• Sonuç bulunamadı

2.4. KAMUOYU VE BASIN

3.1.4. Almanya ile İlişkiler

Birinci Dünya Savaşı’nda aynı safta savaşan Türkiye ve Almanya, savaşın sonucunda yapılan anlaşmalarla ayrı düşmüş ve yeni kurulan dengelerde farklı konumlara getirilmişlerdir. Versailles Antlaşması’nın getirdiği ağır şartlar altında bulunan Almanya’nın, İngiltere ve Fransa başta olmak üzere, diğer Avrupalı devletlere ödediği yüksek tazminatlar ödemesi ülkede yüksek enflasyon ve işsizlik sorunlarına yol açmıştır. Aynı zamanda bazı topraklarını ve hammadde kaynaklarını da kaybetmesi, Almanya’da İngiltere ve Fransa düşmanlığı yaratmıştır. Fakat 1930’larda Versailles zincirlerinden kurtulana kadar, ekonomik olarak gelişme gösterememiş ve bu da sonraki saldırgan politikalarının kaynağı olmuştur.643

Türkiye Mondros Mütarekesi’nin 23. maddesine göre savaşta müttefik olduğu Almanya ile ilişkilerini kesmek zorunda kalmıştı. Ancak Lozan antlaşması ile bu mütarekenin hükmü kalmadığından, iki devlet arasında ilişkilerin yeniden tesis edilmesi önündeki engel de ortadan kalkmıştır.644 Böylece iki devlet arasındaki ilk diplomatik ilişkiler 3Mart 1924’te imzalanan Türk- Alman Dostluk Anlaşması ile tekrar başlamıştır. Bu anlaşmayla iki devlet arasında samimi ve iyi niyetli ilişkilerin sağlanması amaçlanmıştır.645 Almanya’nın başlarda çekinmekle birlikte, anlaşma müzakerelerinin Ankara’da yapılmasını istemesi ve 1924 yılında sorun çıkarmadan

641 Mustafa BARUT, a.g.e., s. 352

642 Altemur KILIÇ, a.g.e., s. 103

643 Murat ÇULCU, “Tarihsel Süreçte Türkiye- Almanya İlişkilerine Yorumsal bir Bakış”, Tarihten Geleceğe Türk- Alman İlişkileri, ed. Erhan YARAR, Ankara: Türk Strateji ve Güvenlik Çalışmaları Grubu, 1999, ss. 19- 23

644 Sezen KILIÇ, Türk Basınında Hitler Almanya’sı (1933- 1945), Ankara: AKDTYK Türk Tarih Kurumu Basımevi, 2010, s. 25

645 Faruk SÖNMEZOĞLU, İki Savaş Sırası ve Arasında Türk Dış Politikası…, s. 283

108 büyükelçisini Ankara’ya ataması, başkent konusunda İngiltere ve Fransa ile aynı tutumu sergilemediğini göstermektedir.646 Bu anlaşmanın ardından yetişmiş eleman sıkıntısı çeken Türkiye’ye Almanya’dan birçok uzman getirilmiştir. Bu uzmanlar Dışişleri, Ziraat ve Sağlık bakanlıklarında, devlet fabrikalarında, meteorolojide, ormancılıkta, ekonomide, tekstilde, sanayide, posta işlerinde ve demiryollarında görev yapmışlardır. Aynı zamanda bir kısım Türk öğrenciler de eğitim görmek üzere Almanya’ya gitmişlerdir.647 Diğer taraftan Türkiye Almanya’dan askeri uzmanlar da talep etmiştir. Almanya başta bu talebi Versailles Antlaşması’na aykırı bularak reddetmişse de 1933’ten sonra ivme kazanmak suretiyle işsiz kalan subaylardan oluşan askeri uzmanları Türkiye’ye göndermiştir.648

