• Sonuç bulunamadı

Soyut Hakkın Aile, Burjuva Toplumu ve Devlette Genel Görünümü

3.2. Hegel’de Soyut Hakkın Toplumsallık İşlevi

3.2.2. Soyut Hakkın Aile, Burjuva Toplumu ve Devlette Genel Görünümü

Hegel felsefesinde soyut hak sahibi öznenin toplum içerisinde yaşamını sürdürmesi de temelde üç ana formda gerçekleşmektedir. Soyut alanda işleyen ve bireye dayalı olan soyut hak ile ahlaksallık bölümleri etik yaşam alanında somut anlamlarına ulaşacaktır456. Bu alan Hegel’e göre şimdiye dek soyut alanda cereyan eden hukuk ve ahlaklılığın da gerçekleşme imkanını sağlamaktadır, özgürlük böylece objektif ahlaklılık kavramına gelindiğinde tam bir gerçeklik kazanmaktadır457. Bu aşama şahısların özgür olduklarına dair somut bir inancın yerleştiği alan olmaktadır, etik yaşama yani aileye, burjuva topluma ve devlete mensup birey özgürlüğe erişerek burada tatmin olmaktadır458.

455 Hartmann Klaus, “Hegel’in Hukuk Felsefesinin Yeni Bir Sistematik Okumasına Doğru”, Alman İdealizmi II: Hegel, ed. Güçlü Ateşoğlu, Doğu Batı Yayınları, 2013, Ankara, s. 365.

456 Bumin, 2016, s. 150.

457 Hegel, 2015, s. 171.

458 Hegel, 2015, s. 171. Hegel, toplumsal kurumların insan aklının ve amaca uygun davranışının bir ürünü olduğu ve varlıklarını buradan kazandıkları düşüncesindedir.

Bundan dolayı insanlar etik yaşamda toplumsal normlarını sorgulayanlar olarak değil, bu normları ortaya koyarak bunların gerekleri doğrultusunda yaşayanlar olarak anlaşılmaktadır. Inwood, 1984, s. 41

Bu kapsamda Hegel’in düşüncesinde hak kavramı ancak toplumsal yaşam sayesinde ve devletin bu doğrultuda çıkardığı kanunlarla gerçek anlamına ulaşmaktadır459.

Hegel’in aileye ilişkin yaklaşımı, düşünürün felsefesinde hem ailenin hem de buradan hareketle burjuva toplumu ve devletin anlaşılması için oldukça elverişlidir460. Evlilik, ailenin mülkiyeti ve çocukların eğitimi aşamalarıyla aileyi değerlendiren Hegel böylece toplumsal yaşamın ilk evresinin oluştuğunu ifade etmektedir. Hegel’e göre evliliğin başat amacı bu evrelerden hiçbiri olamamaktadır; çünkü ailenin varlık sebebini hiçbir evre tek başına açıklayamamaktadır461. Burada aileyi soyut hakka sahip bir grup kişi olarak düşünmek yerine, bu gurubun birleşmesiyle oluşan tek bir şahıs olarak anlamak gerekmektedir, bu şahıs da kendisine ait dışsal gerçekliği mülkiyet ile kazanmaktadır 462. Hegel’in fikrinde aile de dış dünyadaki gerçek varlığını mülkiyet ile kazanmaktadır, mülkiyetin aile için bir servet kaynağına dönüşmesi yoluyla şahsiyeti varlık kazanmış olmaktadır463. Hegel’e göre burada soyut hakka dayalı mülk sahiplerinin

459 “Hak ancak tanındığında, nesnel, evrensel belirlenimini kazandığında, yani yasa biçiminde koyulduğunda gerçek anlamda bir hak olur. Hak kavramından çıkarılabilecek olan yalnızca bu kadardır, onun içerik kazanması ise pozitif belirlemeleri gerektirir.” Altunbilek, 2014, s. 204.

460 Westphal’e göre modern felsefede üzerinde durulmayan aile kavramı, Hegel’in yaklaşımıyla geçmişten günümüze aydınlatıcı bir içerik kazanmıştır. Westphal, Merold, “Hegel’s radical idealism: family and state ethical communities”, The State and Civil Society Studies in Hegel’s Political Philosophy, Z. A. Pelczynski(Ed.), Cambridge University Press, 1984, s. 77.

