğini kaydetmektedir.102

Özetle tüm İslam coğrafyacıları Trabzon’un coğrafi, siyasi ve ticari önemini öne çıkarmışlardır. Nitekim Mes’ûdî Trabzon’u pek çok Müslüman, Rum ve Ermeni tüccarın uğradığı bir pazar şehir olarak tavsif etmiştir. Yine İbn-i Havkal şehrin siyasi bakımdan Müslüman hâkimiyetine girmesinden çok önce İslam toplumu ile tanıştığını, şehirde önemli bir Müslüman nüfus ve Müslüman etkinliği olduğunu vurgulamıştır.

Trabzon halkı hakkında da İdrisî burada yaşayanların ticaret sebebiyle çok zengin olduğunu, Dimeşkî Trabzon’da aynı bölgede 5 lisanın konuşulduğunu (Arapça, Farsça, Rumca, Ermenice ve Türkçe), Ömerî Trabzon halkının mahir savaşçılar olup, fiziki yönden güzel olduklarını nihayet Ebû’lfida halkın çoğunun Lezgi olduğunu söylemektedir.103

Ortaçağda Trabzon’a uğrayan tek batılı seyyah ise Clavijo’dur. Kadis’ten (İspanya) Timur’un sarayına Semerkant’a elçi olarak giden Clavijo 1404’te ziyaret ettiği Trabzon’un mevcut durumu hakkında bilgi vermektedir. Buna göre bizler Onun verdiği bilgileri tahlil ettiğimizde Kommen döneminde şehrin büyük bir genişleme kaydettiğini, birçok mabet, konut, sütunlu yollar ve meydanlar yapıldığını, I. Alexis döneminde kalenin yeniden elden geçirildiğini, yüksek ve kalın duvarlar inşa ettirildiğini ve hendekler kazıldığını anlarız. Onun ziyaret ettiği dönemde şehrin doğusunda surların dışında iç ve dış ticaretle uğraşanlar için bir ticaret caddesi mevcuttu. Diğer caddelere oranla daha geniş iki tarafı ağaçlıklı olan bu cadde güzel binalarla dolu idi. Cadde üzerinde biri Cenevizli diğeri Venediklilere ait iki şato vardı. Trabzon’a getirdikleri malların deposu olarak inşa edilmiş bu şatolar imparatorun izni ile yapılmıştı.104 Denizden yukarıdaki iç kale üzerinde Kommen hanedanının sarayı mevcuttu. Surların güneyindeki düzlükte halkın mesire yerleri, spor salanları, görkemli yarışma, tiyatro ve toplantı yerleri inşa edilmişti. Bunun dışı gerçekten çok güzel ve verimli bahçelerle çevriliydi. Buranın mahsulatı Trabzon’u bölgenin cazibe merkezi yapıyordu.

ii. Trabzon Devletinde Ekonomik Hayat: Trabzon’un büyük felaketlerin dışında daima kalabalık bir nüfusa sahip olmasının en önemli nedeni Batı-Hindistan ticaretinin devamlılığı idi. Ticaret yolunun Kommen devletinin başkentinden geçen zengin bir kolu

102

Mahmut AK “İslam Coğrafyacılarına Göre Trabzon” Trabzon Tarihi İlmi Toplantısı (6-8 Kasım 1998) haz. Kemal ÇİÇEK vd. 2. Baskı, Trabzon, 2000, ss. 26-32.

103

AK, “İslam Coğrafyacılarına Göre Trabzon” ss. 34-36. 104

30

bölgenin veba salgını ya da istilalar gibi bir felaketle boşalmasından kısa bir süre sonra yeniden insan kitlelerinin akını ile dolmasını sağlıyordu. Karadeniz’in doğusundan Uzak Asya’da Çin’e kadar üretilen mallar, en uzak Batı memleketlerinde üretilenlerden Grek dünyasının ürünlerine kadar hatta Afrika’da üretilenlere kadar tüm mallar birbiri ile değiş-tokuş edilmek istendiğinde Trabzon çarşılarında yer alıyordu. Bunlar arasında Bağdat ve Kahire’nin altın işlemeli kumaşlarından Hint ve Çin’in ipekli kumaşlarına, Seylan incilerinden İtalyan havlularına, Alman cam ve çelik ürünlerinden Floransa sanat evlerinde üretilen mallara kadar her şey mevcuttu. Bu sebeple tüm dünyada mevcut din, dil ve kıyafetleri Trabzon’da görmek mümkündü.

