• Sonuç bulunamadı

Nesil Güvenliği ve Toplumsal Sınanma

4. KUR’ÂN’DA TOPLUMSAL SINANMANIN ALANLARI

4.2. Nesil Güvenliği ve Toplumsal Sınanma

Nesli korumanın toplumsal bir sorumluluk ve her sosyal sorumluluğun toplumsal sınanma alanı olduğu belirtilmişti. Nesli korumayla kastedilenin, zina fitnesi karşısında anlamlı ve güçlü aileler tesis ederek, bu çerçevedeki evliliği olabildiğince kolaylaştırıp, teşvik etmek ve ailenin kuruluşuna toplum olarak yardımcı olup, katkı vermek, bir emir ve toplumsal sorumluluktur.1075 Başlangıçta bir bütünün iki parçasından oluşan aile,1076 erkek ve kadının birbiriyle olan ilgi, ilişki ve iletişiminin niteliğine göre şekil almakta ve hayatın bütün alanlarını olumlu veya olumsuz bir şekilde etkilemektedir. Nesil güvenliğinin toplumsal sınanma bağlamında temelini kadın erkek arasındaki ilgi, iletişim ve ilişki teşkil etmektedir. Bunların meşrû ve makûl bir çerçevede seyri toplumsal yapının da bu çizgide devamını sağlamaktadır. Eşlerin, çocukların birbiri için sığınak, huzur ve güvenlik

1072 Kemalî, a.g.drg, s. 41. 1073

Tirmizî, Fiten, 30, h.no: 2195. 1074

Müslim, İman, 176; Tirmizî, Fiten, 30, h.no: 2197.

1075 “Aranızdaki bekârları, kölelerinizden ve cariyelerinizden elverişli olanları evlendirin. Eğer bunlar fakir iseler, Allah kendi lütfu ile onları zenginleştirir. Allah, (lütfu) geniş olan ve (her şeyi) bilendir.” (Nûr, 24/32.)

kaynağı olduğu bir toplumda aile kurumu, toplumsal yapıdaki huzur ve güvenliğin de geleceği ve sigortasıdır. Dolayısıyla bu çerçevedeki güçlü aileyi tahkim kılmak ve korumak,1077 bir anlamda nesli ve toplumu korumak olduğundan, bu husus aynı zamanda toplumsal sorumluluk ve sınanma alanıdır.

Bunun aksine her iki cinsin biyolojik, psikolojik vb. taleplerini sadece cinsellik ve dünyevî arzuların tatmini temelinde ele alıp, kadını erkek için, erkeği de kadın için bir fitne/ayartı unsuru, hayatı da lüks ve debdebe özleminin girdabına sokan zihniyet; aileyi ve dolayısıyla toplumsal yapıyı tahrip etmektedir. Ailenin taraflarından biri veya her ikisini bir şekilde etkileyen bu durum ailevî huzursuzlukların da kaynağını oluşturmaktadır. Bu sebeple Kur’an; dünyevîleşmeden/lüks ve debdebe tutkusundan Peygamber Hanımlarının bile tamamen kurtulamadıklarını ifade etmektedir: “Ey Peygamber! Eşlerine şöyle söyle: Eğer dünya dirliğini ve süsünü (refahını) istiyorsanız, gelin size boşanma bedellerinizi vereyim de, sizi güzellikle salıvereyim. Eğer Allah'ı, Peygamberini ve ahiret yurdunu diliyorsanız, bilin ki, Allah, içinizden güzel davrananlar için büyük bir mükâfat hazırlamıştır.”1078 Peygamber(s.)’in zevcelerinin Kurayza ve Nadir Yahudilerinden elde edilen ganimetleri görünce, O’ndan zinet elbiseleri ve daha fazla nafaka istemeleri üzerine nazil olduğu rivayet edilen1079 ayetlerdeki ifadeler aslında inananlar için ideal bir aile örneği sergileyen Peygamber(s.)’in hanesinin üzerine oturduğu temel değerleri ve hayat anlayışını yansıtmaktadır. Bu örneklik, helal-haram açısından değil, dünyanın süs ve cazibe bağlarından sıyrılıp gerçek hürriyeti yaşama noktasındaki hassasiyete vurgu yapma açısındandır.1080 Bu hususta Peygamberimiz (s.)’in eşlerini dünya ile ahiret hayatı arasında tercih anlamına gelen nikahta muhayyer bırakması, hanımlarının da Peygamberi, yani ahireti tercih etmeleri1081 inanan bütün ailelere mesaj vermektedir.

