• Sonuç bulunamadı

Osmanlı Devleti’nde Yönetim

BÖLÜM 1: OSMANLI DEVLETĠ ÖNCESĠ TÜRK-TÜRK ĠSLÂM

2.1. Osmanlı Devleti’nde Hukuk ve Yönetim AnlayıĢı

2.1.2. Osmanlı Devleti’nde Yönetim

Osmanlı Devleti’nin siyasi teĢkilatı (kurdukları yönetsel düzen), Anadolu’da ve Rumeli’de kurdukları düzen, Ġslâmiyet’in kabulü öncesi Türk devlet anlayıĢı, Ġslâm devlet anlayıĢı ve farklı görüĢler de olsa Bizans devletinden aldıkları çeĢitli unsurların geliĢtirilmesi ile oluĢturulmuĢ bir sentezdir (Öz, 2000: 150).

Osmanlı Devleti’nin siyasal bakımdan teĢkilatlanmasında Bizans etkisi sürekli tartıĢılan bir konu olmuĢtur. Batılı yazarların, “Türklerin devlet gelenekleri yoktur, yönetsel kurumsallaĢmayı doğrudan Bizans Ġmparatorluğu’ndan devĢirmiĢlerdir” tezine karĢı olarak “Türklerin devlet gelenekleri vardır, yönetsel kurumlar taklit değil tekâmülün (geliĢimin) eseridir ve bu geleneğin kökenleri de Doğu uygarlıklarıdır” anti tezi ileri sürülmüĢtür. Bu tartıĢmalarda Osmanlı devlet yapısına iliĢkin; Osmanlı yönetiminin temeli “Doğu-Orta Asya Türk geleneğidir”, Osmanlı yönetiminin temeli “Doğu-Ġslâm geleneğidir” ve Osmanlı yönetiminin temeli “Bizans Ġmparatorluğu’dur” Ģeklinde üç ayrı kola ayrılmaktadır (Güler, 2010: 93).

Halil Ġnalcık, Ġslâmiyet’in kabulü öncesi Türk (Doğu-Orta Asya) devlet anlayıĢının Selçuklular, Moğollar ve uçlarda yaĢayan diğer Türkmen Beylikleri tarafından Osmanlıya geçtiğini belirtmektedir (Ġnalcık, 1958b: 68; Ġnalcık, 2009c: 98-110). Ġslâm devlet anlayıĢı da gene Büyük Selçuklu ve özellikle Anadolu Selçukluları’ndan Osmanlılara geçmiĢtir. Osmanlı düzeninin temel kurumu olan kul ve tımar sistemlerinin, divan geleneğinin Osmanlı icadı olmayıp kendisinden önceki Türk-Ġslâm devlet geleneğinden devralmıĢtır. Bununla birlikte, her iki kurumda da Osmanlı öncesi var olan sisteme göre farklılaĢmalar görülmektedir. Mesela, devĢirme yöntemiyle kul sistemine adam kazandırmanın bir Osmanlı yeniliği olduğu (aksine bazı iddialar olsa da) kabul edilmektedir. Yine Osmanlı devlet düzeninde, kul (devĢirme) kökenli kiĢiler çok etkili mevkilere yükselseler de, Memluklarda olduğu gibi devlet baĢkanlığına gelmeyi hayal bile edemezler veya Anadolu Selçuklularında olduğu gibi kendi kullarına sahip güçlü bir konumda da bulunamazlardı. Öte yandan, klasik Osmanlı tımar sistemi ile Selçuklu dönemi ikta sistemi karĢılaĢtırıldığında, gerek dirliklerin yapısı gerekse dirlik sahiplerinin yetki ve etkileri bakımından merkeziyetçiliği ağır basan bir devlet yapısına daha uygun düĢtüğü kanaati genel olarak paylaĢılmaktadır (Öz, 2000: 150). Osmanlı yönetiminin Bizans temelli olduğu görüĢü ise Herbert Adams Gibbons’un baĢını çektiği bir grup Batılı araĢtırmacı tarafından XVII. yüzyılda ortaya atılan, XIX. yüzyılda üzerinde durulan hatta günümüzde de devam eden bir görüĢtür. Bu görüĢe göre Türkler, Anadoluya geldikten sonra burada yaĢayan halkla karıĢmıĢ ve Türklerle adlarından baĢka hiçbir alakaları kalmamıĢtır. Bu yeni bir soydur ve Gibbons bu yeni soya Anadolu Rumları demiĢtir (Güler, 2010: 94; Ġnalcık, 2009c: 99).

