• Sonuç bulunamadı

Modernizm Medeniyet Farklılığı

3. KÜLTÜR MODERNİZM VE MEDENİYET

3.2. Modernizm Medeniyet Farklılığı

Sanayi devrimiyle birlikte başlayan bu dönemde özgür akıl ve özgür bireye ulaşma iddiasıyla yola çıkan aydınlanma düşüncesi felsefeyi kullanarak376 Batı aklını araçsal akıl haline dönüştürmüş ve bu aklı kendi egemenliğini diğer tüm kültürlere dayatma amacına hizmet eden bir araç haline getirmiştir.377 Aynı şekilde özgür toplum iddiasıyla yola çıkan sosyoloji de bir iktidar tasarımı olarak araçsal ve inşacı bir karaktere bürünmüştür.378 Bilim, felsefe, sosyolojide olduğu gibi din ve ahlak alanlarında da Batı dünyası büyük bir sarsıntı geçirmiştir.379

Genelde öteki diye tanımlanan tüm toplumlar için modernleşme bir bilim siyaseti, kültür ve yeryüzünü homojenleştirme projesi olarak üretilmiştir.380 Modernizmi eleştiri şekliyle bilinen post-modern/modernizm karşıtı veya modernizm

374 Aslında kültür pozitif/olumlu bir değer ve anlam ifade ettiğinden emperyal gibi negatif/olumsuz anlam ifade eden bir kavramla bir arada bulunmaması gereken bir sözcüktür. Ancak Kültür Emperyalizmi sosyolojik bir kavram ve bir vakıa olduğundan dolayı kullanılmak durumunda kalınmıştır.

375

Spengler, s. 49-50.

376Spengler, s. 57-59. Yazar burada sistemli felsefenin xvııı. Yüz yılın sonunda bittiğini, ahlakî felsefenin devrini kapattığını, saf bir medeniyetin ifadesi olan şüpheciliğin kalktığını, Batı Avrupanın felsefî olmayan bir felsefeyi benimsediğini böylece yüksek düşüncenin genel ve ebedî doğrularının geçerliliğini kaybedip doğrunun izafî/göreceli hale geldiğini ifade etmektedir. Bu dönem Batının medeniyet vasfını yitirip modernizme geçtiği süreçle yaklaşık olarak örtüşmektedir.

377 Solmaz Zelyut Hünler, İki Adalet Arasında, Ankara, 1997, s. 6; Ahmet Çiğdem, Akıl ve Toplumun Özgürleşimi, Ankara, 1997, s. 27-28.

378 Ergün Yıldırım, Değişen Din Anlayışının Sosyolojisi, İstanbul, 1999, s. 18-22. 379 Şeriati, Medeniyet ve Modernizm, s. 90-93.

ötesi dönem381 de aslında aynı projenin muhalif duruşu kırmaya yönelik daha yumuşak bir versiyonu ve bir anlamda modernizmin bilinci olarak kendini göstermiştir.382 1980’li yıllardan sonra popüler şekliyle tartışılmaya başlanan çok boyutlu383 küreselleşme de tarihsel perspektiften bakıldığında sanayi devriminden bu yana süreklilik arz eden kapitalist sistemin 70’li yıllarda başlayan ve halen süren bir iç evresi olarak tanımlanmaktadır.384 Dolayısıyla değişik dönemlerde farklı isimlerle üretilen bütün bunlar (modernizm, post-modernizm, küreselleşme vs.) sonuçta toplumları yeniden yapılandırıp, toplumsal ilişkileri de buna göre düzenleyerek emperyal amaçlı kültür ve yeryüzünü homojenleştirme projesinin değişik versiyonlarıdır. Temelde insana, evrene ve hayata farklı ve seküler bir bakışı dayatan zihniyet inşâsını esas almaktadır.

