• Sonuç bulunamadı

3. KÜLTÜR MODERNİZM VE MEDENİYET

2.3. Toplumsal Sorumluluk

İnsan toplumsal bir varlık, toplumlar ise tek başına ve ayrı parçalar olan bireylerin toplamından daha fazlasına denk gelen bütünlerdir.782 Bu tanım, toplumu bireylerin matematiksel toplamından ziyade geometrik toplamından müteşekkil bir güç olduğunu yansıtmaktadır. Böyle bir güce rağmen toplumlar genelde temsil ettikleri değerler, kendileriyle inanç, davranış ve tutumların belirlendiği ideallerle vasfedilirler.783 Bununla birlikte toplumla birey arasında karşılıklı, sürekli bir etkileşim ve ilişki söz konusudur. Bu yüzden topluma hakim olan bu değer ve normlar bireyi şekillendirmekte ve kimliğinin belirleyicilerinden biri olmaktadır. Çünkü toplum bireyin içerisinde doğduğu çevre ve çerçevedir. Bu sebeple herhangi bir toplumun ferdi olmak o toplumun sahip olduğu değer, inanç, davranış ve tutumları içselleştirmekle mümkündür.784 Bireyin yaşadığı bu toplumsal etkileşim sürecinde kişinin tutum ve davranışlarında meydana gelen

780 Bakara, 2/143. 781

Mâide, 5/2. 782

Manuel De Landa, Çizgisel Olmayan Tarih, çev: Ebru Kılıç, İstanbul, 2006, s. 345.

783 Walter H. Capps, Toplum ve Din, drl ve çev: Ali Coşkun, Din Toplum ve Kültür, İstanbul, 2005. s. 23.

784 Muzaffer Şerif-Carolyn W. Şerif, Sosyal Psikolojiye Giriş, çev: Mustafa Atakay-Aysun Yavuz, İstanbul, 1996, II, 497.

niteliksel değişiklikler, toplumsal değer ve normların bireydeki yansımalarıdır. Bireye yansıyan bu değer ve normlar kişinin sahip olduğu ahlâk ve sorumluluk duygusunun temelinde yatmaktadır.785

Toplumların rehber edindikleri inanç, davranış, tutum, gelenek, örf, ahlâkî ilkeler ve idealleri içeren bu değer ve normlar aynı zamanda toplumun tüm fertlerinde bütüncü bilinci veya bilinçli bir bilgiyi oluşturur ki, buna toplumsal bilinç denilmektedir. Toplumda oluşan bu kolektif bilinç bir taraftan bireylerin gelişimini azamî düzeyde sağlarken, diğer taraftan da toplumun kültürel birikimine zenginlik katmakta,786 edinilen toplumsal bilinç, bireye toplumda varolan değer ve normların korunması noktasında bireysel sorumluluklarının yanında toplumsal sorumluluklar da yüklemektedir. Toplumsal sorumluluk duygusu veya bilinci, kişinin olağan dışı durumlarda bile bilinç dışı veya grup psikolojisiyle hareket etmesini787 engellemekte, en azından bunu minimuma indirmektedir.

Toplumun bireylerin geometrik toplamından müteşekkil bir güç olması toplumun kendine has bir varlığının, zeka ve muhakemesinin, kendine has kader ve ecelinin788 varlığıyla alakalı bir durumdur. Toplumlarda var olan değer, norm ve idealler onları insan yığınlarından farklı kılan ve topluma bu gücü veren unsurlardır. İdeallerin gerçekleşebilmesi için ise, her bireyin üstlenmesi gereken toplumsal görev ve sorumluluklar vardır. Yeryüzünün oyun ve eğlence yeri, insanoğlunun da amaçsız, idealsiz olmadığını göremeyen kişi veya toplumlar ne dünyevî ve uhrevî sorumluluğu, ne de bireysel ve toplumsal sorumluluğu

785 M. Şerif-C. Şerif, I, 340. Yazar bu görüşü Durkheim’den aktarmaktadır.

786 Lutz Müller-Anette Müller, Wörterbuch der Analytiscen Psychlogie, Walter Verlag, Zürich, 2003, s. 46-47.

787 Bireylerin tek başına iken sergiledikleri tutum ve davranışlarla kitle/kalabalık içerisindeki tutum ve davranışlarının farklılık arz etmesi toplumdaki değer ve normların içselleştirilmesi sürecindeki ortam ve şartlarla alakalı bir durumdur. Bu şart ve ortamın özgür veya baskıcı oluşu kişinin değer ve normları benimseme biçimini de ortaya koyacaktır. Toplumdaki hakim kültür, değer ve normları bireyin özgür irade ve rızasıyla benimsemesi böyle bir ikilemi tabii olarak doğurmayacaktır. Davranış ve tutumlardaki farklılık bireyin kitle içerisinde sorumluluk duygusu/vicdan ve kültürel kısıtlama ve baskıdan kurtulduğunu hissettiği anlarda ortaya çıkmaktadır. Geniş bilgi için bkz: M. Şerif-C. Şerif, I, 339-341.

