• Sonuç bulunamadı

E) VAKIF HAYATI

2- Gayrimüslim Vakıfları

İslam hukukunda Hanefi mezhebi Hristiyanların vakıf kurmalarına izin vermektedir. Bu sayede Osmanlı devletinde gayrimüslimlerin de vakıflar kurduğunu görmekteyiz. Belgelerden anlaşıldığı kadarı ile bir Hristiyan mülkünü kilise veya manastıra vakfedebilirdi. Yani tıpkı vakıf kurucusu Müslümanların camilerdeki hizmetlerin devamı yani caminin kandil ve yakacak masrafı veya görevlilerin maaşlarının verilmesi için mallarını tahsis edebildikleri gibi gayrimüslimler de mallarının bir kısmını kiliseleri veya kendi millettaşı olan fukaralar için ayırabilir ve bunu vakıf olarak tescil ettirebilirlerdi. Bu konuda patriklik ve metropolitlik beratlarında hükümler bulunmaktadır.

Bir gayrimüslimin malını kiliseye vakfetmesi onu kiliseye bağışladığı anlamına gelmiyordu. Yani kilisenin mülkü olmaz vakıf olarak kalırdı. Bu şunun için önemli idi: Gelir getiren mülk kilisenin mülkü olsa özel mülk statüsünde olacaktı ancak vakıf mülkü olduğu halde diğer Müslüman vakıfları gibi kadının denetimine tabi idi. Bu durumda kadı bir gayrimüslimin vakfının kendi dininin amaçları doğrultusunda işletilmesini de denetliyordu. Tabii ki vakıf hayatı gayrimüslimlere tanınan özel hayat hükümlerine dâhildi. Yani gayrimüslimler vakıflarını kendi dini esaslarına göre kurar ve yönetilirlerdi. Kadının müdahalesi burada her türlü yolsuzluk ve usulsüzlüğe karşı idi. Mesela bu vakıfların tescili için temel şart gelir kaynaklarının kilise fukarasına harcanması idi ve bu durumda kadı paranın kilise fukarasına harcanıp-harcanmadığını denetliyor yani vâkıfın amacı doğrultusunda çalışıp çalışmadığını denetleme yoluyla

697

İhraç edilmek amacıyla yüklenmeyip anlamında olmalı 698

Trabzon bezzazistanında keten alıp satılmasının menine dair T. Ş. S., 1835, 42, 2, 6. EK: XIII. Bir başka sicil kaydı T. Ş. S., 1835, 42, 2, 3. Evkaf arazisinde olan zeytin ağaçlarının verdiği zarara dair Belgedeki kayda göre zeytin ağaçları komşu mülkün güneşini kesmektedir.

173

zimmi fukaranın koruyuculuğunuüstleniyordu.699 Bu konuda gayrimüslimlere getirilen sınırlamalar ile Müslümanlara getirilen sınırlamalar benzerlik göstermektedir. Uygulamada gayrimüslim vakıflarına istisnalar dışında müdahale edilmemiş, aksine gerek ehl-i örf gerekse zimmilerce yapılan müdahaleler önlenmeye çalışılmıştır.700

Müslüman vakıfları gibi gayrimüslim vakıfları da kadı tarafından tescil edilmiş ve gerek Müslim-Gayrimüslim vakıfları arasında, gerek gayrimüslim vakıfları ile Müslümanlar arasında gerekse de gayrimüslimlerin kendi vakıflarındaki iç ihtilafları tamamen şeri mahkemelerde çözüme kavuşturulmuştur.

Bundan başka gayrimüslimlerin Müslümanların kurdukları vakıflardan da eşit olarak yararlanmaya hakları vardı. Mesela bazı para vakıflarının (Yahya Paşa vakfı gibi) hem Müslümanlara hem de Hristiyanlara kredi verdiğini biliyoruz.701 Diğer taraftan Müslümanlar tarafından kurulan birçok vakıf hizmetlerini ifa ederken gayrimüslim görevlileri maaş karşılığı istihdam edebilmekteydi.702

Vakıf hizmetlerinden yararlanma sadece Müslim vakıflarından gayrimüslimlerin yararlanması şeklinde karşımıza çıkmamaktadır. Osmanlı uygulamasında vakıf hizmetlerinden yararlanmak yardıma muhtaçlık ölçütüyle değerlendirilerek bir Müslümanın gayrimüslim bir vakfın hizmetinden yararlanmasının önü kesilmemiştir. Anlaşılan gayrimüslim bir vakfın hizmetlerinden Müslümanların yararlanması mümkün olup herhangi bir dini mahzuru yoktu.

Vakıf hizmetlerinin her türlü teşekkülünde din ayrımı yapılmamasına dair bir diğer gösterge de zimmilerin ödediği bir kısım vergilerin Müslüman vakıflarına gelir olarak tahsis edilmesinde görebiliriz. Bunun örneğine XVII. yüzyıl ikinci yarısında Trabzon'da da rastlayabilmekteyiz. Mesela Hüseyin Ağa Camii vakfının gelirleri arasında manastıra ait zeytin ağaçları da vardır. Yani Manastıra ait zeytin ağaçlarının vergisinin bir Müslüman vakfının gelirini oluşturmasında herhangi bir mahzur görülmemiştir.703

Gayrimüslim vakıfları ve durumları konusu Trabzon özelinde mütalaa edildiğinde ilk olarak Jennings’in Trabzon’daki 64 vakıftan 11 tanesinin Hristiyan kadınlar tarafından Meryem Ana’ya vakfedildiğini tesbit ettiğini görürüz.704 Ancak

699

Ahmet AKGÜNDÜZ, İslam Hukukunda ve Osmanlı Tatbikatında Vakıf Müessesesi Osmanlı Araştırmaları Vakfı yayınları, İstanbul, 1996, ss: 238-241.