Proje genelde hükmeden konumda, güdümlü, dayatmacı, insan ve toplumun anlam ve değerini yok sayan bir anlayışla uygulanmıştır.385 Bütün Doğunun ve -tabii ki İslâm dünyasının da tek tipleştirilmesi, sömürülebilmesi ve modernleştirilmesinin eğitsel/kültürel karşılığı olarak bilimsel ve akademik düzeyde faaliyet yürüten oryantalizm üretilmiştir.386

1312’de Viyana’da yapılan kilise şûrasında alınan kararla temelleri atılan oryantalizm387 düşünsel, siyasal ve kültürel bir olgu olduğundan siyasal emperyalizm tarafından yönetilmiştir.388 Toplumların zorunlu olarak yüzleştiği modernleşme

381 Modernizmin eleştirisi hususunda geniş bilgi için bkz:Dursun Çiçek, Postmodernizmin İslâmcılar Üzerindeki Etkisi, Kayseri, 1997, s. 41-49.

382 Çiçek, s. 64-65.

383 Küreselleşme; Ekonomik, Siyasal, Sosyal, Teknolojik, Finansal, Coğrafî, Kültürel ve Ekolojik küreselleşme olmak üzere toplam sekiz sınıfta tasnife tabi tutulmuştur. Geniş bilgi için bkz: Burak Ülman, Uzun Süreçte Küreselleşme: Bir Sihirli Kavramı Tarihteki Yerine Koyma Denemesi, 15.12.2004 tarihli http://bilgitoplumu.blogspot.com/_bilgitoplumu_archive.html. Sahifesi.

384 Ülman, a.g.mk.

385Frantz Fanon, Siyah Deri Beyaz Maskeler, çev: Mustafa Haksöz, İstanbul, 1996, s. 212. (Fanon burada gerek Afrika’da gerekse Hindi-Çin’de meydana gelen ayaklanmaların temelinde halkın kendi kültürlerini keşfedip ona sahip çıkmak gibi bir sebebin değil bilakis oluşturulan kültürün solunması imkansız bir atmosfer meydana getirmesinden kaynaklandığını ifade etmektedir.) 386

Muhammed El-Behiy, İslâmî Düşüncede Oryantalist Etki, çev: İbrahim Sarmış, İstanbul, 1996, s. 217-220. (Yazar , oryantalizm ve misyonerliğin emperyalizmin iki ayağı olduğunu, misyonerliğin faaliyetlerini halk düzeyinde yürüttüğünü oryantalizmin ise çalışmalarını bilimsel ve akademik düzeyde sürdürdüğünü iddia etmektedir.)

387 Edward W. Said, Şarkiyatçılık, çev: Berna Ülner, İstanbul, 2001, s. 59.

388 Said, s. 22-23. Ayrıca Said; oryantalizmin sömürge yönetimini her şey olup bittikten sonra değil baştan beri temellendirdiğini ifade ederek onun masum olgusal bir öğreti olmayıp düşünce üzerindeki bir dizi zorlama ve sınırlama olduğunu dile getirmektedir. Bunun da ötesinde oryantalizmi aşamalar halinde değerlendirip onun kurumlarıyla içeriğindeki büyük ilerlemenin Avrupa’nın eşi görülmedik sömürgeleştirme/yayılma dönemiyle çakıştığını, bu bağlamda 1815

kültürleşerek ve güdümlü olmak üzere iki şekilde gerçekleşmiştir. Buna mutlak ve kontrollü modernleşme de denilmektedir.389 Oryantalizm modernleşmeyi kültürleşerek gerçekleştiren toplumlarda sürecin bilimsel alandaki dış ayağı veya onu yönlendiren dış faktörüdür.390

Görüldüğü gibi gerçekleştiği şekle bakılmaksızın her toplum için modernleşmenin alanı düşünsel, siyasal ve kültüreldir.391 Modern devlet de ancak bu tür bir kültür aracılığıyla toplum denilen sentetik yapıyı ulusallaştırmış ve sekülerleştirmiştir. Bu açıdan modernleşme sürecinde üretilen kültür ulusal ve sekülerdir.392 Her şeye rağmen modernleşmeyi kültürleşerek yaşayan toplumlar yeniden değer, kültür ve medeniyet üretme potansiyelini barındırırken, bu süreci güdümlü ve sömürgeleşerek tamamlayan toplumların böyle bir potansiyel ve ihtimalleri de gözükmemektedir.393

