• Sonuç bulunamadı

Trabzonlunun Bakış Açısı İle Yaşam Alanı

C) XVII YÜZYILDA TRABZON'DA OSMANLI EVİ

3- Trabzonlunun Bakış Açısı İle Yaşam Alanı

Bir başka açıdan bakıldığında evlerin Osmanlı insanının yaşam standardı ile uyumlu bir mimari gözettiği, Onun hayat felsefesini yansıttığı görülmektedir. Bu çerçeveden olarak mesela komşuluk haklarına uyulmaktadır. Kimsenin evi bir diğerinin içine bakmamakta, kimse kimsenin havasını, güneşini, göz hakkını kesmemektedir.558

Osmanlı insanının hayat felsefesi açısından evine bakıldığında bir diğer önemli unsur doğayla barışık bir yapılaşma zihniyetinin varlığıdır. Evet, gerçekten Osmanlı evi tabiata çok müdahale etmeyen onunla uyumlu bir yapıdır. Yine aynı şekilde Osmanlı konut mimarisinin en önemli özelliklerinden birinin de mütevazılık olduğunu tesbit etmek yanlış olmayacaktır. Bu tesbiti 18. Yüzyıl Türkiye’sini gezen D’Ohsson da yapmıştır. Onun anlatımına göre inşaatlarda göze çarpan ilk şey sadeliktir. Süsleme yapmak istediklerinde bunu içte yaparlar.559 Hiçbir zaman dışarıda halkın göreceği mekânda süsleme yapılmaz. Müslüman olsun gayrimüslim olsun hemen tüm tebaanın evleri siyaha boyanmıştır. Evler her tarafta ahşap yapılır, kırmızı kiremitle örtülür. Taş

553

TOSUN, Şer’iye Sicillerine Göre Trabzon’da Mülk Satışları (H: 1148-1153), s. 62. 554

Üzüm ve Ceviz eşcarının satışı T. Ş. S., 1832, 3, 1, 2. 555

Zeytin ve asmalı ağaç satışı T. Ş. S., 1848, 43, 1. 556

Mesela T. S. Ş., 1835, 42, 2, 3’de kayıtlı sicilde “Evkâf arazisinde olan zeydin ağaçlarına verdiği zarara dâir” dava kaydı mevcuttur. Konu hakkında ayrıntılı bilgi için bk. Kenan İNAN, “1831 Numaralı Şer’iye Siciline Göre Trabzon’da Mülk Satışları” Türk Dünyası Araştırmaları, S.120, İstanbul, 1999, ss. 117-118. 557

T. Ş. S., 1920, 8, 1. AÇIK, “Bir Yeniden İnşa Denemesi: 18. Yüzyılın Ortalarında Trabzon Evleri Hakkında Bazı Tespitler” s. 225.

558

Haşim KARPUZ, “Türk Evi, Osmanlı Evi”, Yeni Türkiye, C. 34, S. 101, Osmanlı Özel Sayısı IV, 2000, s. 485

559

Ev içi süslemelerde de ahşap süslemeciliği kullanılmış olması dikkate değer diğer bir husustur. Bu Osmanlı insanının ağacı sevmesi ona hayatının her alanında yer vermesi olarak da okunabilir.

