• Sonuç bulunamadı

D) TRABZON'DA EĞİTİM HAYATI VE DİNİ HAYAT

3- İhtida

Trabzon Osmanlı devleti topraklarına Orta ve Batı Anadolu’ya nazaran daha geç katıldığı gibi Orta ve Batı Anadolu’daki birçok yerleşim birimi gibi Osmanlıya katıldığında Türk ve Müslüman kimliğine bürünmüş de değildi. Şehirde İslam’ın yayılışı konusunda açıklandığı gibi Osmanlı devletinin İslamlaştırma politikasının zorba yöntemlerle ve ani kararlarla olmayıp İslamlaşmanın doğal mecrasında ilerlemesinin etkisiyle şehrin barındırdığı gayrimüslim nüfus uzun bir süre Müslüman nüfusun önünde gitmiştir. Nihayet 1586 yılında yapılan tahrire bakıldığında Müslüman nüfus

tespitlerini de anlamlandırabiliriz. “Ancak tüm mühtedilerin Rum ve Ermeni olduklarını söyleyemeyiz. XIV. yy kilise defterlerinde Türkçe ad taşıyan Hristiyanların da bulunması bize bunu düşündürmektedir.” BOSTAN,“XV. ve XIX. yüzyıllarda Maçka Kazasında Nüfus Hareketleri ve Nüfusun Etnik Yapısı”s. 210 Bu durumda farklı kaynaklarda bahsedildiği gibi Türk Hristiyanlar olgusunun gerçekliğini ve bunlardan Trabzon’da da bulunduğunu düşünmek gerekecektir.

641

Mustafa AKDAĞ, Türkiye’nin İktisadi ve İçtimai Tarihi (1453-1559), C. 2, Barış Yayınları, Ankara, 1999, s. 36.

642

İlber ORTAYLI, “19. yüzyılda Trabzon Vilayeti ve Giresun Üzerine Gözlemler” Osmanlı

158

gayrimüslim nüfusu geçmiştir.643 XVII. yüzyıla gelindiğinde Trabzon'da Müslim- gayrimüslim nüfus dengesi büyük ölçüde şekillenmişti. Lowry’nin çalışmasında tahrir defterlerine dayanarak XVI. yüzyıl sonu için ortaya koyduğu %54 Müslümana karşın % 46 Hristiyan nüfus oranıyla toplumun çoğunluğunun Müslüman olması olgusu yüzyıllar boyunca hemen hemen aynı oranlarla değişmeden kalmıştır.644

Bu tesbiti yapabilmemize imkân sağlayan en önemli unsurun ihtida olaylarının hiçbir zaman nüfus yapısına etki edecek boyuta ulaşmamış olması olduğu anlaşılır. Nitekim XVII. Yüzyılın ikinci yarısı sicillerinde sınırlı sayıdaki ihtida olayları dışında fazla bir kayda rastlanılmamıştır. Esasen ihtida olaylarını sicilde takip etmenin bir kolaylığı vardır. Osmanlı kadıları genel bir anlayışla ihtidaları ihtida ilamı biçiminde sicil defterinin ilk veya son sayfalarına alt alta yazarak kaydetmektedir. Hatta bu kayıtlarda kullanılan ifadelerde kalıplaşmış kayıtta kişinin eski ve yeni isminin belirtilmesi ile kendi isteği ile Müslüman olduğu yazılmıştır.645 Bu tesbit kolaylığının olması bize 1650-1700 yılları arasında çok az sayıda ihtida olmuştur derken kolaylık sağlamaktadır. Gerçi Trabzon şer'iye sicilleri incelendiğinde bu kurala uyulmadığı anlaşılmaktadır. Muhtemelen ihtida olayı incelenen dönem için nadir olduğundan konu ile ilgili defter kuralına uyulmak ihtiyacı duyulmamış, herhangi bir gayrimüslim ihtida ettiğinde ve bu ihtidanın kayda geçirilmesi lüzumu olduğunda defterdeki izlenen tarih sırasında sıradaki yere yazılmıştır. Bu ihtidaların birisi 1832 numaralı sicilde yer almaktadır. Esasen bu sicildeki tek ilam da budur. İlamdaki kayıt “…Akçaabat nahiyesine tabi Haçuka karyesi sakinlerinden Yurdan nam zimmi şeref-i İslam ile müşerref ve dini İsa’dan çıkub din-i Muhammedi kabul idüb ve ismi Mehmed vaz’ olunub…fi evâsıt-ı Safer 1061” şeklinde olup görüldüğü gibi kişinin nerede ne zaman Müslüman olduğu ve hangi ismi aldığı kaydedilmiştir.646

