• Sonuç bulunamadı

1.5. TÜRK DIŞ POLİTİKASININ TEMEL İLKELERİ

1.5.2. Statükoculuk

Uluslararası ilişkilerde “status quo” ya da “statüko” sözcüğü, belli bir dönemde, uluslararası sistemin yapısı ve sistemdeki güç dağılımının korunması

233 Ramazan GÖZEN, a.g.e., s. 47

234 Yusuf SARINAY, “Atatürk’ten Günümüze Türk Dış Politikası Hakkında Genel Bir Değerlendirme”…, s. 862

235Mustafa ALBAYRAK, “Türk Kurtuluş Savaşı ve Devrimi’nin Ortadoğu Toplumları Üzerindeki Etkileri (1919-1960)”, Dünyada ve Türkiye’de Siyasetin Sosyolojik Temelleri, Editör: D. Ali Arslan, Çanakkale: Paradiğma Akademi Yayınları, 2017, s.971.

40 anlamına gelmektedir.236 Kendi gücünün ve kendi lehine olan güç dağılımının değiştirilmesini önlemek isteyen bir devlet, statüko politikası izler.237 Emperyalist ve revizyonist politikaların karşıtı olan statükoculuk, genellikle savaş sonrası dönemlerde kurulan yeni düzeni ve dengeleri korumak üzere uygulanmaktadır.

Statükoculuk politikası izleyen devletler genellikle, aynı politikayı güden devletlerle giriştiği, ittifak, anlaşma ve sözleşmelerle, istikrarı sağlamaya çalışırlar.238

Türkiye’nin, Kurtuluş Savaşı’nda, Osmanlı Devleti topraklarında Türklerin çoğunlukta bulunduğu bölgeleri kurtarmaya yönelik izlediği “Misakı Milli”politikası, o günlerde Pan- İslamist ve Pan- Türkist politikaları terk ettiğini göstermekteydi.239 Kurtuluş Savaşı sonrasında imzalanan Lozan Antlaşması da savaş sonrası kurulan düzene bağlılığını bir kez daha göstermekteydi. Dolayısıyla Türkiye, temelini Lozan Antlaşması’na dayandırdığı statükoculuk politikasını benimsemiş ve bu politikasını hiç ödün vermeden uygulamaya özen göstermiştir.240 Öyle ki, Türkiye Lozan Antlaşması’ndan sonraki süreçte, kendisini sorumluluk yükleyeceğini ve sınırlarını tehlikeye sokacağını da göz önünde bulundurarak, özellikle kendi bölgesindeki sınır veya siyasi rejim değişikliklerine yol açan gelişmelere karşı çıkmıştır.241

Türkiye’nin statükoculuk politikası izlemesinin bazı nedenleri vardır.

Bunlardan birincisi; Kurtuluş Savaşı sonrası dönemde, rejimin ve kurumların sağlamlaştırılması yani kuruluş dönemi olduğu için, Türkiye’nin tehdit edilmedikçe, dışa dönecek hali yoktu.242İkinci sebep ise 1921 yılında Türkiye’nin SSCB ile yaptığı;

Türkiye’nin SSCB’de Turancılığı, SSCB’nin de Türkiye’de komünizmi kışkırtmayacağını garanti eden Moskova Antlaşması’dır.243 Üçüncü sebep de hiç şüphesiz Mustafa Kemal Atatürk’tür. Atatürk daha devletin kuruluş aşamasında

“Yurtta Barış Dünyada Barış” ilkesini benimsemiş ve saldırgan hiçbir politika

236 Mehmet GÖNLÜBOL, a.g.e., s. 337

237 Hans J. MORGENTHAU, a.g.e., s. 47

238 Nesrin KENAR, Serdar ÖRNEK, “Uluslararası İlişkiler ve Devletlerin Dış Politika Tercihleri”, Değişen Dünyada Uluslararası İlişkiler, der.İdris BAL, 2. Baskı, Ankara: Lalezar Kitabevi, 2008, s.

