• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 3: EDEBİYAT VE SİNEMA

3.4. Uyarlama Nedir ve Yöntemleri Nelerdir?

3.4.2. Uyarlama Nasıl Yapılır?

Başarılı bir uyarlama yapabilmek için senaristlerin, yönetmenlerin izledikleri ve zaman içinde benimsedikleri farklı yollar bulunmaktadır. Kemal Özer (1973: 12) uyarlama yapılırken edebiyatı yalnızca konu, sinemayı da yalnızca görüntüden ibaret sayan yaklaşıma karşı çıkmaktadır. Bu nedenle herkes tarafından başarılı kabul edilebilecek uyarlamalar yapılması zorlaşmaktadır. Genel hatlarıyla bir uyarlama meydana getirebilmek için öncelikle uyarlama yapılacak metnin seçimi ile yola çıkılmalıdır.

Feridun Akyürek (2013:103) uyarlama yapılacak metnin seçimi konusunda önceliği metnin sinema gereklerine uygunluğuna vermektedir. Böyle bir metin seçildiğinde hem senaristin işi kolaylaşacak hem de eser daha az değişikliğe uğrayacaktır. Eser seçiminde önemli olanın eserin sinematografik unsurlar içermesi gerektiği olduğunu söyleyen Atıf Yılmaz uyarlama konusunda şu tespitlerde bulunmaktadır:

Film yönetmeni bir edebiyat ürününe nasıl bakar? Nasıl yaklaşır? Şöyle bir düşünelim… Öncelikle edebiyatçıların kurduğu dünya yönetmeni etkilemiş olabilir. Bu bir edebiyat ürününe en tehlikeli yaklaşım biçimidir bence. Yazarın yazı diliyle kurduğu dünyayı, yönetmenin sinema diliyle yeniden kurması gerekecektir… (Özgüç, 1996:10).

H. Hale Künüçen (2001a:39) hangi edebiyat eserinin uyarlanacağına yönetmenin karar vermesi gerektiğini belirtir. Ona göre ancak bir yönetmen edebiyat eserindeki görselliği yakalayabilir ve sinematografik dile aktarır. Bunun için öncelikle seçilen eserin görsel unsurlarının çokluğu önem taşımaktadır. Ancak yönetmeni uyarlama yapacağı eseri seçme konusunda eserdeki herhangi bir konu, tema, karakter ya da bir bölüm veya bir cümle bile etkili olabilir. Bu noktada uyarlama süreci başlamış olur. Ardından eğer yaşıyorsa eserin yazarına ulaşmalıdır yönetmen77. Çünkü başarılı uyarlamanın yolu budur.

Bunun ardından eserin senaryolaştırılması aşaması gelir. Burada bir senaryo yazarına

77 Örnek olarak Atıf Yılmaz Batıbeki, “Al Yazmalım Selvi Boylum” adlı romanı uyarlamaya karar

verdiklerinde öncelikle eserin yazarı Cengiz Aytmatov ile görüşüp kendisinden onay aldıklarını belirtir (Künüçen, 2001a:43). Bir başka örnek olarak 2007 yılında Neil Gaiman’ın aynı isimli romanından aktarılan Star Dust (Yıldız Tozu) filmi de yazar ve yönetmenin birlikte çalıştığı yapımlara örnek gösterilebilir (Keskin, 2011:110). Öte yandan Tuncay Yüce (2005:71) yönetmen ve yazar birlikteliğinin başarı getirmediğini şu cümlelerle dile getirmektedir: “Bir edebiyat uyarlaması söz konusu olduğunda yazar her ne kadar filmin yönetim takımı ile (senaryo yazarı, yönetmen, görüntü yönetmeni, genel sanat yönetmeni vb.) birlikte çalışsa da izlediği sanat yapıtının (filmin) artık kendi sanat yapıtıyla (kitapla) pek bir ilgisi kalmamıştır. Bu hemen bütün edebiyat uyarlamalarında yazar ile sinemacı arasındaki çatışmanın en önemlisidir. Filmin oluşum aşamasında edebiyat yerini artık sinemanın diline bırakmıştır. Başka bir deyişle yazının dili görüntünün diline uyarlanmıştır”. Bu konuda ayrıca bkz. Panel (1996) yazar Yönetmen Gözüyle Edebiyat İlişkisi. Varlık

ihtiyaç duyulmaktadır. Senaryo yazarı; kimi zaman eserin yazarı ya da yönetmen olurken; kimi zaman da ikisi bir arada senarist olarak bir yapımda yer alabilirler.

