• Sonuç bulunamadı

3.2. TÜRKİYE’NİN SAVAŞ ÖNCESİ BARIŞI KORUMA GİRİŞİMLERİ

3.2.6. Montreux Boğazlar Sözleşmesi

Birinci Dünya Savaşı’nın hemen öncesinde Osmanlı Devleti’nin Almanya ile yaptığı anlaşma gereği, Alman generali Liman von Sanders’i İstanbul Boğazı birliklerinin komutanlığına getirmesi, İngiltere, Rusya ve Fransa ile Almanya arasında Osmanlı Devleti’nin sırtında büyük bir boğazlar sorununu ortaya çıkarmıştı.795 Birinci Dünya Savaşı başladığında da Rusya, Fransa ve İngiltere’ye gönderdiği birer notayla, diğer başka yerlerle birlikte Boğazları istemiştir. İngiltere ve Fransa da Almanya’ya karşı Çarlık Rusya’nın desteğini sağlamak amacıyla,1915 yılı başında yapılan “İstanbul Gizli Anlaşması” ile Boğazlar ve bölgesini Rusya’ya bırakmıştı.796 Fakat 1915’te kazanılan Çanakkale Zaferi ve 1917’de Bolşevik İhtilali nedeniyle Rusya’nın savaştan çekilmesi üzerine, bu gizli anlaşma hükümleri kâğıt

791 İsmail SOYSAL, “Türkiye’nin Batı İttifakına Yönelişi (1934- 1937)”…, ss. 120- 121

792 Hüner TUNCER, a.g.m., 25

793 Oral SANDER, Siyasi Tarih (1918- 1994)…, s. 105

794 İsmail SOYSAL, “Türkiye’nin Batı İttifakına Yönelişi (1934- 1937)”…, s. 121

795Rıfat UÇAROL, “Değişmekte Olan Dünyada Türk Boğazlarının Önemi ve Geleceği”, Yeni Dünya Düzeni ve Türkiye,3. Baskı, ed. Sabahattin ŞEN, İstanbul: Bağlam Yayınları, 1994, s. 180

796 Selma YEL, Değişen Dünya Şartlarında Karadeniz ve Boğazlar Meselesi (1923- 2008), Ankara:

AKDTYK Atatürk Araştırma Merkezi, 2009, s. 9

133 üzerinde kalmıştı.797 Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra 30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Ateşkes Anlaşması’nda yer alan “Çanakkale ve İstanbul Boğazları’nın açılması ve Karadeniz’e geçiş sağlanması. Çanakkale ve İstanbul Boğazı kalelerinin Müttefiklerce işgal edilmesi” maddesinin kabul edilmesiyle, 1841 Londra Boğazlar Antlaşması’na ve dolayısıyla “boğazların kapalılığı” ilkesine son verilmiş ve Boğazlar yabancı savaş gemilerine açılmıştır. Ayrıca bu hükümler Sevr Antlaşması ile de onaylanmış, Boğazlar Komisyonu kurulmuş ve böylelikle Boğazlar üzerindeki 486 yıllık Türk egemenliği son bulmuştu.798

Bilindiği gibi,28 Ocak 1920’de kabul edilen Misak-ı Millî’de, Boğazlar konusu da yer almıştır. Boğazların statüsünün belirlendiği Misak-ı Millî’nin 3.

Maddesinde şöyle denilmişti;

“İslam halifeliğinin durağı ve Osmanlı saltanatının başkenti ve Osmanlı hükümetinin merkezi olan İstanbul şehri ile Marmara Denizinin güvenliği her türlü müdahale ve saldırıya karşı korunmuş olmalıdır. Bu ilke saklı kalmak koşuluyla Akdeniz ve Karadeniz Boğazlarının dünya ticaretine ve ulaşımına açılması hakkında bizimle bütün öteki ilgili devletlerin hep birlikte verecekleri karar geçerli olacaktır”799