Aynı şekilde Miraç TOSUN’un nezir defterlerini647 örnek alarak yaptığı çalışmada XVIII. yüzyıl için yaptığı tespitlerde benzerlik göstermektedir. TOSUN’a göre XVIII. yy ortalarında şehrin nüfusu yaklaşık 10.000 kişi olup bunun yaklaşık 1/3’ü

643

Kenan İNAN, “Trabzon'da İhtida Olayları ( 1648-1656)”, Onyedinci Yüzyıl Ortalarında Trabzon'da

Sosyal ve İktisadi Hayat, Trabzon Belediyesi Kültür Yayınları, Trabzon, 2013, s. 296.

644

Bu durum “nefs-i Trabzon” için geçerli olduğu gibi sancağın nahiyeleri için de aynı şekilde, aynı oranlarla geçerlidir. Mesela 1683 tarihli avarız defterini Maçka bağlamında inceleyen Hanefi Bostan 1683’te 812 avarız hanesinin 490 tanesinin (yaklaşık % 60’ı) avarızdan muaf olduğunu, bu muafların %54’ünün Müslüman kalanının ise Hristiyan olduğunu tesbit etmiştir. Bu rakamlar bize vergi tarhında Müslüman-gayrimüslim ayrımı yapılmadığını gösterdiği gibi Müslim-zimmi nüfus dengesini de gösterir. BOSTAN, “XV. ve XIX. Yüzyıllarda Maçka Kazasında Nüfus Hareketleri ve Nüfusun Etnik Yapısı”, s. 645

İNAN, “Trabzon'da İhtida Olayları (1648-1656)”, s. 297. 646

T. Ş. S., 1832, 94, 1, 1; Dönemde ihtida kayıt örnekleri: T. Ş. S., 1834, 9, 1, 3; T. Ş. S., 1834, 47, 1, 2. 647

Örnekleri Trabzon sicillerinde de görülen nezir; merkezi idarenin asayişe yönelik önlemlerinin yetersizliği sonucu ortaya çıkan ve asayişi yeniden düzenlemek adına devletle toplum arasında daha önceki dönemlerde zımni olarak ortaya konulmuş sözleşmenin yazılı hale getirilmesi ve bunun ekonomik tehdit unsurlarıyla birleştirilmesinden ibarettir. Bir yüzyıl sonra imparatorluk sathına yayılan ve genel bir uygulamaya dönüşen nezre ait hüccet ve kayıtlar artık bu hususta müstakil bir defter tutmayı gerekli kılmış ve nezir defterleri adıyla yeni bir defter serisi ortaya çıkmıştır. Nezir defterlerinden de şehrin nüfusuna ait bilgiler çıkarılabilir ki buna göre bir nüfus hesabını TOSUN tezinde yapmıştır.

159

Gayrimüslim 2/3 kadarı da Müslümandır.648 Şehrin nüfusu ile ilgili en sağlam veriyi ise bize 1834 nüfus sayımı verir. İmparatorluğun genelinde askere alınacak erkek nüfusun tesbiti için yapılan bu sayıma göre649 şehirde yaklaşık 20.000 kadar kişi yaşamakta ve bu nüfus da aynen geçen yüzyıldaki gibi 1/3 Gayrimüslim 2/3 Müslim şeklinde bir dağılım göstermektedir.650

Bu dağılım daha sonra da fazla değişime uğramamıştır. 1902 yılına ait Trabzon vilayeti salnamesinde de şehrin nüfusunun % 56’sı Müslüman %44’ü gayrimüslimlerden oluşmaktadır.651 Aradan geçen iki yüz yıldan fazla sürede nüfus oranı değişmezken, nüfus yaklaşık dört kat artmıştır. Lowry’nin tesbitlerine göre XVI. yüzyıl sonunda yaklaşık 10-13 bin olan şehrin nüfusu XX. yüzyıl başına gelindiğinde 48.635 kişidir. Nüfusta bu kadar ciddi değişim yaşanırken nüfus oranının hemen hemen aynı kalması bize şehir nüfusunun kendi iç dinamikleriyle doğal yollardan arttığını anlatmaktadır.

Trabzon merkez sancağı için geçerli bu tesbit kazalarla ilgili tespitlerle de paralellik göstermektedir. Mesela Maçka kazasında nüfus hareketleri ve yapısını inceleyen Hanefi Bostan da çalışmasında XVII. yüzyıl boyunca kazada bir ihtida kaydına rastlanmadığı tespitini yapmaktadır.652 Kısaca Trabzon’un sancak merkezi olsun geneli olsun XVII. yüzyılda da XVI. yüzyıl gibi ihtida olgusu mevcut olup Müslümanlaşma eğilimi devam etmiştir fakat bu devam ediş hiçbir zaman fetih yüzyılı hızında olmamıştır.

