• Sonuç bulunamadı

Tapu Tahsis Belgesi Verilmifl Tafl›nmaz›n Do¤al Sit Alan› veya Üçüncü Derece Arkeolojik Sit Alan›nda Kalmas› Mülkiyetin

Kazan›lmas›na Engel Oluflturmaz

ÖZET: Davacı, tapu tahsis belgesine dayalı olarak tapu iptali ve tescil talebin-de bulunmuştur. Tapu tahsis belgesi bir mülkiyet belgesi olmayıp fiili kullanmayı belirleyen ve ilgilisine kişisel hak sağlayan bir zilyetlik bel-gesidir. Tapu tahsis belgesinin varlığı tahsis edilen yerin adına tahsis yapılan kişi veya mirasçıları adına tescili için yeterli değildir. Tahsis edilen yerin hak sahibi adına tescil edilmesinin koşulları vardır. Birin-ci grup olarak tesBirin-cil ve ilan edilen kültür varlıklarının bulunduğu

taşın-●

mazlar ile birinci ve ikinci derece arkeolojik sit alanları kazanılamaz.

Doğal sit alanları ve üçüncü derece arkeolojik sit alanlarında kalan ta-şınmazların koşulları oluştuğu takdirde kazanılmaları mümkündür. So-mut olayda, taşınmaz doğal sit alanı içinde kalmaktadır. Bu durumda diğer kazanma koşullarının oluşup oluşmadığı araştırılarak sonuca gö-re karar verilmelidir.

➣ 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu m. 11.

D

avacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 17.07.2007 gününde verilen di-lekçe ile tapu tahsis belgesine dayalı tapu iptali ve tescil istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 29.03.2010 günlü hük-mün Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle süresinde ol-duğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kâğıtlar incelenerek gereği düşünüldü:

Karar

Dava tapu tahsis belgesine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.

Davalı, dava konusu taşınmazın sit alanı kapsamında olduğunu, tapu tahsis belgesine dayalı iddianın dinlenemeyeceğini, açılan davanın reddini savunmuş-tur.

Mahkemece dava konusu taşınmazın bulunduğu alanın doğal sit alanı ilan edildiği, bu nedenle 2981 sayılı İmar Affı Yasası’nın uygulama ihtimalinin bu-lunmadığı, gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir

Hükmü, davacı vekili temyiz etmiştir.

Davadaki istemin dayanağı, 20.07.1984 tarihli tapu tahsis belgesidir. Kayıt-lardaki tapu tahsis belgesi verildiğine ilişkin şerhin, daha sonra tahsisi yapan idare tarafından taşınmazın bulunduğu alanın İstanbul III Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu’nun 15.11.1995 tarihli ve 7775 sayılı Kararı ile doğal sit alanı kabul edilmesi üzerine kaldırıldığı görülmektedir. Gerçekten, kı-saca İmar Affı Kanunu olarak bilinen 2981 Sayılı Kanunun “istisnalar” başlıklı 3. maddesi hükmüne göre, kanunun İstanbul ve Çanakkale boğazları ile 2863 sa-yılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu uyarınca belirlenmiş ve belir-lenecek yerlerde uygulama olanağı yoktur.

İstanbul VI. Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğü dosyaya gönderdiği 19.01.2010 tarihli yanıtında dava konusu 862 ada 14 parse-lin “İstanbul Kuzey Kesimi Karadeniz Kuşağı Doğal Sit Alanında III. Derece

Doğal Sit Alanında Bulunduğunu” belirtmiştir. 5563 Sayılı Kanunla değişik 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nun 11. maddesinin 1. fıkrasının 2. cümlesine göre “Ancak Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurullarınca birinci grup olarak tescil ve ilan edilen kültür varlıklarının bulunduğu taşınmazlar ile birinci ve ikinci derece arkeolojik sit alanlarındaki ta-şınmazlar zilyetlik yolu ile iktisap edilemez” hükmü getirilmiş, böylelikle yeni düzenlemede “….birinci grup olarak tescil ve ilan edilen kültür varlıklarının bu-lunduğu taşınmazlar ile birinci ve ikinci derece arkeolojik sit alanlarını” kazanı-lamayacağı öngörüldüğünden doğal sit alanları ve üçüncü derece arkeolojik sit alanlarında bulunan taşınmazların koşulları oluştuğu takdirde kazanılmaları ola-naklı hale gelmiştir.