Ayrıca gerek dünyanın süs ve cazibesini talep etme hususundaki hassasiyet, gerekse zinaya yaklaştırıcı unsur olarak nitelenebilecek erkeklerle çekici tarzda konuşma, süslerini açığa vurarak ortaya çıkma gibi davranışların yasak oluşu bütün

1077 “Ey inananlar! Kendinizi ve ailenizi/çoluk çocuğunuzu cehennem ateşinden koruyun; onun yakıtı, insanlar ve taşlardır…” ( Tahrîm, 66/6.)

1078 Ahzâb, 33/28-29.

1079 Bu rivayetler hk. geniş bilgi için bkz: Taberî, XXI, 175-177; Vahidî, s. 273-276; Çetiner, II, 718- 723; Yazır, VI, 3888-3889.

1080 S. Kutup, Fî Zilâl, İstanbul, tsz, XII, 11-13. 1081 Yazır, VI, 3889.

inananlar için bağlayıcılık arz etmektedir. Bunların zikredildiği ayetlerin1082 başında geçen “Ey Peygamber hanımları! Siz, kadınlardan herhangi biri gibi değilsiniz…” şeklindeki ifadeden, bunların Peygamber hanımlarına yasaklandığı, diğer inanan kadınların bunları yapabileceği anlamı çıkarılamaz.1083 Nitekim Ey Peygamber hanımları diye başlayan hitabın daha sonraki ayette1084 örnekten yola çıkarak asıl muhatap kitleyi Müslüman erkek ve kadınlar, İnanan erkek ve kadınlar…şeklinde belirlediğinden de anlaşılmaktadır. Ayrıca ırzlarını korumayı ve tesettürü/örtünmeyi emreden, harama bakmayı yasaklayan hükümler içeren ayetlerin başındaki Mümin kadınlara da söyle...1085 ve …Mü’minlerin kadınlarına söyle…1086 şeklindeki ifadeler emrin bütün inanan kadınları da muhatap aldığını ortaya koymaktadır. Bununla birlikte Kur’ân; özellikle dokunma, bakma vb.1087 zinaya yaklaştırıcı unsurlardan uzak durulmasını da şu şekilde emretmektedir: “Zinaya yaklaşmayın. Çünkü o, çok çirkin bir iş ve kötü bir yoldur.”1088 Bu ayet; başka ayetlerde zikredildiği üzere1089 zinanın bizzat kendisini yasakladığı gibi, buna ilaveten ona yaklaştırıcı unsurları da yasaklamaktadır. Çünkü; yaklaşmayı yasaklamak, fiilin işlenmesini yasaklamaktan daha belîğ ve vurgulu bir ifadedir.1090 Kısaca ayet fuhuş ve zinaya karşı fert ve toplumu uyarmakta, ona yönelten veya ona sebep olabilecek her türlü eylem ve söyleme karşı onları ikaz etmektedir. Özellikle topluma zinayı önleyici, ve ona yönelten sebep ve araçları ortadan kaldırıcı tedbirleri almayı emretmektedir. Bu yüzden toplum zinayı ortadan kaldırıcı bir çevre ve çerçeve oluşturmak amacıyla gerek eğitsel, gerekse hukûkî yöntemleri kullanmak durumundadır.1091 Bu; salih ve sahih bir neslin muhafazası hususunda toplumsal bir sorumluluk ve sınanma alanıdır.

Bu yüzden İslâm; suç ve şerden önce evvel emirde onlara götüren suç unsurlarını ortadan kaldırmayı/sedd-i zerâiyi öngörmekte, buna rağmen zinayı

1082 Ahzâb, 33/32-33.

1083 Mevdûdî, Tefhîm, IV, 410-411. 1084 Ahzâb, 33/35. 1085 Nûr, 24/31. 1086 Ahzâb, 33/59. 1087 Sabûnî, II, 59. 1088 İsrâ, 17/32. 1089

“Onlar Allah ile birlikte başka ilaha dua etmezler. Haksız yere, Allah'ın haram kıldığı kimseyi öldürmezler ve zina da etmezler. Kim bunları yaparsa cezaya çarpar. Ona kıyamet gününde kat kat azap verilir ve o azabın içinde alçaltılmış şekilde ebedî bırakılırlar.” (Furkân, 25/68.) 1090 Sabûnî, II, 59.