Kısaca Batı dünyası felsefe, sosyoloji, siyaset, iktisat vb. bilim dallarını modernleşme ve modernleştirme adıyla temelde üretmek, kazanmak ve bunun için de sömürmek amaçlarına kurban ederek, hem bu bilim dallarına hem de bunların modernleştirmek/sömürgeleştirmek için bir araç olarak kullanıldığı toplumlara karşı haksızlık etmiş ve etmeye devam etmektedir. Dolayısıyla değer üretme ve eşyaya anlam kazandırmadan uzak bu dönemlere sanayi çağı, emperyal çağ, modernizm veya teknolojik çağlar denilebilir. Ancak bunların gerçek anlamda kültür ve medeniyet kavramlarıyla ilişkilendirilmesinin bu kavramlara yapılabilecek en büyük haksızlık olduğu açıktır.394 Çünkü bu süreçte üretilenler medeniyet değil modernizmdir. Zikredilen amaçlar uğruna üretilen modernizm ise gücü, iktidarı ve

den 1914’e kadar doğrudan Avrupa yönetimindeki sömürgelerin kapladığı alan yeryüzünün % 35’inden % 85’ine çıktığını, tüm kıtaların bu yayılmadan payını aldığını ancak Asya ve Afrika’nın en çok etkilenen kıtalar olduğuna dikkat çekmektedir. Geniş bilgi için bkz. Said, s. 49 vd. Ayrıca Said’in “Şarkiyatçılık” ının değerlendirme ve eleştirisi hususunda geniş bilgi için bkz: Şerif Mardin, Oryantalizmin Hasıraltı Ettiği, Doğu Batı Düşünce Dergisi, Ankara, 2002, yıl: 5, sayı:20, s.111-116; Aslı Çırakman, Oryantalizmin Varsayımsal Temelleri, Doğu Batı, aynı sayı, s. 181- 198; Ahmet Ulvî Türkbağ, Şark’a Dair Miladın 24.yılında Şarkiyatçılık, Doğu Batı, aynı sayı, s. 199-209; B.Babür Turna, Şarkiyatçılığı Anlamak Edward Said’in “Şarkiyatçılık” ı Üzerine Notlar, Doğu Batı, aynı sayı, s. 211-232.

389 Güngör, Kültür Değişmesi ve Milliyetçilik, s. 21.

390 Mehmet Akgül, Türk Modernleşmesi ve Din, Konya, 1999. s. 46-47. 391 Akgül, s. 47.

392 Bulaç, Tarih, Toplum ve Gelenek, s. 179. 393 Şeriati, Medeniyet ve Modernizm, s. 43.

kazanmayı kutsayan bulaşıcı ve kendi sonunu hazırlayan ölümcül bir hastalıktır.395 Bu çerçevede taşıdıkları tüm boyutlarıyla birlikte bilim ve teknik, sanayileşme, ilerleme, çağdaşlaşma kavramları396 da modernizm gibi medeniyetle birlikte anılan kavramlardır. Bunların hangi dönem ve bağlamda ne tür bir amacı ifade için kullanıldığını tespit etmek onların gerçek anlamını da ortaya koyacaktır.397 Bu kavramların bazen medeniyetin vazgeçilmez unsurları olarak, bazen de tıpkı modernizm gibi onunla taban tabana zıt bir olguyu ifade bağlamında kullanıldığı görülmektedir.398 Dolayısıyla onların kullanım kargaşası, dönem, bağlam ve amacının tespitiyle giderilebilmektedir.

Kullanılan teknik araçlar, tüketim tarzının değişmesi, giyim kuşam ve her türlü biçimsel değişiklikler hem bir toplumun birkaç yılda ithal edebileceği modern ürünler koleksiyonu hem de modernizmi sembolize eden yansımalardır. Sadece bunları dış dinamiklere dayalı olarak gerçekleştiren toplumlar modernize olmuş olabilirler, ancak medenileşmek farklı bir olgudur. Medenileşmek insanı belli bir aşamaya ulaştıran bir iç durum, zihniyet ve bununla barışık bir dış dünya algısıdır.