XVI. yüzyılda Trabzon’u tahrir defterleri örneğinde inceleyen Lowry “ihtida salgını” adını verdiği Müslümanlaşma eğilimini “bu yüzyılda Müslüman olmak Hristiyan kalmaktan daha ucuzdu. Diğer bir deyişle Hristiyan olanlar Müslümanlardan daha çok vergi veriyordu.” şeklinde izah eder.653 Lowry’nin bu dediğinde tesbitinde hakikat payı varsa da yani devlet Müslüman olmayı her yönüyle teşvik etmiş ise de mesele bu kadar basit değildir. Her şeyden önce Gayrimüslimlerin ödediği cizye vergisi altından kalkılamaz bir bedel değildir.654 Zaten ihtida edenler yalnız yoksul halk ve köylüler değildir. Zengin kişiler, Hristiyan beyler hatta din adamları arasında da ihtida olayları görülmüştür. Bu noktada fetihten sonra Trabzon metropolitinin Müslüman olması örnek teşkil etmektedir. Anlaşılan İslamlaşmada Müslüman dervişlerin İslam’ın

648

TOSUN, XVIII. Yüzyılda Trabzon’da Cemaatlerarası İlişkiler, s. 34. 649

Bu amacın da etkisiyle defterlerin tanziminde ikili bir yapı mevcuttur. Müslümanlar “defter-i İslam”a Gayrimüslimler “kâffe-i ehl-i zimmet reayanın tahrir defteri” ne kaydedilmiştir.

650

TOSUN, XVIII. Yüzyılda Trabzon’da Cemaatler arası İlişkiler, ss: 36–39. 651

Trabzon Salnamesi ss:338–118 naklen LOWRY, Trabzon Şehrinin İslamlaşması ve Türkleşmesi, s.175 652

BOSTAN, “XV. ve XIX. yüzyıllarda Maçka Kazasında Nüfus Hareketleri ve Nüfusun Etnik Yapısı” 653

LOWRY, Trabzon Şehrinin İslamlaşması ve Türkleşmesi, ss: 135–136 654

Cizye konusu ilerideki bölümde vergiler başlığı altında ayrıntılı olarak ele alınacaktır. Burada makam münasebetiyle bu kadar denilebilir ki edna, evsat ve ala olarak üç kategoride tahsil edilen cizye bedelleri 12, 24 ve 48 akçedir. Dönemin vakıf defterlerine bakılarak bir kile buğdayın 3-5 akçe olduğu göz önüne alınırsa bu adeta sembolik bir değerdir.

160

yayılması için gösterdiği samimi çabalar655 ve şehirde yaşayan Müslüman halkın davranışları daha etkin faktörler olmuşlardır.

Bütün bunlardan başka kilisenin resmi hiyerarşisinin zayıflığı da İslam’ın yayılmasında zimmiler için iç etkendir. Yani bir zimmi için İslamlaşmada devletten ve Müslüman toplumundan kaynaklı etkenler olduğu gibi kendi toplumundan kaynaklı etkenler de vardır.656

