• Sonuç bulunamadı

Türk dış politikasının temelleri, ardılı olduğu Osmanlı Devleti’nin diğer devletlerle kurduğu ilişkilere ve izlediği genel dış politikaya dayanmaktadır.137 Osmanlı Devleti’nde, Kurtuluş Savaşı yıllarında aynı anda iki farklı dış politika yürütülmekteydi. Bunlardan biri, İstanbul hükümetinin (padişah), İngiltere ve müttefikleriyle yürüttüğü dostluk politikasıydı.138 Diğeri ise İstanbul hükümetinin izlediği politika ile taban tabana zıt bir nitelik taşıyan, Mustafa Kemal Atatürk’ün yürüttüğü kurtuluşun tek çaresinin, millet olduğu inancına dayanan ve “milli dava”

olarak adlandırdığı dış politikadır.139 Atatürk, daha Milli Mücadele’nin başında, Erzurum ve Sivas Kongrelerinde, milli sınırları çizmiş ve dış politika ilkelerini

134Faruk SÖNMEZOĞLU, Uluslararası Politika ve Dış Politika Analizi…,s. 687

135Faruk SÖNMEZOĞLU, Uluslararası Politika ve Dış Politika Analizi…,ss. 689- 690

136Faruk SÖNMEZOĞLU, Uluslararası Politika ve Dış Politika Analizi…,s. 690

137 Yüksel YENTÜRK, a.g.t., s. 15

138 Ömer KÜRKÇÜOĞLU, a.g.m., s. 319

139 Mehmet GÖNLÜBOL, Ömer KÜRKÇÜOĞLU, “Atatürk Dönemi Türk Dış Politikasına Genel Bir Bakış”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Cilt: I, Sayı: 2, Ankara, Mart, 1985, s. 472

26

“Misakı Milli” adı altında toplamıştır.140 Aynı zamanda bu “Anadolu Harekâtı’”nın saldırgan bir niyet taşımadığını, yalnızca tam bağımsız bir devlet olma amacı taşıdığını ortaya koymuştur.141 Atatürk, Kurtuluş Savaşı boyunca, diğer büyük devletlerin bir büyük savaşa daha giremeyecek durumda olduklarını ve aynı zamanda bu devletlerin kendi aralarında var olan sorunları, büyük bir ustalıkla analiz ederek, Türkiye’nin lehine çevirmeyi bilmiştir.142 Atatürk, bir yandan tam bağımsızlık yolunda savaşırken, diğer yandan devletlerle diyalog kurmayı da ihmal etmemiş, tek amacının, belirlediği “milli sınırları” korumak olup, fazlasında gözü olmadığını açıkça belirtmiştir.143

Kurtuluş Savaşı’nın ardından, 24 Temmuz 1923 tarihinde Lozan Antlaşması imzalanmış ve bu antlaşma 6 Ağustos 1924’te yürürlüğe girmiştir.144 Türkiye’nin isteği dışında oluşan birkaç sorun dışında olumlu sonuçlar doğuran Lozan Antlaşması’ndan sonra Batılı devletlerle uzun süreli bir barış yapılmıştır.145 Türkiye, bu antlaşmada her ne kadar şartlarının tamamı gerçekleştirilmediyse de, Batılı devletlerle olan diğer anlaşmazlıklarını gideremediği ve onlardan duyduğu güvenlik endişesiyle, bahsi geçen sorunların çözümünü ileri bir zamana bırakmak zorunda kalmıştır.146 Lozan Antlaşması’ndan sonra Türkiye, neredeyse bir çokgüçlü devletle komşu olmuştur. Doğu Bölgesi’nde SSCB, Irak mandası ve Kıbrıs dolayısıyla İngiltere, Suriye mandası nedeniyle Fransa, 12 Ada ve Meis Adası nedeniyle İtalya, Türkiye’nin sınır komşusu olmuşlardır ve bu durum da Türkiye’yi daha gerçekçi bir dış politika izlemeye sevk etmiştir.147