M. Ethem Alkan (1973:8), uyarlamanın yaratıcılık gerektiren bir iş olduğunu belirtir. Uyarlamada önemli olan meselenin edebiyat eserinin özdeşi bir film yapmak değil ona eş değer yeni bir film oluşturmak olduğunu ifade etmektedir. Bu durumda sinemanın bu işten kârlı çıkacağını belirtir78. İyi bir uyarlamanın da yönetmenin yaratıcılığında

yattığını belirten Alkan, değil edebiyat eserinin senaryonun bile filmin bitmiş halini anlatamayacağına inanır. Öyle olsaydı yönetmene gerek kalmazdı diyerek, yönetmenin eserin özünü bozmadan ancak kendi özgür anlatımı ile dengelerse iyi bir uyarlamayı gerçekleştireceğini belirtir.

William Miller (2012:259) başarılı bir uyarlamanın çeviriden çok yorumlama temelli olması gerektiğini söyler. Çünkü her iki sanatın da çeviriyi kabul etmeyen kendine has özellikleri bulunmaktadır. Burada önemli olan uyarlaması yapılacak özgün eserin ana öğelerinin belirlenip yeni eserde de bu özgün havanın aktarılmaya çalışılmasıdır. Öykü, tema karakter gibi alt yapı öğeleri filme kolaylıkla uyarlanabilir; zor olan eserin üslubunun uyarlanmasıdır.

Her edebiyat eseri uyarlanmaya uygun değildir ya da konusu itibarıyla aynı türden bir sinema filmine uyarlanamayabilir. “Belli edebî eserler opera, film, müzikal ve radyo oyununa çevrilebilir…” (Aytaç, 2005:20). Çünkü edebiyat eserinde yer alan eski yeni zaman ve mekânlar, olaylar, karakterler ve bunların dağılımı uyarlanmak istenen her bir türde farklılık gösterecektir.

Eser seçiminin ardından eser tam anlamıyla özümsenmek üzere farklı aşamalar için incelenmeye tabi tutulmalıdır. Senarist Bülent Oran (1973: 18) kendisine sorulan “Uyarlayacağınız romanları bütünüyle okuyor musunuz?” sorusuna “Tabii, hem de birkaç kere. Çünkü roman okuru, romanın bütününü unutuyor. Aklında belli birkaç bölüm kalıyor. Filmde onu bulamazsa ‘İyi uyarlayamamışlar, becerememişler’ diyor” şeklinde cevap vererek uyarlamanın başarılı kabul edilmesinin önemli ayaklarından birinin seyirci tarafından beğenilmesi olduğuna ve bunu sağlamanın yolunun da eseri iyi özümsemek olduğuna dikkat çekmektedir.

78Bu konuda bkz. Bazin, Andre (1966). Çağdaş Sinemanın Sorunları, Ankara: Bilgi Yayınevi, içinde “Arı

Seçilen eser etraflıca okunup özümsendikten sonra “Uyarlamada yapılması gereken ilk hareket anlatıdaki ana öyküyü bulmaktır. Ana öykü tüm olayları birbirine bağlayan temel olaydır. Daha sonra ise karakterler ele alınır” (Yurdakul, Özer, 2013).

Bir edebi eseri filme uyarlamak, yaratıcılık gerektirir. Adalet Ağaoğlu, romanı uyarlanacak olan yazarın dünyasının iyi bilinmesi gerektiğinin altını çizer ve eserin özünden uzaklaşılmamasına dikkat çeker (Kale, 2010:268). Aynı şekilde Kemal Özer’e göre (1973:12) iyi bir uyarlama; “Sinemacıyla yazarın dünyalarının örtüşmesi gerekli. Yani sinemacı, içinde devindiği gerçekler ortamına yazarın dünyasını koyabilmeli, gerçekliği yeniden kurarken yazarın dünyasını derinlemesine kavrayabilmeli”dir.

Eser seçimi ve tespit edilen eserde ele alınacak öyküyü belirledikten sonra uyarlama yapılırken dikkat edilmesi gereken nokta Gülay Er Pasin’e (2016:303-304) göre “içeriğin özünün derinlemesine kavranması”dır. Ancak bu aşama sağlandıktan sonra anlatım biçimi belirlenmelidir. Kaynak alınan eserin estetik ilkelerini, biçimin öze nasıl yardımcı olduğunu doğru kavramak uyarlamanın estetiğini oluşturma sürecinde en önemli adımdır. Diğer önemli etkenler ise uyarlanacak eserin doğasını kavrama, özünü benimseme ve konuya yaklaşımını uyarlanacak yeni alan için yeniden doğru biçimde kurmadır. Uyarlama yapan kişinin niyetine de değinen Er Pasin, uyarlayan kişinin ideolojik, kültürel ve eleştirel bakışının da uyarlamaya yön verdiği tespitinde bulunmuştur.