461 Hegel, 2015, s. 176.

462 Kanat, 2017, s. 284.

463 Hegel, 2015, s. 180.

aile içinde bireysel davranışları yerine ailenin varlığını yaşatacak iradi anlayış söz konusu olmaktadır464.

Hegel’e göre aile içerisinde soyut hak kavramı birlikte yaşamın bir gereği olarak aile mülkiyeti şeklinde anlaşılmalıdır465. Ailenin mülkiyet sahipliği ailenin devam edebilmesi için bir şart halini almaktadır, bu açıdan Hegel’e göre aile fertlerinden hiçbir şahıs kendine ait mülkiyeti üzerinden anlaşılamaz466. Eserin başında özel mülkiyetin hukukun oluşumu için zorunlu olduğunu ve ortak mülkiyetin şahsın hukuk karşısındaki durumu için uygun olmadığını savunan Hegel’e göre ailenin mülkiyet sahipliği burada ortak mülkiyet anlayışı üzerinden varlık kazanmaktadır. Buna gerekçe olarak Hegel, ailenin ortak mülkiyet sahipliğini ailenin bütünlüğünün, bir arada kalmasının koşulu olarak görmektedir467. Buna karşılık aile mülkiyeti soyut hak mülkiyetinden tek bir özgür iradeye dayanmaması sebebiyle ayrıdır468. Hegel’e göre aile üyeleri ortak mülkiyet ile servet sayesinde çocukların reşit olmalarıyla, hukuk anlamında şahıs olarak kabul edilmeleriyle birlikte dağılma sürecine girecektir469. Hegel bunu yine aile içinde yetişen çocukların özgür irade sahibi olarak mülkiyet sahibi olma potansiyelleriyle ilişkilendirmektedir470.

Ailenin bir topluluk meydana getirmek amacıyla başka bir forma geçmesi Hegel’e göre yine karşılıklı tanınma ilişkileri üzerinden oluşan ihtiyaç sisteminin bir karşılığı

464 Hegel, 2015, s. 180.

465 Kanat, 2017, s. 285.

466 Hegel, 2015, s. 180-181.

467 Hegel, 2015, s. 181.

468 Kanat, 2017, s. 288.

469 Hegel, 2015, s. 183-184.

470 Hegel, 2015, s. 184.

olarak burjuva toplumuna geçişle olanak bulmaktadır471. Burada Hegel soyut hakkın öznesine tekrar dikkat çekmektedir. Kendi özel çıkarı peşinde ihtiyaçlarının tatmini için şahıs artık bu aşamada somut bir gerçekliktir ve burjuva toplumunun ilk şartı konumundadır472. Burjuva toplumu üyeleri için tanınma kavramı temel bir öneme sahiptir, zira tanınma sayesinde burjuva toplumu şahısları diğer şahıslar ile kendilerini burada var etmektedirler473. Burjuva toplumu üyeleri olan bu şahıslar kendi çıkarları olan ve bu çıkarları doğrultusunda evrensel bir gaye içinde iradelerini ve eylemlerini yönlendirmektedirler474. Bu aşamada Hegel’in fikrinde ihtiyaçlar sistemi, mülkiyetin yargı gücüyle muhafazası ve ortak menfaatlerin kamu yönetimiyle korunması burjuva toplumunun üç evresi olarak bulunmaktadırlar475. Soyut hukukta şahsın, soyut ahlakta ahlak sahibi insanın ve aile aşamasında aile üyesinin burada özne olduğunu ifade eden

471 Hegel, 2015, s. 188-189. Hegel’in burjuva toplumu ve devlet arasındaki ayrımı, Karl Marx’ın düşüncesini ve teorik faaliyetini etkilemiş ve kendisinden sonra gelen Marksist düşünürlere de ilham kaynağı olmuştur. Aile ile devlet arasındaki burjuva toplumu, etik yaşamın gelişim sürecinde bağımsızlığı politik olarak korunmuş bir aşamadır. Burada burjuva toplumunun toplumsal yaşamı, ailenin özel ve devletin kamusal yaşamından bariz bir farklılık göstererek modern toplumun rasyonel bütünselliğinde gerekli bir etken olarak ifade edilmektedir. Pelczynski, 1984, s. 1-3.

