• Sonuç bulunamadı

A) AİLE HAYATI

2- Evlenme

Sosyal tarih araştırmalarının en temel konularından birisi ailenin oluşumu sürecidir. Bu tam olarak bilinmeyen ancak fazlasıyla merak uyandıran konu, birçok araştırmanın da en çok cevap aradığı konudur. Toplumların inanç sistemleri, bunların algılanma biçimleri yani hayata yansıtılma biçimleri, gelenek-görenekleri, iktisadi vaziyetleri hatta coğrafi konumları diğer kurumlarla karşılıklı ilişki içinde olan ailenin kurulmasında, gelişmesinde ve hatta sonlandırılmasında önemli etkiye sahiptir.320İslam toplumunda tanışarak evlenme olmadığından bu işi iki tarafın ebeveyni yürütür. Bir kızı kocaya vermeye ancak baba veya vasisinin hakkı vardır. Oğlan için kız bakma hakkı da annesine veya en yakın kadın akrabasına aittir. Baba karısından aldığı bilgi ile oğlu için evlilik kararı verirdi.321

a) Nişan

Hemen tüm toplumlarda olduğu gibi Osmanlı toplumunda da evlilik öncesi bir tanışma ve hazırlık dönemi mevcuttu. Evliliğe giden yolda ilk durak nişanlılık idi. Nişanlanan taraflar birbirlerine “namzed” olurlardı. Namzetlik bir erkeğin bir kadınla evlenme arzusunda olduğunu söz konusu kadına ve onun ailesine bildirmesidir. Talip olan erkeğe “hâtib”, talip olunan kadına “mahtûbe” denilir. Nişanlılık için erkek tarafı ya bizzat veya vekili aracılığı ile kız tarafına isteğini iletir. Kız tarafının da bu isteği onaylaması ile nişanlılık durumu başlamış olurdu.322

Nişan evlenmeyi arzu eden tarafların birbirlerini tanıma dönemi olup, İslam hukukunda nişanlanma taraflara evlenmek için bir zorunluluk yüklenmemektedir. Bu sebeple hem erkek hem de kadın tarafı istediği anda nişandan dönebilir. Nişan ile nikâh tahakkuk etmediğinden alıp-verilenlerin hükmü de buna göre şekillenir. Nikahdan evvel yapılan ve bir evlilik vaadi niteliğinde olan nişan esnasında, tarafların birbirlerine alıp- verdikleri şeyler üç kısımdan birine girer: Mehir, nişan ve hediye. Nişan ile ön sözleşme yapanlar daha sonra nikâhtan vazgeçerlerse, erkek tarafı mehir namına vermiş oldukları şeylerin, kullanılmış ve değişkenliğe uğramış olsalar dahi, elde mevcut ise kendisini, elden çıkmış ise bedellerini geri alabilir. Vefat halinde de durum böyledir. Hediyeler, hibe ahkâmına tabidir. Buna göre taraflardan birinin vefatı ile hediyeler geri alınamaz, ancak nikahdan vazgeçme durumunda, başka bir hukukî mani oluşmamış ise, hediyeler

320

Alaaddin AKÖZ, Bir İmamın Nikâh Defteri, s. VIII. 321

M. de M. D’OHSSON, 18. Yüzyıl Türkiye’sinde Örf ve Adetler, Çeviren: Zerhan YÜKSEL, Tercüman 1001 Temel Eser, Tercüman Gazetesi Yayınları, İstanbul, Tarihsiz, s. 202.

322

Nurcan ABACI, Bursa Şehrinde Osmanlı Hukukunun uygulanması (17. Yüzyıl), Ankara, 2001, s. 139; Ömer Nasuhi BİLMEN, Hukuku İslamiye ve Istılahtı Fıkhîyye Kamusu, C.II, İstanbul, 1968, ss. 12-13.