irtikab edenlere ise cezaî müeyyideler sevk etmektedir.1092 Dolayısıyla aileyi oluşturan taraflar veya kadın ve erkek birbirleri için bir sığınak, huzur ve güvenlik kaynağı olma ihtimali ile birlikte, bir fitne, ayartı ve imtihan vesilesi olma potansiyelini de taşımaktadırlar. Nitekim kadının ticarî ve cinsel bir meta olarak algılandığı zaman ve toplumlarda kadın ciddî bir ayartı ve imtihan vesilesidir. Bu bağlamda peygamberimiz(s.)’in “Benden sonra erkekler için kadınlardan daha zararlı fitne/sınanma aracı bırakmadım.”1093 şeklindeki hadisi de buna yöneliktir. Aynı şekilde kadınlar için erkeklerin de bir ayartı, sınanma aracı olabileceği; Hz. Ömer’in kadınları etkileyen Nasr b. Haccac’ı Medine’den uzaklaştırmak şeklindeki uygulamasından da anlaşılmaktadır.1094 İletişim araçlarının bu denli yaygınlaştığı bir dönemde kadının veya erkeğin bir fitne, ayartı unsuru oluşunu engellemek; onları toplumdan tecrit edip, ev vb. yerlere mahkum etmek suretiyle sağlanamayacağı açıktır. Bu bağlamda insanoğlu kadını ve erkeğiyle toplumsal bir varlık olmasına rağmen, özellikle kadının sosyal statüsü tarih boyunca tartışılmış ve tartışılmaya da devam etmektedir. Tartışmanın temelinde kadın olgusuna yüklenen anlam ve değer yatmaktadır. Belli dönemlerde eve mahkum edilerek, sadece ev-çocuk-eş üçgeninde değerlendirilmiş, kimi dönemlerde ise, fıtrî, kadın halinden, yani eş ve anne kimliğinden sıyrılarak sadece cinselliğiyle öne çıkarılan ve kabul gören bir fitne, ayartı unsuru olarak algılanmıştır. İslâm kadının toplumsal statüsünü; onu değersizleştiren ve mutsuz eden bu iki uç arasından kurtarıp, bütün alanlarda olduğu gibi bu alanda da bir denge üzere oturtmuştur. Kadının toplumsal hayata katılımı; onun cinsel kimliğine, eş ve anneliğine yabancılaşmadığı ve yukarıda zikredilen çerçeveyi zorlamadığı sürece değer ve anlam ifade etmektedir. Yani onun bu doğrultudaki katılımı hem ona saygın bir hüviyet kazandırır, hem de salih ve sahih bir toplumun oluşmasına katkı verir. Zaten Kur’ân; onun hayata katılımını tartışmaya açmayıp, katıldığı sosyal hayatta yukarıda kısmen zikredildiği gibi iffet ve vakarıyla duruşunu sağlayan gerekli ilkelerden bahsetmektedir. Aynı durum erkekler için de söz konusudur.

Sonuç olarak nesil emniyetini sağlamak; bir yönüyle kadın erkek arasındaki bakış açısı, ilgi, iletişim, ilişki biçim ve niteliğiyle alakalı bir durumdur. Bunların yukarıdaki çerçeve doğrultusunda, meşrû ve makûl bir çizgide yürüdüğü sürece

1092 Nisâ, 4/15-16; Nûr, 24/2.

1093 Buharî, Nikah, 171; Tirmizî, Edeb, 31; İbn Mâce, Fiten, 19.

salih ve sahih bir fert, aile ve toplumun inşâ edilmesinin veya korunmasının mümkün olduğu, aksinin ise bireysel ve toplumsal yozlaşma ve çürümeyi kaçınılmaz kılacağı açıktır. Bu yüzden toplumda her iki cins açısından ifsat edici, ahlâkî değerlerden uzaklaştırıcı, zina vb. suçlara teşvik ve tahrik edici söylem, eylem ve görüntüler karşısında toplumsal bir tavır alış zorunluluk arz etmektedir. Bunların toplumda yaygınlaşmasını sağlayan odakların bireysel ya da kurumsal oluşu durumu değiştirmemektedir. Değişmeyen tek şey; bu tür ayartıların/fitnenin toplumu kuşattığında o zulmü işlemeyenlerin de toplumla birlikte yok olacağı,1095 şayet toplumsal bir tavır alınmadığı takdirde toplumun içindeki bu beyinsizlerin yaptıkları yüzünden komple bir toplumun helak olacağı gerçeğidir. Nitekim bu ayetin devamında fitne lafzı kullanılarak bu işin Allah’ın bir imtihanı olduğu da ifade edilmektedir.1096 Dolayısıyla insanoğlunun erkeği ve kadınıyla yeryüzünde varlıksal değil de anlamlı bir varoluşu, zikredilen çerçevede nesil emniyetinin sağlanmasıyla mümkündür. Bu nedenle insanın yeryüzünde fiziksel/beşerî varoluşunu nitelikli/vasıfsal bir varoluşa, halife insana dönüştürmek birey ve toplumun toplumsal sorumluluk ve sınanma alanıdır.