Trabzon ticaretinde Venedik ve Ceneviz ön planda ve çekişme halinde idiler. Ancak Venedik’in Tana’sına karşılık Ceneviz’in Caffa’sı çok daha önce bölgede yer almıştı ve tabii ki Trabzon ticaretinde daha öndeydi.105 Venedikliler ancak 1319’da imparatordan Cenevizlilere verilen ticaret imtiyazlarını elde etmişlerdi.

Fiilen uzun deniz seferleri yapmayan Trabzonluların en çok tercih ettiği alış- veriş komisyonculuktu. Trabzonlu tüccar hiçbir zaman Caffa ve İstanbul’dan öteye açılmayı düşünmedi. Bilhassa şarap ve tuzlu balık gibi kendi mahsullerini de ancak sahile götürür, orada her milletten tüccara satarlardı.106

Trabzon hükümetinin yıllık gelirinin 700.000 Ducaten (Venedik parası) olduğu hesaplanmıştır. Bu rakama göre Trabzon devleti orta büyüklükte bir Hristiyan devletidir. Aynı listeye göre İngiliz imparatorluğu da bu dönemde 700.000 Ducaten gelire sahipti ve O da 15.000 asker çıkarabiliyordu. Ancak Fallmerayer özellikle XV. yüzyılda topraklarının iyice daraldığını göz önüne aldığında Trabzon devleti için 700.000 Ducaten’i fazla bulur.107

iii. Osmanlılara Kadar Trabzon'da Dini Hayat: İmparator Konstantin döneminde kurulan Trabzon kilisesi Karadeniz (Pontus) Diocese’sinin bir kısmı olup bir de piskoposu mevcuttu. O dönemde burası Marmara sahillerinden Kafkas dağlarının geçitlerine kadar uzanan bir coğrafyada kilise ve yönetim bakımından 13 eyaleti kapsamaktaydı. Bu 13 eyaletten her biri bir metropolite sahip olup her birinin küçük ve büyük sayıda kilise piskoposları vardı. Bu 13 metropolitten Cappadocia metropoliti (Kayseri) en üstünü olup Başpiskopostu. Fakat daha sonra merkezi Niksar olan Pontus piskoposu doğrudan İstanbul’daki Patriğe bağlandı. Trabzon piskoposuna bağlı 15 kadar kilise piskoposluğu mevcuttu. Kommen saltanatının hemen başlangıcında ise

105

Karadeniz ticaretinde Ceneviz hep önde oldu. Mesela alıcı ve satının ikisinin de Cenevizli olduğu durumda gümrük vergisi %1,5 başka durumlarda % 3 oluyordu. Şerafettin TURAN, Türkiye-İtalya

İlişkileri I: Selçuklulardan Bizans’ın Sona Erişine, T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1997, s. 67

106

FALLMERAYER, Trabzon İmparatorluğunun Tarihi, s. 296 107

31

başkentin piskoposluğuna imparator tarafından başpiskopos unvanı verildi. İmparatorun değişmesiyle başpiskopos da düşer galip partinin fikirlerini savunan birisi geçerdi. 108

