• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 3: EDEBİYAT VE SİNEMA

3.4. Uyarlama Nedir ve Yöntemleri Nelerdir?

3.4.4. Okuyan Gözden İzleyen Göze; Uyarlama Üzerine Tartışmalar

Edebiyat ve sinemanın yakınlığı her zaman iyi sonuçlar doğurmamıştır. Uyarlama filmler kimi zaman eserden uzaklaştığı düşüncesi ile özellikle edebiyat eserinin yazarı tarafından başarısız ilan edilmiştir. Öte yandan filmin edebiyat eserini geride bıraktığı örnekler ile başarılı yapımlar da ortaya konulmuştur (Kırel, 2004:117). Uyarlamalar sinema araştırmacıları, eleştirmenler ya da izleyici/okuyucu grupları arasında; kimileri tarafından başarılı kimileri tarafından da başarısız bulunmaktadır. Kimileri uyarlama işinden edebiyatın kimileri ise sinemanın zararlı/yararlı çıktığı görüşlerine sahiptir. Çünkü “Uyarlama bir film çeken yönetmen, izleyicinin kaynak eseri okurken hayal ettiklerinin çok daha farklı bir versiyonunu sunarak izleyiciyi düş kırıklığına uğratabileceği gibi, hayal dünyasına yepyeni şeyler de katabilir” (Mirza, 2016:44).

Sema Fener (2015:189) tarihsel süreç boyunca uyarlamaların anlatı geleneğinin devamını sağladığı tespitinde bulunarak sinemada uyarlamaların edebiyata yarar sağladığına dikkat çeker ve devam eder: “Tarih boyunca sözlü masallardan yazılı edebiyata ve yeni bir sanat olan sinemaya kadar adaptasyon anlatı geleneğinin sürdürülmesini sağlamış, sinemanın şekillenip yayılmasına hizmet etmiştir”.

H. Hale Künüçen (2001a:34) bir edebiyat eserinin yayınlandığı ülkesinde bile kimi zaman herkese ulaşamadığını ancak eserin sinemaya uyarlanması ile daha geniş kitlelerce tanınmasının mümkün olduğunu belirtir ve uyarlamadan edebiyatın zararlı çıkacağı fikre karşı çıkar. Sinemanın daha geniş kitlelere ulaşabilen bir sanat olması edebiyat eserinin tanıtımını yapması açısından edebiyatın lehinedir.

H. Hale Künüçen’in bu tespitini destekler nitelikte; edebiyat uyarlamaları ile metinlerde yer alan kültürel değerler ve işlenilen konular sinema aracılığıyla daha geniş kitlelere duyurulmuş olur. Ayrıca yeni edebiyat akımları da sinema aracılığı ile daha hızlı yayılmaktadır 81(Can, Uğurlu, 2010:80).

Andre Bazin (2013:73) uyarlamanın edebiyat ve sinema açısından sonuçlarını değerlendirmiş ve edebî eserin uyarlamadan zararlı çıkmayacağını belirtmiştir. Ona göre bir edebiyat eseri ekrana taşınırken elbette bazı eksiltmelere uğrar. Film izlendiğinde seyirci ya filmi beğenir ya da filme uyarlanan eseri okumak isteyebilir. İkinci durumla

sonuçlandığında ‘edebiyatın zaferi’ sayılabilir. Nitekim sinemaya uyarlanan edebi eserlerin satışında artışlar görülmektedir82.

Edebiyat sinema ilişkisinde sinemanın yeni anlatım şekilleri aracılığıyla yeni anlatılar ortaya çıkarma özelliğinden dolayı edebiyata malzeme olabilecek yeni anlatılar da meydana gelmiş ve daha öncekiler de yeniden biçimlendirilmiştir. Nitekim James Monaco (2001:268) "Sinema kitlesel eğlencenin bütün biçimleri gibi, eğlendirdiği kadar efsane yaratıcı da olmuştur. Hollywood ulusal mitlerimizin ve kendimize dair duygularımızın biçimlenmesine –ve çoğunlukla abartılmasına- çok fazla yardım etti" tespitinde bu düşünceyi desteklemektedir.

Edebiyat ve sinemanın birlikteliği ve uyarlama yapımlar sayesinde sinemada yeni türler de oluşturulmuştur83.

Edebiyat sinema ilişkilerinin her iki sanat dalından birine zarar vereceği görüşü de hâkimdir. Örnek olarak bir edebiyat uyarlaması yapılırken senaryo yazarı ile eserin yazarı arasında çatışmalar yaşanabilmektedir. Andrey Tarkovski (2008:9) uyarlama yapımlarda sinemanın özgürlüğünün sınırlandığını ve sinemanın uyarlama işinden zararlı çıktığını düşünür:

Başka sanat dallarına ait özelliklerin beyazperdeye aktarılması, filmin sinematografik özelliğini zedeler ve özgün bir sanat olarak sinemanın muazzam kaynaklarına dayanan çözümler bulmasını zorlaştırır. En kötüsü de bu tür durumlarda yönetmenle hayat arasında bir uçurum oluşmasıdır. Birtakım aracılar, eski sanat türlerinden kalma uygulama şekilleri, durmadan bu ikisi arasına girer. Bu da hayatın, insanın aslında görüp algıladığı şekliyle filme yansıtılmasını özellikle engeller. Bir filmin senaryosu eğer herhangi bir edebiyat eserinden uyarlama yoluyla oluşturulmuş ise mutlaka senaryoya kaynaklık eden edebiyat eseri ile film karşılaştırılmıştır. Okuyucular çoğunlukla eserde okuduklarını muhayyilesine yerleştirir ve bunları filmde de arar. Bulamadığı zaman ise bu noksanlıklar filmin başarısız olarak

82 Bu konuda örnekler için ayrıca Özgüç, Agâh (1996). “Türk Sinemasında Edebiyat Uyarlamaları”. Varlık

Dergisi. S.1060. sf.6-10.’a bakılabilir.

