• Sonuç bulunamadı

Selçuklu Devleti’nin Yönetimi ve Merkez TeĢkilatı

BÖLÜM 1: OSMANLI DEVLETĠ ÖNCESĠ TÜRK-TÜRK ĠSLÂM

1.3. Türk-Ġslâm Devletleri’nde Hukuk ve Yönetim AnlayıĢı

1.3.2. Selçuklu Devleti’nde Hukuk ve Yönetim AnlayıĢı

1.3.2.2. Selçuklu Devleti’nin Yönetimi ve Merkez TeĢkilatı

Selçuklular dönemi, yönetim anlayıĢı açısından eski Ġran devlet geleneği, Ġslâm devlet geleneği ve Ġslâmiyet’in kabulü öncesi Türk devlet geleneğinin bir araya getirilmesi ve Ģekillendirilmesi bakımından önemlidir. Selçuklular, Abbasi döneminin son zamanlarında geliĢtirilen geleneksel Fars (Ġran)-Ġslâm yönetim örgütünü ele alarak tekrar düzenlemiĢler ve iĢlerliğe kavuĢturmuĢlardır. Bu dönemde ortaya çıkan kurumlar ve anlayıĢ kendisinden sonra gelenleri, özellikle de Osmanlıları etkilemiĢtir (Abacı, 2001: 45).

Selçukluların yönetim ve devlet teĢkilatı Karahanlıların, Gaznelilerin ve Samanilerin1 devlet teĢkilatlarından da etkilenmiĢtir. Bağdat’ı ele geçirdikten sonra Abbasilerin, Büveyhiler’in kanun ve devlet teĢkilatlarını da kendilerine aktarmıĢlardır (UzunçarĢılı, 1970: 19).

KurmuĢ oldukları askeri ve idari teĢkilat yapıları, kendilerinden sonra kurulacak olan Anadolu Selçukluları’nı, Memlûklar’ı ve Osmanlıları etkilemiĢtir. Kendilerinden önceki Türk Devletleri’nde olduğu gibi Selçuklularda devlet, idare eden ailenin ortak malı olarak kabul edilmiĢ, hükümdar gene bu aileden çıkmıĢtır. Ailedeki diğer fertlerde

1

Sa manîler, Orta Asya ve doğu Ġran’da kuru lmuĢ, adını kurucusu Saman Hüdâ’dan alan bir hanedanlıktır. Egemenlikleri 102 yıl süren Samanîler toprakların ı, Horasan, Taberistan, Kirman, Cürcan, Rey ve Maveraünnehir'e kadar yaymıĢlardır. Egemen liklerini kabul ettirmek için Sasaniler'in devamıy mıĢ gibi davranmıĢlard ır. Buhara, Semerkand ve Herat gibi bazı kentleri baĢkent olarak ku llan mıĢlard ır (http://tr.wikipedia.org, 11.10.2009).

ülkenin çeĢitli yerlerine vali ve yönetici olarak görev yapmıĢlardır. Ülke toprakları ise, ülkenin savunmasına yardımcı olan, savaĢlarda zafer kazanılmasını sağlayan aĢiret askerlerine verilmek suretiyle küçük parçalar halinde “iktâ” yani “tımar”a ayrılmıĢtır. Selçuklu Devleti’nde ülke yönetiminden birinci derece hükümdar sorumlu bulunurken, hükümdardan sonra, askeri iĢler hariç, yalnız devlet iĢlerinde birinci dereceden vezirler sorumlu olmuĢlar ve devleti hükümdar adına onlar yönetmiĢlerdir (UzunçarĢılı, 1970: 19).

Selçuklu hükümdarları hem Ġslâmiyet’e, hem de Ġslâmiyetin kabulü öncesi Türk töresine uygun olarak devleti yönetmiĢler, kendilerini halifenin gerçek vekili ve koruyucusu olarak saymıĢlardır. Tuğrul Bey’den baĢlayarak Selçuklu hükümdarları halifelerin dinsel kiĢiliğini tanımıĢlar, ondan aldıkları yetki ile devletlerini yönetmiĢlerdir. Halifeden aldıkları bu yetkiden sonra, kendilerini tam bir eski Türk kağanı-hakanı olarak görmüĢler, bu nedenle egemenlik anlayıĢları o çerçeve içinde kalmıĢtır. Dinsel iktidarın halifeye ait olduğunu göstermek için camilerde Ġslâm devlet baĢkanı adına okunan hutbelerde halifeyi zikretmiĢler, siyasi-dünyevi iktidarın kendilerine ait olduğunu göstermek için de parayı kendi adlarına bastırmıĢlardır (Üçok ve diğ., 2002: 150-151).