Fuad Köprülü, XIV. yüzyıl baĢında Anadolu’nun batı ucunda ortaya çıkan bu yeni oluĢumun doğuĢuna imkân sağlayan siyasi, askeri, idari, etnik ve dini arka planın derinliğini tahlil ettiği “Bizans Müesseselerinin Osmanlı Müesseselerine Tesiri” hakkındaki kitabında bu teoriyi Ģiddetle eleĢtirmiĢtir. Köprülü, Osmanlı müesseselerinin, Bizans müesseselerinin bir taklidi olmayıp, kendi ananesi içinde geliĢtiğini ve her müesseseyi sağlam bir tarih metoduna dayandırarak, “Bizans müesseselerinin Osmanlı müesseselerine tesir ettiği, Osmanlının Bizans’tan etkilendiği” iddiasının yanlıĢ olduğunu ve bu iddiaları da ilmi delillerle tamamen çürüttüğünü ifade etmiĢtir (2002: 9-172). Köprülü’nün bu görüĢü bazı bilim adamlarınca da kabul edilmiĢtir (Doğan, 1989: 111-115; Akgündüz ve Öztürk, 1999: 23-24; Yediyıldız, 2002:183; Karatepe, 2004: 83; Ġnalcık, 2009c: 99-101).

Ortaylı, Dursun ve Tokalak gibi bazı bilim adamları ise Osmanlı’nın Bizans’tan etkilendiğini kabul etmiĢlerdir (Ortaylı, 1996: 375; Dursun, 1988: 43; Tokalak, 2006: 8-9). Ortaylı bu konuda, Köprülü’nün aslında Bizans dünyasını iyi tanımadığını çünkü Yunanca bilmediği ve bu nedenle Roma üzerinde fazla bir Ģey bilmediği halde, gayet kolay bir üslupla Osmanlının Bizans’tan etkilenmesi meselesini bir kalemde reddetmesini eleĢtirmiĢtir (Ortaylı, 1996: 375).

Tokalak ise, Köprülü’nün eserinde Bizans’ın Osmanlı devlet oluĢumunda bir etkisinin olmadığını savunurken, bir taraftan da Bizans’ın Osmanlı’ya dolaylı yoldan etkili olduğunu, bunun da Osmanlı öncesi Türk ve Müslüman devletleri yoluyla olduğunu belirtmeye çalıĢtığını ve Bizans’ın Osmanlı Devleti’nin oluĢumunda katkısı olmadığı görüĢünün Türkiye’de hâkim olmuĢ yanlıĢ tarihi görüĢlerden birisi olduğunu ifade etmiĢtir (Tokalak, 2006: 8-9).

Osmanlılar, geleneğe, örfe, yerleĢik kanun ve uygulamalara (Osmanlı ifadesiyle kanun-ı kadim’e) saygı göstermiĢ, tedrici bir fetih ve yerleĢme siyaseti, adalet, kamu düzeninin sağlanması gibi esasları dikkate alan bir yönetim anlayıĢı benimsemiĢlerdir. Yeni bir tımar, kul-devĢirme sistemi ve vakıf gibi kurumlar ile bir dünya devletinin temellerini atmıĢlardır. Bunu yaparken geleneğe körü körüne bağlılıktan ziyade onun gücünden yararlanmayı esas alan bir yaklaĢımı benimsemiĢlerdir (Öz, 2000: 150-151).

Anadolu’daki diğer beyliklere göre önemsiz, küçük ve güçsüz olarak görülen Osmanlı Beyliği’nin bir uç beyliğinden, yaĢadıkları coğrafi bölgenin avantajı (Moğol

baskısından uzak olma, Bizans sınırına yakınlık ve gaza ideolojisi gibi) ile kısa zamanda geniĢleyerek Anadolu’da bulunan diğer beyliklere göre daha üstün ve güçlü bir konuma yükselmesine Ģu unsurlar katkı sağlamıĢtır (Köprülü, 2003:123-127; Karadeniz, 2008: 237-246);