472 Hegel, 2015, s. 190.

473 Hegel, 2015, s. 190.

474 Hegel, 2015, s. 192.

475 Hegel, 2015, s. 194.

Hegel burjuva toplumunda bunun burjuva yurttaş (Bürger, bourgeois) olduğunun altını çizmektedir476.

Burjuva toplumunda özel mülkiyet fikri ve pratiği son derece işlerlik kazanmaktadır. Hegel’e göre sözleşme momentinde satış yapan kişiler birbirlerini tanımakta ve bu tanıma yoluyla burjuva toplumunda belirli bir varlığa sahip olmaktadırlar477. Bu açıdan Hegel’e göre burjuva toplumu başkalarının ihtiyaçları ve emeğiyle sürekli ikame edilmek zorunda olan bir sistemdir478. Sistem bu yönüyle özel mülkiyet sahibi bireylerin karşılıklılık ilişkisiyle sürekli bağlanmasını, bu bağlılık yoluyla herkesin birbirlerinin ihtiyacını giderecek potansiyeli olmasıyla ayakta durmaktadır479. Burada soyut hakkın somutlaşma olanağı bulduğu görülmektedir, soyut hak ve ihtiyaçlara dayanan sistem sırasıyla birbirlerinin teorik ve pratik uzantısı olmaktadır480. Böylece soyut hak sahibi şahıs hukuk karşısında toplumun bir üyesi olarak vücut bulmaktadır.

Soyut hakkın sahibi şahıs mülkiyet sahibi olarak toplumsal kurumlarda kendisine yer bularak ve onların varlığını idame ettirmesini sağlayarak hakkın tanınmasını sağlamaktadır. Hegel’in ifadesiyle söylemek gerekirse mülkiyetin kazanılması ve devredilmesi burjuva toplumunda artık gerçekleştirilebilir ve hukuken geçerli kılınabilir, böylece mülkiyet fikrinin soyut yapısı artık resmen evrensel bir yapıda herkesin onu tanımasıyla geçerlilik kazanmaktadır481.

476 Hegel, 2015, s. 196. “Hegel için sivil toplum burjuva toplumudur, çünkü bu toplumun hâkim etik ilkeleri kaynağını şehirli orta sınıftan alır.” Wood, 2013, s. 400.

477 Kanat, 2017, s. 350.

478 Hegel, 2015, s. 196.

479 Savran, 2013, s. 207.

480 Savran, 2013, s. 217.

481 Hegel, 2015, s. 212-213.

Hegel’in politik felsefesine ilişkin tartışmalarda odak noktası olan devlet (Staat, state) Alman düşünürün bu alana ilişkin yaptığı en önemli katkılardan birini oluşturmaktadır; ancak aile ve burjuva toplumu devlet anlayışına dahil edilmeden bu tartışma eksik kalmaktadır482. Bu kapsamda etik yaşamın son aşaması olan devlet siyasi ana yapıyı belirleyici olarak mülkiyet ile ilişkisinde burada incelenmelidir. Özgürlük kavramının somut anlamda gerçekleştiği yer olan devlet, aile ve burjuva toplumunda özel menfaatleri ile tanınan şahsın artık ortak irade için evrensel bir amaç uğruna zorunlu birleşmesi demektir483. Burjuva toplumdan devlete geçiş burada şahsi menfaatler ile genel menfaatlerin arasındaki çelişkileri dile getirmektedir, diğer bir deyişle burjuva toplumun alanındaki bireyle devlet arasındaki yurttaşın hak ve yükümlülükleri burada uyumlu hale getirilmek zorundadır484.

Bu açıdan Hegel devleti, burjuva toplumunun üyelerinin mülkiyet ve özgürlüklerini basit bir koruma aracı olarak görmemektedir, soyut haktaki negatif özgürlük burada pozitif özgürlüğe dönüşme imkanını bulmaktadır485. Bir diğer ifadeyle Hegel liberal teorilerin aksine devleti, insanın kişisel çıkarlarının koruyuculuğuna adanmış bir düzenleme olarak görmemektedir, devlet kendi çıkarını başkaları kadar

482 Avineri, 1974, s. 133.

483 Hegel, 2015, s. 241-242. Platon’un devlet tasarımının aksine Hegel, bir şahsın seçeceği mesleği veya sahip olduğu yeteneklerini geliştirmeye izni olması gerektiği düşüncesindedir. Bu doğrultuda özel mülkiyeti toplumsal çatışmanın kaynağı olarak gören Platon’a karşılık, Hegel kişisel olanı bağımsızlaştıran bir şey olarak mülkiyete özel bir önem atfetmektedir. Inwood, 1984, s. 51.