86

geri alınabilir. Bunların yanında bir de, özellikle kız tarafının ailesine verilen ağırlık, kaftanlık gibi şeyler vardır ki, bunlar “rüşvet” kapsamında değerlendirilmektedir. Bu sebeple bunlar evlilikten vazgeçme durumunda mevcut ise aynen, değil ise bedeli geri alınır.323 Kısaca ifade etmek gerekirse nişanlılık sürecinde mihre karşılık verilenleler aynen; kaybolmuş veya bozulmuşsa bedel olarak iade edilir, tarafların birbirine verdiği hediyelerde ise hibe hükümleri uygulanır. Yani mevcutsa iade edilir mevcut değilse hiçbir şey gerekmez.324

Nişanın hukuki bir geçerliliği olmayıp daha çok taraflar arasında yapılan bir merasim olduğu için belgelerde nişanla ilgili fazla ayrıntı yoktur.325 Mesela Trabzon’un 1648-1649 yıllarını kapsayan -ki benim tez konumun hemen başlangıcındaki yıllardır- 1830 numaralı sicili tarayan Cevdet KIRPIK sadece 3 adet nişan kaydı tesbit edebilmiştir ki bu da bize nişanın normalde sicillere kaydedilmediğini anlatır.326 Nişan konusu belgelerde daha çok nişan sürecinde tarafların birbirleri ile mal rejimi konusunda sıkıntı yaşamaları halinde kadıya intikal etmiş ve belgelere konu olmuştur. Bu konuda örnek olarak 1053 Rebiyülahir tarihli mahkeme kaydı verilebilir. Adı geçen kayıtta Trabzon’dan Yusuf b. Mehmet mahkemeye gelerek Hasan b. Hüseyin’i dava eder. “…..bundan akdem Hasan kızı Aişe’yi bana tezevvüç eylemek üzere bir altun küpe vermiştim. Elhal ben de Aişe’den fariğ oldum. Her kime dilerse varsun verdiğim nişanı taleb iderüm…” demekteydi. Burada Yusuf, Aişe’yi başkasına gitme konusunda serbest bırakmış verdiği küpeyi talep ediyordu.327

Bazen nişanın zorla bozulduğu da oluyordu. Bu durumun bir türü nişanlı kızın nişanlısı tarafından zoraki alıkonulması idi. Bu durumda nişanlı olmanın bir anlamı kalmıyordu. Bu uygulamanın sebebi olarak günümüzde de benzerini gördüğümüz genellikle erkek tarafının nikâh ve akabindeki düğün masraflarından kurtulmak istemesi tahmin olunabilir.

Ancak her zaman kızı kaçıran taraf nişanlısı olmuyordu. Zilkade 1053 tarihli kayıtta Fatma Hatun, Mehmet adındaki adamdan şikâyetçi olmuştu. Fatma Hatun kızı Züleyha’yı Hüseyin adındaki adama nişanladığını ancak şikâyetçi olduğu Mehmet’in kızını oğlu Hasan ile birlikte kaçırarak diğer oğlu Ali’ye verdiğini söylemekteydi. Mehmet’in bu suçlamaya mahkemede verdiği cevap kızın nişanlı olduğunu bilmedikleri şeklinde olur. Anlaşılan bu cevapla Mehmet suçunu hafifletmeyi ummaktadır. Çünkü

323

Pehlul DÜZENLİ, Osmanlı Hukukçusu Şeyhülislâm Ebussuûd Efendi ve Fetvaları, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Basılmamış Doktora Tezi, Konya, 2007, ss: 101-102.

324

Halil CİN, İslam ve Osmanlı Hukukunda Evlenme, S.Ü. Hukuk Fakültesi Yay. Konya, 1988, ss: 49-50. 325

Sicillerde nişanın nasıl yapıldığı kimlerin nişanlandığı gibi konularda da çok fazla bilgi bulunmamaktadır. Bu konularda daha çok seyahatnamelere bakmak gerekecektir. Nihayetinde siciller anı kitabı değil mahkeme kayıtlarıdır. Ancak evlenenler için durum böyle değildir. Hiçbir sorun olmasa da kimler evlenmiş sicile kaydedilmektedir.