Abbasi geleneklerine uygun olarak, Selçuklularda da çeĢitli divanlar kurulmuĢtur. Ancak Selçuklular, gerek Orta Asya, gerek Ġran etkisi altında divan teĢkilatını daha da geliĢtirmiĢlerdir. Devlet merkezinde yani baĢkentte veya hükümdarın bulunduğu yerde toplanarak, devlet iĢlerinin görüĢülüp, yerine getirildiği “Divan- ı Sultan” veya “Divan- ı A’lâ (Büyük Divan)” ismi verilen büyük bir divan teĢkilatına sahip olan Selçuklularda, devletin mali, askeri, adli vb. iĢlerini görecek ikinci derecede (günümüzdeki bakanlıklar gibi) divanlarda oluĢturmuĢlardır. Bu divanlar Abbasilerdeki gibi “devlet dairesi” olma niteliğini bazı isim ve çalıĢma biçimi değiĢikliğine rağmen sürdürmüĢtür Nitekim “Divan-ı ĠnĢa”nın yerini “Tuğra Divanı” almıĢtır. Aynı nitelikte olmasına rağmen tuğra denmesi Ġslâmiyet’in kabulü öncesi Türk devlet geleneklerinin o dönemde yaĢadığının bir göstergesidir. Eyaletlerde de iĢlerin yerine getirilebilmesi için divanlar kurulmuĢtur. Büyük divanın baĢkanı ve sorumlusu ilk zamanlarda hükümdar olmasına rağmen daha sonra bu görevleri yerine getirmesi için vezirler görevlendirilmiĢtir. Hükümdarın re’sen

(kendiliğinden) vermiĢ olduğu emirler bile divanda tartıĢılarak, karara bağlanmıĢtır (UzunçarĢılı, 1970: 39; Üçok ve diğ., 2002: 153).

Selçuklu hükümdarları da diğer hükümdarlar gibi, bütün iĢleri kendileri göremeyeceklerinden yardımcılara ihtiyaç duymuĢlar ve vezirlik kurumunu daha ilk zamanlardan baĢlayarak kabul etmiĢlerdir. Selçuklu vezirlerine “Sahib-i Divan-i Saltanat” veya kısaca “Sahib” adı da verilmiĢtir. Vezirler, Sultanın “MenĢur-i vezaret” adı verilen bir ferman ile atanmıĢlar ve bütün devlet iĢlerinden de sorumlu olmuĢlardır. Selçuklu vezirlerinden en tanınmıĢ olanı Ġran’lı devlet adamı olan,“Siyasetname” adlı eseri ve gene kendi adı ile anılan medreseleri ile ünlü Nizam’ül-Mülk’tür1

. Alparslan ve MelikĢah gibi iki büyük hükümdar döneminde görev yapan Nizam’ül-Mülk, devlet iĢlerini bağımsız olarak yürütmüĢ, pek çok kurumu yeniden düzenlemiĢtir (Üçok ve diğ., 2002: 151-152).

Nizam’ül-Mülk, Siyasetnâme’de, sultanların devlet anlayıĢına iliĢkin görüĢlerini ve sultanların yapmaları gereken görevlerini Ģu Ģekilde vurgulamıĢtır (Oğuzoğlu, 2005: 163-165):

Sultan, çevresindeki akıllı ve bilgili fertlere görevler verir. Ġçlerinden hizmetkârları ve yeteneklilerini seçer. Rütbe ve makam verdiği bu kiĢilere din ve dünya iĢlerini bırakır. Devlet görevlileri uygunsuz iĢler yapıp, halka zulümederlerse, önce uyarılarak hatalarını düzeltilmesi istenir. Ancak her hangi bir değiĢiklik olmaması halinde yerlerine ehil bir kiĢi tayin edilir.

Halk, Sultan’a itaat etmek durumundadır. Kendi iĢlerini yerine getirip, onun adaletinin gölgesinde günlerini rahat ve huzur içinde geçirirler. Halktan nimetin hakkını tanımayan güvenlik ve huzurun değerini bilmeyip hıyanet düĢünen, itaat etmeyenler olursa, ihtarda bulunularak suçları kadar cezalandırılırlar.