484 Savran, 2013, s. 238-239.

485 Hegel, 2015, s. 241.

gözeten diğer yurttaşlarla dayanışmanın bir ifadesidir486. Devlet Hegel’e göre siyasi anayapıya sahip, başka devletlerle ilişki içerisinde ve kendini gerçekleştiren bir tinin ifadesidir487. Hegel bu devlet kurgusunu politik bir varlık olarak bireyle evrenseli uzlaştırılması açısından yasama, yürütme ve anayasal monarşik güç olarak üçe ayırmaktadır488. Soyut hak ve ahlak aşaması burada devlet aracılığıyla somut anlamda gerçekleştirilmiş olmaktadır489. Bu açıdan Hegel’de sözleşmeci burjuva toplumu kendisinin oluşturacağı sorunları çözebilecek, buradan evrensel bir form geliştirebilecek niteliğe sahip görünmemektedir, bunu ancak devlet başarmaya muktedirdir490.

486 Avineri burada Hobbes ve Locke tarafından geliştirilen liberal mülkiyet teorilerine işaret etmektedir. Avineri, 1974, s. 134.

487 Hegel, 2015, s. 239. Her devletin anayasal bir yapıya sahip olmasını öneren Hegel, yasal düzenlemelerin de anayasanın çizdiği çerçevede olmasını önermektedir. Bu çerçeve ise özgür bir yurttaşın özgürlüğünü kullanım olanaklarını dikkate almak zorundadır. 42. Becermen, Metin, “A Reading Essay on Hegel’s View of Right”, Kaygı Uludağ Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Felsefe Dergisi, Sayı 23, Güz 2014, s. 35.

488 Hegel, 2015, s. 241.

489 Bumin, 2016, s. 159.

490 Bumin, 2016, s. 156-157. Mark Neocleous’a göre burjuva toplumu kavramını devlete oldukça yakın bir anlamda kullanan Hegel, özel mülkiyetin korunması perspektifiyle hareket etmektedir ve piyasanın sürekliliği yolunda oluşacak yoksulluk problemine bir çare olacağı sebebiyle burjuva toplumunu devlet erkine yaslamaktadır. Neocleous, Mark, Toplumsal Düzenin İnşası: Polis Erkinin Eleştirel Teorisi, h2O Kitap, Çev.

Ahmet Bekmen, 1. Baskı, 2013, İstanbul, s. 107- 108.

SONUÇ

Alman filozof G. W.F. Hegel’in Hukuk Felsefesi isimli eserinin birinci kısmında yer alan soyut hak bölümünü, düşünürün temel eseri olan Tinin Görüngübilimi eseriyle bağlantılı olarak inceleme amacı taşıyan bu çalışma, esas itibariyle bahsi geçen bu iki eser arasında bir bütünlük olduğu temelinden hareketle kaleme alınmıştır. Bu çerçevede çalışma, Tinin Görüngübilimi’ndekj öz bilinç kavramı ile Hukuk Felsefesi’ndeki kendiliğinde ve kendisi için özgür irade arasında bir ilişki kurmak suretiyle toplumsallığın hukuk üzerinden kurulmasının temelleri üzerine eğilmiştir.

Çalışma, Hegel’in bahsi geçen iki eseri arasında kurmaya çalışılan ilişkiyi, Hegel’in hukuk felsefesinin temelinde konumlandırdığı mülkiyet hakkı kavramını odak alarak kurmaktadır. Bu kapsamda hukukun antropolojik ve felsefi açıdan hakimiyet, zilyetlik ve mülkiyet fikri üzerine kurulu olduğu sorusuna, soyut hak kavramının ilk momenti olarak özel mülkiyet kavramını ele alan Hegel’in felsefesinde yanıt aranmıştır.

