• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 1: OSMANLI DEVLETĠ ÖNCESĠ TÜRK-TÜRK ĠSLÂM

2.1. Osmanlı Devleti’nde Hukuk ve Yönetim AnlayıĢı

2.1.3. Osmanlı Devleti’nin Merkez TeĢkilatı

2.1.3.3. Divan- ı Hümayun

Büyük, küçük her devletin iĢlerini idare etmek üzere devlet merkezlerinde birinci derecede sorumlu birer daireleri bulunmuĢtur. Osmanlı Devleti’nde de birinci derecede sorumlu olan, devletin önemli meselelerinin tartıĢıldığı, kararların alındığı ve devlet iĢlerin yürütülmesiyle PadiĢah divanı anlamına gelen ve Divan-ı Hümayun denilen organ görevlendirilmiĢtir (Topçu, 1993: 27; Lybyer, 2000: 171; Üçok ve diğ., 2002: 209). Divan, ileri gelen devlet adamlarından oluĢan, görevi ve iĢlevi padiĢaha siyasi ve askeri konularda danıĢmanlık yapmak olan bir kurumdur (Imber, 2006: 204).

1

Kanuni’nin Sadr-ı âzamı Ġbrahim PaĢa, Kubbealtı denilen yeni bir divan yeri yaptırınca buradaki vezirlere kubbe veziri denmiĢtir. Zamanla sayıları altıya kadar yükselmiĢtir (Cin ve A kgündüz, 1990: 245).

2

Caize : her yıl valiliğe, defterdarlığa, yeniçeri ağa lığ ına ve gümrük e mirliğine atananların verdikleri paraya verilen addır. XVIII. Yü zy ılda Vezir-i A zâmlar atadıkları valilerden 10 bin, defterdar ve yeniçeri ağalarından 20 bin ve gümrü k emirlerinden 30 bin kuruĢ caize almıĢlardır. Caize alın ması 1843’te kald ırılmıĢtır (Ortaylı, 2007: 221).

Abbasilerden sonra gelen bütün Türk-Ġslâm devletlerinin yönetimlerinde var olan “Divan” adındaki kurumlar, bazı farklılıklarla yönetimin merkezdeki örgütünü oluĢturmuĢtur. Ġran-Sasani kökenli olan Divan Kurumu, ikinci Halife Hz. Ömer’den itibaren bütün Ġslâm yönetimlerinin siyasi ve idari örgütlenmelerinde yer almıĢ ve önemli iĢlevleri yerine getirmiĢ olan bir kurum olmuĢtur. Devlet iĢlerinin askeri, mali, idari, tahriri ve Ģer’i-hukuki olmak üzere beĢ kısma ayrılmıĢ olduğu Selçuklularda her kısım için bir divan oluĢturulmuĢ ve her birisinin baĢında da bir sorumlu tayin edilmiĢtir. Bu divanların üzerinde de “Büyük Divan/ Divan-ı Saltanat” adı verilen örgüt gelmiĢ, üyeleri ise ikinci derecedeki divanların baĢkanlarından oluĢturulmuĢtur (Dursun, 1992: 169-170).

Diğer Türk-Ġslâm devletlerinde de olduğu gibi Osmanlılarda da “Divan- ı Hümayun” adındaki, bütün devlet iĢlerinde birinci derecede sorumlu organ olan büyük bir divan teĢkilatı oluĢturulmuĢtur (UzunçarĢılı, 1984: 1). Osmanlı Devleti’ne Selçuklulardan geçen bu kurumda, kendisinden önceki devletlere göre yapılan en önemli değiĢiklik, divanların sayısının bire inmesi ve birer bakanlık demek olan küçük divanların yerini, divan kalemlerinin veya müstakil idari teĢkilâtların almasıdır (Cin ve Akgündüz, 1990: 238).

Selçuklu, Ġlhanlı ve diğer Türk devletleri örnek alınarak oluĢturulan, bizzat padiĢahın baĢkanlığında birinci derecede devlet iĢlerini, devletin baĢı olan PadiĢah adına görüĢmek üzere toplanan, merkez teĢkilâtının temelini teĢkil eden ve yürütme erkinin en yüksek karar organı olan Divan- ı Hümayun, Orhan Bey zamanından1 beri Osmanlı Devleti’nde mevcut olmuĢtur. Divan-ı Hümayun; devletin iç ve dıĢ iĢlerinin, saltanatı ilgilendiren her konunun, her türlü müracaat ve Ģikâyetlerin incelendiği, müzakere edildiği ve karara bağlandığı bir müessese, bir çeĢit “bakanlar kurulu” mahiyetinde olmuĢtur (Dursun, 1992: 170-171; UzunçarĢılı, 1984: 1).