Kendi eserleri de sinemaya uyarlanan Atilla İlhan (1996:19) uyarlama konusunda başarılı bir uyarlamanın nasıl olacağını ve sinemanın edebiyat eserinden özellikle hangi açılardan yararlanacağını “Edebiyatın asıl birimiz söz, sinemanınsa görüntüdür. Bu yüzden de tamamiyle bir uyarlama söz konusu olamaz. Sinema romandan entrikayı alabilir, hikâyeyi alabilir ve geri kalanını kendi yapar. Ama önemli iki şeyi atlamadan, birincisi tiplerdir; diğeri atmosfer” cümleleriyle dile getirir.

Aynı şekilde Andre Bazin (1966:128) de eserin özünün iyice kavrandığı uyarlamaları başarılı bulduğunu belirtir: “Sözcüğü sözcüğüne çeviriyi işe yaramaz kılan, çok serbest çeviriyi de kabul edilmez aynı nedenlerden dolayı”; “İyi bir uyarlama olayın özü ve ruhun düzenlenmesi sonrasında elde edilecektir” (2013:75) demektedir.

Filiz İlknur Cuma (2009:105) uyarlama yapılırken önemli olanın eserin edebî değerinin kaybolmaması olduğunu belirtir. Ona göre dil, üslup ve hikâye değişmeden senaryoya aktarılmalıdır. Bu şekilde edebiyat eserinden alınan haz sinema filminden de

alınabilir. Uyarlama yapılırken eserin özünden uzaklaşmamak gerekmektedir. Aynı şekilde karakterlerin de özünü değiştirmeden esere uygun sinema karakterleri oluşturulması gerekmektedir.

Özlem Kale (2010:268) uyarlama kavramının edebiyat metnini okuma, yazılı dili görsel dile çevirme ve metni yorumlama olmak üzere üç ayrı süreci içinde barındırdığını belirtir. Turgut Özakman (2012:287) ise uyarlama yapılırken izlenilmesi gereken şu dört yolu tespit etmiştir:

1.Eserin temasını saptamak

2.Olayların eksiksiz dökümünü yapmak 3.Kişilerin dökümünü yapmak

4.Mekânların dökümünü yapmak

Öte yandan Turgut Özakman’a (2012:287) göre uyarlamanın tamamlanması için senarist ya da yönetmen bu aşamaların ardından olay, kişi ve mekân tespitlerinin değerlendirilerek eserin tiyatro, radyo, televizyon ya da sinema gibi hangi medya ortamına daha uygun olduğunu belirlemelidir. Ardından hedef kitle, konu, karakterler de göz önünde tutularak komedi, dram gibi yapımın türünü belirlemelidir. Daha sonra olayları tekrar gözden geçirmeli ve ana konu ile yan konuları tespit etmeli gereksiz olanları elemelidir. Aynı işlem karakterler ve mekânlar için de yapılmalıdır.

Edebiyat eserinin filme aktarma aşamasında filmde yer alan ögeler doğru bir hızda ve sıralamayla kurgulanmalıdır. Edebiyat eserinde yer alan uzun betimlemeler/tasvirler gibi unsurlar sinema eserinin zamanı kısıtlı olduğundan uyarlayıcı tarafından bazı kısaltmalar gerektirebilir. Ancak bu kısaltmalar, hikâyenin dramatik yapısının akışını bozmayacak nitelikte olmalıdır. Bu yapıyı bozmamak adına dikkat edilmesi gerekenleri Özlem Kale (2010:269) dil, üslup ve kurgusal anlatım, karakterler, tema şeklinde sıralamaktadır.

Syd Field (2006:338) da uyarlama yapılırken hikâyeyi devamlı olarak ileri taşımak zorunluluğu olduğunu ve bunu sağlayabilmenin en başarılı yolunun da karakterler arası olayların birbirine eş olarak kurgulamak ve merak, gerilim, aksiyon gibi unsurları “bir ipliği halının içine dokur gibi” hikâyenin içine yerleştirmek olduğunu ifade eder. Olaylar sürekli gelişmeli ve hareket halinde olmalıdır.