Kommen hâkimiyeti döneminde Ermenilere bir kilise yapma izni ve Trabzon’da piskopos bulundurma yetkisi verildiği ise düşünülemez. Her ne kadar Clavijo “Trabzon’da Ermeni piskoposu gördüm”109 dese de bu durum pek akla uygun gelmemektedir. Çünkü Greklerin Ermenilerle olan ihtilafı Latinlerden çok daha köklü ve derindir. Nitekim devletlerinin yıkılacağı zaman da Papalığın yardım tekliflerini düşünmüşler ancak Ermenilerle böyle bir görüşmeleri olmamıştır. Trabzon İmparatorluğunun çöküşünün ardından ise İstanbul’un fethinden sonra yaşanan şekilde İstanbul’da Ermeni patrikliği kurulduğu gibi bir Ermeni episkopatının Trabzon’a gelişine de izin verilmiştir.110

b) XVII. Yüzyıla Kadar Osmanlı Hâkimiyetinde Trabzon’da Hayat

i. Siyasi Hayat: XVII. yüzyıl Trabzon’unda sosyal ve ekonomik hayatın incelendiği tezde konunun anlaşılması için öncelikle döneme kadar Osmanlı hâkimiyetinde şehrin sosyal ve ekonomik durumunu değerlendirmek gerekir. Ancak öncelikle sosyal ve ekonomik koşullara etkisi açık olan siyasi duruma bakılmalıdır.

Şehrin ilk Osmanlı valisi Kazım Bey’dir. Kazım Bey şehrin yönetimini düzenlerken Hızır Bey de bölgenin fethini tamamlamaya çalışıyordu. İlk önce Torul’a kadar olan yerler sonra da Giresun’a kadar olan bölgeler teslim oldu. Fetih hareketleri tamamlanınca Trabzon valiliğini Hızır Bey’e bırakan Kazım Bey şehirden ayrıldı. Trabzon da Anadolu Beylerbeyliği içinde bir sancak olarak teşkilatlandı.

1489 yılında Trabzon Valiliğine yirmi yaşındaki Şehzade Selim verildi. Padişah olana kadar 23 sene burada valilik yapmış, oğlu Kanuni Sultan Süleyman da bu valiliği sırasında Trabzon’da doğmuştur. Selim şehre gelir-gelmez devletin doğu sınırındaki tehlikeyi görmüş, olayları yakından izlemeye başlamış, Trabzonlulardan askeri birlikler kurmuştu. Kurduğu birliklerle olaylara bizzat müdahil olmuş zaman zaman başkentten izinsiz dış devletlerle görüşmeler, anlaşmalar hatta karşı harekâtlar yapmıştı.111 O Trabzon’da artık vali gibi değil hükümdar gibi davranıyor, sultanlara mahsus unvanları kullanıyor, dış devletlerle münasebet kuruyordu. Osmanlı hâkimiyetine katılmak ya da

108

FALLMERAYER, Trabzon İmparatorluğunun Tarihi, ss. 308-311. 109

CLAVIJO, Timur’un Hayatı Kadiz’den Semerkant’a Seyahatler, s. 146. 110

Burada Osmanlı devletinin gayrimüslim reayayı hem dini hem de ırkî olarak farklı milletlere bölme siyasetinin belirleyici olduğu düşünülebilir.

111

Mesela Şah İsmail’in 1508’de Diyarbakır ve Harput’u da alarak tüm Akkoyunlu ülkesini ele geçirip ilerlemesi ile eşzamanlı olarak Dulkadiroğluları Devletine saldırarak Erzincan’a hâkim olması üzerine Trabzon valisi Şehzade Selim padişah babasının iznini almadan Trabzon’un yerli halkından kurduğu birliklerin başında ileri harekâta çıktı. Şah İsmail üzerine yürüdü. Erzincan yakınlarındaki savaşta İsmail’i yenerek Bayburt, Erzincan ve İspir’i elinden aldı. İsmail İstanbul’a elçiler göndererek Şehzade Selim’den yakındı, padişaha bağlılığını bildirdi. Padişah buyruğu üzerine Selim daha ileri gitmeyerek Trabzon’a döndü. Enver KONUKÇU, “Trabzon Valisi Şehzade Selim’in Akkoyunlu Ülkesindeki Faaliyetleri” I.

