• Sonuç bulunamadı

XVI. ve XVII. Yüzyılda Devlet Adamlarınca Sunulan Layiha ve

BÖLÜM 1: OSMANLI DEVLETĠ ÖNCESĠ TÜRK-TÜRK ĠSLÂM

3.1. Klasik Dönem Sonrası Osmanlı Yönetim Yapısında YaĢanan Bozulma

3.1.1. XVI. ve XVII. Yüzyılda Devlet Adamlarınca Sunulan Layiha ve

Osmanlı Devleti, XVI. yüzyılın ikinci yarısından itibaren bunalımlı bir devreye girmiĢ, aksamaya-bozulmaya baĢlayan yönetim sisteminde ıslahat yapma ihtiyacı hissetmiĢ ve bu amaçla bazı giriĢimlerde bulunmuĢtur (Eryılmaz, 2006: 12). XVII. yüzyıl ortalarından itibaren hızlı bir gerileme evresine giren Osmanlı Devleti’nde reformlar çağına geçiĢin ilk adımları I.Abdülhamit ile atılmıĢtır. Daha sonra III. Selim ve özellikle II. Mahmut dönemlerinde oldukça büyük bir hız alan reformlarla çeĢitli kurumlar üzerinde durulmuĢtur (Mumcu, 1985a: 45).

Osmanlı Devleti, gerek coğrafi alan ve siyasi otorite, gerekse iktisadi zenginlikler bakımından, gücünün zirvesine Kanuni Sultan Süleyman döneminde ulaĢmasına rağmen aynı dönem içerisinde duraklama ve gerilemenin de tohumları atılmıĢtır1

. Fatih döneminde baĢlayan iktisadi, idari, ilmi ve sosyal geliĢmeler Kanuni’ye kadar kademeli bir Ģekilde sürmüĢtür. Kanuni döneminde ulemanın gayretlerine rağmen, geliĢmenin getirdiği imkânların da etkisiyle, devlet yönetiminde bir takım gevĢeme ve bozulma belirtileri kendini göstermeye baĢlamıĢtır.

1

Miri ara zinin, t ima r ve zea met topraklarının nedimle re ve akraba lara vakıf, arpa lık ve mü lk Ģeklinde tahsis edilmesi; iltiza mın icadı (Osman lı tarihinde, miri hâsılat ı artırmak için iltizâ m usulünü baĢlatan kiĢi Rüstem PaĢa’dır), lüks ve gösteriĢ içerisinde yaĢamaya baĢlanması, gelir-gider dengesinin bozulması hep Kanuni dönemine rastlayan değiĢme ve geliĢmelerd ir. Asker sayılarındaki artıĢ, sosyal zorlamalar, rüĢvet gibi faktörler, merkezi, ücretli ve sürekli b ir askeri kuruluĢ olan Yen içeri Ocağı’n ı zayıflatmıĢtır. RüĢvetin sosyal bir yara olarak yönetimin her kademesine yaygın bir uygulama haline gelmesi 17. yüzyı l Osman lı tarihin in önemli kaynaklarından olan Koçi Bey Risalesi’nde de dile getirilmiĢ, devlet yönetimin in rüĢvet yüzünden çektiği sıkıntılar anlatılmıĢtır (Ery ılmaz, 2006: 25-28).

XVI. yüzyılın ikinci yarısından itibaren devlette baĢlayan b unalım, siyasi, sosyal, iktisadi ve askeri alanlarda etkisini göstermiĢtir (Atik, 2000: 32). XVII. yüzyıldan itibaren Osmanlı Devleti kuruluĢ ve yükseliĢ dönemlerindeki gibi sağlıklı ve düzenli yaĢantısını kaybetmiĢtir. Bu yüzyılda devletin önemli makamlarının para karĢılığında satılması daha da yaygın bir hale gelirken, makamları elde edebilmek için ödenen yüksek ücretleri daha fazlasıyla toplayabilmek için halk baskı altına alınmıĢ, ağır vergiler ödemek zorunda kalan halkın gücü gittikçe zayıflamıĢ, halk gerek yöneticilerin sebep oldukları zulümden gerek eĢkıya zulmünden dolayı bulundukları yerleri terk ederek büyük Ģehirlere doğru göç etmeye baĢlamıĢtır (Eryılmaz, 2006: 24, 30; Özkaya, 1974: 459-461).