138

yapılar ise hemen hemen sadece camilerdir.560 Gerçekten konutlarda anıtsal taş yapılara hemen hemen hiç yer verilmemiş, ihtişam ve israftan kaçınmak konut teknolojisinin temel dinamiklerinden biri olmuştur. Bu uygulamada, dünyanın faniliği düşüncesinin de payı olduğu düşünülebilir. Kısaca Osmanlı döneminin mekân anlayışı “şerefü’l-mekân bi’l-mekin” (mekânın kıymeti içinde oturanlarla ölçülür)561 şeklindeki kelamı kibarla ifade edilmiş mekânı kıymetlendirmek için masrafa girilmesi yoluna gidilmemiş mekânın ihtiyacı karşılar standartlarda olması yeterli görülmüştür. Bu sebeple Osmanlı evleri genelde tek veya iki odalıdır. Osmanlı ahalisi gününü aynı odada geçirir, sohbet eder, misafirini ağırlar, yemeğini yer ve akşam olunca da yüklükten çıkarıp serdiği yatağıyla aynı odada yatar. Gerçekten XVII. yüzyılda Trabzon’da satışa konu evlerde yapılan incelemeler sonucu elde edilen verilere göre satılan evlerin % 38 i tek, % 34 ü iki odalıdır. % 14 üç, % 9 dört odalı ev olduğu tesbit edilebilen dönemde satışa konu beş odalı ev sayısı ise sadece % 3’tür. Burada salonun ayrı bir birim olmadığını da nazara alırsak geniş diyebileceğimiz bir Osmanlı evi günümüzün iki oda bir salon şeklinde tarif ettiğimiz küçük bir evine denk gelmektedir. Ev içi nüfusun da günümüzle kıyaslanamayacak kadar çok olduğu nazara alınırsa Osmanlı ailesinin evini çok daha verimli kullandığını düşünmek yanlış olmayacaktır.562

Mütevazılık konusunda bir başka nokta da evlerin yüksekliğine üst sınır getirilmiş olmasıdır. Buna göre Müslüman evleri 12 zira (9 m) Gayrimüslim evleri 9 zira (6,75 m) den daha yüksek olamayacaktı. Burada Müslümanların toplumsal hayatta üstünlüğüne vurgu yapılmış olması ayrıca dikkatimizi çekmektedir ki bu konuya Müslümanların ve gayrimüslimlerin dini hayatı ve birbirleri ile ilişkileri bölümlerinde ayrıca temas edilecektir.563

Evlerde üzerinde durulacak bir başka konu da haremlik selamlık uygulamasına matuf bölümlerin çok nadir karşımıza çıkmakta oluşudur. Bu tarz evlerin yüksek olan fiyatları bize bu evlerin genellikle ağa, bey, beşe gibi üst tabakaya mensup insanların yaşadığı evler olduğunu düşündürmektedir. Bu tesbiti değerlendiren Turan AÇIK haremlik-selamlık uygulamasına üst tabaka insanların daha fazla önem verdiği gibi bir sonuca ulaşmış564 ise de alt tabakaya mensup insanların oturduğu evlerde bu düzlenmenin hayata geçmemesinin nedeni olarak haremlik-selamlık olayına fazla önem

560

D’OHSSON, 18. Yüzyıl Türkiye’sinde Örf ve Adetler, s. 147. 561

Mekânın kıymeti içinde oturan insanla ölçülür ifadesine farklı bir açıdan yaklaşırsak; Gayrimüslimlerin evlerinin Müslüman evlerinden daha yüksek olmaması konusunda emirler verildiği vaki olduğu dikkatimizi çeker. Bu konuda Ebussuud Efendinin bir fetvasında Müslümanlarla birlikte yaşayan gayrimüslimleri Müslümanlardan daha yüksek ve süslü evler yapmaktan, kıymetli libas ve yakalı kaftanlar giymekten, kürk giymek ve sarık sarmaktan men eden hâkimin ecir alacağından bahsedilmektedir. AKGÜNDÜZ, Osmanlı Kanunnameleri ve Hukukî Tahlilleri, C. 4, s. 44.

562

Turgut CANSEVER, “Osmanlı Evi” Yeni Türkiye, C. 34, Osmanlı Özel Sayısı IV, S. 101, 2000, s. 481 563

Yanmış ve yıkılmış evlerin yerine yenileri yapılırken Müslüman evlerinin 12 zira kefere evlerinin 10 ziradan yüksek olmayacağı hakkında B. O. A., C. BLD., 140, 6961, 15 zilkade 1146.

564

AÇIK, “Bir Yeniden İnşa Denemesi: 18. Yüzyılın Ortalarında Trabzon Evleri Hakkında Bazı Tespitler” ss: 227-228.