Osmanlı tarafından da kullanılan ve adalet dağıtmanın en üst, en son noktasını temsil eden Divan- ı Hümayun’un ilk ve asli görevi, Ģikâyet dinlemek olmuĢtur (Karahanoğulları, 2005: 52-53).

1

Osman Bey za manında gazilerin ve beylerin katılmasıyla önemli kararların alındığı bir divanın (kurultay) olduğu bilinmektedir. Ancak Divan-ı Hümayun’un temelleri Orhan Bey tarafından atılmıĢtır (UzunçarĢılı, 1984: 1)

Ortaçağ’daki Türk-Ġslâm devletlerinde hükümdarlar, Daru’l Adl ya da Divan-ı Mezâlim adı verilen, halkın devlet görevlilerinden veya diğer insanlardan kaynaklanmıĢ olan Ģikâyetlerini, her hangi bir aracı olmaksızın dinledikleri ve hüküm verdikleri kurumların yerini Osmanlıda Divan- ı Hümayun almıĢtır. Ġdari, siyasi ve mali iĢlerde bir danıĢma meclisi ve hususi bir mahkeme özelliği taĢıyan Divan-ı Hümayun halkın davalarının görüldüğü, Ģikâyetlerini iletebilecekleri ve dile getirebilecekleri bir mahkemenin iĢlevlerini de yerine getirmiĢtir (Dursun, 1992: 172; Imber, 2006: 204).

Divan- ı Hümayun hangi din ve millete mensup olursa olsun, hangi meslek ve tabakadan bulunursa bulunsun kadın erkek herkese açık olarak toplanmıĢtır. Memleketin herhangi bir yerinde haksızlığa uğrayan, zulüm gören veya mahalli kadılarca haklarında yanlıĢ hüküm verilmiĢ olanlar, valilerden, askeri sınıflardan Ģikâyeti bulunanlar, vakıf mensuplarının haksız muamelelerine uğrayanlar için divan her zaman açıktı ve herkes Ģahsi müdafaa hakkına sahipti (Halaçoğlu, 1996: 9; Cin ve Akgündüz, 1990: 239).

Divan- ı Hümâyun gibi Ġkindi Divanı, Cuma Divanı ve taĢrada Eyalet Divanı gibi en yetkili idari organların da baĢlıca görevleri arasında, arzuhalleri kabul etmek ve değerlendirmek yer almıĢtır (ĠpĢirli, 1991: 447).

Divan- ı Hümayunun mahiyeti hakkında Tevkii Kanunnâmesi’nde;

“Divan baĢkanı olan Vezir-i Azâm davaları dinlemeye baĢlar; iki tarafında nöbetle arzuhaller okunur, Ģer’i ve kanuni hükümlere göre, Allah’ın kullarına dair maslahatları (kamu hizmetlerini) görür, anlaĢmazlıkları ve çekiĢmeleri onlara göre halleder. Gerekirse had, ta’zir ve zamanın yasama organınca tespit edilen cezaları (siyaset cezaları) icra eder, önemli tayinleri yapar; Rumeli Kazaskeri de kendisine havale edilen davaları dinler, bu esnada eğer emir varsa vezirler de niĢancı gibi tuğra ile meĢgul olur, Defterdar da kendi imza iĢleriyle meĢgul olur”

Ģeklinde nakledilmektedir (Cin ve Akgündüz, 1990: 238-239).

Tevkii Kanunnâmesinden nakledilen bu metne göre, Divan- ı Hümayun’un iki önemli görevi vardır. Bunlardan birincisi, devlete ait siyasi, idari, mali ve askeri iĢlerin incelenerek görüĢüldüğü ve nihai karara bağlandığı yüksek bir mercidir. ġer’i hükümlere uymak ve mevcut kanuni nizamları çiğnememek Ģartıyla bir Ģura meclisi olarak, Ģer’i hükümlerin çizdiği sınırlar içinde bazı yasama yetkilerini de kullanırdı (Ortaylı, 2007a: 210-211; Cin ve Akgündüz, 1990: 239).