191

239 Faruk SÖNMEZOĞLU, İki Savaş Sırası ve Arasında Türk Dış Politikası…, s. 254

240 Faruk SÖNMEZOĞLU, İki Savaş Sırası ve Arasında Türk Dış Politikası…, s. 254

241 Ramazan GÖZEN, a.g.e., s. 48

242 Baskın ORAN, “Türk Dış Politikasının Temel İlkeleri”, Türk Dış Politikası, Cilt: I, 20. Baskı, ed.

Baskın ORAN, İstanbul: İletişim Yayınları, 2015, s. 47

243 Baskın ORAN, “Türk Dış Politikasının Temel İlkeleri”…, s. 47

41 izlemeyeceğini ve aynı zamanda bu tür emperyalist politikaların karşısında olmayı benimsemesi, statükoculuk politikasının izleneceğine işaret etmekteydi.244

Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra, Osmanlı Devleti’nin imzaladığı Lozan Antlaşması’nın karşılığı olan Versay Anlaşması’nın getirdiği sınırlardan Almanya ve İtalya rahatsızdı. Aynı zamanda 1929 Ekonomik Bunalımı’nın tetiklemesi sonucu demokratik rejimlerin zayıflaması ve emperyalist emeller, bu iki devleti revizyonist faaliyetlere sevk etmişti. Nihayetinde uluslararası sistem, bir tarafında Almanya ve İtalya’nın bulunduğu revizyonist devletler, diğer tarafında İngiltere ve Fransa’nın yer aldığı statükocu devletler olarak ikiye bölünmüştü. Türkiye, her ne kadar Kurtuluş Savaşı’nda savaşan devlet olduysa da,savaş sonrası düzenden memnundu ve revizyonist devletlerin aksine, cumhuriyetten sonra artık kazanımlarını sağlamlaştırmak gerektiğine inanarak, statükocu devletlerin yanında yerini almıştır.245

Türkiye’nin Lozan Antlaşması’ndan sonra, bu antlaşması ile kabul edilen Boğazların durumunu 1936 Montreux Boğazlar Sözleşmesi ile değiştirmesi, 1939’da Hatay’ın Türkiye’ye katılmasıyla Lozan Antlaşması’nın sınırlarını genişletmesi, revizyonizme benzetilmektedir.246 Aynı şekilde 1950’de Kore’ye asker göndermesi, 1974’te yapılan Kıbrıs çıkartması, 1994’te Bosna’ya asker göndermesi vs.

revizyonist amaçlı hareketlere benzetilse de doğru değildir.247 Çünkü revizyonist devletlerin ilk amacı, devleti dışında yaşayan azınlıkların bulunduğu bölgeleri kendi topraklarına katmaktır. Türkiye’nin böyle bir amacı hiçbir zaman olmamış ve tüm bu faaliyetleri de uluslararası hukuk normlarına uygun olarak, silah kullanmadan, bağdaşmalar yoluyla yapılmıştır. 248 Lozan Antlaşması’yla kesin sonuçlara bağlanmayan haklı davaları olduğu halde, iki savaş arası dönemin çalkantılı havasında, Türkiye hiçbir görüşme ve anlaşma ortamı beklemeden oldu bittilerle ve revizyonist faaliyetlerle sorunlarını çözebilirdi. Fakat Atatürk’ün “Yurtta Barış, Dünyada Barış”politikasına uygun olarak hiçbir vakit bu tür emperyalist ve

244 Baskın ORAN, “Türk Dış Politikasının Temel İlkeleri”…, s. 48

245 Baskın ORAN, “Türk Dış Politikası: Temel İlkeleri ve Soğuk Savaş Ertesindeki Durumu Üzerine Notlar”, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, Cilt: LI, Sayı: 1, Ocak 1996, s. 355

246 Baskın ORAN, “Türk Dış Politikasının Temel İlkeleri”…, s. 48

247 Baskın ORAN, “Türk Dış Politikası: Temel İlkeleri ve Soğuk Savaş Ertesindeki Durumu Üzerine Notlar”…, s. 355

248 Baskın ORAN, “Türk Dış Politikasının Temel İlkeleri”…, s. 48

42 saldırgan amaçlar gütmemiş, her zaman barış ortamının korunması için üzerine düşeni yapmıştır.

Atatürk’ün ölümünden sonra “Milli Şef” İsmet İnönü de, İkinci Dünya savaşı döneminde aynı tutumu sürdürmeye çalışmıştır. Düşünülmeden verilen kararlar neticesinde girilen Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra, Türkiye’nin yeni ve belki de daha yıkıcı bir savaştan uzak kalması gerektiğini iyi bilen İsmet İnönü, savaş dışı kalmayı tercih ederek,statükocupolitika anlayışını devam ettirmiştir.249

1.6. TÜRK DIŞ POLİTİKASI STRATEJİLERİ