29 Ekim 1923 tarihiyle kurulan yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin dış politikası, Osmanlı Devleti’nin dış politikasıyla tamamıyla farklı ilkeler üzerine

140 Fahir H. ARMAOĞLU, “Atatürk Diplomasisi”, Kemalizm, Sayı: 165, Ankara, Nisan, 1976, s. 20

141 Ömer KÜRKÇÜOĞLU, a.g.m., s. 20

142 Haydar ÇAKMAK, “Mustafa Kemal Atatürk”, Cumhurbaşkanları ve Dış Politika”, ed. Haydar ÇAKMAK, Ankara: Kripto Yayınevi, 2016, s. 10

143 Haydar ÇAKMAK, a.g.m., s. 27

144 Şevket S. AYDEMİR, Tek AdamMustafa Kemal (1922- 1938), Cilt: III, 14. Baskı, İstanbul: Remzi Kitabevi, 1999, s. 311

145Hakan AKYOL, “Realizm ile İdealizm Arasında Yeni Türk Dış Politikası: Hedefler, Yöntemler ve Araçlar Karşılaştırması”, Türk Dış Politikasında Strateji Arayışları, ed. Mehmet S. EROL, Ankara:

Barış Kitabevi, 2011, s. 15

146 Haluk A. ÜLMAN, “Türk Dış Politikasına Yön Veren Etkenler (1923- 1968)”, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, Cilt: XXIII, Sayı: 3, Ankara, Eylül, 1968, s. 245

147 Şevket S. AYDEMİR, Tek AdamMustafa Kemal (1922- 1938), Cilt: III …, ss. 311- 312

27 oturtulmuştur.148 Fiziksel olarak imparatorluk ardılı bir devlet olsa da, Osmanlı Devleti’nden tamamen farklı bir ruhla, ulus- devlet, olarak kurulmuştur. 149 Cumhuriyetin kurucusu Atatürk, Osmanlı Devleti’nin Tanzimat dönemi ile birlikte nasıl sömürüldüğünü150, son döneminde uluslararası alanda nasıl yalnız bırakıldığını ve yanlış izlenen politikalar nedeniyle nasıl yıkıldığını göz ardı etmemiş, yeni kurulan devletin dış politikasını da realist bir anlayışla inşa etmiştir.151

Lozan Antlaşması’ndan sonra Türk dış politikasında realist bir algı ortaya çıkmış ve devletin varlığını tehlikeye sokacak politika ve uygulamalardan kaçınmaya çalışılmıştır.152 Gerçekten de Atatürk’ün en önemli dış politika ilkesi “gerçeklik”

ilkesidir.153 Atatürk’ün bu konuda; “Yeni Türkiye’nin takip edeceği siyaset, belirsiz ve keyfi olamaz. Bizim siyasetimiz mutlaka milletin kabiliyet ve ihtiyacıyla uyumlu olacaktır…” 154 şeklindekisözleri, Türkiye’nin realizme dayalı dış politikasını açıklamaktadır. Sözü edilen dış politika ilkeleri, Atatürk’ün dünya görüşüyle paralellik göstermektedir. Bu dünya görüşünü; tam bağımsızlık, ulusal egemenlik ve çağdaşlaşma olarak özetlersek155, hem iç hem dış politikada tüm adımların ve reformların bu çerçeveler üzerine oturtulduğunu görebiliriz. Atatürk’ün bu dünya görüşünün yanı sıra, kişisel özellikleri ve karakter yapısı da Türk dış politikası ilkelerini önemli ölçüde etkilemiştir.156 Kendisi dış politika yapımında da bu tutumundan sapmamış ve devleti hayalperest politikaların ardından sürüklememiştir.