Trabzon şehrinde yaşayan Müslümanlar ile Gayrimüslimlerin münasebetleri oldukça iyi olup, Osmanlı devletinin topraklarında yaşayan Gayrimüslim halklara geniş bir dini müsamaha gösterdiği bilinmektedir. Trabzon şehrinde yaşayan Gayrimüslim halk da bu müsamahadan istifade etmek suretiyle kilise ve manastırlarında dini ibadetlerini serbest bir şekilde yapmaktadır. Bu dönemde Trabzon şehrinde yaşayan Müslim ve Gayrimüslim unsurların terekeleri karşılaştırılacak olursa Müslim ve Gayrimüslim terekelerinde geçen giyim, kuşam, oturma odası eşyası, yatak odası eşyası, mutfak eşyası, aydınlatma eşyası, silah, bıçak ve her türlü malzemelerin ve kullanım amaçlarının aynı olduğu görülecektir. Yani bir Müslim’in evinde ne varsa bir Zimminin evinde de aynısı vardır. Bu durum şehirde yaşayan insanların kültürel açıdan kaynaştıklarını, uzun zamandır Türk kültürü içinde yaşayan zimmilerin artık bu kültürü benimsemiş olduklarını da gösterir. Bu tesbiti ifade eden bir örneği Trabzon’u ziyaret eden seyyah Teophile Deyrolle şöyle kaydetmiştir “hangi din ve milliyetten olursa olsun bütün Trabzon kadınları çarşaf giyerler. Zenginler beyaz üzerime geniş menekşe kareli çarşaf, yoksullar küçük beyaz ve mavi kareli çarşaf giyerler.”657 Anlaşılan şehirde yaşayan bir gayrimüslim Türk’ün kullandığı eşyayı Türk gibi kullanmakta hatta Türk’ün dininin motifini üzerinde taşıyan bir giysiyi de giymekten çekinmemektedir. Bu durumda Müslim ve gayrimüslimlerin birbirlerinin kıyafetlerini giyemeyeceğine dair Osmanlı kaynaklarında bahsedilen yasaklar ve bu konuda sıkı sıkıya yapılan tembihatların uygulamada çok dar bir sahada karşılığı olmaktadır. Yani bu kurallar sadece gayrimüslimlerin Müslümanlar gibi sarık sarmasına müsaade edilememesi veya Müslümanların gayrimüslimler gibi şapka takmasına hoşgörü ile yaklaşılmaması şeklinde uygulanmış diğer kılık kıyafet konularındaki düzenlemelerin uygulamadaki ihlallerine hoşgörü ile yaklaşılmıştır. Bu hoşgörünün her zaman büyük oranda gayrimüslim nüfusunun yaşadığı bu şehirde daha fazla karşılık bulduğu da düşünülebilir Bu kültürel kaynaşma Trabzon zimmilerinde kendi isteği ile Müslüman olma durumunu XVII. yüzyılın ikinci yarısında da sonrasında da devam ettiren bir neden olmuştur.

655

Daha önceki kısımlarda anlatılan Maraşlı Şeyh gibi gönüllülerin gayretlerini hatırlayabiliriz. İslam’ın yayılmasında O’nu yaşayanların olumlu etkisi her zaman önemli olmuştur. Anadolu’daki tüm şehirler gibi Trabzon’un da Türkleşmesinde ve İslamlaşmasında mutasavvıf sûfilerin, dervişlerin büyük çabası vardır. Bu hususta ahiler, dervişler, âşıklar ve şeyhler önemli görev ifa etmişlerdir. Nihayetinde bir dinin en iyi tebliğcileri O’nun güzelliklerini yaşayarak gösteren müntesipleridir. Burada Uzak Doğu’ya İslam’ın Müslüman tüccaralar vasıtasıyla yayıldığı da göz önüne alınabilir.

656

YILMAZÇELİK, “XVIII. Yüzyılda Trabzon’un Sosyal Durumu” s. 262. 657

161

XVII. yüzyılda da sonraki yüzyıllarda da İslam dinini kabul eden kimseler mahkemeye başvurarak bu durumlarını kaydettirmiş ve Müslüman adları almışlardır. Yani Müslüman adı alma sadece İslam’ın gerek göçlerle olsun gerekse ihtida ile olsun hızla yayıldığı fetihten sonraki yüzyıl için geçerli bir durum olarak İslam’ın toplumda görünür olması için yapılan bir uygulama değildir. Bir toplumun dini demografisi oturmuş olsa da toplumda İslam dinine geçen bir kişi Müslüman adı almaktaydı. Bu durum bütün Müslüman toplumlarında ve her zaman geçerli bir uygulama idi. Öyle ki mühtedilerin önceki isimlerinin Müslüman ve Türkler tarafından kullanılan isimler dahi olsa Müslüman olma ile birlikte isim değiştirilmektedir. Mesela 17 Muharrem 1155 (24 Mart 1742) günü Müslüman olan Murat isimli zimmi Süleyman ismini almıştır.658 Hatta bu değişiklik sıklıkla baba isimlerini de kapsardı.659 Bu cümleden olarak Müslüman olan bir kişi daha Gayrimüslim baba adı ile anılmaz resmi kayıtlarda Abdullah (Allah’ın kulu) olarak isimlendirilirdi. Ancak belgelerde bu genel geçer tespitlerin istisnaları ile karşılaşmak da mümkündür. Mesela cizye ile ilgili bir kayıt münasebeti ile 1832 numaralı sicilde Simon veledi Duka’nın oğlu Mehmed Çelebi’nin mahallenin cizye defterini getirerek mahkemeye ibraz ettiğini görüyoruz. Burada Mehmed Çelebi’nin mühtedi olduğu açıkça bellidir. Zaten döneme ait defterlerde bu şekilde mühtedi olduğu tesbit edilebilen çok az sayıda isim vardır. İlginç olan Mehmed Çelebi’nin burada baba ismi veya genellikle olduğu gibi Abdullah kaydı ile değil Çelebi unvanı ile kaydedilmiş olmasıdır. Diğer bir nokta da bu yeni mühtedinin askeri kesimin önemli şahsiyetlerinin sahip olduğu Çelebi unvanını elde etmiş olmasıdır.660

