• Sonuç bulunamadı

Şehir ya da Osmanlı ıstılahında “sancak” Osmanlı yöneticileri için şu anlamı ifade eder: Adaletle idare edilen, mutedil insanların yaşadığı, din eksenli bir yaşam biçiminin hâkim olduğu, hemen her şeyin siyasal daire içinde telakki edildiği, nizam-ı âlemin küçük bir izdüşümü olan mekândır. Bu tanımda adalet ve dine yapılan vurguyu şehirde Kadı’nın, siyasal çerçeveyi Kadı ve Beylerbeyi’nin nizam-ı âlemin yansımasını ise doğrudan doğruya Padişah’ın temsil ettiği düşünülmelidir. Bu mekânın dönemin Osmanlı yöneticilerinin zihninde nasıl ifade edildiğini tesbit için sicillere bakıldığında kâtiplerin Trabzon’u isimlendirirken üç farklı kelime kullanmakta olduğu görülür. Bunlar “Medine-i Trabzon” “Mahruse-i Trabzon” ve “Mahmiye-i Trabzon” dur. Fakat bunların Trabzon’un hangi idari birimlerini ifade ettiği açık değildir. Bu konuda Turan AÇIK zaman farklılıkları ve kâtiplerin şahsi tercihlerinden kaynaklanabilecek kullanım farklarını bertaraf etmek için tek bir sicilden hareketle144 tezinde yaptığı değerlendirmede her üç kelimenin de aslında aynı anlamıyla birbirlerinin türevi olan kelimeler olduklarını ifade ederek, şehir anlamına gelen bu üç kelimenin kullanımı örneğinde Kadı Mahkemesi kâtiplerinin zihninde henüz modern bürokrasinin standartlaştırıcı terkiplerinin oluşmadığı sonucuna varmaktadır.145

Şehir, yine şer’iye sicillerinin ışığında bireylerin mal alıp-sattıkları, bu süreçteki ihtilaflarda kendilerini savunmak için faaliyet yürüttükleri, borç alıp-verdikleri, ticaret yaptıkları, devletin vergi talepleri ve buna bağlı ehl-i örfün haksız uygulamaları karşısında kendilerini savundukları, cinayet, hırsızlık yaralama gibi suçlarla maruz kaldıklarını, evlenip boşandıklarını hâsılı günümüzdeki insanın yapageldiği bütün bireysel faaliyetleri kendi toplumlarında yaşadıkları mekân olarak görülmektedir.146

Ancak bu ifadeler bir şehri ne kadar ifade etmektedir. Bu konu ihtilaflıdır. Mesela Weber'e göre bir yerleşmenin şehir sayılabilmesi için şu özellikleri sergilemesi icap eder: “Bir kale; bir pazar; kendine mahsus bir mahkeme veya hiç değilse özerk bir hukuk; kendi kendini yönetebilme ilgili birlik biçimi veya en azından kısmî bir özerklik yani sonuçta seçilmelerinde şehir sakinlerinin katılımının gerçekleştiği yetkililerce yönetilme.” Şehirleri tasnif mümkünse, bunun “şehirlerin hâkim ekonomik bileşeni açısından” yapılması gerektiğini ifade eden Weber tüketici, üretici ve tüccar şehirler

144

1830 numaralı sicildeki kullanım örneklerini vermektedir 145

Turan AÇIK, Gelenek ve Modernlik Arasında Bir Osmanlı Şehri:17. Yüzyılın İlk Yarısında Trabzon’da

Siyaset, Basılmamış Doktora Tezi, KTÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, Trabzon, 2012, ss: 61-62.

146

AÇIK, Gelenek ve Modernlik Arasında Bir Osmanlı Şehri: 17. Yüzyılın İlk Yarısında Trabzon’da

40

olarak tanımlar. Weber'in kent tanımında Batı Avrupa kenti merkezî bir yer tutar. Ona göre Avrupa kentinin sahip olduğu vasıflar gelişmeye yön verici etkiye sahiptir.147

Bu tanıma İslam kentinin dâhil edilmeyişine tepki olarak, öncelikle İslam, bilahare Osmanlı kenti çalışmalarının, Weber'in görüşlerinin aksine bir İslam kentinin ve bir Osmanlı kentinin kendi özgünlükleri içinde var olduğunu ortaya koymak üzere şekillendiği söylenebilir. Gerçekten Osmanlı kentinin tanımında da Avrupa kentine benzer noktalar ön plana çıkarsa da dinsel farklılıklardan kaynaklanan öğeler de kendini gösterir. Osmanlı bakış açısından kent, belgelerin ifadesiyle “Cuma kılınur, bazar durur” yerdir. Bir dinî merkez ve pazar yerine ek olarak Osmanlı kasaba ve kentlerinin bulundukları idarî birimin merkezi oldukları, yani bir idarî merkez oldukları da iyi bilinen bir husustur.148

Doğan KUBAN; İslâm şehrinin fiziksel ve sosyal yönden mahallelere bölünmüş olmakla dikkati çektiğini, sosyal yönden şehrin kendi kendini idare etmesinin "İslami bir kavram” olmadığı, kültürel bakımdan, bütün İslâm şehirlerinin baş özelliğinin politik bilinçsizlik ve kendini idare yokluğu olduğunu ifade etmekteydi.149 Buna karşın Osmanlı devletinde kentler ve kentliler ile ilgili çok önemli çalışmaları olan Suraiya FAROQHI ise Osmanlı kentlerinin doğrudan merkezî hükümet tarafından yönetildikleri varsayımına karşı, Osmanlı kentlerinde yerel seçkinlerin siyasal konularda insiyatif kullandığına dair bolca kanıt bulunduğundan hareketle Osmanlı taşra kentlerinin yarı bağımlı yapıda olduğunu ifade etmektedir.150