Bu düşünceden hareketle, tıpkı bilinçten öz bilince geçişte olduğu gibi, mülkiyet sahibi iradelerin diğer mülk sahibi iradelere yönelmesi sözleşme kavramı ile toplumsallaşmaya kapı açmaktadır. Böylece Hegel düşüncesinde, mülkiyet sahibi özgür iradelerin, topluluğun diğer üyeleri tarafından tanınması ve onlarla ilişki içerisine girmesiyle özgür irade ortak irade doğrultusunda hareket ederek bireyden topluma doğru giden bir yön izlemektedir.

Bu kapsamda üç bölümden oluşan çalışmanın ilk bölümünde, Hegel’in bilinç felsefesinin temellerine odaklanılmış; öncelikle Hegel öncesi felsefede bilinç kavramının yeri, Descartes, Locke ve Kant tarafından kavramın ele alınış biçimi ile açıklanmaya çalışılarak Hegel felsefesinde bilinç ve öz bilinç kavramlarına ve bu kavramların birbirleriyle ilişkisine yer verilmiştir. Ardından, yine ilk bölümde, Hegel’de bilincin öteki ile ilişkisi ve bu kapsamda toplumsallaşma kavramı, Hegel felsefesinde efendi-köle

diyalektiği; tanınma, korku ve çalışma kavramları ve özgürlük, tarih ve devlet ilişkisi üzerinden detaylandırılarak ele alınmıştır.

Çalışmanın Hegel felsefesinde soyut hak kavramını konu alan ikinci bölümü, Hegel felsefesinde “hukuk” kavramının ifade ettiği anlama ve Hegel’in hukuk kavramının kapsadığı alana ilişkin tespitlerine yer vererek başlamaktadır. Ardından Hegel felsefesinde soyut hak kavramı ve bu kavramın içeriğinin açıklanabilmesi için gerekli olan irade ve karar verme ilişkisi ve özgür irade kavramlarının anlamlarına değinilmeye çalışılmıştır. İkinci bölümün asıl konusunu oluşturan soyut hak kavramı ise, özgür iradenin hukuk ile kurduğu ilişki ve özgür iradenin şahıs kavramına dönüşümü üzerinden açıklanmıştır.

Hegel’e göre bir şahsın ide olarak soyut alandan somut alana geçişi için bu aşamaya kadar bilinç içerisinde cereyan eden ve ulaşılan özgürlük bilincinin dış dünyaya taşınarak somutlaşması gerekmektedir. Bu kapsamda düşünceden maddi dünyaya geçişte şahıs, özgürlüğüne ancak iradesini bir şey edinebilme özgürlüğü olarak kullanabildiği zaman kavuşacaktır. Çalışmanın ikinci bölümünde bu çerçevede, özgür tin olarak şahsın, şeylerle kurduğu hakimiyet ilişkisi, zilyetlik ve mülkiyet ile açıklanmıştır. Ayrıca, irade yoluyla mülk edinen şahısların toplumsal anlamda birbirleriyle ilişki kurmalarını sağlayan sözleşme kavramı da, şeye yönelen iradeyi ifade eden soyut hak kavramının ikinci aşaması olarak bu bölümde ele alınmıştır. Aynı şekilde yine bu bölümde, mülkiyet sahibi şahısların çoğul bir yaşam içerisinde zorunlu olarak birtakım çatışmalara girmesi ile ortaya çıkan haksızlık, şiddet ve suç kavramlarına da, bir derecelendirme kapsamında yer verilmiştir.

Çalışmanın üçüncü ve son bölümü, bir önceki bölümde detaylı olarak ele alınan soyut hak kavramının öznesine odaklanmaktadır. Bu kapsamda üçüncü bölüme, özne felsefesi açısından soyut hak sahipliğine ve bunun neden mülkiyet ile sözleşmeye dayandığına ilişkin bir tartışmaya gidilerek başlanmıştır. Bu anlamda, Hegel’in

düşüncesinde Tinin Görüngübilimi eseriyle uyumlu şekilde, bilinçten öz bilinç aşamasına geçişte olduğu gibi, hukuk öznesi olan özgür iradenin de ancak öteki irade üzerinden anlaşılması gerektiği noktasına vurgu yapılmıştır. Böylece her öznenin, karşılıklı gereksinimlere dayalı olarak ve bu gereksinimleri karşılayarak toplumu oluşturduğu ve sözleşme gibi kurumlar sayesinde öznelerin hukuk karşısında statü kazandığı vurgulanmıştır. Bu kapsamda ayrıca, Hegel felsefesinde soyut hak öznesi olan şahıslara ait özgür iradenin kendisine dönerek ahlaki bir özne olmayı arzuladığı aşama olan sübjektif ahlaklılık hususu da ele alınmıştır.