Weimar Hükümeti boyunca Türk- Alman ilişkileri siyasi alandan ziyade ekonomik bakımdan gelişme göstermişti. Sermaye ve teknoloji fakiri olan Türkiye, savaştan yenik çıkmasına rağmen, bu açılardan zengin olan Almanya’dan faydalar sağlamıştır.649 Bu anlamda iki devlet arasında gelişmekte olan ekonomik ilişkiler 12 Ocak 1927’de imzalanan ticaret sözleşmesiyle hukuksal bir boyut kazanmıştır. Bu anlaşmayla iki devlet birbirlerine karşı bazı ticari mallar üzerinden gümrük vergisi indirimi uygulamayı ve gümrük bedeli almamayı kabul etmiştir.650 Bu doğrultuda iki devlet 1928- 1929 yılları arasında ihracat ve ithalat değerleri anlamında büyük gelişme kaydetmiştir. Diğer taraftan giderek büyüyen bu ticaret hacmi karşısında yetersiz kalan 1927 tarihli ticari sözleşmenin yenilenmesine karar verilmiş ve bu amaçla 27 Mayıs 1930 tarihinde Türk- Alman Ticaret Anlaşması imzalanmıştır.651

Bu dönemde iki devlet arasındaki ilişkilere dikkat çeken önemli bir gelişme de Aras’ın 20- 25 Nisan 1929’da Almanya’ya yaptığı ziyaret olmuştur. Bu ziyaretin hemen ardından iki devlet arasında 16 Mayıs 1929’da Hakem ve Uzlaşma Anlaşması imzalanmış, bu yolla taraflar arasında çıkacak sorunların halline yönelik özel olarak oluşturulacak bir hakem mahkemesi veya bir ikili uzlaşma yoluyla çözüme ulaşmayı

646 Kamuran GÜRÜN, Savaşan Dünya ve Türkiye…, s. 672

647 Sezen KILIÇ, Türk Basınında Hitler Almanya’sı (1933- 1945)…, s. 26

648 Fahri TÜRK, "Cumhuriyet Döneminde Türkiye ile Almanya Arasındaki Silah Ticareti 1923- 1945", Belleten, Cilt: LXXIX, Sayı: 285, Ağustos, 2015, s. 764

649 Faruk SÖNMEZOĞLU, İki Savaş Sırası ve Arasında Türk Dış Politikası…, s. 284

650 İlhan UZGEL, “Almanya ile İlişkiler”, Türk Dış Politikası, Cilt: I, 20. Baskı, ed. Baskın ORAN, İstanbul: İletişim Yayınları, 2015, s. 300

651 Yavuz ÖZGÜLDÜR, Türk- Alman İlişkileri (1923- 1945), Ankara: Genelkurmay Basımevi, 1993, s. 45

109 karar altına almışlardır.652Ekonomik olarak da Kayseri- Ulukışla ile Kütahya- Balıkesir demiryolu inşasının Almanya tarafından üstlenmesinin ve kredi temininin yanı sıra, Kayseri Uçak Fabrikası’nın kurulması için ortak bir Türk- Alman şirketi kurulması ve Lufthansa ile Berlin- İstanbul havayolu posta ulaşımı anlaşması yapılması kararlaştırılmıştır.653

1923- 1933 döneminde iki devlet arasındaki ilişkiler genelde sorunsuz olmuş ve iç- dış gelişmelerin de etkisiyle yakınlaşma çabaları içinde gelişmiştir.

Fakat 1933’te Hitler’in iktidara gelmesiyle başta ekonomik ilişkiler olmak üzere ilişkilerin niteliğinde değişiklikler yaşanmıştır.654 Hitler’in iktidara gelmesinden sonra Alman dış politikasında radikal bir değişim meydana gelmiştir. Hitler hem Versailles’in getirdiği sınırlamalardan kurtulmak hem de Almanya’nın coğrafi sınırlarını yeniden düzenlemek için harekete geçmiştir. Bu anlamda anti- revizyonist bir politika izlemeye başlamış, Güneydoğu Avrupa ülkeleri ve Balkan devletleri üzerinde önce ekonomik sonra da siyasi nüfuzunu kurmak için, bir yandan iktisadi gücünü kullanmayı diğer taraftan da silahlanma çalışmalarını artırmaya başlamıştır.655