Devletin bu kötü durumundan kurtulabilmesi için dönemin aydınları tarafından hem teorik hem de pratik olarak padiĢahlara, vezirlere ve ilgili devlet adamlarına layihalar ve siyasetnâmeler sunularak, devlette yaĢanan siyasi, sosyal, iktisadi ve askeri problemler ortaya koyulmaya ve ilgililer uyarılmaya çalıĢılmıĢtır (Atik, 2000: 31).

Osmanlı aydınları ve devlet adamlarının hazırlamıĢ oldukları siyasetnâme, nasihatnâme, risale ve layiha türü eserlerde, devletin çöküĢ sürecine girdiğini iki ana temele dayandırarak açıklamıĢlardır. Bunlar klasik adalet dairesinden sapma ve Ġbn-i Haldun’un Mukaddime’sindeki devletlerin zaman içerisinde ömürlerini tamamlayacakları tezidir1

.

Kanuni’nin veziri Lütfi PaĢa, vezirlere rehberlik etmek, devlet adamlarına yardımcı olmak ve devlet düzeninde meydana gelen bozuklukları anlatmak için Âsafnâme2

isimli bir eser kaleme almıĢtır. Lütfi PaĢa, eserin baĢında kendi hayatını anlattıktan sonra vezirlerde bulunması gereken niteliklerini sayarak, vezirlerin yetkilerini ve padiĢah ile devlet adamlarının halka nasıl davranması gerektiğini anlatarak, kara ve deniz seferlerinin önemini ve bu seferlere nasıl hazırlanılması gerektiğini, hazinenin önemini,

1

“Devlet in kuru luĢ çağı fedailik ve hamiyet ve kahra manlık devresi olduğu için te kâ müle doğru yürü me çağıdır. Servet kazanılmıĢ olduğu için ikinci devre rahatlığa ve tekellüflü hayatın âdet ve itiyatlarına ve israflarına dalma çağıd ır. Üçüncü devre tekellüflü hayatın itiyat ve icaplarına dalmanın bir sonucu olarak yorulma, y ıpran ma ve ihtiyarlama çağıdır. Ġhtiyarlık bir kere çöktükten sonra ondan kurtuluĢ yoktur.”(Ġbni Haldun, 1990: XIV.)

2

Daha geniĢ bilgi için bkz. Mübahat S. Kütükoğlu (1991), Lütfi PaĢa Âsafnâmesi (Yeni Bir Metin Dene mesi), Prof. Dr.Be kir Kütükoglu’na Armağan, Ġstanbul, s.49-120.

reayanın korunmasını, seyyîd ve Ģerifler gibi imtiyazlı zümrelerin durumunu anlatmıĢtır (Afyoncu, 2009: 123).

Kitâb-ı Müstetâb, Kitabu Mesâlihi’l Müslimîn ve Menâfi’il- Mü’minin ile Hırzü’l-Mülûk, 17. yüzyılın ilk yarısındaki Osmanlı devlet düzenini yansıtmaları açısından önemli eserlerdir.

Müellifi belli olmayan ve III. Murad’a sunulan Hırzü’l-Mülûk, devlet teĢkilatındaki uygulamaları konu edinen ve klasik düzene aykırı iĢlemlerden Ģikâyet eden bir kitaptır. Kendi gözlem ve deneyimlerine de yer veren müellif, Sokollu Mehmed PaĢa’ya Ģiddetle karĢıdır. Sekiz bölüm olarak hazırlanan kitabın birinci bölümünde padiĢahın, ikinci bölümünde vezirlerin, üçüncü bölümünde beylerbeyilerin, dördüncü bölümünde ise ulemâ, Ģeyh ve seyyidlerin durumu ele alınmıĢtır (Afyoncu, 2009: 125).

Kitâb-ı Müstetâb’ın kendisinden sonra gelen Koçi Bey’e ve hatta Kâtib Çelebi’ye kaynaklık etmiĢ olması kuvvetle muhtemeldir. Bu eserde devlet düzenine iliĢkin olarak yapılan değerlendirmelerde, eski siyaset geleneğinin izleri vardır. Kitabın ismi bilinmeyen müellifi, özellikle dönemin kadı sicillerindeki kayıtlarla doğrulanan birçok sorunu teorik olarak teĢhis etmiĢ durumdadır (Oğuzoğlu, 2005: 52-53).