Yukarıda belirtildiği gibi taşınmazın “İstanbul Kuzey Kesimi Karadeniz Kuşağı Doğal Sit Alanında III. Derece Doğal Sit Alanında Bulunduğu” saptan-dığından olayda 2981 Sayılı Kanunun 3. maddesinde öngörülen istisna hüküm-leri uygulanamaz.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 04.12.1996 tarihli ve 1996/14-763-864 sayılı kararında da belirtildiği gibi, tapu tahsis belgesi bir mülkiyet belgesi ol-mayıp yalnızca fiili kullanmayı belirleyen ve ilgilisine kişisel hak sağlayan bir zilyetlik belgesidir. Tapu tahsis belgesinin varlığı tahsis edilen yerin adına tah-sis yapılan kişi veya mirasçıları adına tescili için yeterli değildir. Tahtah-sis kapsa-mındaki yerin hak sahibi adına tescil edilebilmesi için;

- Hukuki yönden geçerliliğini koruyan bir tapu tahsis belgesinin bulunması, - Tahsise konu yerde 3194 Sayılı Yasanın 18. maddesi uyarınca imar planı veya 3290 Sayılı Yasa ile değişik 2981 Sayılı Yasa uyarınca ıslah-imar planları-nın yapılmış olması,

- İlgilisine, tapu tahsis belgesi gereğince bir başka yerden tahsis yapılmamış olması,

- Tahsise konu yerin kamu hizmetine ayrılmamış ve imar planına göre ko-nut alanında kalmış olması,

- Tahsise konu yer ile tescili istenilen taşınmazın aynı yer olup olmadığı ve taşınmazın niteliklerinin belirlenmesi amacıyla mahallinde uzman bilirkişiler aracılığı ile keşif yapılması,

- Tahsise konu arsa bedelinin ödenmiş olması, ödenmemiş ise taşınmazın dava tarihindeki rayiç değerinin uzman bilirkişiler aracılığı ile saptanarak hü-kümden önce mahkeme veznesine veya belirlenecek tevdi mahalline depo edil-miş olması.

- İmar parsellerinin oluşturulması sırasında, şuyulandırmaya tabi tutulan parselden 3290 Sayılı Yasa ile değişik 2981 Sayılı Yasanın 18/b-c maddesi uya-rınca düzenleme ortaklık payı kesilip kesilmediğinin, kesilmiş ise uygulanan oranın saptanması gerekir.

Bu durum karşısında yukarıda belirtilen ilkeler de gözetilerek tescil isteği-nin kabulü için yasal koşuların oluşup oluşmadığı araştırılarak sonucu doğrultu-sunda bir karar vermek gerekirken davanın yazılı gerekçe ile reddi doğru olma-mış, bu sebeple hükmün bozulması gerekmiştir.

SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenlerle BOZUL-MASINA, peşin yatırılan temyiz harcının istek halinde yatırana iadesine, 19.01.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

YARGITAY 14. HUKUK DAİRESİ

Tarih: 19.01.2011 Esas: 2010/14341 Karar: 2011/317

Tafl›nmazlar›n Ölçü, Tersimat ve Hesaplamadan Do¤an Yüzölçümü Hatalar›n›n Düzeltilmesi ‹çin Do¤rudan Dava Aç›lamaz; Önce Kadastro Müdürlü¤üne Müracaat Gerekir

ÖZET: Davacı, maliki bulunduğu taşınmazın tapuda yazılı miktardan daha fazla olduğunu iddia ederek yüzölçümünün düzeltilmesi talebinde bu-lunmuştur. Taşınmazların ölçü, tersimat ve hesaplamadan doğan yüzöl-çümü hatalarının düzeltilmesi için doğrudan dava açılamaz; önce ka-dastro müdürlüğüne müracaat gerekir. Kaka-dastro müdürlüğünün yaptığı işlem üzerine bu işlemin iptali için sulh mahkemelerinde dava açma olanağı vardır.