Bununla birlikte Hitler’in iktidara gelmesi Batı ve SSCB tarafından kuşku ve endişeyle karşılanırken, uzun bir süre Türkiye’yi korkutmamıştır. Zira Türkiye’nin ekonomik kalkınma hareketine girişmesi Hitler dönemine rastlamakta ve Türk- Alman ticari ilişkileri Hitler dönemiyle büyük bir yükselişe geçmiştir.656 Türkiye’nin Batılı devletlerle siyasi ve ekonomik ilişkileri tarih boyunca kötü seyretmiştir. Daha önce de belirttiğimiz gibi, Alman politikasının bir ayağı olan Balkan ve Ortadoğu ülkelerini ekonomik nüfuzu altına alma girişimlerine Türkiye’yi de dâhil etme fırsatını kaçırmamıştır.657 Türkiye de Almanya ile ekonomik ilişkileri geliştirmekte istekliydi. Zira Türkiye bu dönemde tarımsal üretimde büyük artış kaydetmesine rağmen, bilgi ve organizasyon eksikliği yüzünden, Avrupa pazarına giremiyordu, bu yüzden de Almanya ile ticari ilişkileri fazlaca önemsiyordu.658 Nazi

652 Faruk SÖNMEZOĞLU, İki Savaş Sırası ve Arasında Türk Dış Politikası…, s. 284

653Kamuran GÜRÜN, Savaşan dünya ve Türkiye,…, s. 672

654 İlhan UZGEL, “Almanya ile İlişkiler”…, s. 300

655 Cemil KOÇAK, Türk- Alman İlişkileri 1923- 1939: İki Dünya Savaşı Arasındaki Dönemde Siyasal Kültürel Askeri ve Ekonomik İlişkiler¸2. Baskı, Ankara: AKDTYK Türk Tarih Kurumu Yayınları, 2013, ss. 97- 98

656 Haluk A. ÜLMAN, a.g.m., s. 253

657 Fahir. H. ARMAOĞLU, a.g.e., s. 353

658 Yavuz ÖZGÜLDÜR, a.g.e., s. 80

110 Almanya’sı ile Türkiye arasındaki ilk ticari anlaşma 10 Ağustos 1933’te imzalanmıştır. Ticaret anlaşmasının yanı sıra; bir de Clearing Anlaşması imzalanmıştır.659 Bu dönemde iki devlet arasındaki ithalat ve ihracat oranları yükselişe geçmiştir. Diğer taraftan 1934 yılında iki ülke arasında bir kredi anlaşması imzalanmıştır. Ayrıca 1938 yılında da Türkiye’ye 10 yıl süreli 150 milyon marklık kredi verilmesini öngören bir kredi anlaşması daha imzalanmıştır.660 Büyük oranda gelişen bu ekonomik ilişkilere rağmen, başta Atatürk olmak üzere Türk devlet adamları Almanya’nın asıl amacının farkındaydılar. 1936 yılında Atatürk bu düşüncesini yakın dostlarına şu şekilde anlatmıştır;

“Bu megalomanyaklara (Mussolini ve Hitler) karşı tetikte olunuz; bunlar şahsi emellerinin tahakkuku için hiçbir şeyden çekinmezler. İhtirasları uğruna hem memleketleri hem de bütün dünya mahvolacak olsa dahi umursamazlar.”661

Hitler iktidara gelmeden hemen önce yazdığı “Kavgam” adlı eserinde, Almanya’nın Türkiye gibi devletlerle ittifak içine girmesini Almanya’nın savaşı kazanma olasılığını yok edeceğinden, Türkiye’yi dış politika açısından pek dikkate alınacak bir ülke olarak görmediğini bahsediyordu. Fakat iktidara geldikten sonra Hitler, Atatürk’e olan hayranlığını birçok kere dile getirmiştir. 662 Hatta bu hayranlığını iki devlet arasındaki ilk resmi temas olan 1933 yılında Türkiye’den Berlin’e gelen Türk heyetine Atatürk’ün yüzyılın en büyük insanı olduğundan bahsetmiş ve şunları söylemiştir:

