• Sonuç bulunamadı

Georg Wilhelm Friedrich Hegel ünlü eseri Tinin Görüngübilimi (Phänomenologie des Geistes)’nin giriş bölümünde bilgi ile mutlağın gerilimli ilişkisi üzerinde durmaktadır40. Bilgi ile bilincin, nesne ile kavramın arasına konulacak ölçüte dair sorgulama, bilmenin ölçütünün ne olduğunun sorgulanmasını gerektirmektedir.

Nesnelerin değişimindeki kaçınılmazlık bilincin zorlukla karşılaşmasına ve bu zorluk bilincin kendi deneyimini bilmesinin bir problem olarak incelenmesi gerekliliğiyle ortaya çıkmaktadır. Hegel buna Tinin Görüngübilimi eserine ilk olarak koymak istediği başlıkla cevap verir; “Bilincin Deneyiminin Bilimi41.”

39 Kant’ta pratik aklın otoritesi teorik aklınki ile aynı rütbede bulunamaz, pratik akıl her zaman üstündür ve gerçek hayatta hakimiyeti elinde bulunduran da odur. Weber, 1991, s. 32.

40 Herbert Marcuse Tinin Görüngübilimi’nin Önsöz bölümü ile ilgili şunları ifade etmektedir: “Görüngübilim’e Önsöz tüm zamanların en büyük felsefi girişimlerinden biridir- bir girişim ki amacı felsefeyi insan bilgisinin en yüksek biçimi olarak, ‘Bilim’

olarak yeniden gerçek konumunda saptamaktan daha azı değildir.” Marcuse, Herbert, Us ve Devrim: Hegel ve Toplumsal Kuramın Doğuşu, İdea Yayınevi, Çev. Aziz Yardımlı,3. Baskı, İstanbul, 2013, s. 73.

41 Pöggeler’e göre Hegel öncelikle eserine bu başlığı vermiş ancak son baskıya girmeden önce bu başlığı çıkarmış ve Tinin Görüngübilimi başlığını koymuştur.

Pöggeler, Otto, "Tinin Fenomenolojisi’ni Anlamlandırma Girişimleri", Alman

Hegel bilinç (Bewusstsein) problemini algı, algı kesinliği ve anlama yetisi kavramlarıyla değerlendirmektedir. Dünyayı kavramanın evreleri olarak görülen bu ayrım, öz bilinçli aklın gelişim aşamaları olarak ele alınacaktır42. Algı kesinliğini bilincin nesneyle olan deneyimiyle ilişkilendiren Hegel’e göre bu deneyimin tarihi insanın algı kesinliğine dair tüm ilişkilerinin bir toplamıdır43. Nesnelerle girilen zorunlu ilişki ve onların sürekli devinim içerisinde olmaları Hegel’e göre bu incelemede temel problemi oluşturmaktadır.

Belirli bir zamanı ve mekânı imlemek Hegel’e göre evrensel ile tikel arasındaki gerilimin kaynağıdır. Dünyayı ilk olarak zamanda var olan devinimli bir süreç olarak gören bizler bir an için buradayızdır ve mekân olarak çevremiz adlandırdığımız tekil şeylerle (Sachen) doludur44. Örneğin şimdi hakkında konuşmak o an için gerçek olan olarak kabul edilir, ancak onu olmuş ya da o anın hemen sonrasında ortadan kaldırılmış olarak buluruz. Karşımıza ikinci bir gerçeklik çıkar ve az önceki şimdinin artık ortadan kaldırılmış olduğunu kavrarız; bu kavrama anı da ikinci gerçekliğin yitip gitmesiyle bizi şimdinin olduğu önermemize geri getirir45.

Zamanı bu şekilde örneklemek Hegel’i zaman ve mekânda bir çokluk problemi ve bu problem hakkında düşünmeye zorlamaktadır. Şimdi ve şimdinin gösterilmesi farklı zaman momentleridir, bu dediğimiz artık bir başkasıdır. Birinci zamanın ortadan

İdealizmi II: Hegel, (derleyen: Güçlü Ateşoğlu), Doğu Batı Yayınları, Ankara, 2013, s. 157.