326

KIRPIK, “1830 numaralı Şer’iye Siciline Göre (1643-1644) Trabzon Toplumunda Kadın”, s: 280. 327

87

İslam hukukunda nişanlı olan bir kadına evlenme teklif etmek caiz değildir.328 Fatma ve Hüseyin’in şahitleri Züleyha ile Hüseyin’in nişanlı olduklarına mahkemede şahitlik ederler. Fakat kayıttan suçluların ne ceza aldığı bilinmemektedir.329

Kadınların veya kızların aileleri tarafından zorla evlendirildiklerine dair hiçbir kaydın bulunmayışı, evlenen tarafların rızalarının alınması, hem aile büyüklerinin hoşgörüsünü hem de aile kurumun verdikleri önemi göstermekteydi. Ayrıca kızın ailesi tarafından erkek tarafından başlık parası nev’inden bir para talep edilmeyişi, kadına verilen değerin göstergesi olmalıdır.330 Bu tesbit bizi Trabzon toplumunda zorla evlendirme uygulamasının olmaması konusunda düşündürmektedir. Gerçekten kızların zorla evlendirilmesi resmi belgelerde sıklıkla zorbalara isnat edilen bir suçtu. Belgelerde bu konuda çokça şikâyet var olması bize toplumda bunun bir realite olduğunu gösterse de bu yol meşru değildi ve cezası vardı.331

b) Nikâh

Nişandan sonraki adım nikâh idi. Evliliklerin tamamında nişan yapılıp- yapılmadığını kayıtlardan anlamak mümkün değildir. Ancak belgelerdeki nişan ve nikâh sayıları karşılaştırıldığında nişanın kaydedilmediği açıktır. Çünkü yukarıda belirtildiği gibi bizler nişandan daha çok problem olması durumunda haberdar olmaktayız. Nikâh kayıtları ise sicillerde oldukça sıktır. Mesela konularına göre tasnif edilen H. 1058-1060/ M. 1649-1650 tarihli 1831 numaralı sicilde yer alan 1366 belgeden 442 tanesi332 1832 numaralı sicilde yer alan H. 1062/ M. 1651-1652 tarihli 950 kayıttan 264 tanesi nikâhla ilgilidir.333 Toplam belgelerin % 32 ve % 27 sine denk gelen bu oranlar hemen tüm sicillerde tesbit edilebilecek genel geçer bir orandır. Yapılan bu tespitler tablo halinde şu şekilde gösterilebilir:

Sicil No Belge Adedi Nikâh Sayısı Oranı

1831 1366 442 % 32

1832 950 264 % 27

Aynı şekilde Nitekim 1830 numaralı sicili çalışan Cevdet KIRPIK da incelediği yer alan 875 kayıttan da 192 tanesi nikâhla ilgili olduğunu tesbit etmiştir. Görüldüğü gibi burada da % 23 gibi benzer bir oran karşımıza çıkmaktadır. Bu kayıtlar arasında 7 tane de Gayrimüslimlere ait kayıt bulunmaktadır. Bunun nikâh akitleri içindeki oranı % 3 civarındadır. Yine H.1058-1060/M.1649-1650 tarihleri arasındaki 1831 numaralı

328

Vehbe ZUHAYLİ, İslam Fıkhı Ansiklopedisi, Çeviren: Abdürrahim URAL-Ahmet EFE, C. 9, Feza Yayıncılık, İstanbul, 1994, s. 12.

329

T. Ş. S., 1830, 42, 1, 2.

330 KIRPIK “1830 numaralı Şer’iye Siciline Göre (1643-1644) Trabzon Toplumunda Kadın” s. 284. 331

Halil İNALCIK, “Adaletnâmeler”, Belgeler, C.II, S. 3-4, ss. 84-85. 332

1831 numaralı sicilin konularına göre dağılımı için bk. EK: XVII. 333

88

sicilde de 18 tane gayrimüslim nikâhı kaydı tesbit edilmiş olup bu oran da yaklaşık % 4’e tekabül etmektedir.334 Yapılan bu tespitler tablo halinde şu şekilde gösterilebilir:

Sicil No Belge Adedi Nikâh Sayısı Gayrimüslim Kaydı Oranı

1830 875 192 7 % 3

1831 1366 442 18 % 4

Toplumda gayrimüslimlerin oranı yaklaşık % 45 dolaylarında olduğuna göre335 gayrimüslimlerin çoğunun nikâhını kadı mahkemesinde tescil ettirmediği anlaşılır. Zira Gayrimüslimler özel hukuka ait işlerini cemaat içinde yapma imtiyazına sahipti. Ancak yine de kadı mahkemesine başvurup nikâhını şeriat mahkemesine kaydettirmek isteyenlere rastlanmaktaydı. Bu durumun sebebi kadı mahkemesine güven ve temin ettiği güvenceden yararlanma isteği olmalıdır.