Devlet yönetimi ile ilgili her türlü sorunun Divan’da devletin üst seviyelerinde görevli bulunan uzmanlar tarafından görüĢülerek karar verilmesi, PadiĢah’ın sınırsız gibi görünen otoritesini sınırlandırıcı bir iĢlev niteliğindedir. Çünkü Divan-ı Hümayun, PadiĢah adına karar alsa da/ PadiĢah’ın karar almasına yardımcı olsa da, sorunlar hakkında fikir beyan etmesi ve ġer’i-Örfi kanunlara uygun olarak bir karar metni hazırlaması ve bu metnin de PadiĢah tarafından kabul edilmesi, bir nevi PadiĢahın otoritesinin sınırlandırıcı bir iĢlevi olarak görülebilir (Dursun, 1992: 171-172).

Divan’ın aldığı kararlar, Ģer’e ve kanuna aykırı olmadığı müddetçe padiĢah tarafından tasdik mecburiyeti her zaman varolmuĢtur. Divan’ın kararlarını, divan memurlarının yardımıyla Vezir-i Azâm, telhis (kısaltma) adı altında özetler ve PadiĢah’a arz ederdi. PadiĢahın tasdikinden geçen kararlar, bazı hukuki hükümleri derleyen bir mecmua ise “Kanunnâme”; mevcut nizamları hatırlatan mahiyette ve umumi bir Ģekilde belli bir mahalli idare reisine gönderiliyorsa “Adâletnâme” ve hususi bir meseleye dair ise “Hüküm” adını alırdı. Divanda görüĢülüp karara bağlanan ve padiĢahın tasdikinden geçen bu hükümlerin önemli olanları Mühimme Defterlerine kaydedilirdi. Kısaca bu manada Divan- ı Hümâyun, sınırlı yasama organının danıĢma meclisi ve yürütmenin ise en yüksek kuruludur (Ortaylı, 2007a: 210-211; Cin ve Akgündüz, 1990: 239).

Divan- ı Hümayun’un ikinci önemli görevi ise: aynı zamanda adli ve idari yüksek bir mahkeme olarak görev yapmasıdır. Divan-ı Hümayun Abbasiler ve diğer Türk-Ġslâm devletlerindeki Divan- ı Mezalimlerin görevlerini de üstlenmiĢtir. Yani fertlerin müracaatlarını inceleme ve hukuki anlaĢmazlıklarını çözüme kavuĢturma mercisi de olmuĢtur. Divan, kararlarını Ģer’i ve kanuni hükümlere göre verirdi. Kadıların verdiği kararlar da Divan’da Ģikâyet üzerine tekrar görüĢülebilirdi. Bu manada divan bir yüksek mahkeme ve temyiz mercii mahiyeti arz etmektedir. Divan’ın bu Ģekildeki kararları da padiĢahın tasdikinden sonra hüküm adını alırdı. Divan’da alınan kararlar ve görülen iĢler Mühimme, Ahkâm, Tahvil, Ruûs, Nâme ve Ahidnâme gibi defterlere, “Hacegân” denilen yazıcılar tarafından kaydedilerek, padiĢahın veziri azamdaki mührüyle mühürlenerek, “Defterhâne” de muhafaza edilirdi (Cin ve Akgündüz, 1990: 239; Halaçoğlu, 1996: 10; Dursun, 1992: 172-173).

BaĢlangıçta Osmanlı hükümdarları Divan-ı Hümâyun’a bizzat baĢkanlık edip, bu toplantıları yönettikleri halde, Fatih Kanunnâmesi ile bu usul kaldırılmıĢ ve divan baĢkanlığı

Vezir-i Azâma (Sadrazam) bırakılmıĢtır. Fatih devrinden itibaren padiĢahlar toplantılara katılmamıĢ, toplantıları kafes arkasından izlemiĢlerdir (UzunçarĢılı, 1994: 501; Ortaylı, 2007a: 210; Lybyer, 2000: 154; Imber, 2006: 206).