83Örnek olarak Batı sineması ve özellikle Hollywood sinemasında korku türü, yazın geleneğinin oluşturduğu

bir kurmaca dünyası üzerine şekillenmiştir. Birgül Koçak’a (2006, 96) göre “Edebiyat, korku sinemasının beslendiği temel kaynaktır”. Neticede Batı’da, mitlerden esinlenen antik dönemin metinlerinden başka, Ortaçağın toplumsal yaşam koşullarının ve Hristiyanlığın körüklediği korkuların fantastik korku yazını için bir temel oluşturduğunu söyleyebiliriz (Koçak, 2006:97). Yine Türk korku filmlerinde gördüğümüz folklorik bir inanış olan vampir inancı, bu coğrafyaya at bir inanış değildir. Ya da Ortaçağ Avrupa’sında yaygın olarak kabul edilen şeytan çıkarma (exorcism) ritüeli de Müslüman inancına göre mümkün değildir (Koçak,2006:102).

anılması ile neticelenir. Bu açıdan bakıldığında sinema tarihinde çok az uyarlama film başarılı sayılmıştır. Çünkü edebiyat eserini birebir senaryoya aktaran film sayısı oldukça azdır. “Özellikle de klasik roman uyarlamaları (Dostoyevsky: Kumarbaz, Suç ve Ceza; Flaubert: Madam Bovary vb.) üstün edebi özelliklere sahip olmaları ve romanların herkes tarafından biliniyor olması nedeniyle başarısız sayılmıştır” (Keskin, 2011:109). Başka bir ifadeyle çoğunluk tarafından bilinen bir eserin uyarlanması hem olumlu hem de olumsuz sonuçlar doğurma ihtimalini beraberinde getirir.

Öte yandan başarısız sayılmalarına karşın uyarlamalar son dönemde ilerleme kaydetmiştir ve sinemaya uyarlanması mümkün olmayan eserlerin uyarlanma sayısı da oldukça artmıştır. Bu sinema sanatının ilerleyişinin bir teminatıdır (Bazin, 1996:132).

Alper Keleş (2017:172) uyarlamaların; edebiyat eserinde yer alan unsurların görselleştirilmesi durumunda okurun hayal gücünü sınırlandıracağı ve onu pasif hale getireceğini belirtir.

M. Ethem Alkan (1973:8) uyarlamanın iki türlü sonuç doğurduğunu belirtir. İlki, sinema-edebiyat ilişkilerinin bu sanatların özgünlüğünü zedeleyip zedelemeyeceğidir. İkincisi ise yönetmenin tutumudur. Eğer yönetmen esere tamamen bağlı kalırsa kendi özgürlüğünü yitirir. Ya da eserden fazlaca uzaklaşırsa bu durumda da eserin yazarı ile anlaşmazlık içine girecektir. Her iki durumda da olumsuzluklar yaşanacak ve edebiyat ve sinema ayrı ayrı zarar görecektir.

Uyarlama yapmanın genel anlamda sinema ve edebiyat alanlarına etkisi yanında yazar yönetmen, senarist gibi uyarlamayı gerçekleştiren gruplar arasında da anlaşmazlıklara sebep olduğu görülmektedir. Uyarlama yapacak kişi kaynak eserin yazarı ile çatışma yaşayabilir. Ayrıca senarist sinema ve televizyon dünyasının talepleri arasında da çatışma yaşayabilir (Tanyıldız, Kaya, 2017:22).

Bir edebiyat eserinden uyarlanmış senaryolardan çekilen film sayısı hemen her ülkede hatrı sayılır noktalara ulaşmıştır. Bu durum beraberinde edebiyatın sinemaya zarar verdiği görüşünü meydana getirmiştir ve sinemayı roman uyarlamalarından kurtarmak için “Pure Cinema” (Saf Sinema) kuramı ortaya atılmıştır. Bu düşünceye göre tüm uyarlamalar

kalitesiz yapımlardır. Saf sinema savunucuları uyarlama yapmanın hem sinema hem de edebiyata yapılan bir ayıp olduğunu ileri sürmektedirler (Bazin, 2013: 77-78)84.

84Ancak Andre Bazin (2013: 77-79) uyarlama yapmanın sinemaya edebiyat tarafından yapılan bir ayıp

olmadığına inanır ve uyarlama yapmanın yedinci sanat sinemanın saflığına bir zarar vermediğini belirtir. Aksine sinemanın oluşumunun garantisi olarak görür uyarlamayı. Bunun yanında uyarlamalar her ne kadar başarılı kabul edilse ve beklentiyi karşılasa da bir kitabın yerini tutmamaktadır.