Evlenmenin resmen başlamasını sağlayan nikâh akdi, mahkemeden alınan izinname ile genellikle mahalle imamı tarafından iki şahidin huzurunda yapılır, daha sonra sicile kaydedilirdi. İslam hukukunda nikâh, tarafların ve şahitlerin huzurunda yapılan medeni bir sözleşmedir. Bu sözleşmenin gerçekleşmesi için ayrıca bir din adamına ihtiyaç yoktur.336 Fakat gerek nikâh akdinin öneminden gerekse veliyy-i âmm olması hasebiyle Kadı’nın nikâha müdahale edebileceği kabul edilmiştir. Kadı’nın bir devlet görevlisi olduğu hesaba katılırsa bunun nikâha devletin denetleme anlamında müdahalesi manasına geldiği de kabul edilebilir.337 Nikâhı imamın kıyması ise nikâhın geçerli olması için dini bir şart olmayıp imamların nikâh kıyılması işinde yer almaları, nikâhın geçerli olması için gerekli olan dini vecibeleri bildikleri ve nikâh sonrasında dua etmeleri içindi. Bu hükmü ortaya koyan en net gösterge ise nikâhı kıyan imamın da nikâh kıyılmasındaki iki şahitten biri olabileceğidir. Bu şahitler nikâhı kıyılan hâtib ve mahtûbenin usul ve füruu da olabiliyordu. Ancak bu kişiler daha sonra nikâh ile ilgili olabilecek bir davada şahitlikleri muteber olmadığı için şahit olarak pek tercih edilmezler şahitlerin yabancılardan olmasına dikkat edilirdi.338

Nikâh akitlerinde müezzinler de sıkılıkla karşımıza vekil veya vekil şahidi olarak çıkmaktadırlar. Mesela 1064 tarihli kayıtta imam olan Seyyid Mustafa Çelebi ile Emine bint Mehmed’in nikâhında vekil şahidi müezzin İbrahim Çelebi idi.339 Anlaşılan

334

KIRPIK “1830 numaralı Şer’iye Siciline Göre (1643-1644) Trabzon Toplumunda Kadın”, s. 271. 1830 numaralı sicili tarayan Sayın Cevdet Kırpık’a teşekkür ederim.

335

Bk. Trabzon’un İslamlaşması ve Türkleşmesi bölümü 336

Halil CİN, İslam Hukukunda Evlenme, s. 281. 337

AKÖZ, Bir İmamın Nikâh Defteri, ss: 2-3. 338

Hanefi mezhebine göre nikâhı kıyılanların usul ve füruundan olan şahitlerin şahitlikleri nikâhı kıyılanların lehine olduğu zaman kabul edilmez aleyhine olduğu zamana ise kabul edilebilirdi. Burada her halde kişinin kendi akrabası lehine cibillî taraftarlığının olabileceği noktası göz önüne alınmış olmalardır. BİLMEN, Hukuku İslamiye ve Istılahtı Fıkhîyye Kamusu, C. II, s. 29.

339

89

mahalle halkından gerekli izinnameyi almak üzere gidenler yanlarında mahallenin en sabit adamlarından olan müezzinleri de götürmektedirler. Bunlar ihtiyacı olan tarafların vekili veya vekil şahidi olmaktadırlar. Mahallede nikâh işlerinde müezzin gibi konumu olan bir de mahalle bekçileri vardır. Onlar da sıkılıkla nikâh işlerinde şahit olarak karşımıza çıkmaktadırlar.340