- Osmanlılar Ġslâmiyet’in kabulü öncesi Türk hükümranlık anlayıĢını (ÜlüĢ Sistemi) değiĢtirerek, devlet yönetimi sadece hükümdar ve oğullarına bırakılmıĢtır1

. Bunun sonucu olarak da ülke diğer eski Türk devletleri gibi bölünmeyerek devlette istikrar sağlanmıĢtır. - Eski Türk töresine göre bir yöreyi fetheden kimse o yöreyi yönetme hakkına sahip olması yanında bu hakkı kendisinden sonra çocuklarına da geçiyordu. “Kılıç Hakkı” olarak nitelendirilen bu uygulama Selçuklar döneminde de devam etmiĢ ve Anadolu Beyliklerinin temeli de bu dönemde atılmıĢtır. Ancak Osmanlılar bu hakka riayet etmeyerek fethedilen yerleri beylerine tımar olarak vermiĢler, bu beylerin ölümünden sonra bu yerler baĢkalarına tımar olarak verilmeye devam edilmiĢtir.

- Bizans sınırına yerleĢen ve gaza inancıyla gittikçe büyüyen Osmanlıların, Moğol baskısından uzak olmaları ve Ģeklen Moğollara bağlı olarak yaĢamaya devam etmeleri Karamanoğulları gibi Moğollara karĢı mücadele eden diğer beylikler gibi yıpranmasını engellemiĢ olması da Osmanlıların diğer beyliklere karĢı üstün gelmesini sağlayan bir sebeptir2.

- Osmanlıların mecbur kalmadıkça diğer beyliklerle mücadeleye girmemeleri ve Bizans sınırında yaĢadıklarından dolayı “gaza” (cihad) anlayıĢıyla Bizans’la mücadele etmeleri ile kendilerine katılan Türkmenlerin de yardımıyla sürekli olarak batıya doğru büyümeleri (Üsküp 1385’te, Erzurum ise 1514’te Osmanlı hâkimiyetine girmiĢtir) Osmanlıları Anadolu’da dikkate alınır bir güç haline getirmiĢtir.

- Osmanlının fethettiği topraklarda uygulamıĢ olduğu “Ġstimâlet” (fethedilen yerdeki halka iyi davranması, onları himaye etmesi, mallarını, canlarını, namuslarını koruması, dini konularda serbest hareket edebilme kolaylığı sağlaması, vergi alımlarında eski durumlarına göre daha kolaylıklar sağlaması) politikası ile Bizans’tan fethedilen topraklardaki gayrimüslim halk tarafından Osmanlının tepki almadan kolayca kabullenilmesini sağlamıĢ ve yeni fetihler içinde önemli avantajlar kazandırmıĢtır.

1 Bu uygula ma ilk ola rak Os man Ga zi’nin, a mcası olan Dündar Bey’i ortadan kald ırması ile baĢla mıĢtır. Orhan Gazi, kardeĢi Alâeddin PaĢa’nın tahtı ona bırakması ile sorunsuz bir Ģekilde padiĢah olurken, I.Murat kardeĢleri Halil, Ġbrah im ve oğlu Savcı’yı saf dıĢı bırakmıĢtır. Anakara SavaĢı sonrası I.Beyazid’in oğulları Süley man, Ġsa, Musa ve Mehmet Çelebi arasında 1402-1413 y ılları arasında taht mücadelesi olmuĢ ve Çelebi Meh met kardeĢlerini bertaraf ederek, devlet yönetimini yeniden tek elde toplamıĢtır. Bütün bunların sonucu olarak ilk Os manlı padiĢahları ortalama yirmi beĢ yıl gib i uzun süreli padiĢahlık yap ma ları ile devlet yönetiminde taht kavgaları ve bölünme tehlikesi yaĢanma mıĢtır (Karadeniz, 2008: 237-238).

2

Büyük bir Hıristiyan düĢman olarak görülen Bizans’a karĢı yıllarca sürüp gidecek olan mücadele Koyulhisar SavaĢı’yla (1301) baĢlamıĢtır. Elde edilen zafer Os man Gazi’nin ününü artırırken, diğer beyleri ve Anadolu’ya göçen-göçmüĢ olan diğer Türkmenleri de Os manlı’ya katılmaların ı sağlamıĢtır (It zkowit z, 2006: 16).