32

Osmanlı devleti ile ilişki kurmak isteyen bölgedeki devletler de Onunla ilişki kuruyor hatta bir padişah gibi hâkimiyetini tanıyorlardı.112

1514’te şehirdeki Osmanlı eserlerinin en büyüğü olan ve Yavuz Sultan Selim’in annesi Ayşe Gülbahar Hatun adına yaptırılmış olan Hatuniye Camii tamamlandı. Sonrasında yanına imarethane, sıbyan mektebi ve ahır yapıldı. Hizmetinin devamı için Hatuniye vakfı oluşturuldu. Vakfıkebir ilçesi ve Maçka bucağının öşür dâhil tüm gelirleri bu vakfa tahsis edildi. Trabzon şer’iye sicillerinde çeşitli vesilelerle sıklıkla adı geçen şehrin sosyal hayatında önemli yeri olan vakıf böylece tesis edilmiş oluyordu.

III. Mehmet’in tahta çıktığı 1595 yılında Osmanlı Devleti kırk vilayet ve dört vergi veren devletten oluşuyordu. Dördü Afrika, sekizi Avrupa ve yirmi sekizi de Asya’da olan bu eyaletlerden biri de Trabzon idi.

1596’da bütün Anadolu’ya yayılan bir Celali ayaklanması oldu. Bu ayaklanmanın Trabzon’da da etkisi oldu. Ayaklanmaya katılanlar arasında Trabzon’un önde gelen ailelerinden Murathanoğulları da vardı. İlin her tarafında soyguncular türemiş halkta can ve mal emniyeti kalmamıştı. 1607 yılında Osmanlı devletinin ayaklanmaları bastıramadığı zaman sıklıkla başvurduğu yola ayaklananları doyurma yoluna gidildi, Murathanlı Ali Paşaya Trabzon valiliği verildi. Fakat ayaklanmalar duracak asayiş düzelecek gibi değildi. Her tarafta derebeylik ve soygunculuk almış yürümüştü. Sonuçta Vezir-i Azam Murat Paşa (Kuyucu) İstanbul’dan yola çıktı. Onun zorba denilebilecek tedbirlerle Anadolu’da asayişi sağladığını görüyoruz. Tabii bu yolla asayiş sağlanmasının yeni sıkıntıları tetiklediğini düşünebiliriz.

XVII. yüzyıl başlarında Orta ve Doğu Karadeniz başta olmak üzere Karadeniz kıyıları için en büyük tehlike Rusya’nın Don Kazakları idi. Bu yüzyıl başlarından itibaren Kazaklar Trabzon kıyılarına akınlar yapmaya başladılar.113 Bu akınlar Trabzon için çok yıkıcı olmuş,114 şehri çoğu zaman huzursuz ve valisiz bırakmıştır.115 1610’da bunların saldırılarını önlemek için vali Rizeli Ömer Paşa menkisle adlı hücum kayıkları yaptırmıştı. Bu kayıklara beşli tayfası116 denilen savaşçı deniz askerlerinden savunma birlikleri konulmuştu. Bu birliklerin zaman zaman çok başarılı savunmalar yaptığı da vaki olabiliyordu mesela 1625’te Kazaklarla yapılan savaşta sahil şeridi hasar

112

GOLOĞLU, Trabzon Tarihi, s. 38. 113

Kazak akılarının Sinop şehrinde meydana getirdiği tahribat için bk. Mehmet Ali ÜNAL, Osmanlı

Devrinde Sinop, Fakülte Kitabevi, Isparta, 2008, ss: 342-346.

114

1610’da BORDIER şehrin gerilemesini şöyle anlatır: “Şehir kendisini kıskananların elinde çok büyük talihsizliklere uğradı. Pek çok savaşa sahne oldu, eski biçiminden geriye hiçbir şey kalmadı. Şehir pek az barış gördü ve çok zorbalığa sahne oldu.” Julien BORDIER, “Relation D’un Voyage in Orient”, Archeion

Pontou, ed. Chrysanthos PHİLLİPPİDES, S. 6-7, 1935-37, s. 131 naklen LOWRY, Trabzon Şehrinin İslamlaşması ve Türkleşmesi (1461-1583), s. 136.