788 Cevdet Said, Bireysel ve Toplumsal Değişmenin Yasaları, çev: İlhan Kutluer, İstanbul, 1984, s. 43-44. Yazar burada toplumun yaşayan bir organizma gibi olduğunu ancak onun ölümünün bireylerin ölümünden farklı olarak bütün bireylerin ölümü şeklinde gerçekleşmediğini ifade etmektedir. Ölüp gidenin toplumun varlığı/gücü olduğunu, tarihin seyrine müdahil olma iradesini yitirmesi olduğunu, bunun da bireylerin tümünün helak edilmesi/ölümü şeklinde gerçekleşmediğini zikretmektedir.

hissedebilirler.789 Dolayısıyla toplumsal sorumlulukla toplumun amaç ve ideal sahibi olması arasında ciddî bir ilişki söz konusudur.

Kur’an’ın “Her ümmet için bir ecel vardır. Onların ecelleri gelince ne bir saat ertelenebilirler ne de öne alınabilirler.”790 şeklindeki ayetlerle toplumun kendisine has kolektif bir kader ve ecelinin varlığından söz etmesi, bireyden farklı bir toplum gerçeğinin olduğunu ortaya koymaktadır. Ayrıca Kur’ân, “O gün sen her ümmeti diz üstü çökmüş olarak görürsün. Her ümmet kendi kitabına çağrılır...”791 ayetiyle de bireysel amel defteriyle birlikte792 her bir ümmetin kendilerine ait toplumsal bir amel defterinin varlığından793 ve özellikle kişilerin nelere kulluk ettiklerinden başlanmak üzere topluma yansıyan olumlu veya olumsuz davranışlarının karşılığını,794 toplumun gidişâtı noktasında sergilediği veya sergilemesi gerekirken sergilemediği irade ve tutumun bedelini de bu amel defterine göre alacağından, bir başka deyişle kolektif bir hesap görmeden795 bahsetmektedir. Buna ilaveten “(Gerçek şu ki) elbette kendi yüklerini (veballerini), kendi yükleriyle birlikte nice yükleri taşıyacaklar ve uydurup durdukları şeylerden kıyamet günü mutlaka sorguya çekileceklerdir.” 796 ayetiyle de bireyin biri kişisel diğeri de toplumsal olan iki türlü günah yükünün altına girdiğini açıkça ortaya koymaktadır. İkinci tür günah, bireyin toplumsal yansımaları olan veya toplumsal sorumluluk bağlamındaki yükümlülükleri ihmali sonucu ortaya çıkan suçlara dayalı olarak, sebebiyet ilişkisinden kaynaklanan ilave bir mes’ûliyetin sonucudur.797 Bu, günaha sebebiyet vermekten kaynaklanan bir cezadır. Bizzat failin yerine ceza çekmek olmadığı gibi onun cezasını da eksiltmemektedir.798 Bu tür sebebiyet suç ve cezaları önce de zikredildiği gibi azmettirmek, kötü örnek olmak, kötülük karşısında suskun kalmak, başkalarını saptırmak gibi davranışların sonucudur.

789 Said, Bireysel ve Toplumsal Değişmenin Yasaları, s. 146. 790 A’râf, 7/34; Yûnus, 10/49.

791

Câsiye, 45/28. 792 İsrâ, 17/13-14.

793 Zamahşerî, Keşşâf, IV, 293; Sabunî, III, 188. 794 Taberî, XXIV, 181-182; İbn Kesîr, IV, 164.

795Okumuş, Kur'ân'da Kolektif Sorumluluk, a.g.tbğ, s. 2. 796 Ankebût, 29/13.

797 Draz, Kur’ân Ahlâkı, s. 80. Krş: Muhsin Demirci, Kur'ân'da Toplumsal Düzen, İstanbul, 2005, s. 127-128.

Ayrıca Kur’ân'ın İlahî imtihan/sınanma örneklemeleri bağlamında zikrettiği bir çok olayı genellik arz eden ifade kalıplarıyla sunması toplumsal sorumluluğa vurgu yapmaktadır. Özellikle Salih (a.)’ın kavminde mucize deveyi kesen bir kişi olmasına rağmen cezanın/ilahî azabın bütün toplumu kuşatması;799 toplumsal yansımaları olan davranışları toplumun engelleme sorumluluğunun var olduğunu, bu sorumluluğu yerine getirmeyen toplumların suçun bedeline suçluyla birlikte katlanmak zorunda kalacaklarını ortaya koyması bakımından önemlidir. Nitekim “Bir de öyle bir fitneden/azapdan sakının ki o, içinizden sadece zalimlere/suçu işleyenlere erişmekle kalmaz (umuma sirayet eder ve hepsini perişan eder). Biliniz ki, Allah'ın azabı şiddetlidir.”800 şeklindeki ayet de bu doğrultudadır. Bu bağlamda “Derken şehrin öbür ucundan koşarak gelen bir adamın “Ey kavmim! bu elçilere uyunuz!...”801 diyerek umutsuz ve sonuçsuz da olsa toplumun gidişâtına müdahale etmesi802 bireysel ve toplumsal sorumluluğu yerine getirme olgusuna örneklik teşkil eden misallerden sadece biridir.