“PadiĢahın kudreti askersiz, asker parasız, para ve hazine reâyâsız olamaz, reâyâ ise ancak adalet sayesinde vergi ödeyebilir. Osmanlı devlet düzeninin ve eski kanunlarının bozulmasının esas sebebi, padiĢah otoritesinin zayıflama ve parçalanmasıdır. Eskiden, padiĢah otoritesini sadece vezir-i azam icra ederdi. Fakat Ģimdi, onun adına doğrudan doğruya emirler verilmeye baĢlanmıĢtır. Sorumsuz kimseler bu otoriteyi kendi Ģahsi çıkarlarına alet etmiĢlerdir. RüĢvet alarak, memuriyetleri ve devlet gelirlerini bağıĢlamaya baĢlamıĢlardır. Otoritenin zayıflamasında, padiĢahların devlet iĢlerine kayıtsızlığı da büyük rol oynamıĢtır. Bu zayıflık ise, eyaletlerdeki kargaĢanın baĢlıca sebebidir. Buralarda artık padiĢah fermanına eskisi gibi aldıran yoktur. Kapıkullarının tahakkümü yüzünden eyaletlerin yöneticileri görev yapamaz hale gelmiĢlerdir” (Yücel, 1988, XXI). Kitâb-ı Müstetâb yazarı gözlemlerini adalet dairesine göre ifade etmiĢtir. Ona göre devlet yönetimindeki sorunlar; “eski kanunlara uyulmama, adaletsizlik, hazinedeki açıklar, askeri düzenin bozulması, rüĢvetin yaygınlaĢması, liyakatsiz yöneticilerin iĢ baĢına gelmesi” gibi konular etrafında toplayarak incelemiĢtir (Eryılmaz, 2007: 34).

Muhtemelen 1620’de hazırlanıp, dönemin hükümdarı II. Osman’a sunulan Kitâb- ı Müstetâb’da adaletin önemi, rüĢvetin zararları, hazinenin durumu, acemi oğlanlar ocağı, yeniçerilerin sayısındaki artıĢın sebepleri, tımar sistemi ve ordunun sefere çıkmasındaki aksaklıklar anlatılmaktadır. Müellif, bozulmanın ilk emarelerinin Kanuni devrinde ortaya çıkmakla beraber devlet düzenindeki asıl aksamanın III. Murad döneminde baĢladığını söyler. III. Murad döneminden itibaren adalet ihmal edilmiĢ, yöneticiler birbirine düĢmüĢ, tımarlar hak etmeyenlere verilmiĢ ve idareciler kendi çıkarlarının peĢine düĢtükleri için devlet düzeninde “bozulma” ortaya çıkmıĢtır. Bozulmanın en önemli sebebi hükümdar otoritesinin zayıflaması ve parçalanmasıdır. Devlet düzenindeki bozuklukların düzeltilmesinin yolu ise “padiĢah otoritesinin tesisi, kul ve timar sistemleri ile kanun düzeninin yeniden kurulması” ile olacağı belirtilmiĢtir (Afyoncu, 2009: 126-127).

XVII. yüzyılın ilk yarısında Göriceli Koçi Mustafa Bey-Koçi Bey (D?- 1650), Osmanlı Devlet müesseselerinin çöküĢünü açıklayan düĢüncelerini, Sultan IV. Murad’a ve Sultan Ġbrahim’e birer risale halinde sunmuĢtur. Sultan IV. Murad’a sunduğu risalede, Osmanlı devlet yönetimindeki bozulmanın ve sorunların artmıĢ olduğu, iç ve dıĢ sıkıntıların en üst noktaya ulaĢtığı bir dönemde yazılmıĢtır. Bu risale, gerçekten, Osmanlı müesseselerinin neden bozulmuĢ olduklarını, objektif bir görüĢle ortaya koymakta, hükümdarlık makamı bile eleĢtirilmektedir. Bununla beraber, risalede devletin temel kanunu olan Ģeriat ile ilgili herhangi bir tenkit veya değiĢiklik tavsiyesi yapılmamıĢtır. Sultan Ġbrahim’e sunduğu eserde ise devlet teĢkilatını tanıtıp, hükümdarın devleti nasıl yöneteceğini anlatmaktadır. Koçi Bey, yeni tedbirler veya yeni kanunlar yerine, bozuk düzen gösteren kanunların eski hale getirilmesini çözüm yolu olarak göstermiĢtir (Karal, 1964: 585; Afyoncu, 2009: 127).

Osmanlı devletinin bu dönemiyle ilgili olarak yazılan diğer bir eser Kâtip Çelebi (1608-1656) tarafından, 1652-1653 yıllarında yazılan “Bozuklukların Düzeltilmesinde Tutulacak Yollar” (Düstûr el-Amel li-Islâh el-Halel) adlı, “reaya, asker ve hazine” olarak üç bölümden oluĢan Osmanlı kamu yönetiminin sorunlarını ve bu sorunlara karĢı alınabilecek tedbirleri anlatan kitapçığıdır (Eryılmaz, 2007: 36).