Nikâhın Türk toplumu açısından kutsiyeti, nikâha verilen önem dönemin yabancı kaynaklarında da ifadesini bulmuştur. Mesela XVII. yüzyılda Osmanlı devletini gezen ve şahit olduklarını kaydeden İngiliz elçiliği görevlisi Paul Ricaut Osmanlı toplumunda evliliği ve ona verilen önemi “Türkler arasında evlilik kutsaldır. Ancak imamlar bu kutsiyette yer almazlar. Evlilik Kadı huzurunda olur. Koca Kadı’nın karşısında şu ya da bu kişiyi karılığa kabul ettiğini, ölümü halinde ona şu kadar servet bırakacağını beyan eder. (Mehir hükmü) Bu esnada kadın orada bulunmaz ama en yakın erkek akrabası ki bu çoğu zaman babası ya da erkek kardeşidir onun adına oradadır.” Buradan Ricaut’un imamın bu kutsiyette yer almadığı ifadesini imam bulunma şartının olmayışı; Kadı’nın huzurunda nikâhın yapılmasını ise Kadı’nın bir devlet görevlisi olarak nikâha müdahale yetkisi ve her nikâhın mutlaka kadı tarafından kaydedilmesi mecburiyeti, kaydedilmeyen nikâhların tanınmayacağı hükmü olarak okumalıyız.341

Nikâhtan sonra yapılan iş ise nikâhın kaydedilmesi idi. Müslümanların nikâh kaydı genellikle şu şekilde oluyordu: El-zevce Mustafâ bin Nimetullah el-vekîl Beşir Çelebî ibni Osmân el-zevcetu'l- sebiyet-i Ayişe binti İbrâhîm el-vekîli anhâ Mahmûd Çelebî ibni Mehmed be şehâdeti Velî bin Abdullah ve Usta Ali el-mihr-i mu'eccel elf ve hamse mie dirhem hurrire fî Receb sene 1063342 Kayıtta görülen Müslüman kadınların nikâh için mahkemeye bizzat gelmek yerine vekil aracılığı ile temsil edilmeleri,343 erkeklerin ise vekil aracılığı ile temsil edildikleri gibi bizzat mahkemeye gelmelerinin de vuku bulması dönemin Osmanlı toplumu için sıklıkla karşılaşılan bir durumdur.344

El-zevce es-Seyyid Mustafâ Çelebî el-İmâm-i be câmi´-i cedîd vekîli İbrâhîm Çelebî ibni Mehmed ez- zevcete’l-bikr Emîne binti Mehmed vekîlihâ ebû Mehmed bin el-Hâcc Ahmed be şehâdet Astarpale? bin Abdullâh ve İbrâhîm Çelebî el-mü'ezzîn el-mihr-i mu‘accel sitte elf dirhem tahrîren fî’t- târîhi'l- mezbûr 340

AKÖZ, Bir İmamın Nikâh Defteri, s. 39. 341

Paul RICAUT, Osmanlı İmparatorluğu’nun Hâlihazırının Tarihi (XVII. yüzyıl), s. 237. 342

T. Ş. S., 1833, 76, 1, 2.

Konu ile ilgili bir başka örnek: El-zevce Osmân bin Dervîş el-vekîl an Fazli bin Hamza el-zevcetu'l- bikri’s-sâbıka Hânım binti Dervîş el-vekîli anhâ Satılmış bin Ahmed be şehâdeti Süleymân bin Hamza ve Bestan bin Turgut el-mihr-i mu'eccel elf ve samen dirhem tahrîren fî evâhir-i şehr-i Recebu'l- ferd li sene sitte ve sittin ve elf T. Ş. S., 1833, 76, 1, 12.

343

Mesela 1830 numaralı sicilde kayıtlı 192 nikâh kaydında Müslüman kadınların hepsinin vekâlet vererek sicile kaydedildikleri görülmektedir. Erkekler ise bazen kendileri gelerek bazen de vekâlet vererek nikâhlarını sicile kaydettirmişlerdir. Gayrimüslim kadınlardan ise bir tanesi kendisi gelerek diğerleri ise vekâlet vererek kaydolmuşlardır. KIRPIK, “1830 numaralı Şer’iye Siciline Göre (1643-1644) Trabzon Toplumunda Kadın”. s. 277