Bu yüzyılda İslam’ı seçen gayrimüslimlerin ihtidasında yukarıda bahsedildiği gibi kültürel etkileşimin büyük payı vardır. Evet, gereğinde aynı sokakta oturan, aynı pazarda alış-veriş yapan birbirlerinden ev alıp satan kişilerin dini alanda etkilenmemeleri mümkün değildir. İktisadi sebepler din değiştirmede faktör olmuş ise de bu hiçbir zaman mutlak belirleyici olmak bir yana kültürel sebepler yanında belirleyici faktör dahi olmamıştır. Çünkü ihtidaları tamamen ya da büyük ölçüde maddi gayeler ile açıklarsak XVII. yüzyıl sonuna kadar geçen 200 yıllık süre içerisinde toplumun hemen tamamının Müslüman olması bu tarihe kadar Müslüman olmayan dinine çok bağlı gayrimüslimlerin ise asla Müslüman olmamaları gerekirdi. Hâlbuki Osmanlı devletinde toplu ihtida hareketleri sadece XV. ve XVI. yüzyıllarda Balkanlarda karşımıza çıkar. Bu ihtida olaylarında da devletin hiçbir zorlayıcı etkisi olmadığı düşünülebilir. Aksi halde devletin Trabzon gibi en son İslam toprağı olmuş olan ve bunun da etkisiyle en çok gayrimüslim unsurun yaşadığı Trabzon’da da aynı zorlayıcı

658

“…Murad nam kefere şeref-i İslam ile müşerref oldukta Süleyman …” T. Ş. S., 1906, 113, 733 naklen YILMAZÇELİK, “XVIII. Yüzyılda Trabzon’un Sosyal Durumu” s. 263.

659

Baba ismi Abdullah olanlar konusu tezimizin Trabzon şehrinin İslamlaşmasının anlatıldığı ilk bölümünde ayrıntılı olarak mütalaa edilmiştir. Lowry gibi baba adı Abdullah olanların hemen tamamının mühtedi olduğunu düşünenler olduğu gibi Hanefi Bostan gibi kişinin mühtedi olduğuna dair açık bir kayıt yoksa sadece baba adının Abdullah olması ile mühtedi olduğunun düşünülemeyeceğini, baba adı Abdullah olanların birçoğunun köle ya da azatlı köle de olabileceğini iddia den tarihçiler vardır. Ayrıntı, tartışmalar ve ulaşılan beleğeler ışığında yapılan değerlendirmeler için bk. 1. Bölüm.

660

162

çabayı göstermesi beklenebilirdi. Bu sebeple bu dönemde karşımıza çıkan tek tük ihtidanın zorla yapılmış olmasını düşünemeyiz. Bu tür bir ihtidanın İslam dini açısından uygun bulunmayışı sebebiyle dini gerekçelerle yapılması anlamlı olmayacağı gibi sayıca bir yekûn teşkil etmediği için siyasi ve idari olarak da anlamlı olmayan bu yeni Müslümanlaşmanın zorla olduğunu düşünmemiz için bir sebep yoktur. Zaten Osmanlı devletinin bu konudaki resmi görüşünün bir yansıması sicil kayıtlarına girmiştir. Buna göre zorla ihtida ettirildiği tesbit edilenlerin durumu mahkemece tesbit edilmiş ve irtidat suçundan cezalandırılmalarına gerek olmadığı sicile kaydedilmiştir.661 Bursa’da gerçekleşmiş bu olayın benzer bir vaka tekrarlanması halinde Trabzon'da da gerçekleşmesi düşünülebilir.

Anlaşılan din ve vicdan hürriyeti açısından Osmanlı uygulaması oldukça istikrarlı ve gayrimüslimlerin gerek inançlarını sürdürmeleri gerekse her türlü ibadetlerini serbestçe yapmalarına imkân sağlaması açılarından günümüz terminolojisi ile ifade edecek olursak demokratik bir nitelik taşımaktadır. Bu noktada İnalcık Osmanlı devletinin hiçbir zaman İslamlaştırma politikası gütmediğini ifade etmektedir.662