➣ 3402 sayılı Kadastro Kanunu m. 41.

➣ 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu m. 7, 27.

D

avacı vekili tarafından, davalı aleyhine 09.04.2010 gününde verilen dilekçe ile tapuda yüzölçümü düzeltilmesi istenmesi üzerine yapılan duruşma so-nunda; davanın kabulüne dair verilen 02.11.2010 günlü hükmün Yargıtay’ca in-celenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan tem-yiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kâ-ğıtlar incelenerek gereği düşünüldü:

Karar

Davacı, maliki olduğu 214 ada 2 parsel sayılı taşınmazının gerçekte tapuda yazılı miktardan daha fazla olduğunu, yüzölçümünün düzeltilmesini istemiştir.

Davalı idare, husumetin kadastro müdürlüğü’ne yöneltilmesi gerektiğini, davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.

Hükmü, davalı vekili temyiz etmiştir.

Dava, kayıttaki yüzölçümü ile taşınmazın gerçek yüzölçümü arasındaki farklılığın giderilmesi istemiyle açılmıştır. Çapa bağlanmış taşınmazların yüzöl-çümü kural olarak çap kaydının uygulanması ile belirlenir. Ancak, taşınmazla-rın kadastro tespiti sırasında veya sonradan yapılan işlemler nedeniyle ölçü, ter-simat ve hesaplamalardan doğan fenni hatalar ve bundan kaynaklanan yüzölçü-mü hatası varsa bunun düzeltmesi 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 41. madde-sine göre re’sen veya ilgilinin müracaatı üzerine kadastro müdürlüğünce yapıla-bilir. Kadastro müdürlüğünün yaptığı işlem üzerine bu işlemin iptali için de sulh mahkemelerinde dava açılma olanağı vardır.

Somut olayda ise; davacı tarafından anılan yasanın 41. maddesine dayanıla-rak işlem yapılmak üzere kadastro müdürlüğüne başvurulmamış, doğrudan mahkemede dava açılmıştır. Yasada öngörülen işlem basamakları yerine getiril-meden doğrudan açılan davanın dinlenme olanağı yoktur. Mahkemece, açıkla-nan bu hususlar ve HUMK’nun 7. maddesi hükmü gözetilerek idari makamın görevine giren bir iş kendisine arz olunduğundan davanın yargı yeri nedeniyle reddi gerekirken istem hüküm altına alındığından karar bozulmalıdır.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile hük-mün BOZULMASINA, bozma nedenine göre diğer hususların incelenmesine yer olmadığına, 19.01.2011 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

YARGITAY 15. HUKUK DAİRESİ

Tarih: 25.01.2011 Esas: 2010/5256 Karar: 2011/285

Kat Karfl›l›¤› ‹nflaat Sözleflmelerinin Feshine, Fesih Sebeplerine Dayal› Olarak Mahkemece Karar Verilir; Taraf ‹radelerinin Birleflmesi ile de Fesih Gerçekleflebilir

ÖZET: Dava, kat karşılığı inşaat sözleşmesinin feshi talebine ilişkindir. Kat karşılığı inşaat sözleşmesi tapuda pay devrini de içerdiğinden kural olarak mahkeme kararı ile feshedilebilir. Ancak taraf iradelerinin bir-leşmesi ile de fesih gerçekleşebilir. Bu nevi davalarda tarafların fesih konusundaki iradelerinin tespiti yönünden taraflar isticvap olunabilir.

Tarafların iradeleri fesih yönünde ise mahkeme fesih kararı verebilir.

Aksi halde yasal fesih nedenlerinin gerçekleşmiş olup olmadığı araştı-rılmalıdır. Davacı kooperatifin acz içinde olması sözleşmenin feshini gerektiren yasal nedenlerden değildir.