344

90

Gayrimüslim kadınların ise kendilerini vekil aracılığı ile temsil ettirebildiği345 gibi nikâhı kaydettirmek için mahkemeye bizzat gelmeleri de vuku bulmaktaydı. Ancak bu durum Müslüman kadınların mahkemeyi kullanmada sıkıntı yaşadıkları şeklinde yorumlanmamalıdır. Çünkü Müslüman kadınlar da çeşitli sebeplerle mahkemeyi kullanmaktadır. Şu kadar var ki bu durum daha çok kadının kendi alacaklı olduğu, herhangi bir konuda hak kaybı yaşadığını düşündüğü durumlarda geçerli olmakta nikâhını kaydettirmek, vekâlet vermek hatta dava edilmek gibi durumlarda vekil göndermeyi tercih etmekteydi. Bu konuda çok ilginç bir örnek mevcuttur. Huzurdaki davada hem davacı hem de davalı kadındır. Davacı bizzat mahkemede yer alırken davalı vekil göndermiştir. Fakat dava sürecinde davalı kadına yemin teklif etmek gerektiğinde kadının evine yemin verdirmek amacıyla mahkeme görevlisi gitmişti. Olay şöyle gelişmişti: Evahir-i Safer 1054 tarihli kayda göre Mihriban bint-i Abdullah Rafiye Hatun bint-i İbrahim’i dava etmişti. Mihriban davasında Rafiye’nin ölen kocası Mustafa’nın kendi kocasından 50 guruş borç aldığından bahisle kocasının alacağını istiyordu. Borcun inkârı üzerine Mihriban’dan iddiasına uygun delil istendi. Mihriban delil getiremeyince bu sefer Rafiye’ye yemin teklif etmek gerekmişti. Ancak Rafiye mahkemede vekili aracılığıyla temsil olunduğu için kadı Zülfikar adlı şahısla (muhtemelen şuhudu’l-hal’den olmalı) Mihriban’ı Rafiye’nin evine gönderdi. Rafiye de kocasının 50 guruş borcunu bilmediğine dair yemin etti.346

Görüldüğü gibi kadınlar ancak kendilerince çok önemli olan işlerinde mahkemeye gitmekteydiler. Ancak gerektiğinde ise onları mahkemeye gitmekten alıkoyan bir şey yoktu. Öyle ki Gümüşhane ve Torul gibi uzak yerlerden dahi hak talebiyle Kadı’nın huzuruna çıkmak için geldikleri oluyordu.347 Özetle kadınlar daha çok borç-alacak işleri ve nafaka davalarında bizzat mahkemeye geliyorlardı. Bu durumun yine de mahremiyet anlaşılışıyla ilgisi olmalıdır. Yani Müslüman kadınlar nikâhı kaydettirmek gibi dava konusu olmayan bir iş için evlerinden çıkıp mahkemeye gitmemekte,348 ancak bir hak bahis mevzuu olduğunda ise mahkemeyi kullanmaktan çekinmemektedirler. Bunun en sık rastlananı ise mehirle ilgili talepleridir. 349

345

Hatta gayrimüslim bir kadının nikâhının kaydı için kendisini Müslüman bir vekile temsil ettirmesi durumu dahi olabilmekteydi. Mesela 9 Şaban 1068 tarihli kayıt şöyledir: “El-zevc Gorgur veledi Borok ile el-vekil Lefter veledi Mihayil el-zevcetiye Anitiye Zenbine binti Arslan el-vekîl Osmân Bâkî veledi Emîr iştihâdeti Adon veledi Yor ve Kuyumcibaşı Aleksandra veledi Yor el-mihr-i mu'eccel elf dirhem tahrîr fî'l- yevmu't- tâsi´ Şa´bânu'l- mu´azzam li sene semân ve sittin ve elf” T. Ş. S., 1837, 10, 1, 3. Bu kayıt her iki toplumun bahse konu dönemde kaynaşmış olduğunun kayda değer bir örneğidir. 346

T. Ş. S., 1830, 57, 1, 8. 347

Bunlar dul ve belli bir yaşın üstünde olan kadınlardır. Böyle bir görüşme için önceden randevu alınmaz mahkemeye bir kadın gittiğinde hademe tarafından hemen içeri alınır. Derdini herkes huzurunda anlatır. Eğer kadıya özel bir şey anlatacaksa yaklaşır, diğer görevliler dışarı çıkarılır, odada kadı ve kadından başla kimse kalmaz ancak kapı açık bırakılır ve mahkeme memurları kapı önüne sıralanır. Herkes içeriyi görür. Kadın ile Kadı ise ancak birbirinin duyacağı alçak sesle konuşurlar. Bu konudaki ayrıntılı tasvirler için bk. D’OHSSON, 18. Yüzyıl Türkiye’sinde Örf ve Adetler, ss: 204-205.