“Almanya ve Türkiye aynı zamanda ve aynı derecede çökmüşlerdi. Türkiye mukaddes bir hamle ile kurtuldu. Bu netice Almanya’nın kurtuluşu için başladığımız milli hareketin mes’ut netice vereceği hakkında bize derin bir kanaat vermiştir. Filhakika Türkiye’de doğan ve parlayan yıldız bize takip edilecek yolu gösteriyordu. Nasıl ki, Türkiye’de hayat ve teceddüt hareketi köylüye istinat ettirildi, biz de aynı fikirlerden mülhem olarak aynı yolu takip ediyoruz. İktisadi işlerin iki memleket münasebatındaki tesirlerinin ehemmiyeti malumdur. Fakat bu münasebetler de en büyük rolü oynayan amil yalnız bu değildir. Bu işte karşılıklı sempati, faaliyet gayeleri aynı olan Büyük Türk milletiyle Alman milleti arasında bilhassa çok kuvvetlidir.663

659 Yavuz ÖZGÜLDÜR, a.g.e., s. 80

660 İsmail SOYSAL, “Türkiye’nin Batı İttifakına Yönelişi (1934- 1937)”…, s. 298

661 Altemur KILIÇ, a.g.e., s. 100

662 Sezen KILIÇ, Türk- Alman İlişkileri ve Türkiye’deki Alman Okulları (1852’den 1945’e Kadar), Ankara: AKDTY Atatürk Araştırma Merkezi, 2005, s. 126

663 Ahmet ASKER, “Nazi Almanya’sından Kemalist Türkiye’ye Bakışlar”, Atatürk Yolu Dergisi, Cilt:

XIII, Sayı: 50, 2012, s. 287

111 Bu görüşmelerde Almanya, Türkiye ile ortak noktalara değinirken, Türkiye Almanya’nın Versailles sınırlamalarından kurtulma çabalarına sempatiyle yaklaşmış fakat statükoyu değiştirmemesini istemiştir.

Bundan sonra Türkiye ile Almanya’nın dış politika hedefleri farklılaşmaya başlamıştır. Bu anlamda Hitler Almanya’sı ile Türkiye arasında çıkan ilk anlaşmazlık, Türkiye’nin, oluşumunda önemli rol üstlendiği 1934 tarihli Balkan Paktı’dır. Nedeni ise Almanya’nın Balkanları kendi nüfuz alanı olarak görmesi ve Türkiye’nin, İngiltere ve Fransa’ya yaklaşarak bu bölgede etkin olmasını istememesidir.664 Bununla birlikte Almanya’nın 1933 yılı sonbaharında Cenevre Silahsızlanma Konferans’ından ve Milletler Cemiyeti’nden ayrılması üzerine, Türkiye onun tekrar Cenevre Silahsızlanma Konferansı’na tekrar katılmasını tavsiye etmiştir. Diğer taraftan 16 Mart 1935’te zorunlu askerlik hizmetini yeniden getirmesi karşısında Türkiye, olumsuz bir tavır içerisine girmemiştir. Bu tavrın sebepleri arasında, hem Almanya’nın Versailles‘ten kurtulma arzularını, Türkiye’nin Sevr Anlaşması’ndan kurtulma isteğine bu amaçla giriştiği mücadeleye benzetmesi, hem de Almanya’nın savunma ve silah sanayiinden uygun bir biçimde yararlanmak istemesi sayılabilir.