Sinema ve edebi eserin anlatım aracının farklı olması sebebiyle uyarlamalarda aynı etkiyi bırakacak farklı yöntemlerin geliştirilmesi gerektiğini söyleyen Andre Bazin (2013:118-120) uyarlamada diyalogların nasıl kullanılacağını şöyle ifade etmektedir:

Uyarlamacı, metin ile karakterleri öykü dengesinin fiziksel oluşumuna uygun şekilde kullanmalıdır. Sinema yapımcısı, görsellik ile aktaramadığı olguları diyaloglar şeklinde verme yoluna gitmelidir. Bu diyaloglar romandan aynen alınabileceği gibi bazı değişikliklere uğrayarak da ekrana aktarılabilirler.

Uyarlama sadece teknik olarak bir edebiyat eserinin yapısını değiştirip senaryo yapısına dönüştürülmesinden ibaret değildir. Bu süreçte edebiyatın olanaklarıyla meydana getirilmiş bir eser, sinema sanatının sorunları ve olanakları çerçevesinde yeniden ele alınıp yorumlanmaktadır: Edebiyat eserinin sinema sanatının sorunsalları ışığında ve ona uygun şekilde ele alınması ve bu bakış açısıyla senaryo formuna kavuşturulmasıdır (Tanyıldızı, Kaya, 2017:21).

Edebiyat eseri senaryoya uyarlandığında dil unsurunun zaruri olarak göz ardı edilmesi ile içerik, düşler, hatıralar, hisler geride kalabilir. Bunların yerine ise sinemada sonsuz görüntü değişimleri, montaj gibi unsurlar ön plana çıkar (Öztuna, 1983:17). Bu konuda yönetmen, senarist Ömer Lütfi Akad bir röportajda şunları söylemektedir:

Zaten sinemada edebiyat uyarlaması demek, bir anlamda tercüme demektir. Tercümeden, bir dilden bir dile çeviri anlaşılmamalıdır. Çince bir metinde ‘pencereden baktı’ sözcüğü, başka bir dilde de ‘pencereden baktı’ diye tercüme edilir. Ama sinemada ‘pencereden baktı’nın tercümesi belki de bir çiçektir ya da ya da bir kedi, iskemledir. Sinemada şöyle bir uyarlama hatasına düşülüyor. ‘Pencereden baktı’ sözcüğü, pencereden bakan adam olarak görüntüye dönüşüyor. Böyle olunca sinemasal bir tehlike söz konusu oluyor. (Kayalı’dan aktaran Esen, 2010:86)

Andre Bazin (2013:118) uyarlama yapılırken mutlaka değişiklik gerektiğini belirtir ve iyi bir uyarlamanın nasıl olacağına dair görüşlerini şöyle ifade eder:

Kuşkusuz romanın kendi başına bir anlamı vardır. Onun soyutlanmış okuyucu üzerinde bıraktığı dolaylı etkisi, bir filmin karanlık bir sinemadaki kalabalık üzerinde bırakacağı etkiden farklı olacaktır fakat bu sebeplerle estetik yapıdaki farklılık araştırmaların daha kapsamlı yapılması gerektiğini ortaya koymaktadır. Böyle bir işe girişen film yapımcısının daha fazla hayal gücüne ve yaratıcılığa sahip olması gerekmektedir. Dilin ve sinematik yaratım biçiminin özgün metine sadık kalınmasında doğru orantılı olduğu savunulabilir. Ancak kelime kelime aktarım da, en az aşırı derecede serbest bir aktarım kadar yanlış olacaktır. İyi bir uyarlama, olayın özü ve ruhun düzenlenmesi sonrasında elde edilecektir. Bunun için gerekli olan unsur ise dil oluşumunun kullanılabilmesidir. (burada bazı yazarlarının dilinin öylesine zor olduğu için sinemaya aktarımının mümkün olmadığı örnekler verilir: Andre Gide gibi…)(2013:75).

Syd Field (2016:331) meydana çıkan senaryo metnine bağımsız yeni bir senaryo gözüyle bakılması gerektiğini belirtmektedir. Öyle ki uyarlaması yapılan metin ister bir makale ya da gazete haberi ister roman olsun durum değişmemektedir. Çünkü edebî eser

ile onun uyarlaması olan film arasında anlatımda farklılıklar söz konusudur. Eserin yazarı, kullandığı kelimeler ile kendi üslubunu yansıtır. Bu haliyle uyarlanan ve ortaya çıkan yeni yapı ise yazarın ifade ettiği kalıptan dışarı çıkmış ve artık başka bir sanatçı olan senaristin ya da yönetmenin ürünü olmuştur. Bu nedenle romanı okumayıp filmi izleyen kişi romanı okumuş sayılmaz. Çünkü yazarın söylemek istediği ile senaristin ya da yönetmenin gösterdiği birbirinden faklı şeyler olacaktır (Kale, 2012:82).