Hayatı iç ve dış dünya bütünlüğü ve barışıklığı içerisinde algılayamayan insan ve toplumlar onu parçalamakta, imar ve ıslah etmek için görevlendirildiği evreni bir emanet-emanetçi ilişkisi içerisinde değil de meydan okuyucu tarzda tahrip ederek ona yabancılaşmaktadır. Özellikle kendi tabii kültürlerinden kopararak modernizmi güdümlü bir tarzda gerçekleştiren toplumlara Batının medeniyet adıyla399 dayattığı, parçalanmış bir hayat ve kendisine yabancı olunan bir evren algısıdır.400 Bu algı değer ve anlamdan arınmış ve tamamen seküler bir temele oturmaktadır. Modern Batı algısı ve bu algının ürettiği kültür bütün manevî, dinî ve ahlakî anahtar kavramları olduğu gibi “medeniyet” kavramını da adeta semantik bir değişime tabi tutarak401 içini boşaltmakta, buna mukabil tabii kültürle üretilen medeniyet ise onu üreten toplumların sahip olduğu dini, ahlakı, tarihi, ruhu, özü, aşk ve anlamı ortaya

395 Kelim Sıddıkî, Modern Ulus-Devlet ve Ötesi, çev: H. Sırçancı-M.Yörükoğulları, İstanbul, 1998, s. 68.

396 Bu kavram ve boyutları hk. geniş bilgi için bkz. Pazarbaşı, s. 27-30.

397 Bu kavramların değerlendirilmesi, teknolojik gelişme ve değişmelerin insan ve toplumların kültür ve davranışları üzerindeki olumlu ve olumsuz etkileri hususunda geniş bilgi için bkz: Güngör, Kültür Değişmesi ve Milliyetçilik, s. 22-36; Dönmezer, Sosyoloji, s. 447-448.

398 Pazarbaşı, s. 30.

399 Şeriati, Medeniyet Tarihi, I, 22-23.

400 Şeriati, Medeniyet ve Modernizm, s. 33-34; Pazarbaşı, s. 28-29. 401 Bulaç, Tarih, Toplum ve Gelenek, s. 21.

koyduğu tüm mamullere yansıtmaktadır.

Değer ve anlam kazandırmadan uzak, sömürebilme amacına dayalı bu dönem ve olguya yani modernizme eleştiri olarak ortaya çıkan post-modern zamanlarda da durum bundan farklı olmamaktadır. Gelişen enformatik teknoloji birey ve toplumların bilincini yapılandırmaya yönelik olarak kullanılmakta402 ve bilgi bunlar aracılığıyla tek tipleşen kalıplara sokulmaktadır.403 Bu durum modern dönemlerden beri süregelen iktidar-özgürlük vb. problemleri çözemediği gibi problemlerin sadece post-modern versiyonunu önümüze koymaktadır.404

Modernizm, post-modernizm ve küreselleşme süreci seküler bir dünya tasavvuru öngörmekte, bu tasavvur da sadece İslâm’la degil, her otantik, semavî din ile çatışmayı beraberinde getirmektedir. Eşyanın hakikati ve insanın nihaî kurtuluşunu birey ve tarih üstü aşkın bir gerçekliğe bağlayan din ile gerçekliği Aydınlanma’nın özgür bireyine ve onun kainat kurgusuna indirgeyen seküler tasavvur arasındaki gerilim, modernizmle başlayıp hâlâ devam eden sürecin önemli sonuçlarından biridir. Dinî veya değer eksenli bir bakış açısıyla düşünüldüğünde "dünyayı sahiplenmek”, yani onu mamur hale getirmek ve "adaleti tesis etmek" ile, insanın nihai kurutuluşu arasında bir çelişki olmamasına rağmen, ön-kabuller üzerine kurulan bu süreç içerisindeki seküler idrak arasında temel farklılıklar ortaya çıkmaktadır. Bir başka deyişle dünyayı kendi içinde kapalı ve diğer âlemlerle ilişkisi koparılmış bir yapı olarak kurgulayıp imar etmek ile onu daha büyük bir evrenin parçası olarak görüp imar etmek arasındaki farkı, sürecin üzerine oturduğu hümanist ahlâk öğretileriyle aşmak mümkün görünmemektedir.405 Dolayısıyla bu süreç sadece insan doğasına (özelde Batılı insana) değer yükleyip toplumların yaşam konforunu yükseltmeye yaramıştır.406 İnsanın yaşam konforunun dışındaki varlık ve alanlara değer, anlam atfetmek veya bunları üretmek gibi kültür ve medeniyetin en belirgin özelliklerinden uzaklaşarak toplumların geleceğini tehdit etmiş, etmeye de devam etmektedir.407

Toynbee Batının medeniyet adıyla sunduğu bu olguyu eleştirisi bağlamında;

402 Zelyüt Hünler, s. 7-8. 403 Said, s. 35-36. 404 Zelyüt Hünler, s. 7-8.

405 İbrahim Kalın, Kültürel Çoğulculuk ve Evrensel Değerlerin Kabulü Olarak Küreselleşme, Bkz: Türkiyede ve Dünyada Yarın Dergisi, İstanbul, sayı: Haziran 2002.