Diğer bir sebep de, Türkiye’nin de o dönemde Boğazları silahlandırmak istemesidir.665

Türk- Alman politikalarını ilk defa sert biçimde karşı karşıya getiren olay ise 1935 yılında İtalya’nın Habeşistan’a saldırısını Almanya’nın desteklemesidir. Bu olayın, Türkiye’nin belirgin bir biçimde yüzünü İngiltere’ye dönmesinde büyük etkisi olduğu söylenebilir.666 Almanya’nın rahatsız olduğu bir başka konu ise Montreux Sözleşmesi’dir. Almanya Konferans sırasındaki Türk- İngiliz anlaşmazlıklarına rağmen, Türkiye’nin boğazların statüsünü İngiltere’nin sayesinde değiştirebildiğini düşünüyordu ve bunu da Türk- İngiliz yakınlaşmasının bir göstergesi olarak algılıyordu. Ayrıca Lozan’da imzacı devlet olmaması nedeniyle çağırılmamasından rahatsızdı. Montreux konusunda onu en çok rahatsız eden kısım ise bu Sözleşmenin SSCB savaş gemilerinin Akdeniz’e çıkışının önünü açmasıydı.667 Tüm bu anlaşmazlıklara rağmen Türkiye ve Almanya arasında ciddi bir sorun

664 Sezen KILIÇ, Türk Basınında Hitler Almanya’sı (1933- 1945)…, s. 129

665 Cemil KOÇAK, Türk- Alman İlişkileri 1923- 1939: İki Dünya Savaşı Arasındaki Dönemde Siyasal Kültürel Askeri ve Ekonomik İlişkiler,…, ss. 108- 109

666 Kamuran GÜRÜN, Savaşan Dünya ve Türkiye…, s. 674

667 Kamuran GÜRÜN, Savaşan Dünya ve Türkiye…, s. 674

112 yaşanmamıştı. Türkiye, Almanya’nın yayılmacı politikalarına karşı olmakla birlikte Almanya’yı doğrudan karşısına alacak bir şey de yapmamıştı. Almanya ise “Yaşam Alanı” politikasını uygulamaya başladığı bu dönemde Türkiye’yi yanına çekmek istiyordu. Ayrıca Almanya, Türkiye’yi Hatay politikasından sonra revizyonist bir devlet olarak görüyor ve ortak noktaları olduğunu savunuyordu.668 Fakat iki devlet arasında hem politika hem de yöntem farklılıkları vardır. Öncelikle Almanya Birinci Dünya Savaşı sonrası kurulan düzeni kabul etmiyor ve değiştirmek istiyordu fakat Türkiye Lozan ile tatmin olmuş ve statükonun devamını arzuluyordu.669 Diğer taraftan revizyonist Almanya tek yanlı güce ve güç kullanma tehdidine dayalı saldırgan araçlar kullanırken, Türkiye, Hatay ve Montreux da olduğu gibi, karşılıklı siyasal uzlaşma ve uluslararası hukuk zeminlerini temel almaktaydı.670

Bununla birlikte 1937’den itibaren Türk- Alman ilişkileri iyice soğumaya başlamıştır. Almanya’ya göre, Türkiye’nin Balkan ve Sadabad Paktı girişimlerde bulunması ve Aras’ın Paris ve Londra’ya sık sık gitmesi Türkiye’nin artık statükocu tarafta yer aldığını gösteriyordu.671 Almanya’nın da İtalya ile giderek daha belirgin işbirliğine yönelmesi, farklı taraflarda yer almalarının en önemli nedenlerindendir.

Öyle ki, 1936 sonlarında Roma- Berlin Mihveri’nin kurulmasını kaygıyla karşılayan Türkiye, İngiltere ve Fransa’ya daha da bağlanmıştır. 672 12 Mart 1938’de Almanya’nın Avusturya’yı ilhak etmesi üzerine Türkiye’nin endişesi artmış ve Almanya’nın Türkiye sınırına giderek yaklaştığı kanısını güçlendirmiştir.673 Her şeye rağmen Almanya, Türkiye’yi kaybetmemek için, çaba sarf ediyordu. Bu doğrultuda Temmuz 1938’de Alman Dışişleri Bakanı Ribbentrop, Türkiye Dışişleri Bakanlığı Genel Sekreteri Numan Menemencioğlu’na Türkiye’nin Almanya’nın yanında yer almasını teklif etmiştir. Menemencioğlu bu teklifi reddetmişse de Almanya’ya karşı herhangi bir yükümlülüğe girmeyeceğinin de garantisini vermiştir.674 Fakat diğer taraftan Mart 1939’da Almanya’nın Çekoslovakya’yı ilhak etmesi ve Nisan 1939’da İtalya’nın Arnavutluk’u işgal etmesi, Türkiye’nin İngiltere ve Fransa’nın yanında yer