TBMM Hükümetinin kurulmasından sonra Misak-ı Millî bu hükümet tarafından da kabul edilmiş, ancak 10 Ağustos 1920 tarihinde Osmanlı Devleti’nin onayladığı Sevr Antlaşması ise aynı hükümetçe bütünüyle reddedilmişti. Türkiye’nin Misak-ı Millî emellerini gerçekleştirmek için SSCB’den aldığı destek de, Boğazlar konusunda aynı yönde görüşlere sahip olmaları sonucunu doğurmuştur.800Millî Mücadele’nin kazanılmasından sonra imzalanan Mudanya Ateşkesi’nin ardından 28 Ekim 1922’de Türkiye, Boğazlar da dâhil, diğer sorunları görüşmek ve bir çözüme ulaştırmak üzere, Lozan Konferansı’na davet edilmiştir.801

20 Kasım 1922’de toplanan Lozan Konferansı’nda en çok tartışılan konulardan biri de Boğazlar sorunu olmuştur. Sonuçta, 24 Temmuz 1923 tarihinde imzalanan Lozan Barış Antlaşması’na ek olarak bir “Boğazlar Sözleşmesi” yapılmış

797 Feridun C. ERKİN, Türk- Sovyet İlişkileri ve Boğazlar Meselesi, Ankara: Başnur Matbaası, 1968, ss. 50-52

798 Rıfat UÇAROL, a.g.m., s. 181

799Şerafettin Turan, Türk Devrim Tarihi 2. Kitap, Ulusal Direnişten Türkiye Cumhuriyeti’ne, Ankara:

Bilgi Yayınevi, 1992, s.88

800 Sadık ERDAŞ, “İki Savaş Arasında Türk Boğazları”, Türkler, Cilt: 16, ed. Hasan C. GÜZEL, vd., Ankara: Yeni Türkiye Yayınları, 2002, s. 673

801 Feridun C. ERKİN,Türk- Sovyet İlişkileri ve Boğazlar Meselesi,…,s. 54

134 ve Boğazların statüsü yeniden düzenlenmiştir.802Bu sözleşmeye göre; Çanakkale Boğazı ve Marmara Denizi ile İstanbul Boğazı’ndan denizden ve havadan serbest geçiş esas olarak kabul edilmiş, bu geçiş güvenliğinin sağlanması amacıyla Boğazların her iki kıyısı 20 km uzaklıktan geçen çizgiye kadar ve Marmara Denizi’ndeki adalar askersiz hale getirilmiş, bu bölgelerde tahkimat yapmak ve asker barındırmak yasaklanmıştır. Buna karşılık bu bölgenin güvenliği Milletler Cemiyeti’nin garantisi altına konulmuştur. Ayrıca bu statünün yürütülmesinin kontrolü için de, bir Türk temsilcisi başkanlığında, imzacı devletlerin temsilcilerinden oluşan bir “Boğazlar Komisyonu” kurulmuştur. 803 Türkiye, Boğazlar üzerindeki egemenlik haklarını sınırlandıran bu sözleşmeyi, o zamanın şartlarını göz önünde bulundurarak, hem kalıcı barışı sağlamak için, hem de, Milletler Cemiyeti’nin kolektif güvenlik alanında etkili bir rol oynayacağına ve silahsızlanmanın gerçekleşeceğine olan inancından dolayı istemeyerek de olsa kabul etmiştir.804

Fakat çok geçmeden Lozan Sözleşmesinin sakıncaları belirmeye başlamıştı.

Öncelikle anlaşmada, herhangi bir tehlikeli durumda imzacı devletlerin bunu önleyecekleri hükme bağlansa da geçiş serbestisinin, Türkiye açısından bir yük ve tehlike oluşturduğu gerçeği belirmeye başlamıştı.805 Diğer taraftan, askerlikten tecrit edilen Boğazların, her türlü savunma araçlarından yoksun bırakılmasının, bölgeyi saldırılara açık hale getirmesi, Türkiye’nin egemenlik haklarını savunması açısından tehlike arz ediyordu.806 Türkiye, bu iki unsuru silahsızlanmaya gidileceği umuduyla kabul etmiş olsa da zaman geçtikçe bunun gerçekleşmeyeceğinin anlaşılması ve garanti mercii olan Milletler Cemiyeti’nin işlevini yitirmesi, Türkiye’yi bu durumu değiştirmesi konusunda harekete geçirmiştir. Zira silahların azaltılması ve silahsızlanmanın sağlanması amacıyla yapılan 1922 Locarno Anlaşması ve 1932- 1934 Cenevre Silahsızlanma Konferansı’ndan yeterli bir sonuç elde edilememişti.8071933’te Japonya’nın Mançurya’ya saldırısı sonrasında Milletler Cemiyeti Misakı’nın öngördüğü yaptırımları uygulayamaması da cemiyetin işlevini