406 Sıddıkî, s. 65-66; Zelyüt Hünler, s. 8-9. 407 Zelyüt Hünler, s. 8-9.

dünyanın bir taraftan beklenmedik bir şekilde insancıl duygularla dolduğunu, diğer taraftan da işitilmemiş derecede bir sınıf mücadelesinin, milliyetçiliğin ve ırkçılığın içine battığını ve bu taleplerin soğukkanlı, bilimsel kılıflar içerisinde sunulan zulümler olduğunu ifade etmektedir. Bunun da ötesinde bu iki zıt düşünce ve davranış biçiminin nasıl olup da aynı dünyada, aynı ülkede, hatta aynı ruhta bulunabildiğini sorgulamaktadır.408 Yıllar öncesinden bugünü okurcasına yapılan daha sert eleştirileri İsmet Özel Dixon’dan şu şekilde aktarmaktadır: “onun (bilimin) hayatın bütün yalınlığını ve yumuşaklığını, dünyanın bütün güzelliğini yıktığını görüyorum, medeniyet maskesi altında barbarlığı ihya ettiğini görüyorum, insanın zihnini karartıp kalbini katılaştırdığını görüyorum, eskinin binlerce savaşını gölgede bırakacak insanlığın emek ürünü bütün gelişmelerini kana batmış bir kaosla ezecek bir büyük çatışmalar çağı getireceğini görüyorum.” 409

Görüldüğü gibi Batı Dünyası modernizm ile birlikte tıpkı Semud kavmi gibi maddî, fizikî imarete yönelip edindiği bu güce yaslanarak manevî imareti yok sayan, değer ve anlamı dikkate almayan, insana, evrene ve hayata farklı bakış açısı getiren bir zihin ve anlayış inşâsı üzerinde yoğunlaşmıştır. Bu durum insan ve toplumları hilafet, emanet, imaret ve adalet gibi konum ve misyonlarından uzaklaştırıp yeryüzünü huzursuzluk, zulüm, kaos ve fesada sürükleyerek adeta yaşanmaz hale getirmiştir. Bu da güç, iktidar ve hakimiyeti ele geçirince insanın ürettiği bütün ürünü/değeri ve insan neslini nasıl dönüştürüp/fesada uğrattıklarını,410 toplumsal yapıyı nasıl çökerttiklerini411 apaçık ortaya koymaktadır.

Bütün bunlara karşılık kullanıldığı şekliyle sömürgenin keşif kolu olan oryantalizme/şarkiyatçılığa simetrik olarak genelde Doğunun/şarkın, özelde ise İslâm Kültür ve Medeniyetinin emperyal/sömürü amaçlı, siyasî, bilimsel düzeyde Batıyı tanımlama ve yapılandırmaya yönelik garbiyatçılık/oksidantalizm412 gibi bir

408 Arnold Toynbee, Medeniyet Yargılanıyor, çev: Ufuk Uyan, İstanbul, 1980, s. 145.

409 İsmet Özel, Üç Mesele Teknik-Medeniyet-Yabancılaşma, İstanbul, 1984, s. 164. Özel bu ifadeleri Bernard Dixon’ın What is Science For? Adlı eserinden nakletmektedir. Ayrıca Modernizm’in eleştirisi hususunda geniş bilgi için bkz: Sıddıkî, s. 65-68; Rene Guenon, Doğu ve Batı, çev: Fahrettin Arslan, İstanbul, 1980, s. 19 vd.; Şeriatî, Medeniyet ve Modernizm, s. 7-36; İzzetbegoviç, s. 91-101; Bulaç, Tarih, Toplum ve Gelenek, s. 11 vd.