Divan- ı Hümâyun, saray bahçesinde Kubbealtı denilen yerde toplanırdı. Divan- ı Hümayun’da görüĢülecek iĢler kurumun sekreterlik hizmetlerini yerine getiren Reis-ül Küttab tarafından hazırlanır ve NiĢancı’nın onayı ile belirli bir gündeme bağlanırdı. Fatih Sultan Mehmed’in saltanatının ilk devirlerine kadar Cuma günleri hariç her gün sabah namazından sonra toplanıp öğle namazına kadar süren Divan-ı Hümayun toplantıları, Fatih’ten itibaren haftanın belirli günlerinde toplanmaya baĢlamıĢtır. Gerçekten XVI. yüzyılın ortalarından itibaren her hafta Cumartesi, Pazar, Pazartesi ve Salı günleri olmak üzere dört defa toplanmıĢ, XVII. yüzyılda ise toplantı sayısı haftada iki güne, XVIII. yüzyıl baĢlarında III. Ahmed zamanında ise bir güne indirilmiĢ, bir süre sonra da altı haftada bir toplanması kararlaĢtırılmıĢtır. Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde karar organı niteliğini ve yetkilerini kaybettiği için divan toplantıları artık törensel mahiyette yapılmaya baĢlanmıĢtır (Lybyer, 2000: 173; Imber, 2006: 225; Ortaylı, 2007a: 211; Cin ve Akgündüz, 1990: 240; Halaçoğlu, 1996: 8; Karatepe, 2004: 130-131; UzunçarĢılı, 1984: 2-5; UzunçarĢılı, 1994: 501; Topçu, 1993: 28).

Divan üyelerinin sayısı ve iĢlevleri yıllar geçtikçe artmakla birlikte toplantılara katılanların unvan ve görevleri Fatih Sultan Mehmed zamanında çıkarılan devlet teĢkilâtına ait kanunnâmesinde kesin olarak belirtilmiĢtir (Imber, 2006: 207; Ġnalcık, 2005: 33; Ġnalcık, 2009a: 231).

Divan- ı Hümayun’da görevli olan bütün hizmetliler üç grupta toplanmaktadır. Bunlar Divan- ı Hümayun’un asil üyeleri (erkân- ı devlet), muamelât hizmetlileri ve divanda düzeni sağlayan memurlardır. Divan-ı Hümayun’un asıl üyeleri Divan toplantılarına katılan, kendileri ile ilgili konularda tartıĢmalara katılma veya görüĢ belirtme hakları olan, bazılarının kendi konularında arz’a yetkili oldukları ve belirli kamu örgütlerinin baĢında bulunan üyelerdir. BaĢkanlığını Vezir-i Azamın yürüttüğü Divan’da bulunan üyeler ise Kubbealtı vezirleri1

, Rumeli ve Anadolu Kazaskerleri1, Beylerbeyi,

1

Kubbealtı Ve zirleri diğer üyelerin aksine a ktif görevleri yürüten ve belirli görev yerlerin in baĢında olmayan, sadece tecrübeli yüksek rütbeli ko mutanlar oldukları için divan üyesi olmuĢlardır ve sayıları za man za man 3-7 a rasında değiĢmiĢtir (Ortaylı, 2007: 213; Imber, 2006: 208; Ka ratepe, 2004: 124-125).

Defterdarlar2 ve NiĢancıdır. Vezir rütbesinde bulunmaları Ģartıyla, merkezde bulunduğu sürece Kaptan- ı Derya, vezir olduğu takdirde Yeniçeri Ağası ve yine merkezde olduğu takdirde Rumeli Beylerbeyi de divanın üyeleri arasında yer almaktadır. ġeyhülislâm3

, Divan’ın üyesi olmadığı halde, Kazasker’in çözemediği ve önemli olan meselelerde kendisinden fetva talep edilmek üzere Divan’a çağrılabilirdi. Aynı Ģekilde Reis-ül Küttab da divan da yapılan görüĢmelere katılmaz, çağrılırsa da ayakta dinlenerek, sorulara cevap verirdi (Ortaylı, 2007a: 213; Imber, 2006: 207; Cin ve Akgündüz, 1990: 238; UzunçarĢılı, 1994: 501; Halaçoğlu, 1996: 10-11; Dursun, 1992: 173-174; Karatepe, 2004: 123-128; UzunçarĢılı, 1984: 2; Üçok ve diğ., 2002: 210).

Divan- ı Hümayun’un asıl önemli kısmı ise muamelâtın (devletin resmi iĢlerinin) yürütüldüğü bürokratik örgüttür. Bu örgütün baĢı XVII. yüzyıla kadar NiĢancı4 olmuĢtur. Divan- ı Hümayuna bağlı bürolardaki yazıĢma iĢlerinin yani Divan- ı Hümayun kâtiplerinin Ģefi ise baĢlangıçta NiĢancıya bağlı Reis-ül Küttab denen yüksek rütbeli memurdu. Reis-ül Küttaba bağlı ve onun kontrolündeki kalemler ise beylikçi kalemi(divan kalemi)5, tahvil kalemi6 ve rüûs kalemi1’dir. Divan-ı Hümayun’un diğer