Atatürk savaş ya da barış dönemlerinde, her zaman, devletlerarası diyaloğa önem vermiş ve ülke çıkarları gerektirdiği durumlarda ittifak ilişkileri kurmaktan çekinmemiştir.157 Atatürk’ün, gerçekçi ve pragmatist politikaları ustalıkla uygulama yeteneği vardı. Dünü, bugünü ve yarını çok iyi bir şekilde analiz ve tahmin etmesi,

148 Hüner TUNCER, “Atatürkçü Dış Politikanın İlkeleri”, Türk Dış Politikası Son On Yıl, ed. Yelda DEMİRAĞ, Özlen ÇELEBİ, Ankara: Palme Yayıncılık, 2011, s. 22

149 Haydar ÇAKMAK, a.g.m., s. 10

150 Mustafa ALBAYRAK, “Atatürk’ün Dış Politika Uygulamalarından Bazı Örnekler ve Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluşunun 80. Yıldönümünde Türk Dış Politikasının Genel Durumu”, Bir Çağdaşlaşma Modelinin 100. Yıl Yolculuğu ODTÜ Atatürkçü Düşünce Topluluğu 15. Kuruluş Yıldönümü Sempozyumu (11- 13 Aralık 2003), Ankara, 2005, s. 99

151 Yuluğ T. KURAT, “Atatürk’ün Dış Politika Görüşü”, Sümerbank Aylık Endüstri ve Kültür Dergisi, Sayı: 137, 1974, s. 11

152Ali AYATA, Gökberk, YÜCEL, Yeni Küresel Düzende Türk Dış Politikasının Kimlik Arayışı, Ankara: Nobel Yayıncılık, 2015, s. 82

153 Hüner TUNCER, a.g.m., s. 26

154 Ali AYATA, Gökberk YÜCEL, a.g.e., ss. 82- 83

155 Hüner TUNCER, a.g.m., s. 26

156 Nejat TARAKÇI, Küresel Sistemde Dış Politika Stratejileri, İstanbul: Tasam Yayınları, 2012, s.

165

157 Mehmet GÖNLÜBOL, Ömer KÜRKÇÜOĞLU, a.g.m., s. 463

28 akılcı bir dış politika izlemesinde önemli rol oynamıştır. En önemlisi de Atatürk, barış yanlısı bir liderdi ve hem iç hem de dış politikada barış ortamı tesis etmek için büyük çaba harcamıştır. Sonuç olarak Atatürk, kişisel özelliklerinin de verdiği güvenle, bazı önemli noktaları saptamış ve Türkiye’nin genel dış politikasını, belirlediği bu ilkeler üzerinden yürütmüştür. Bu ilkeleri; ulusların ortak çıkarı, barış için önlemler ve işbirlikleri, komşularla iyi geçinmeye yönelik politikalar, uluslararası hukuka saygı ve bağlılık, silahsızlanmanın yeterli düzeye indirilmesi, anti- emperyalist politikalar, uluslararası sorunların barış yöntemiyle çözülmesi, siyasi ve ekonomik konularda bağımsızlık gibi genel ve barış yanlısı girişimler oluşturmaktadır.158

Atatürk’ün öncelikli hedeflerini; milli bir devlet kurmak, bağımsızlığın ve barışın korunması, modernleşme ve demokratlaşma oluşturmaktaydı.159 Atatürk, Kurtuluş Savaşı öncesi düzenlenen Erzurum ve Sivas Kongreleri’nden itibaren tüm iç ve dış politika ilkelerini bu hedeflere ulaşmak üzere tasarlamıştı. Özellikle 1919- 1923 döneminin temel oluşturan tam bağımsızlık isteği160, Lozan Antlaşması’ndan sonra da devletin birinci sıraya koyduğu önemli bir hedef olmuş ve tüm dış politika ilkeleri ve stratejileri tam bağımsızlığı korumak üzere oluşturulmuştur. Nitekim Atatürk’ün de en belirgin karakteristik özelliği, bağımsızlıktı.161 Onun, bağımsızlığa verdiği önem şu sözlerinden de anlaşılmaktadır:

“Tam bağımsızlık demek, elbette siyasa, maliye, iktisat, adalet, askerlik, kültür… gibi her alanda tam bağımsızlık ve tam özgürlük demektir. Bu saydıklarımdan herhangi birinde bağımsızlıktan yoksunluk, ulusun ve memleketin gerçek anlamıyla bütün bağımsızlığından yoksunluğu demektir.”162