410

Bakara, 2/205. 411 Esed, I, 60.

412 Geniş bilgi için bkz. Hilmi Yavuz, Modernleşme, Oryantalizm ve İslâm, İstanbul, 1999, s. 70-72;

http://www.evimizturkiye.com/Makaleler/ adlı sitede İbrahim Halil Er imzasıyla yayınlanan Oksidantalizm isimli makale.

disiplin tasarlanmamış413 ve üretilmemiş, İslâm Kültürü’nün en güçlü olduğu dönemlerde bile bu yola baş vurulmamıştır.414 Çünkü adalet ve emanet temelinde yürütülen, ilişkili olduğu her şeye değer yükleyip anlam kazandırmayı amaç edinen bir hareket olarak yeryüzünü imar ve ıslah zihniyetiyle, öteki diye bir tanımlamanın yapılması, emperyal bir yayılmacılığın gerçekleştirilmesi bir arada bulunmaması gereken iki farklı dünya görüşünü yansıtmaktadır. Bu yüzden İslâm kültür mirasında bu çerçevede oluşan bir öteki tanımlaması olmamıştır. İslâm değer eksenli insan tanımlaması üzerinde yoğunlaştığı için ayrım genelde zihinsel ve toplumsal bir gerçeklik olan iman-küfür vb. şekillerde itikadî, dinî ve ahlakî alanda elbette söz konusu olmuştur.415 Ancak bu ayrımın özellikle Batı’da XVIII. yüzyıldan itibaren kullanıldığı gibi bir sömürgeci-sömürge şeklindeki ayrımla benzerliği bile yoktur.416

Kısaca Batı’nın İslâm'ı en iyimseriyle “öteki”, en kötümseriyle de "düşman" tanımlaması,417 yani oryantalizm baştan beri âdil, ahlâkî ve objektif değildir.418 Aslında yapılan, “öteki” tanımlaması yerine güç ve iktidarların sömürülerine meşrûiyet arayışı ve kendi toplumlarını manipüle edebilmek amacıyla bir öteki imajı oluşturma gayretidir. Özellikle daha objektif olma iddiasıyla ortaya çıkan XIX. yüzyılın ikinci yarısı ve XX. yüzyılın başlarında yapılan İslâm üzerindeki çok sayıda çalışmalar da oryantalistlerin önceki dönemlerden devraldıkları Doğu ve İslâm imajını değiştirmemiştir. Bu dönemde yapılan çalışmalar Romantizm, Rasyonalizm, tarihî tenkit ve hermenötik gibi düşünce akımları da kullanılarak İslâm'ın evrensel cazibe ve dinamizmden uzak bir gelenek olmaktan ziyade tarihselleşmiş ve izafîleşmiş bir çalışma konusu olduğunu ispat etme gayreti üzerinde

413 Abbasiler döneminde Helen ve Bizans Medeniyetini anlama ve istifade etmeye yönelik Halife Memun’un Bağdat’da Beytul Hikme adlı bir tercüme ve kütüphane bürosu oluşturması belki bu anlamda atılan ilk adımdır. Ancak bu çalışma hem kurumsallaşıp devam edememiş, hem de siyasî ve sömürgeleştirme gibi amaçlara matuf olarak kurulmamıştır. Bkz: Said, s. 59-60.

414 İsmail Çolak, Doğu Neden Terakki Edemedi?, mk. Yeni Dünya Dergisi, İstanbul, sayı. Şubat 2004, kaynak: http://www.yenidunyadergisi.com/artman/exec/search.cgi.

415 Necdet Subaşı, Öteki’nin İnsan Hakları, İslâmiyât Dergisi, c. 2, sayı. 2, Ankara, 1999, s. 88-89. 416 Sosyolojik ve Antropolojik metinlerde ele alınan “Öteki” kavramının bakış açılarına göre değişen

tasnifi ve semantik orijin, yüzyıllara göre değişen anlamları hk. Geniş bilgi için bkz. Subaşı, s. 85- 86.