Özer ERGENÇ; Osmanlı kenti, İslam kenti konularında “Osmanlı kentinde elbette ki Bizans, İslam ve Eski Türk geleneklerinin tesiri olacaktı” şeklinde değerlendirme yapar. O da İslam şehrinin üç temel öğesi Cami, pazar, hamam olduğunu ifade ile şehrin, mahallelere organik bir bağ endişesi duyulmadan bölünmüş olması, onun en belirgin fiziksel ve sosyal özelliği olduğunu söyler. Ona göre Osmanlı kenti Orta Asya Türk şehirlerinde de etkilenmiştir. Nitekim Orta Aysa Türk şehirleri iç kale, şehristan ve rabat ana unsurlarından oluşur: İç kale, saray ve yönetim yapılarının oluştuğu alan; şehristan, aristokratların ve sanatkârların yaşadığı bölgedir; ticarî faaliyetler ve pazarlama merkezi buradadır. Rabat, şehrin dış kesimini, varoşları oluşturur. Osmanlı’da eski Türk şehrinin planı daha zenginleşmiş, eski yapı ve elemanların yanına yenileri eklenmiştir.151

147

Max WEBER, Şehir: Modern Kentin Oluşumu, çeviren: Musa CEYLAN, İstanbul, 2000, ss. 78, 91-92. 148

Mehmet ÖZ, “Osmanlı Klasik Döneminde Anadolu Kentleri”, TALİD, C. 3, S. 6, 2005, ss. 58-59. 149

Doğan KUBAN, "Anadolu-Türk Şehri, Tarihî Gelişmesi Sosyal ve Fizikî Özellikleri Üzerinde Bazı Gelişmeler”, Vakıflar Dergisi, 1968, S. 7, ss. 54-55.

150

Suraiya FAROQHI, "Krizler ve Değişim 1590-1699”, Halil İNALCIK ve Donald QUATAERT (editör), Osmanlı İmparatorluğunun Ekonomik ve Sosyal Tarihi, çevirenler: A. BERKTAY, S. ANDIÇ ve S. ALPER, İstanbul, 2004, ss: 699-700.

151

Özer ERGENÇ, “Osmanlı Şehirlerinde Esnaf Örgütlerinin Fizikî Yapıya Etkileri”, (ed.) O. OKYAR – H. İNALCIK, I. Uluslararası Türkiye’nin Sosyal ve Ekonomik Tarihi Kongresi, Ankara, 1980, ss.105-106

41

Bunlarla birlikte “Osmanlı kenti” tanımlamasına da farklı eleştiriler getirilmiştir. Bunlardan biri olan Yunus KOÇ “Osmanlı kenti” mi yoksa “Osmanlı dönemi Akdeniz/Arap/Anadolu/Balkan kenti” diye mi tanımlamak daha gerçekçi olacaktır sorusunu sormaktadır. Ona göre farklı coğrafyalardaki bu kentler Osmanlı dönemi boyunca ne kadar “Osmanlılaşmış” ne kadar Osmanlı özelliği kazanmışlardır konusu çözüm için üzerinde daha fazla durmaya değer bir problematiktir. Osmanlı Belgrad'ı ile Halep’i ne türden benzerliklere ve farklılıklara sahne olarak Osmanlı kenti sayılabilecek özelliklere sahiptiler ya da sahip değildiler? Osmanlı yönetimi altında bulunmak bir Balkan veya Orta Doğu kenti için ne türden ortaklıklar ve farklılıklar ortaya koymuştur? Bir imparatorluğun sınırları dâhilinde ve yönetiminde bulunmanın dışında bir kent, hangi belirgin özellikleriyle bir başka kategoriye sokulabilecektir. Bu ve benzeri sorularla ilgili olarak ilk akla gelen cevap, belki de kent iskânı ve kentteki demografik özelliklerdir diyebiliriz. Kısaca mimarî yapılar, mahallenin fizikî ve demografik dokusu, konuşulan ve yazılan dil, aynı zamanda kültürel çekim ve etki merkezi olan payitahtın simgelerinin kentlere ne kadar taşındığı gibi hususlar önemli olabilecek ölçütlerdir.152

Bu ölçütlerle bakıldığında Trabzon, imparatorluğun karakteristik özelliklerinin izlenebildiği iki ana merkezinden biri olan Anadolu’da yer almaktadır. Ancak gerek bir imparatorluk bakiyesi olması gerekse Anadolu’da en son Osmanlı toprağı olmasının etkisiyle önemli özgünlükler barındırmaktadır. Daha da ötesi Trabzon'dan başka Anadolu’da fethedildiğinde gayrimüslim olan bu büyüklükte bir yerleşim yeri yoktur. Bunun etkisiyle Trabzon'da her zaman önemli bir gayrimüslim nüfus olmuştur. Bu durumun şehrin fiziki yapısında olduğu gibi sosyal ve ekonomik hayatında da önemli sonuçları olmuştur. Bu özgünlükleri ile Trabzon’un sosyal ve ekonomik yapısı ortaya koyulmaya çalışılmaktadır.

B) TRABZON ŞEHRİ