Atatürk’ün bağımsızlık kadar önem verdiği ve Milli Mücadele döneminden itibaren uğrunda savaş verdiği diğer bir unsur da ulusal egemenlikti. Nitekim bunu Atatürk’ün;

“Bir toplumda en yüksek özgürlüğün, en yüce eşitlik ve adaletin sağlanması ve korunması ancak ve ancak tam ve kesin olarak ulusal

158 Mustafa ALBAYRAK, “Atatürk ve Barış”, Kemalist Atılım Dergisi, Sayı: 20, Ankara, Mart 1983, s. 18

159 Atilla SANDIKLI, Atatürk’ün Dış Politika Stratejisi: Hedefler ve Prensipler, İstanbul: Bilgesam Yayınları, 2014, s. 105

160 Mustafa BARUT, Türk Devrim Tarihi ve Atatürk İlkeleri, İstanbul: Der Yayınları, 2008, s. 338

161 Mustafa ALBAYRAK, “Atatürk ve Barış”…, s. 18

162Mustafa ALBAYRAK, “Atatürk’ün Dış Politika Uygulamalarından Bazı Örnekler ve Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluşunun 80. Yıldönümünde Türk Dış Politikasının Genel Durumu”, Bir Çağdaşlaşma Modelinin 100. Yıl Yolculuğu..., s. 102

29 egemenliğin kurulmasıyla sürekli olabilir. Bundan dolayı özgürlüğün de,eşitliğin de adaletin de dayandığı temel nokta ulusal egemenliktir.”163 sözlerinden anlamak mümkündür.

Türk dış politikası tüm bu hedeflere ulaşmak ve onları korumak adına

“Batıcılık” ve “Statükoculuk” olarak iki temel dış politika ilkesi belirlemiştir.164 Türkiye’yi “Batıcılık” ilkesini benimsemeye iten en büyük etken hiç şüphesiz duyduğu güvenlik endişesidir. Bu anlamda Türkiye’yi, 1923- 1930 arası dönemde, en çok Batılı devletler endişeye sürüklemiştir.165

Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı dönemlerinde ve hatta daha öncesine dayanan bir süreç içerisinde, Batılı devletlerin emperyalist politikaları Türkiye’yi hem Batı’ya karşı duyduğu endişe sebebiyle yakınlık göstermesi, hem de sözü edilen emperyalist emellere karşı durup dirençli politikalar izlemesi gerektiği gerçeğini ortaya çıkarmıştır.

19. yüzyıldan beri Batı emperyalizminin bir sömürgesi haline gelen Osmanlı Devleti, anti- emperyalist bir amaçla yapılan Kurtuluş Savaşı ve sonrasında imzalanan Lozan Antlaşması ile son bulmuştur. 166 Atatürk önderliğinde gerçekleştirilen bu emperyalizm karşıtı mücadele, Batı’nın çağdaş düşünürleri tarafından da haklı bulunmuş ve böylece yeni Türkiye’nin uluslararası alanda saygın bir yer kazanmasını sağlamıştır.167 Tüm bu sebeplerden dolayı, Atatürkçü dış politikanın temel hedefi, emperyalist büyük devletlerin, Türkiye’nin milli sınırlarına ve güvenlik alanına girmesini engelleyecek bir güvenlik sistemi oluşturmak ve uluslararası alanda etkin bir barış ortamı tesis edilebilmesi için çaba göstermektir.168 Atatürk, tüm dünya halklarının refahı ve huzuru için tam anlamıyla bir dünya barışını gerekli görmekteydi. Dünya barışı için en önemli kriteri, milletler arasında tam bir

163 Mustafa ALBAYRAK, “Atatürk’ün Dış Politika Uygulamalarından Bazı Örnekler ve Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluşunun 80. Yıldönümünde Türk Dış Politikasının Genel Durumu”, Bir Çağdaşlaşma Modelinin 100. Yıl Yolculuğu…,s. 102