802 Ahmet EYİCİL, a.g.e. s. 285

803 Rıfat UÇAROL, a.g.m., s. 182

804 Fahir. H. ARMAOĞLU, a.g.e., s. 343

805 Yusuf H. BAYUR, a.g.e., s. 177

806 Feridun C. ERKİN, Türk- Sovyet İlişkileri ve Boğazlar Meselesi,…, s. 63

807Sadık ERDAŞ, a.g.m., s. 678

135 tartışılır duruma getirmişti.808 Japonya’nın saldırı sonrasında Milletler Cemiyeti’nden ayrılması da Türkiye’yi endişeye sevk etmiş ve bu doğrultuda 16 Mart 1933’te İngiltere’nin hazırladığı McDonald Planı’nın kabulüyle Türkiye, ilk defa Boğazların silahsızlandırılması ile ilgili hükümlerin kaldırılmasını resmen talep etmiştir. Ancak Türkiye’nin bu talebi McDonald Planı ile doğrudan ilişkili olmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir.809 Türkiye bu talebini, 23 Mayıs 1933’teki Cenevre Silahsızlanma Konferansı’nda da dile getirmiş, fakat yine aynı gerekçeyle reddedilmiştir.810Ancak tüm olumsuz tavırlara rağmen Türkiye, bu konudaki azmini sürdürmüş ve her fırsatı değerlendirmiştir. Nitekim Almanya’nın, Milletler Cemiyeti’nin pasifliğini fırsat bilerek 1934’ten itibaren silahlanmaya başlanması ve 1935 Mart’ında da Versailles Sistemi’ne aykırı olarak zorunlu askerlik sistemini geri getirmesi, yeni bir savaş tehlikesi ihtimalini gün yüzüne çıkarmış ve Türkiye ısrarlı girişimlerine devam etmiştir.811 Bu doğrultuda 1935 Martında Türkiye Dışişleri Bakanı Aras İngiliz Büyükelçisiyle yaptığı görüşmede; “Boğazlar konusunda Türkiye’nin tek basına hareket edebileceğini fakat bunu diğer devletlerin genel desteğiyle yapmayı yeğlediğini” belirtmiş, fakat İngiltere, bu durumun Lozan Sözleşmesi’ne aykırı olduğunu savunmuştu.812 Bundan sonraki süreçte, Türkiye’nin Boğazlar konusunda İngiltere’nin desteğini hayli önemsediği ve Türk- İngiliz yakınlığını kullanmak istediği görülmektedir.813 Türkiye, bu taleplerini, Nisan 1935’teki Milletler Cemiyeti Konseyi’nde, Mayıs 1935’teki Balkan Antantı Konseyi’nde ve 17 Eylül 1935’teki Milletler Cemiyeti Genel Kurulu’nda yinelemiş, fakat bunlardan da bir sonuç alamamıştır.814 Milletler Cemiyeti üyesi olan İtalya’nın Ekim 1935’te Habeşistan’a saldırması üzerine, Milletler Cemiyeti’nin yine pasif kalması, hemen ardından Almanya’nın Ren bölgesine asker sokması, Türkiye’yi yeniden harekete geçirmiş ve SSCB’nin onayıyla, Aras Kasım 1935’teki Milletler Cemiyeti toplantısında;

“Türkiye’nin beklenmedik durumlar karşısında, Boğazların güvenliği konusunda gereken tedbirleri almakta tereddüt etmeyeceğini” bildirmiştir.815 Bu arada artık İngiltere de Türkiye’nin Boğazlar konusundaki taleplerini engelleyemeyeceğini