Üçüncü bölümde ayrıca, Hegel felsefesinde soyut hak kavramını toplumsal ilişkide üstlendiği rol bağlamında, tanınma ve sözleşme kavramlarıyla ele alarak ilk bölümdeki öz bilincin özerk bir varlık olabilmek amacıyla başka öz bilinçlere yönelmesi ile oluşan sözleşme ve haksızlık hususları ile bağlantı kurulmuştur. Bu anlamda olmak üzere, mülkiyet hakkının mülkiyet olgusu ile başlamasında olduğu gibi, toplumsallık fikrinde de soyut hakkın çok önemli bir yer işgal ettiği hususuna bu bölümde vurgu yapılmaya çalışılmıştır.

Bu kapsamda Hegel’in hukuk düşüncesinin temel kavramlarından olan soyut hak kavramı, teoriden pratiğe geçişte zorunlu bir aşamanın ifadesidir. Soyut hakka dair bilinç özgür irade sahibi insanda bulunmakta ve insanlar hukuki eylemlerini toplumda bu bilinç sayesinde gerçekleştirmektedir. Hegel’in düşüncesinde Tinin Görüngübilimi’nden gelen tanınma kavramı da bu hukuki eylemler arasında bir meşruiyet zemini oluşturmaktadır.

Ekonomik yaşama bağlı toplumsal düzen mülk sahibi öz bilinçlerin karşılıklılık temelinde bir arada yaşamalarını, gereksinimlerini bu yolla gidermelerini sağlamaktadır. Hegel böylece mülkiyet bilincinin hukuk açısından kurucu işlevine değinmekte ve sözleşmenin de toplumsal yaşama kaynaklık edeceğinin altını çizmektedir.

Buna karşılık Hegel’in soyut hak kavramının doğal hukukçu tezlerin bir başka tezahürü olduğu yolundaki eleştirilerde de haklılık payı bulunmaktadır. Hegel de

hukukun zilyetlik, mülkiyet gibi içgüdüsel olarak bizde bulunduğunu ifade ederek, hukuku mülkiyet bilinciyle başlatmaktadır. Bununla birlikte insanda doğuştan hukuk bilincinin bulunduğu ve evrensel bir anlayışla adalete yönelmekle bunun sağlanabileceği iddiasındaki doğal hukukçu tezlerin aksine Hegel’in amacının hukukun felsefi açıdan sistemli bir bütünlük olarak onu kurmak olduğu söylenebilir. Bu doğrultuda devlet ve hukuk biliminin sistemli bir şekilde kurulmasıyla hukuk felsefesi asıl amacını gerçekleştirecektir.

Her yurttaşın mülk sahibi olabildiği ve bu mülkiyetlerini kuracakları sözleşmeler yoluyla sürekli devrettikleri bir toplumsal yaşam ise tartışmalı görünmektedir. Mülkiyeti elinden alınan veya mülk sahibi olamayan sınıflar, burjuva toplumunun sistemli bir şekilde işleyişinin dışında kalmaktadır. Bu sorun, eserde mülk sahipliği çerçevesinde doğal bir temelde ve kaçınılmaz olarak açıklanmaktadır. Etik yaşam bölümünde yer verilen polis kurumunun da bu işleyişin sorunsuz şekilde gerçekleşmesi için devlet tarafından kullanılacağı burada açıklık kazanmaktadır.

KAYNAKÇA

Abramson, Jeffrey, Minerva’nın Baykuşu: Batı Siyasi Düşünce Tarihi, Dipnot Yayınları, Çev. İbrahim Yıldız, 1. Baskı, 2013, Ankara.

Akkurt, Mehmet, “İrade Problemi Zemininde Birey-Devlet Karşıtlığı: Hobbes, Rousseau, Hegel, Bosanquet”. Özne, 27 (Hegel Sayısı), 2017, s. 149-162.

Aksu, Şener, Hegel ve Tarih Felsefesi, Anı Yayıncılık, 1. Baskı, Ankara, 2006.