115 İsmail Hakkı UZUNÇARŞILI, Osmanlı Tarihi, C. III, 4. Baskı, TTK yayınları, Ankara, 1988, s. 105. 116

33

görmesine rağmen Osmanlı donanması 70 kadar Kazak savaş gemisini batırmış ve 2 Şalope117 elde edilerek 190 esir alınmıştı.118

Ancak bu başarılar mevzi idi. Nereden ve ne zaman geleceği belli olmayan bu saldırılar için alınan tedbirler olumlu neticeler verse de bunların yetersiz kaldığı ya da gafil avlanıldığı bir büyük saldırı her şeyi berbat etmek için yeterli olabiliyordu. Mesela yüzyıl başlarında Gönye Kalesi’ni basan Kazaklar, kaleyi harap etmişler ve içinde olanları katletmişlerdir. 1620’lerden sonra ise saldırılarını iyice artıran Kazak korsanları böyle kendileri açısından başarılı sayılabilecek bir baskında Rize’yi bastılar, şehirde büyük tahribat meydana getirdiler. Kazakların verdiği zararlardan ötürü Trabzon eyaleti halkının vergileri % 50 indirildi.119 Hatta bu saldırıların birinde 1631 yılında İmaret mahallesinde yangın çıkmış, Hatuniye İmaretinin mutfak ve kileri yanmıştı.120

ii. Trabzon'da Sosyal ve Ekonomik Yapı: Trabzon’un fethedildikten sonra da eski toplumsal yapısını koruduğu, Osmanlı fethinin yerli halkın yaşayışına doğrudan müdahale etmediği anlaşılmaktadır. Fetihten sonra oluşturulan ilk tımar toprakları fethe katılan askerler ile 1200’lerden beri Ordu, Giresun taraflarında olan Çepni beyleri arasında paylaştırılmıştır.121 Kommenos düzeninin önde gelen kişileri şehirden uzaklaştırılırken daha küçük düzeydeki yerel beyler Tımar ve Martolos düzeni içine alınmıştır. Gerçekten Osmanlı idaresi Trabzon’da tesis edildiğinde bölgedeki dengeler ani bir darbeyle bozulmamış; idari yapının temel hususiyetleri korunmuştur. Çünkü bölgenin fethi henüz tam olarak tamamlanmamıştı. Bu cümleden olarak Trabzon sancağının batı bölgesi ile doğu bölgesi arasında da sosyal bünyenin mahiyeti ve demografik değişim hızı bakımından farklılık vardır.122 Bu farklılık Osmanlı sisteminin temel dinamiklerinin tesis hızını da etkilemiştir. Mesela fetihten 20-25 yıl sonra batı kesiminde Timar sistemi gibi Osmanlı devletine has uygulamalar görülürken doğuda eski idari yapılanmaların izlerine çok geç dönemlerde dahi rastlanır.123 Bu sebeple

117 Hareket kabiliyeti yüksek olduğu için sıklıkla vur-kaç saldırılarında kullanılan bir gemi çeşididir. 118

Ömer ŞEN, Trabzon Tarihi, Derya Kitabevi, Trabzon, 1998, s. 90 119

Kazak saldırılarının oluşturduğu tahribattan dolayı vergilerin yarı yarıya indirilmesi bahis mevzuu olduğu gibi tamamen kaldırılması da vaki olmuştur. Bu durum bize bu saldırıların tahribatının büyüklüğünü anlatmak için yeterlidir. XVII. yy ikinci yarısından bir örnek için bk. T. Ş. S., 1832, 3, 1, 3. Benzer sıkıntı tüm bölge için geçerlidir. Mesela 1050 tarihli deftere göre Sinop vilayetinin Gerze nahiyesi tamamen dağılmış, bölgeden hiç vergi tahsil edilememiştir. 1097 tarihli deftere göre bölgeye Sivas’tan getirilen reaya yerleştirilmiştir. ÜNAL, Osmanlı Devrinde Sinop, s. 345.

120

GOLOĞLU, Trabzon Tarihi, ss. 70-71. 121

Çepnilerin Şah İsmail taraftarlığı nedeni ile Yavuz Selim zamanında onlardan alınan yerler eski Rum beylerine verilmiştir.