808Selma YEL, a.g.e., s. 76

809Ludmila JIVKOVA, a.g.e., s. 64

810 Selma YEL, a.g.e., s. 77

811 Sadık ERDAŞ, a.g.m., s. 679

812 Faruk SÖNMEZOĞLU, İki Savaş Sırası ve Arasında Türk Dış Politikası,…, s. 367

813 Sadık ERDAŞ, a.g.m., s. 679

814 Kudret ÖZERSAY, “Montreux Boğazlar Sözleşmesi”, Türk Dış Politikası, Cilt: I, 20. Baskı, ed.

Baskın ORAN, İstanbul: İletişim Yayınları, 2015, s. 371

815 Sadık ERDAŞ, a.g.m., ss. 679- 680

136 anlamış ve destek olmaya başlamıştır.816 Neticede Türkiye, SSCB ve İngiliz desteğini arkasına alarak, Lozan Boğazlar Sözleşmesi’ne taraf olan devletlere 11 Nisan 1936’de birer nota göndererek, söz konusu sözleşmenin değiştirilmesi için bir konferans yapılmasını talep etmiştir.817

Bu notaya İngiltere, Akdeniz’deki İtalyan tehdidine karşı Türkiye’yi yanına çekmek istediği için, olumlu cevap vermiştir. Aynı şekilde SSCB de, Boğazlar konusunda kendi lehine değişiklikler yapılacağını düşünerek olumlu karşılamıştır.818 Fransa ve Japonya da konferansa katılacaklarını bildirerek, olumlu cevap vermişlerdir. Bulgaristan, Yunanistan ve Yugoslavya da kendi güvenliklerini de göz önünde bulundurarak notaya olumlu karşılık vermiş fakat Romanya, kendisine ve Balkan Paktı üyelerine önceden haber verilmemesi gerekçesiyle en şiddetli olumsuz tepkiyi gösteren ilk devlet olmuştur.819 İtalya ise Habeşistan Savaşı ve yaptırımlar sürerken Türkiye’yi İngiltere’ye daha da yaklaştıracak böyle bir girişim karşısında kaygılanmıştır. Bu duraksamadan sonra, “Türk notasının içeriği hakkındaki görüşünü saklı tutarak” konferansa katılmayı kabul etmiştir. Ancak sonradan gelmekten vazgeçmiştir.820

Tüm bu olumlu tutumlar üzerine 22 Haziran 1936’da, İsviçre’nin Montreux şehrinde, Türkiye, İngiltere, Fransa, SSCB, Japonya, Yunanistan, Bulgaristan, Yugoslavya ve Romanya’nın katılımıyla bir konferans toplanmıştır.821 Türkiye’nin 13 maddede sunduğu tasarıya göre; Türkiye Boğazlar bölgesini silahlandırmak ve buralarda askeri kuvvet bulundurmak istiyordu. Ayrıca Boğazlar Komisyonu’nun da kaldırılmasını istiyordu. Bu esaslar dâhilinde Türkiye, ticaret ve savaş gemilerinin boğazlardan serbest geçişini bazı şartlar altında kabul ediyordu. Savaş zamanında Türkiye tarafsız olduğu takdirde savaş gemilerinin geçişi Türkiye’nin iznine tabi tutulacaktı.822 İngiltere ise, Karadeniz’e kıyısı olan ve olmayan devletler arasındaki çıkar çatışmalarını yumuşatmak için, Türk tasarısının değiştirilmiş bir şekli olan yeni bir tasarı sunmuştur. Buna göre; İngiltere, Türk önerisinden farklı olarak, Boğazlar Komisyonu’nun kaldırılmasına karşı çıkıyor, yakın bir savaş tehlikesi durumunu ve

816 Hüner TUNCER, Atatürkçü Dış Politika…, ss. 158- 159

817 Suat A. BİLGE, a.g.e., s. 114

818 Kudret ÖZERSAY, a.g.m., s. 372

819 Sadık ERDAŞ, a.g.m., s. 681

820 İsmail SOYSAL, “Türkiye’nin Batı İttifakına Yönelişi (1934- 1937)”…, s. 126

821 Edip ÇELİK, a.g.e., s. 82

822 Mustafa YILMAZ, a.g.m., s. 588

137 bu durumda Türkiye’nin uygulayacağı rejimi kabul etmekle birlikte, Milletler Cemiyeti’nin bu kararı haksız bulması durumunda, Türkiye’nin söz konusu önlemleri kaldırmayı yükümlenmesini istiyordu. 823 SSCB ise, Türkiye’nin Boğazları silahlandırma isteğini kabul ediyor fakat Karadeniz’e kıyısı olmayan devletlere ait savaş gemilerinin Karadeniz’e sokulmasını istemiyordu.824