➣ 818 sayılı Borçlar Kanunu m. 355, 358.

H

ükmün temyizen tetkiki davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçe-sinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dosyadaki kâğıtlar okundu, gereği konuşulup düşünüldü:

Karar

Dava, arsa payı karşılığı inşaat yapım sözleşmesi ve ek sözleşmenin feshi-ne, davacı kooperatifin acz içinde bulunduğunun tespitine ve davacı tarafından yapılan konut inşaatlarının fiziki gerçekleşme seviyesinin belirlenmesi istemle-rine ilişkindir. Mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda da-vanın kabulüne dair verilen karar davalı vekilince temyiz edilmiştir.

Dairemizin hükmüne uyulan 26.05.2009 gün, 2009/1047 Esas, 2009/3081 Karar sayılı ilâmında arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi tapuda pay devrini de içerdiğinden kural olarak feshinin mahkeme kararıyla yapılabileceği, ancak ta-raf iradelerinin birleşmesiyle de fesih olunabileceği, somut olayda fesih konu-sunda taraf iradelerinin birleştiğinin anlaşılamadığı, yargılama aşamasında söz-leşmenin feshi hususunun açıklığa kavuşturulabilmesi için tarafların HUMK’nun 213. maddesine göre isticvap olunabileceği, tarafların sözleşmele-rin feshini oybirliğiyle kabul etmiş olmaları durumunda mahkemece feshe karar

verebileceği, aksi halde Borçlar Kanunu’nda düzenlenen yasal fesih sebepleri-nin gerçekleşmiş olduğunun davacı tarafından kanıtlanmasının zorunlu olduğu, fesih sebebi olarak gösterilen kooperatifin aczinin sözleşmelerin feshini gerek-tiren yasal nedenlerden olmadığı belirtilmiştir. Devamla eda davası açılması ola-naklı iken tespit davası açmakta hukuki yarar bulunmadığı, bunun da dava ko-şulu olup yargılamanın her aşamasında doğrudan gözetileceğinden açıklanan hususlar dikkate alınarak uyuşmazlık hakkında bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesinin doğru olmadığı açıklanarak yerel mahkeme ka-rarı bozulmuştur. Mahkemece 30.09.2009 tarihli duruşmada bozmaya uyulmuş, davalı vekili 09.03.2010 tarihli beyan dilekçesi ile tek taraflı feshi kabul etme-diklerini mahkemeye bildirmiştir. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kuru-lu’nun 09.05.1960 tarih 21/9 sayılı kararına göre bozmaya uyulmakla bozma ilâmında lehine olan hususlar o taraf için usulî kazanılmış hak teşkil edeceğin-den mahkemece bozmaya uygun inceleme yapılıp karar verilmesi zorunludur.

Davalı vekili 09.03.2010 tarihli beyan dilekçesinde feshi kabul etmediklerini bildirmiş, bu durumda fesih konusunda taraf iradeleri birleşmemiştir.

Bu halde mahkemece, davacı yüklenicinin aczi sözleşmenin feshini gerek-tiren yasal sebeplerden bulunmadığı, fesih konusunda taraf iradeleri birleşmedi-ği, diğer fesih koşullarının gerçekleştiği de ileri sürülüp kanıtlanamadığı gibi eda davasının açılması mümkün olan hallerde tespit davası açmakta hukuki ya-rar da bulunmadığından davacının davasının reddine kaya-rar verilmesi gerekirken yanlış değerlendirme sonucu ve usulî kazanılmış hak ilkesi de göz ardı edilerek kabul kararı verilmesi doğru olmamış, bozulması uygun bulunmuştur.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile hük-mün davalı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcının istek ha-linde temyiz eden davalıya geri verilmesine, 25.01.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.

YARGITAY 15. HUKUK DAİRESİ

Tarih: 13.12.2010 Esas: 2010/4405 Karar: 2010/6860

Aç›lm›fl Olan Davada Seçimlik Hak Yasal Faiz fieklinde