417 İbrahim Kalın, Batıdaki İslâm Algısının Tarihine Giriş,. Divan İlmî Araştırmalar Dergisi, 2003/2, Yıl. 8, Sayı. 15, s. 29-32. Ayrıca yazının İngilizce orijinali için bkz: Joseph Lumbard, Roots of Misconception: Euro-American Perceptions of Islam Before and After September 11th in Islam, Fundamentalism, and the Betrayal of Tradition (Bloomington, IN: World Wisdom, 2004), pp. 143- 187.

yoğunlaşmıştır.419 Sufizm, siyasî tarih, bilim felsefe vb. konular üzerinde çalışıp İslâm Ortodoksluğunu/popüler İslâm'ı inşâ etme gayreti içerisinde olmuşlardır.420 Bu, bir anlamda Kur'an'ın ve İslâm'ın baş edilemez, meydan okuyucu özelliğe sahip, siyasî ve kamusal talepleri de olan orijinal bir düşünce karşısındaki acziyetlerini yansıtmaktadır. Bir başka deyişle onların bu çaba ve gayretleri; böyle bir orijinal düşüncedense, İslâm'ın kültürünü, farklı disiplin ve yorumlarını yansıtıp, tabii olarak kendi içinde homojenliği olmayan bir İslâm algısını gündemde tutarak, popüler İslâm'a razı olmak zorunda kalışlarının ifadesidir. Oysa gerek popüler İslâm, gerekse üretilen radikalizm veya siyasal İslâm gibi kavramlar, bu uzun soluklu İslâm Medeniyeti eksenli dönüşümü anlamlandırmada cılız kalmaktadır.421

İslâm dünyasında da bir taraftan bazı aydınların gerek oryantalistlerin bu tür çalışmalarından gerekse Batıdaki siyasî ve felsefî akımlardan etkilenerek İslâm'ı onların yöntem ve teknikleriyle seküler bir çerçevede inceleme gayretleri, diğer taraftan ekonomik, siyasî, askerî, felsefî alanlarda yaşanan zafiyet ve olumsuzluklar bu tür öteki imajının oluşmasına imkan vermiştir. Eğitim kurumlarında ve bunların dışındaki alanlarda üretilenlerin kısmen o dönemin baskın ideolojilerine karşı savunma psikolojisi ve cevap yetiştirme aceleciliğiyle ele alınması, Batının İslâm dünyasını inşâya yönelik ve siyasî amaçlı modernleştirme yani sömürgeleştirme faaliyetlerine muhalefet eden düşünce akımlarının İslâm’ı da ideolojik ve siyasî söylem kalıpları içerisinde sunmalarına neden olması, İslâm’ın din, ahlâk ve çözüm üretme gibi özelliğinin objektif bir şekilde ve yeterince sunulamaması gibi olumsuzluklar, Batının bu imaj üretimine katkı veren, çanak tutan sebeplerin bir kısmıdır.

Ayrıca Müslüman aydın ve toplumların proje olarak gündeme gelen modernizmin hem bizzat kendisine hem de zikredildiği şekliyle dayatmacı ve hükmeden tarzda sunuluşuna itiraz edişleri onların modern olanla modernizmi birbirinden ayırt etmelerine de imkan tanımamıştır. Oysa İslâm sekizinci asırda Müslümanların medeniyetine dönüşürken o güne kadar ortaya çıkan binlerce yıllık tarihî insanlık tecrübesi süzülerek içselleştirilmiş, bu tecrübe İslâm’ın süzgecinden geçirilip mezc edilerek İslâm Medeniyeti haline dönüştürülmüştür. Dolayısıyla bu

419 Kalın, s. 30. 420 Kalın, s. 30.

421 Ahmet Davutoğlu, Medeniyetlerin Ben İdraki, mk. Divan İlmî Araştırmalar Dergisi, İstanbul, Y. 2, sayı: 3, 1997/3, s. 5-6.

anlayış modern olan karşısındaki tutumla modernizme karşı tutumun aynı olmayıp farklılık arz etmesi gerektiğini ortaya koymaktadır. Bu tutumu istenilen ölçüde gerçekleştiremeyen İslâm dünyası modern olanı elde etme noktasında başarısız olmuştur.

Sonuç olarak buraya kadar verilen bilgilerden insanla nesneler sistemi arasındaki ilişkiyi sadece bilgi düzeyinde ele alıp kültürleşemeyen bilim ve tekniğin