6 Temmuz 1936’da ise İngiltere, Türk tasarısına karşı bir karşı tasarı sunmuş ve Lozan Sözleşmesi’nde olduğu gibi bütün gemiler için serbest geçiş prensibine dayanan bir düzeni önererek, bu rejimin Boğazlar Komisyonu tarafından kontrol edilmesi hususunda ısrar etmişlerdir. Daha çok İngiltere ve SSCB’nin Boğazlar konusundaki tarihi rekabetlerinin yarıştığı bu konferansta Fransa’nın arabuluculuk etmesiyle, iki devlet arasındaki sorunlar çözüme kavuşmuş ve diğer taraftan, Türkiye de SSCB’yi, tonaj sınırlamasını kaldırarak tatmin etmiştir.825

Bir ay kadar süren görüşmelerin sonunda da 20 Temmuz 1936’da

“Boğazlar Rejimine İlişkin Sözleşme” adı verilen yeni bir sözleşme imzalanmıştır. 29 maddeden oluşan ve kısaca “Montreux Boğazlar Sözleşmesi” diye anılan metin 5 kesim halinde düzenlenmiştir. Birinci kesimde ticaret gemilerinin, ikinci kesimde savaş gemilerinin, üçüncü kesimde de hava ulaşım araçlarının geçişlerinin nasıl olacağı ayrıntılarıyla belirtilmiştir. Dördüncü kesimde genel hükümler yer almış, son kesimde ise değişik hükümlere yer verilmiştir. Sözleşmede savaş gemilerinin geçici barış ve savaş dönemlerine, ayrıca Türkiye’nin savaşta yer alıp almamasına göre ayrı ayrı düzenlenmiştir. Türkiye’nin savaşmadığı bir savaşta, savaşan tarafların gemilerinin Boğazlardan geçişi yasaklanmış olup, Türkiye savaşa girdiğinde Türkiye, savaş gemilerinin geçişini istediği gibi düzenleyecekti.826

Bu arada, İtalya Montreux Sözleşmesi’nden memnun olmamış fakat buna rağmen görüşmelerine katılmadığı sözleşmeye, daha sonra 2 Mayıs 1938’de katılmıştır. Sözleşmeden memnun olmayan Almanya ise bir notayla bunu Türkiye’ye

823 Kudret ÖZERSAY, a.g.m., s. 373

824 Mustafa BALCIOĞLU, a.g.m., s. 448

825 Sadık ERDAŞ, a.g.m., ss. 681- 682

826 Şerafettin TURAN, Türk Devrim Tarihi 3. Kitap (İkinci Bölüm) Yeni Türkiye’nin Oluşumu (1923- 1932),…, s. 170

138 bildirmiş fakat Türkiye, imzacı olmayan devletlerin Montreux hakkında talepte bulunamayacakları cevabını vermiştir.827

Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı gibi Türkiye, Montreux Sözleşmesi’yle, Lozan Sözleşmesi’yle güvenliğini ve egemenliğini sınırlayan Boğazların statüsünü, güçler dengesini iyi bir şekilde kullanarak kendi lehine değiştirmeyi başarmıştır. Boğazlar Komisyonu’nun kaldırılmasıyla egemenlik haklarına ve Boğazlarda silahlanmayı sağlayarak da güvenliğini tesis etme hakkına yeniden kavuşmuştur. Burada en önemli olan nokta ise, Türkiye’nin güvenliği ve egemenlik hakları açısından bu denli mühim bir meseleyi barışçıl yollarla çözmüş olmasıdır.828 Bu nedenledir ki, Montreux Boğazlar Sözleşmesi, Türk- İngiliz ilişkileri açısından da bir dönüm noktasını teşkil etmiş ve ilişkilerini daha da geliştirmeye olanak sağlamıştır.829