Görüldüğü gibi toplumsal sorumluluk bireysel sorumluluktan daha önemli ve sonuçları itibariyle daha ağırdır. Birincisinin sonucu başkalarının da sıkıntı ve ceza çekmesini beraberinde getirirken, diğerinin sonucu kişinin kendisiyle sınırlıdır.803 Bu yüzden toplumsal bir varlık olan insanın ahlâkî açıdan kendisine yeterli bir hayat tarzı sürdürüp, başkalarıyla ilgilenmeme gibi bir lüksü yoktur. Topluma hakim olan değer ve normları, toplumun özgürlük, barış ve güvenliği gibi önemli hususları tehdit edici davranışlardan uzak durmakla birlikte, bunlara yönelik tehdit girişimlerini engellemek gibi bir yükümlülüğü vardır.804 Bu her şeyden önce bu hususlarda kişinin kendisini korumasının gereğidir.

Günaha sebebiyet verme bağlamında Numan ibn Beşir (r.)’dan rivayet edilen, iki katlı bir gemide yolculuk yapanların alt kattakilerin su ihtiyaçlarını karşılama isteğine üst kattakilerin müdahale etmemeleri halinde tümünün helak olacağına dair hadiste805 gemi topluma benzetilerek insanların duruma müdahil

799 Hûd, 11/65. 800 Enfâl, 8/25. 801 Yâsin, 36/20-27. 802 Esed, II, 899. 803 Tali, s. 198.

804 Kaya, Kur'ân'da İmtihan, s. 77.

805 Bkz: Buharî, Ebû Abdillah Muhammed b. İsmail, Sahih-i Buharî, İstanbul, 1992, Şirket, 6; Şehâdât, 30; Tirmizî, Fiten, 12; Ahmed b. Hanbel, IV, 268, 269, 270, 273.

olup, toplumsal sorumluluğun gereğinin yapılması istenmektedir. Ayrıca Peygamber (s.)’in; “ Kim İslâm’da güzel bir çığır açarsa…”.806 şeklindeki hadisi de bireyin sebebiyet vermesinden dolayı sadece günaha değil, sevaba da ortak olacağını bildirmektedir. Bütün bunlardan anlaşılan toplumsal sorumluluğun aynı zamanda toplumun varlığı ve güvenliğini birebir ilgilendiren bir yükümlülük olduğudur. Bu sorumluluk alanı daha ziyade dünya hayatında varlık ve güvenlik alanlarında işlediğinden dinî, ahlakî ve uhrevî boyutu olmakla birlikte özellikle hukukî, cezaî boyutu bu açıdan öne çıkmaktadır.

Sonuç olarak gerek Kur'ân'da, gerekse hadislerde bireyle toplumun birbirinden bağımsız olarak ele alınmadığı, toplumun bireyden dolayı anlam kazandığı ve onun bireysel ve toplumsal sorumluluklarının var olduğu anlaşılmaktadır.807 Bununla birlikte birey her ne kadar toplumun eğitip şekillendirdiği varlık ise de topluma hakim olan değer ve normların fıtratla çatışması halinde kişinin sahip olduğu evrensel nitelikli fıtrat gerçeğinden hareketle808 hem doğruyu bulma, hem de içerisinde yaşadığı toplumu ıslah etme potansiyeline sahip olarak yaratılmıştır. Bu durumda kişinin toplumu ıslah çabası onun toplumsal sorumluluğudur809 ve onu yapıp yapmadığından sorgulanacaktır. Bu yüzden ıslah sorumluluğu olarak nitelenebilecek “emr-i bi’l-ma’rûf ve nehy-i ‘ani’l-münker/iyiliği emredip kötülükten alıkoyma” görevi gerek herhangi bir toplumda yaşayan Müslüman’ın, gerekse İslâm toplumunun hayatında önemlidir ve İslâm toplumunda bu görev kurumsallaşmıştır. Bu görev anlayışı inanan bireye toplumsal sorumluluk bilinciyle hareket etmesini, daha kontrollü ve dengeli yaşamasını sağlamaktadır. Toplumsal sorumluluğun ne olduğu ve nasıl bir çerçevede işlediği ortaya çıktıktan sonra bu sorumluluk alanları üzerinde kısaca durulacaktır.