Sultan bundan sonra isminin kalıcı olması için dünyanın imarına baĢlar. Su yolları, kanallar açar, köprüler yapar, toprağın verimini arttırma çareleri arar. Hisarlar, yeni Ģehirler, yüksek binalar ve ilim tahsil edecekler için medreseler yapılmasını

1Asıl adı Hasan bin Ali’dir. 1018-1092 y ılları arasında Ġran’da yaĢamıĢtır. Babasının vali olması ve çok iyi b ir öğrenim görmesi, devlet yönetimine iliĢkin bilgi birikiminin kaynağıdır. Ga zne Hükü mdarı Sultan Mesud’un yanında çalıĢtıktan sonra, Selçuklu yöneticilerin in hizmetine giren Nizamü’1-Mü lk 1064 yılında Sultan Alparslan’ın baĢ veziri olmuĢtur. Bağdat’ta Selçuklu sultanlarının koru ması altında bulunan Halife Kaim tarafından “Nizamü’l-Mülk” unvanı ile onurlandırılmıĢtır (Oğuzoğlu, 2005: 162-163).

emreder.

Sultan zulümleri ortadan kaldırmak, adaleti ve iyi niyeti hâkim kılmak durumundadır. Bunun için haftanın iki gününde adalet divânı kurar. Zâlimlerden, mazlumların hakkını alıp, suçlulara ceza verir. Halkın bu uygulamayı bizzat izlemesi ve anlaması yararlıdır. Bu, memlekete yayılınca zâlimler ve müstebitler korkarak ellerini millet malından ve zulümden çekerler.

Sultan, kendi adına görev yapan kullarını ve özellikle vergi memurlarını devamlı denetlemek durumundadır. Vergi memurlarına vergi ve öĢür tahsilâtı sırasında halka iyi davranmalarını, ellerini daha ileriye götürmemelerini bildirmelidir. Eğer vergi vaktinden önce istenirse, tebaa sıkıntı içine girer. Mallarını yarı fiyatına satacaklarından, periĢan olurlar. Tebaadan hasta olan, öküz ve tohuma ihtiyacı olan birisi çıkarsa, vergi memurları onlara borç verip yardım etmelidir. Yükü hafifleyen aile yerinde kalarak, evi dağılmaz ve ömrünü huzur içinde geçirir.

Sultan, vezirini ve diğer kullarını gizlice denetlemelidir. Sultan’ın ve memleketin kurtuluĢ ve yıkılıĢı onlara bağlıdır. Vezir, namuslu ve ileri görüĢlü olunca memleket imar gördüğü gibi ordu ve halk da memnun olur. Sultan da bu durumdan sevinç duyar. Vezir karanlık iĢler çevirirse ülkede karıĢıklıklar doğar. PadiĢah ne yapacağını ĢaĢırır, sıkıntı içine düĢer.

TaĢrada, görevleri karĢılığı toprak gelirlerini alan ikta sahipleri, halka iyi davranmalıdır. Ġkta sahiplerinin halkın kendisine, tarlalarına ve aletlerine el uzatmaya hakkı yoktur. Onlar, sultana gidip hallerini serbestçe anlatabilmelidir. Halka iyi davranmayan sipahinin elinden dirliği alınarak cezalandırılmaları gerekir. Kadılar iyi seçilmelidir. Bilgili, dindar ve zâlim olmayan kadılara görev verilmelidir. Her birine devlet bütçesinden gündelik veya aylık tahsis edilmelidir. Halkın malı ve canı üzerinde söz sahibi olduklarından rüĢvet almamaları çok önemlidir. Kadılardan biri cehaletle, kasten ya da huyları gereği bir hüküm verdiği zaman, diğer hâkimlerin bunu padiĢaha bildirmeleri gerekir. Böyle bir kadı azledilerek cezalandırılmalıdır. Valilerin, Emirlerin, kadıların adaletle hüküm vermeleri ve mahkemelerin iĢlerine dikkat etmeleri gereklidir. Kadı huzuruna çıkmak istemeyen kiĢi, kudretli de olsa, zorla hâkim huzuruna çıkarılmalıdır.

Sultan memleket iĢleri için bilginlere danıĢmalıdır. DanıĢılacak kiĢinin kuvvetli bilgili olması gerekir. Bir kiĢinin çok iyi bildiği bir iĢi, diğeri bilmeyebilir. Bir

insanın bilgisi vardır, pratiği yoktur. Sultan, bilgisi, pratiği, yeterli bilginlerden ve güngörmüĢ ihtiyarların deneyimlerinden yararlanmalıdır.

PadiĢahın, önemli bir olay karĢısında ihtiyarlar, bilginler ve dostlarıyla meĢveret etmesi vaciptir. Herkesin ve özellikle uzman kiĢilerin, bildiklerini söylemesi, her bilginin zıt da olsa fikrini ortaya koyması gerekir. Doğru, bu Ģekilde ortaya çıkar. MeĢveret yapmadan icraatta bulunan liderler, bencil ve zayıf görüĢlüdür.