Altunbilek, Pınar, “J. Locke ve G. W. F. Hegel’de Hak Kavramı”, Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2014, Isparta.

Ateşoğlu, Güçlü, “Hegel’de Hukuk Felsefesinden Tarih Felsefesine Geçiş”, Hukuka Felsefi ve Sosyolojik Bakışlar Sempozyumu, 7-11 Eylül 2004, İstanbul, s. 14-27.

Ateşoğlu, Güçlü, Hegel Felsefesinde Metafizik, Muğla Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Doktora Tezi, 2010, Muğla.

Avineri, Shlomo, Hegel’s Theory of the Modern State, Cambridge University Press:

Cambridge, 1994.

Avineri, Shlomo, “Tarih: Özgürlük Bilincine Doğru İlerleme”, Alman İdealizmi II:

Hegel, (ed. Güçlü Ateşoğlu), Doğu Batı Yayınları, Ankara, 2013, s. 502- 523.

Ayıtgu, Gülçin, Hegel’in Antigone Yorumunda “Yazgı” ve “Yasa”, Özne Felsefe Bilim ve Sanat Yazıları 27. Kitap, Güz 2017.

Bal, Metin, "Bugün Hegel Okumak Neden Önemlidir?", Evrensel Kültür, Aylık Kültür Sanat Edebiyat Dergisi, Kasım 2013, Sayı: 264. Aralık 2013. İstanbul: Doğa Basın Yayın Doğ. Tic. Ltd. Şti. Ezgi Matbaası. s. 29-32.

Becermen, Metin, “A Reading Essay on Hegel’s View of Right”, Kaygı Uludağ Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Felsefe Dergisi, Sayı 23, Güz 2014, s. 29- 38.

Beer, Max, Hegel’in Felsefesi ve Marx’ın Tarih Anlayışı, Öncü Kitabevi, Çev. F. Sabit, 1969, İstanbul.

Beiser, Frederick, Hegel, Alfa Yayınları, Çev. Seçim Bayazit, 1. Basım, 2017, İstanbul.

Benhabib, Seyla, “Obligation, contract and exchange: on the significance of Hegel”, The State and Civil Society Studies in Hegel’s Political Philosophy, Z. A.

Pelczynski(Ed.), Cambridge University Press, 1984.

Bernstein, J. M., “From self-consciousness to community: act and recognition in master-slave relationship, The State and Civil Society Studies in Hegel’s Political Philosophy, Z. A. Pelczynski(Ed.), Cambridge University Press, 1984, s. 14- 39.

Bumin, Tülin, Hegel/ Bilinç Problemi, Köle-Efendi Diyalektiği, Praksis Felsefesi, Yapı Kredi Yayınları, 6. Baskı, 2016, İstanbul.

Bumin, Tülin, Hegel’de Köle- Efendi Diyalektiği Üzerine Notlar, Hegel’i Okumak içinde, Kabalcı Yayınları, 2. Baskı, 1993, İstanbul, s. 173- 183.

Bumin, Tülin, Tartışılan Modernlik: Descartes ve Spinoza, Yapı Kredi Yayınları, 6.

Baskı, İstanbul, 2014.

Cassirer, Ernst, Devlet Efsanesi, Remzi Kitabevi, Çev. Necla Arat, 1. Baskı, 1984, İstanbul.

Cevizci, Ahmet, Felsefe Sözlüğü, Paradigma Yayıncılık, İstanbul, 2005.

Challaye, Felicien, Mülkiyetin Tarihi, Remzi Kitabevi, Çev. Turgut Aytuğ, 2. Baskı, Yükselen Matbaası, İstanbul, 1969.

Coşkun, Seyit, “Çağdaş Siyaset Felsefesinde Negatif ve Pozitif Özgürlük Ayrımı”, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2003, Ankara.

Copleston, Frederick, Hegel, İdea Yayınları, Çev. Aziz Yardımlı, İstanbul.

Descartes, René, Meditasyonlar, Say Yayınları, Çev. Engin Sunar, İstanbul, 2004.

Descartes, René, Yöntem Üzerine Konuşma, Doğu Batı Yayınları, Çev. Özcan Doğan,

Descartes, René, Yöntem Üzerine Konuşma, Doğu Batı Yayınları, Çev. Özcan Doğan,