700

KENANOĞLU, Osmanlı Millet Sistemi: Mit ve Gerçek, ss: 271-274. 701

JENNİNGS “Pious Foundations in the Society and Economy of Ottoman Trabzon, 1565-1640” s. 288. Para vakıfları konusu Ekonomik Hayat bölümünde ele alınmıştır. Ayrıntı için bk. III. Bölüm

702

KENANOĞLU, Osmanlı Millet Sistemi: Mit ve Gerçek, s. 271. 703

JENNİNGS “Pious Foundations in the Society and Economy of Ottoman Trabzon, 1565-1640” s. 303. 704

JENNİNGS çalışmasında bu sayıyı arşiv belgelerinden tesbit ettiğini söylemiş ise de arşivde bu tarz bir kayda XVII. yüzyılın ikinci yarısı için rastlanılmamıştır. Aynı tesbiti Sebahattin Usta ve Miraç Tosun

174

yapılan aramada sicillerde bu vakıflar tespit edilememiştir. XVII. yüzyılın ilk yarısında Trabzon’daki vakıf hayatı üzerine doktora çalışması yapan Sebahattin Usta da çalıştığı dönem için Trabzon'da gayrimüslim vakfı tesbit edemediğini, sadece daha eski dönem için yani XVI. yüzyıl için Meryem Ana Kilisesi Vakfı ile ilgili bir kayıt olduğunu, bu kaydın da vakfın tescil senedi tarzında bir kayıt olmayıp başka bir vesile ile yapılan bir kayıtta bu ifadenin geçtiğini söylemektedir. Konu ile ilgili olarak XVIII. yüzyılı çalışan bir başka araştırmacı Miraç Tosun ise XVIII. yüzyılda Meryem Ana Kilisesi Vakfı ile Aynaroz vakfının kayıtlarda geçtiğini ancak kendileri ile ilgili pek fazla bir malumat bulamadığını ifade etmiştir. Tosun benzer şekilde XVII. yüzyılın ikinci dönemi için şehirde bir gayrimüslim vakfı tesbit edemediğini belirtmektedir.705 Bununla birlikte Meryem Ana Kilisesi Vakfı’nın kaydına hem XVI. yüzyılda hem de XVIII. yüzyılda rastlanması XVII. yüzyılda da bu vakfın faaliyette olduğunu düşündürmektedir. Zira XVI. yüzyıl veya öncesinde kurulmuş bir vakfın XVII yüzyılda sönüp bir yüzyıl sonra canlandırılması pek de olağan görülmemektedir. Gerçi kurulmuş olan vakıfların zamanla işlevini yitirerek sönmesi olmayan bir durum değildir. Ancak bu tarz bir durumun gerçekleşmesi çok da mantıklı olmadığına göre böyle bir hüküm verilebilmesi için ancak bu durumun açıkça sicillerden veya vakıf defterlerinden tesbiti gerekir ki bu da mümkün olmamıştır. Bu durumda XVII. yüzyılda Trabzon’da en az bir gayrimüslim vakfı vardır denilebilir. Ancak bu vakıf hakkında herhangi bir kayıt yoktur. Bu durumun sebebinin vakıfların gayrimüslimlerin özel alanı içinde yer alan bir konu olması ile ilgili olduğu düşünülebilir. Bu durumda vakıf çok faal ve büyük de değilse ve vakıfla ilgili herhangi dava konusu kayda girecek bir olay da olmadı ise kayıtlarda izlenememektedir.

Bu konuda farklı bir durum da gayrimüslimler tarafından tesis edilen bir vakfın mütevellisinin ihtidası karşında nasıl tanzim edileceği konusudur. Böyle bir örneği Mehmet Ali ÜNAL Sinop kazasında tesbit etmiştir. Sinop’un Karapınar köyünde mülk sahibi bazı gayrimüslimler 100 akçe değerindeki mülklerini Çelledâr adlı bir azize adamışlar ve evlatlık olarak vakfetmişlerdir. Ancak geçen zaman içinde evlatları Müslüman olmuştur. Ünal, 1560 ve 1582 tarihli defterlere göre bahse konu vakfı adı geçen azizin neslinden gelen Seyyid Hacı Fakih adlı bir kişinin padişah beratı ile tasarruf ettiğini tesbit etmiştir. Buna göre azizin evladının Müslüman olması onların Hristiyan vakfı tasarruf etmesine mani değildir. Zira asıl olan evladiyelik bir vakfı vakfedenin -ya da örneği görüldüğü gibi adına vakfedilenin- evlatlarının tasarruf etmesidir.706

Trabzon için böyle bir örnek yoktur. Ancak benzeri bir durum vardır. Fetihten sonra Mumhaneönü semtindeki kilisenin camiye çevrilmesi buna örnektir. Çünkü bu

da yapmaktadırlar. JENNİNGS “Pious Foundations in the Society and Economy of Ottoman Trabzon, 1565–1640” s. 274.

705

Sebahattin USTA, “17. Yüzyılın İkinci Yarısında Trabzon’da Para Vakıfları”, Uluslararası Osmanlı

Öncesi ve Osmanlı Çalışmaları Komitesi CIEPO-22. Sempozyumu 4-8 Ekim 2016, Trabzon, KTÜ,

Trabzon, 2016; TOSUN, “Trabzon'da Misafir Olarak Bulunan Gayrimüslimlerin Terekeleri (1650-1800)” 706

175

kilise kilise olarak kullanılmak üzere Trabzon metropolitine bırakılmıştı, ancak O’nun Müslüman olmasıyla camiye çevrildi ve Karabaş camii adını aldı.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

XVII. YÜZYILIN İKİNCİ YARISINDA TRABZON’DA EKONOMİK HAYAT