164 Nezir AKYEŞİLMEN, “Türkiye Dış Politikasında İnsan Hakları: Sorundan Değere Bir Değer Hikâyesi”, Türkiye’nin Dış Politikası, ed. İdris DEMİR, Bursa: Dora Yayınları, 2014, s. 53

165 Yusuf SARINAY, “Atatürk’ten Günümüze Türk Dış Politikası Hakkında Genel Bir Değerlendirme”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Cilt: XVI, Sayı: 48, Kasım, 2000, s. 861

166 Mustafa ALBAYRAK, “Atatürk ve Anti- Emperyalizm”, Atatürk Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi, Cilt: X, Sayı: 20, Ankara, 1999, s. 351

167 Mustafa ALBAYRAK, “Atatürk ve Anti- Emperyalizm”…, s. 361

168 Zehra ÖNDER, II. Dünya Savaşı’nda Türk Dış Politikası, çev. Leyla USLU, Ankara: Bilgi Yayınevi, 2010, s. 11

30 eşitliğin sağlanması ve bu devletlerin bağımsızlık ve egemenlik haklarına saygı duymaktı.169

Atatürk, barışa o denli önem veriyordu ki, bizzat ismini verdiği “Yurtta Barış Dünyada Barış” ilkesi Türk dış politikasının geleneksel bir ilkesi haline gelmiştir.170 Yurtta barış; halkın devlete güvenini, devletin de içeride asayiş ve huzuru sağlamasını, dünyada barış ise; uluslararası barış ve güvenliğin korunmasını ve anlaşmazlıkların uluslararası hukuka dayanan barışçıl yollarla çözülmesini ifade etmektedir.171

Böyle bir ilkenin ışığında özellikle SSCB, Yunanistan, Bulgaristan ve İran gibi yakın komşularıyla olan sorunlarını çözmeye ve güvenlik ortamı oluşturmaya yönelik, Dostluk ve Tarafsızlık Anlaşmaları aracılığıyla iyi komşuluk ilişkileri kurulmaya çalışılmıştır.172 Diğer taraftan Lozan Antlaşması’ndan kalan İngiltere ile Musul, Fransa ile Hatay, Yunanistan ile nüfus mübadelesi ve boğazlar konusu gibi sorunları, güce başvurmadan uluslararası hukuka dayanarak, Milletler Cemiyeti ilkeleri doğrultusunda barışçıl yollarla çözüme kavuşturulmuştur.173 Türkiye bunların yanı sıra; Briand-Kellog Paktı, Silahsızlanma Konferansı, Milletler Cemiyeti, Balkan Paktı ve Sadabad Paktı gibi tüm barışçıl ittifakların ve işbirliklerinin tamamında yer almıştır.174

1929 Dünya Ekonomik Bunalımının aşırı devletçi ve milliyetçi akımları güçlendirmesi ve aynı zamanda liberal rejimleri zayıflatması, Almanya’da Hitler’in iktidara gelmesi gibi sebeplerle, İtalya ve Almanya, Versailles Sistemi kapsamında kurulan statükoyu değiştirme girişimlerinde bulunmaya başlamış, bu da uluslararası sistemi ikiye bölmüştü: Revizyonist; İtalya, Almanya ve sonrasında onlara katılan Japonya ve anti- revizyonist; İngiltere ve Fransa.175 Bu durum karşısında Türkiye,

169 Yuluğ Tekin KURAT, “Atatürk’ün Dış Politika Görüşü”..., s. 12

170 Hamza EROĞLU, “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Cilt: I, Sayı: 2, Ankara, Mart, 1985, s. 437

171 Atilla SANDIKLI, a.g.e., s. 166

172 Yuluğ T. KURAT, “50 Yıllık Cumhuriyetin Dış Politikası (1923- 1973)”, Belleten, Cilt: XXXIX, Sayı: 154, Nisan, 1975, ss. 265- 269