139

verilmemesinden çok, tek ya da çift odalı bir evde yaşayan ailenin bu tarz bir düzenleme yapmaya fiziki imkân bulamaması da düşünülebilir.

Fiziki imkân bulunamaması Osmanlı ailesini haremlik selamlıktan mahrum bırakmamıştır. Nitekim XVIII. yüzyılın başlarında Osmanlı topraklarında bulunan Lady Montaqu da tespitlerinde evlerde küçük olsun büyük olsun mutlaka haremlik selamlık uygulamasına dikkat edildiğini ifade etmekte, küçük evlerin bile ayrı oda tahsisi itibariyle olmasa da kısım olarak ikiye ayrıldığını anlatmaktadır.565 Aynı şekilde Osmanlı evinde küçük zanaat sahibi evin reisi ve diğer erkeklerinin mesleklerini evlerinin selâmlık bölümlerinde veya onun altındaki dükkânlarında gerçekleştirdikleri görülür. Nitekim selâmlık ve harem bölümlerinin aynı çatı altında olduğu durumlarda evin diklemesine iki bölüme ayrıldığı, bu bölümlerden selâmlık kısmının sokağa ve dış dünyaya yöneldiği, ayrı bir girişi bulunan haremin ise evin iç dünyasına açılan bahçe ile irtibatlandırıldığı anlaşılır. Ekonomik ve sosyal gücün arttığı zengin evlerinde bu ayırım, selâmlık ve harem adı altında iki ayrı yapının geniş bir bahçeye yerleştirilmesiyle daha da belirginleşmiştir.566

Osmanlı konut mimarisinde bir diğer unsur da esnekliktir. Evler ihtiyaca göre birim birim büyüyebilmekte ve sonradan bölünebilmektedir. Bu ekler kimi zaman bir oda, kimi zaman bir duvar, kimi zaman da ailenin ihtiyacını karşılamaya yönelik bir fırın vs. olabilmekteydi. Genişleme sicillerden rahatça izlenebilmektedir. Bu durum insanların evleri kendilerinden sonraki nesillerini ve onların ihtiyaçlarını da hesaba katarak inşa ettiklerinin göstergesidir. Bu genişlemede dikkat edilen en önemli unsur ev sahiplerinin mahalledeki komşularını rahatsız etmeden evlerine ek yapabilmekte olmasıdır. Zira mekânda komşunun bireyselliğine veya mahalle halkının ortak kullanım alanlarına mugayir bir ek düzene muhalif olduğu için hoş görülmezdi. Mesela Bab-ı Pazar Mahallesinden Mahmud Ağa ibn Ahmed Ağa yine aynı mahalleden Molla Feyzullah bin Ahmed Efendiyi dava etmiştir. Dava konusu Molla Feyzullah’ın evindeki keneften tarik-i âmm’ın ortasından karîz (kanalizasyon) açtırmasıdır. Konu mahkeme tarafından gönderilen heyetçe mahallinde keşfedilmiş ve nihayetinde Molla Feyzullah’a kendi başına açtırdığı anlaşılan karîzi yıktırması tenbih edilmiştir.567 Anlaşılan şehirde mevcut bir kanalizasyon şebekesi vardı ve kişinin tek başına buna alternatif bir yol açtırmasına müsaade edilmiyordu. Burada dikkat çeken bir diğer unsur da mahalle halkından herhangi birinin bu konuda davacı olabilmesi ve mahkemenin bu ihbarı değerlendirip gereğini, hassasiyetle yerine getirmesidir.

565

MONTAQU, Türkiye Mektupları 1717-1718, ss: 71-72. 566

Deniz ESEMENLİ, “Harem” D. İ. A., TDV yayınları, İstanbul, C. 16, s. 150. 567

AÇIK, “Bir Yeniden İnşa Denemesi: 18. Yüzyılın Ortalarında Trabzon Evleri Hakkında Bazı Tespitler” s. 222.

140