348

Nikâhı kaydettirmek gibi konular dışında mesela mal alımı veya kendilerine mal hibe edilmesi gibi bir konuda da kadınlar mahkemeye gitmeye pek istekli değillerdir. Anlaşılan kadınlar mahkemeye gitmeyi zorunlu olmadıkça çok da arzu etmiyorlardı. Bu tanıma T. Ş. S., 1831, 8, 2, 2 de kaydı olan “Cariyeyi

91

c) Mehir

Nikâh ile ilgili hemen tüm kayıtlarda varlığı ile dikkatimizi çeken bir diğer konuda mehir konusudur. Evlenme anında erkeğin kadına verdiği veya daha sonra vermeyi taahhüt ettiği mal veya mal cinsinden kıymet ifade eden her türlü eşyaya “mihr” denilir. Hemen tüm toplumlarda olan mihr İslam hukukunda da geniş yer tutar ve İslam hukukuna göre mihr ile ilgili tüm tasarruf hakkı kendisi ile evlenilen kadına aittir. Kadın isterse mihrinin belli bir kısmını ya da tamamını kocasına hibe edebilir, ancak bunu yapması için zorlanamaz. Hanefi mezhebinde mihrin bir kısmı daha sonra da verilebilir. Eğer sonra verilecekse iki müddet denilen ölüm ya da boşama anına kadar tehir edilebilir.350 Vefat eden eşin malından mehir talebi ise çok yaygın karşılaşılan bir durumdur. Anlaşılan Trabzonlu kadınlar hayatlarında iyi geçindikleri kocalarından Mehirlerini almak istememişler, ancak eşleri vefat ettiğinde mallarına da sahip çıkma konusunda gayretli olmuşlardır. Mesela 1832 numaralı sicilde “…..Kaleli mahallesi sakinlerinden Emîne binti el-Hâcc Süleymân nâm Hâtûn müteveffâ zevci Pulluk Abdî Beşe zimmetinde olan mihr-i mu'eccel ve semen-i hisse-i şer´îyeyi mezbûr yediyle rehin vaz´ olunan mâlından altun avânini adva ve ahz ve kabz ve lede'l- hâce mürâfa´a-i şer´î olmağla işbu hafizu’l-kitab Çelebî oğlu Mehmed Beşe'yi vekîl nasb ve ta´yîn eyledikde….”351 ifadeleri okunmaktadır.

Trabzon şer’iye sicillerinde çok miktarda kadının kocasına mal ve mehir hibesine rastlamak mümkündür. Bu durumu şehirdeki aile hayatının sükûnet içinde cereyan ettiği ile geçimsizlik olaylarının azlığı ile yorumlayabiliriz. Bu noktada düşüncemizi destekleyen bir diğer veri de boşanma olaylarının azlığıdır. Mesela 1061- 1063 (1651-1653) tarihleri arasını kapsayan 1832 numaralı sicilde 264 nikâh kaydına karşılık sadece 4 adet boşanma kaydı vardır. Yine aynı sicilde sadece 7 tane mehir davası vardır ki bu durum bizi Trabzon’da bahse konu dönemde aile hayatının sükûnet içinde devam ettiğini düşündüren bir başka veridir.352 Daha da ötesi 1058-1060 (1649- 1650) dönemini kapsayan 1831 numaralı sicilde 442 nikâh kaydına karşılık sadece bir tane boşanma kaydı tesbit edilebilmiştir.353

Mehir nikâh akdinin yapıldığı anda taraflarca belirlenip-belirlenmemesine göre farklı isimlerle anılır. Taraflarca konuşularak üzerinde anlaşmaya varılmış mihre “mihri