122

Batı bölgelerindeki kesif Türkmen nüfus doğuya aktarılırken şehirden getirilen gayrimüslim nüfus buraya yerleştirilmiştir. Batı bölgesindeki Çepni beylerinin ahfadı Tımar sahipleri ve ardından Türkmen gurupları sancağın doğu kesimine aktarılmıştır. Çünkü fetihten önce batı ve güney bölgeleri yoğun bir Türkmen nüfus göçüne sahne olmuştu. Burada dikkati çeken husus nüfusu Türk olan yerde daha seri şekilde Osmanlı kurumlarının tesis edilmiş olmasıdır.

123

Mesela nefs-i Trabzon’da veya batı bölgelerde Kommenosların kilise ve manastır vakıflarının çoğu padişah hasları olarak sahiplenirlerken Maçka’daki Kommenos sisteminin en önde tuttuğu üç büyük kilise vakfının olduğu gibi bırakılması ilginç bir durumdur ve dini, etnik ve kültürel sonuçlar doğurmuştur. Bu cümleden olarak Trabzon'da Rum Ortodoks kültürü yaşamıştır. Bu konu dönemi inceleyen müsteşrik

34

Trabzon'da sosyal yapılanma incelenirken nefs-i Trabzon ile Trabzon sancağı ayrı ayrı mütalaa edilmelidir.

Nefs-i Trabzon’da 1486 yılında Trabzon şehrindeki Müslümanların sayısı kale mustahfız ve azebleri dışında 258 kişidir. Bu 258 kişinin 60 tanesinin unvanı bellidir. Unvanı belli olanlar için de ilk sırayı hacılar almaktadır. Şehirde 36 tane hacı ve hacı oğlu yaşmaktadır. Bunların toplam Müslüman nüfusa oranı %22,5’tir. Hacılardan sonra atikler, pirler, hocalar, şeyhler ve hatipler gelmektedir. Bunlar dışında birer nefer de ağa, fakih, sipahi ve kâtip mevcuttur. Burada dikkati çeken hacı, pir, şeyh, hoca, fakih ve hatip gibi dini zümreye mensup Müslümanların toplam Müslüman nüfus içinde %16’lık bir orana sahip olduğudur.Buna karşın aynı yılda 1197 olan Hristiyan nüfusun ise 10’u papaz 2’si keşişti. Toplam 21 nefer Hristiyan din görevlisi Hristiyan toplam nüfus içinde %1.75’lik bir oran ifade ediyordu.124 Müslüman din adamlarının Müslümanların toplam nüfusuna, Hristiyan din adamlarının ise Hristiyan nüfusuna oranı dikkate alındığında ihtiyaç olduğu kadar Hristiyan din adamının mevcudiyetine karşın dini yayacak kadar Müslüman din adamı vardır. Anlaşılan toplumda İslamiyet’in yayılması için bilinçli bir çaba sarf edilmektedir. Çünkü Müslümanların çoğu ama din adamlarının hepsi şehre sürgünle gelmişler yani devlet tarafından gönderilmişlerdir.

1583 yılına gelindiğinde Müslüman dini zümrelere mensup hacı, pir, şeyh, imam, müezzin, mevlânâ, seyyid, derviş, molla, hafız ve mütevelliler 79 neferle toplam Müslüman nüfus içinde %7’lik bir orana sahipti. Görüldüğü gibi toplumda din adamlarının sayısı artmış, ancak sahip oldukları oran düşmüştü. Yine de %7 din adamları için az bir oran değildir.125

Trabzon Sancağında ise 1486-1583 arasında Trabzon sancağında büyük çoğunluğu Müslüman olmak üzere birçok içtimai zümre mevcuttu. Müslüman zümrelerin çok önemli kısmı ehl-i sünnet inancına mensuptu. Sadece 1515 tarihinde 13 nefer Kızılbaş bulunduğuna dair bir ifade mevcuttur. Ancak bunlar tahrir kayıtlarında