1

Osmanlı kaynakla rında ka zasker ma ka mın ın oluĢturulmasının I. Murad döneminde olduğu, bunun nedeni ise padiĢahın Divan’ında bir huku k danıĢmanına ihtiyacı olmasından ileri geld iği belirtilmektedir. Kazasker sayısının ikiye çıkması ise Fatih Sultan Mehmed döneminde dönemin sadrazamı olan Karaman lı Meh med PaĢa’nın o dönemdeki tek kazasker olan Molla Kastalani’nin, padiĢah üzerindeki etkisinden çekin mesi nedeniyle kazasker sayısını ikiye çıkarmayı teklif etmesi üzerine olmuĢtur (Imber, 2006: 209)

2 Divan-ı Hü mayun toplantılarına ma liyeyi temsilen baĢ defterd ar olan Rume li defterdarı girerdi. ġıkk-ı sani denilen Anadolu defterdarı ve Ģıkk-ı salis denen Arabistan vilayetleri defterdarı divan üyesi olmadıkları için d ivana girseler b ile divanda yapılan tartıĢ malara katılmazlard ı ( Ortaylı, 2007: 213).

3

ġeyhülislâ m d ivan üyelerinden değildir. Kendisine ilmiye mensuplarının baĢı, en yüksek fetva ma ka mı ve dini bir lider o larak, siyasi bir görevi yerine getiren ve yürütme organı olan Divan teĢkilatı içerisinde yer verilmemiĢtir. Çünkü Ģeyhülislâmlık makamı, gerektiğinde divanın ald ığı kararlarda fetva verme yetkisini ü zerinde taĢıdığından, siyasi iradenin dıĢında tutulmuĢ, böylece meĢihat makamının sahip olduğu mevki korun muĢtur (Halaçoğlu, 1996: 11).

4

Arapça karĢılığı “tevki” o lan ve “belgele re sultanın tuğrasını-mührünü koyan” anla mına gelen NiĢancı iki önemli fonksiyona sahipti. Birinci görevi Pad iĢah adına yazılan name-i hümayun, ferman ve beratlara tuğra çekmek ve bazen kaleme almaktır. Ġkinci ve asıl önemli olan görevi ise Os manlı örfi kanunları ve arazi meselele ri hakkında hem divanın bilirkiĢisi, hem de bu konuda alınan kararla rın uygulayıcısı olması görevidir. Divan-ı Hü mayun toplantı salonun hemen yanında reisi olarak görevli olduğu yere “defterhane” denilird i (Imber, 2006: 207; Ortaylı, 2007: 214; Karatepe, 2004: 123-124).

5

Beylikçi ka lemi(divan kalemi); burada divanda görüĢülüp karara bağlanan bütün kanunnameler, ahidname ve fermanlar kaleme alınıp kaydedilir ve gerekli yerlere havale edilirdi. Bu kalemde mühimme kalemi, kanuncu kalemi ve ilamcı kalemi olarak üç alt bölümden oluĢmaktadır (Lybyer, 2000:168; Ortaylı, 2007: 216; Cin ve Akgündüz, 1990: 240; UzunçarĢılı, 1984: 40; Üçok ve diğ., 2002: 212).

6

Tahvil Kale mle ri: NiĢan Kale mi veya Kese Kale mi d iye de bilinen bu daire yüksek rütbeli devlet memu rların, valilerin, büyük Ģehirdeki kadıların ve tımar, zeamet sahiplerinin beratların ı hazırlayıp, ilg ili kayıtları tutardı (Lybyer, 2000:168; Cin ve A kgündüz, 1990: 240; Ortaylı, 2007: 216; UzunçarĢılı, 1984: 43-44; Üçok ve diğ., 2002: 212).

kalemleri ise (Reis-ül Küttab’a bağlı) Âmedi- yi Divan-ı Hümayun, teĢrifatçı, vakanüvistlik kalemi ve Divan- ı Hümayun tercümanlarını da bunlara ilave etmek gerekir (Ortaylı, 2007a: 214-219; Cin ve Akgündüz, 1990: 240; Üçok ve diğ., 2002: 212; Shaw, 2004: 156).

Divan- ı Hümayun’da güvenlik ve düzeni sağlamakla görevli olanlar ise çavuĢ baĢının emri altındaki çavuĢlardır. ÇavuĢlar hem toplantı ve teĢrifatın düzen ve güvenliği ile hem de elçilik ve ulaklıkla görevliydiler (Ortaylı, 2007a: 219).