173 Yusuf SARINAY, “Atatürk’ten Günümüze Türk Dış Politikası Hakkında Genel Bir Değerlendirme”…, ss. 861- 862

174 İsmail SOYSAL, “Atatürk’ün Barışçı Politikası ve Dünyadaki Etkileri”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Cilt: II, Sayı: 4, Kasım, 1985, ss. 112- 113

175 Arzu AL, Türk Dış Politikası, İstanbul: Kaknüs Yayınları, 2014, ss. 76- 77

31 başından itibaren kendine ilke edindiği, “statükoculuk” gereği elbette, anti- revizyonist devletler arasında yer almıştır.176

Sonuç olarak, Lozan Antlaşması’ndan sonra Misakı Milli emellerini tam anlamıyla gerçekleştirememesine rağmen, Avrupa’nın içinde bulunduğu buhranları lehine çevirmiş, barış ve güvenliğin en kararlı savunuculuğunu yapmıştır.177 Gerek Lozan Antlaşması’nda, gerekse diğer sorunlarında daima uluslararası hukuka uygun davranmış, haklı olduğu Musul, Boğazlar ve Hatay sorunlarında dahi güce hiçbir zaman başvurmamıştır.178 Atatürk’ün “Savaş zaruri değilse bir cinayettir”179 sözü onun ne denli savaş karşıtı olduğu ve savaşı, başvurulacak en son çare olarak gördüğünün bir işareti olmuştur.

Atatürk’ün bizzat yönettiği gerçekçi ve barışçıl dış politika, Türkiye’nin bölgede bir istikrar unsuru olmasını sağlamış ve onu Avrupa’da oluşan her iki blok (revizyonist- statükocu) tarafından dostluğu aranan bir devlet durumuna getirmiştir.180Atatürk’ün gelecekle ilgili tahminleri de çok güçlüydü. Nitekim Kasım 1935’te Amerikalı gazeteci Mis GladyaBaker ile görüşmesinde, İkinci Dünya Savaşı’nın yakın gelecekte patlak vereceğini, Amerika’nın dahi bu savaşta tarafsız kalamayacağını, bu savaşa engel olmak için Milletler Cemiyeti’nin yeterli olmayacağını; milletlerin güçlerini birleştirmeleri gerektiğini ve bölgesel paktların kurulmasının yararlı olacağını,Milletler Cemiyeti’nin daha etkili ve güçlü hale getirilmesi gerektiğini söylemesi;O’nun bu öngörü yeteneğini ortaya koymaktadır.181 Fakat bu öngörüleri ne kadar güçlüyse, yaşamında önyargılara da bir o kadar yer yoktu. O, değişen durumları iyi analiz edip, Türkiye’nin çıkarları neyi gerektiriyorsa onu yapmış ve olaylar içinde sürüklenmemiş, kendi azmi ve iradesiyle, olayları doğru bir inanışa sürüklemiştir.182

Atatürk’ün temellerini attığı bu Türk dış politikası anlayışı ve ilkeleri, ölümünden sonra da özenle takip edilmiş ve özellikle hemen ardından

176 Hüner TUNCER, Atatürkçü Dış Politika, 2. Baskı, İstanbul: Kaynak Yayınları, 2001, s. 197

177 Yusuf SARINAY, “Atatürk’ten Günümüze Türk Dış Politikası Hakkında Genel Bir Değerlendirme”…,s. 862

178 Hüner TUNCER, Atatürkçü Dış Politika…, s. 197

179 Haydar ÇAKMAK, a.g.m. s. 28

180 Yusuf SARINAY, “Atatürk’ten Günümüze Türk Dış Politikası Hakkında Genel Bir Değerlendirme”…, s. 863

181 “Atatürk’ün Amerikalı Gazeteci Mis Gladya Baker’e Söyledikleri”, Ülkü Halkevleri Dergisi, Cilt:

V, Sayı: 29, Temmuz, 1935, ss. 321- 322

182 Fahir H. ARMAOĞLU, “Atatürk Diplomasisi”..., s. 20

32 Cumhurbaşkanı seçilen İsmet İnönü’nün İkinci Dünya Savaşı’nda izlediği dış politikaya da ilham kaynağı olmuştur.