XVIII. yüzyılın ilk yarısında Defterdar Sarı Mehmet PaĢa’nın (D?-1717) Sultan III. Ahmed’e sunduğu “Nasâyih’ül-vüzera v’el-ümerâ” veya “Kitab-ı Güldeste” lâyihası

Koçi Bey risalesinden, plân bakımından farklı olmakla beraber, göstermiĢ olduğu çözüm yolları olarak diğer eserlerle hemen hemen aynıdır. Dokuz bölümden oluĢan eser, ele alınan konular itibariyle “yöneticiler, reaya, asker ve hazine” olarak dört ana baĢlık altında toplamak mümkündür. Sarı Mehmet PaĢa’nın risalesinde de, Osmanlı müesseselerinde yaĢanan bozulmanın ana nedeni olarak disiplinsizliği göstermiĢ ve bunun kaldırılması için gerekli tedbirler belirtilerek müesseselerin eski hallerine döndürülmesini tavsiye etmiĢ, halka zulmedilmemesini ve bunun için de her türlü gayretin gösterilmesi vurgulamıĢtır (Karal, 1964: 585; Eryılmaz, 2007: 38; Karal, 1999b: 16-17).

Koçi Bey, Kâtip Çelebi ve Defterdar Sarı Mehmet PaĢa’nın tavsiyeleri doğrultusunda alınan disiplin tedbirlerinden de köklü bir sonuç alınamayınca, Osmanlı devlet adamlarından bazıları gözlerini Batıya çevirmek gereğini ve zorunluluğunu duymuĢlardır.

Kanuni’nin ölümünden sonra tahta geçen II. Selim ve III. Murat dönemlerinde ve sonrasında ki göreve gelen devlet adamlarının gösteriĢ ve lüks içerisinde yaĢama istekleri, liyakatsiz yöneticilerin göreve gelmesi, adam kayırma, rüĢvet alıp verme gibi haller giderek artmıĢ, Kanun-ı kadim denilen devletin temelini oluĢturan ilke ve esaslara uyulmamıĢ ve çağın gereksinimlerine uyum sağlayabilmek için gerekli olan yeniden yapılanma gerçekleĢtirilememiĢtir. Yönetimde yaĢanan gevĢeme ve bozulma , iktisadi ve sosyal alanı da etkilemiĢ, Ġstanbul taĢradan, taĢra da Ġstanbul’dan kopmuĢ, devlet kendi yöneticileri üzerinde otorite sağlayamaz duruma düĢmüĢtür. Bu durum III. Mehmed döneminde de devam etmiĢtir. Osmanlı aydınları ve devlet adamlarının hazırlamıĢ oldukları siyasetnâme, nasihatnâme, risale ve layiha türü eserlerle1

ilgililer uyarılmak istenirken, padiĢahlar da fermanlar ve adâletnâmeler ilan ettirerek tedbirler alamaya baĢlamıĢtır. O dönem içinde çöküĢün sebebinin liyakatsiz kiĢilerin yönetime getirilmesi, rüĢvetin yayılması, ilmiye sınıfındaki bozulmalar, devlet yöneticileri ve memurlarının, halka yapmıĢ oldukları zulüm ve baskılar olduğu kabul edilmiĢtir (Atik, 2000: 32; Eryılmaz, 2006: 31-33; SavaĢ, 1999: 89).

1

Bu dönem içe risinde bunalıma çözü m bulma k için u le ma tara fından yazılan risale ler içe risinde II. Osman’a yazılan yazarı belli olmayan “ Kitab-ı Mütetâb”, Koçi Bey tarafından IV. Murad’a sunulan “Koçi Bey Risalesi” ve Kâtip Çelebi tarafından yazılan “Bo zuklukların Düzeltilmesinde Tutulacak Yo llar” ad lı eserler yer almaktadır (Ery ılmaz, 2006: 33).

Dönemin aydınları ve devlet adamlarınca hazırlanan siyasetnâme, nasihatnâme, risale ve layiha türü eserlerle, padiĢahlarca ilân edilen adâletnâmelerde değindikleri yöneten-yönetilen sorunları ortaktır. Bu eserlerde yer alan düĢünce ve çözüm önerilerinde adâletnâmelerde yer alan hususlar genel olarak ifade edilerek, yöneticilerin halka adaletli davranmaları gerektiği görüĢü her zaman tekrarlanmıĢtır.