668 İlhan UZGEL, “Almanya ile İlişkiler”…, s. 302

669 Cemil KOÇAK, Türk- Alman İlişkileri 1923- 1939: İki Dünya Savaşı Arasındaki Dönemde Siyasal Kültürel Askeri ve Ekonomik İlişkiler,…, s. 97

670 Faruk SÖNMEZOĞLU, İki Savaş Sırası ve Arasında Türk Dış Politikası…, s. 318

671 Haluk A. ÜLMAN, a.g.m., s. 254

672 Hüner TUNCER, İsmet İnönü’nün Dış Politikası (1935- 1950)…, s. 30

673 Fahir ARMAOĞLU, İsmail SOYSAL, “Türkiye’nin Hitler Almanyası ile İlişkileri (1933- 1941)”, Çağdaş Türk Diplomasisi:200 Yıllık Süreç, 15- 17 Ekim Sempozyuma Sunulan Tebliğler, ed. İsmail SOYSAL, Ankara: AKDTYK Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1999, s. 299

674 Sezen KILIÇ, Türk Basınında Hitler Almanya’sı (1933- 1945)…, s. 130

113 almasını kesinleştirmiştir.675 Bu gelişmeler sırasında, Atatürk döneminde Türkiye’ye elçi olarak gelmesinde izin verilmeyen Franz von Papen, Nisan 1939’da Ankara’ya elçi olarak gönderildiğinde yaptığı ilk iş, İtalya’dan Türkiye’nin toprak bütünlüğü konusunda güvence istemek olmuştur. Papen bu suretle Türkiye’nin daha fazla İngiltere ve Fransa’ya daha fazla yakınlaşmasını önlemek istemiştir fakat başarılı olamamıştır.676 Bu arada Türkiye, bir yandan İngiltere ile diğer yandan da SSCB ile bir anlaşma yapmak amacıyla görüşmelerini sürdürüyordu. Almanya da bu durumdan haberdardı ve Türkiye hakkındaki kaygıları artıyordu. Türkiye ise Almanya’ya İngiltere ve Fransa ile yapılan görüşmeler konusunda sürekli olarak oyalayıcı yanıtlar vermiş, tepkisinden çekinmiştir.677

Türkiye, İtalya’dan duyduğu endişeleri giderilmeyince, İngiltere ile 12 Mayıs 1939’da Fransa ile de 23 Haziran 1939’da ortak deklarasyon imzalamıştır.678 Bu deklarasyonlara Almanya’nın tepkisi büyük olmuş ve Türkiye’yi silah sevkiyatından vazgeçmekle tehdit etmiştir. Fakat Türkiye’nin de Almanya’ya krom sevkiyatını kesmekle karşılık vereceğini söylemesi üzerinde Almanya fazla diretememiştir. 679 Diğer taraftan 22 Mayıs 1939’da Çelik Paktı’n kurulması Türkiye’nin endişelerini haklı çıkarmıştı.680 23 Ağustos 1939’da SSCB ile Almanya arasında kurulan Nazi- Sovyet Paktı ise Türkiye için büyük bir sürpriz olmuştu.

Çünkü Türkiye, İngiltere ve Fransa’ya yaklaşırken bunu SSCB ile dengelemeyi planlıyordu fakat artık bu olasılık da ortadan kalkmıştı.681 Son olarak 1 Eylül 1939’da Almanya’nın Polonya’ya saldırmasıyla, İkinci Dünya Savaşı’nın başlaması karşısında Türkiye, Alman büyükelçisine tarafsızlığını koruyacağını belirtmiştir.682