42 Harris, H. S., ‘Bilinç’, Alman İdealizmi II: Hegel, (ed. Güçlü Ateşoğlu), Doğu Batı Yayınları, Ankara, 2013, s. 163.

43 Hegel, 2016, s. 49.

44 Harris, 2013, s. 163.

45 Hegel, 2016, s. 49.

kalkması, ortadan kaldıranı da değiştirmiş ve zaman döngüsel bir anlayışla ilkine geri dönmüştür46. Şimdi, artık bir şimdiki zamanlar birliği ve içinde birçok zamanın olduğu bir şimdiler çokluğudur47.

Hegel’in düşüncesinde bilincin zaman örneği üzerinden kurduğu ilişki bir yitip gidişin değil, ondan zorunlu bir ayrılış ve tekrar ona dönüşün anlatısıdır. Şimdi girdiği farklı zaman momentleriyle ilişki üzerinden nasıl anlatılırsa mekân da öyle anlaşılmalıdır.

Örneğin burası dediğimiz aslında gerçekte burası değil, bir ön-arka ile yukarı-aşağının ya da sağ-solun burası olarak koordinatlardır48. Şimdi nasıl bir şimdiler çokluğu ise burası da bir buralar çokluğu olarak anlaşılmalıdır49. Bilinç yönelme, imleme, belirtme ve süreci ortadan kaldırma halleriyle kendine dönüşün ifadesidir50.

Hegel buradan hareketle algının algılama sürecinde ayrım yapan olduğunun üzerinde durur. Hegel’e göre algılanan nesne kendini saf ve tekil olarak sunar ve bu sunuştaki evrensellik artık nesnenin tekilliği ile aşılmaktadır51. Nesnenin tekilliğini başkalarına karşıtlığında gören Alman düşünüre göre belirlilik yoluyla şey başkalarını dışlamaktadır52. Bilincin duyular üzerinden nesneler ile kurduğu ilişki, nesneler dünyasının tekil mi yoksa evrensel mi olduğu sorunu üzerinden Hegel’i anlama yetisine ulaştırır53. Tekillik ve evrensellik arasındaki bu karşıtlık, gerçeğin sürekli yeniden

46 Hegel, 2016, s. 49.

47 Hegel, 2016, s. 49.

48 Hegel, 2016, s. 49.

49 Hegel, 2016, s. 49.

50 Hegel, 2016, s. 49- 50.

51 Hegel, 2016, s. 52.

52 Hegel, 2016, s. 55-56.

53 Hegel, 2016, s. 58.

belirlenmesi ile ortadan kaldırılması üzerinden algının değişmeyen etkinlik bilincini oluşturur54.

Hegel’e göre bilinç bir şeyin bilincidir, dış dünyaya ait bir şeyin bilinci olmadan öz bilinç (Selbstbewusstsein) olamaz ve kendi bilincinde olan tek varlık olduğundan insan, öz bilinçtir55. Bu aşamada bilinç öz bilinçten önce geldiği için Hegel öz bilinci Tinin Görüngübilimi’nde ikinci kısımda incelemiştir56. Hegel’e göre öz bilinç, duyumsanan ve algılanan evrenin varlığından yansıma ve başka olandan geri dönüştür57. Algısal kesinliğin bilinç için olumsuz bir yan taşıdığı iddiasındaki Hegel’e göre bu durum bilinçler arası bir karşıtlık içerisindedir, öz bilinç burada bu karşıtlığın ortadan kaldırılarak kendi kendisi ile özdeşliğin belirginleştiği kavram olarak görünmektedir58.

54 Hegel, 2016, s. 59.

55 Bumin, Tülin, Hegel/ Bilinç Problemi, Köle-Efendi Diyalektiği, Praksis Felsefesi, Yapı Kredi Yayınları, 6. Baskı, 2016, İstanbul, s. 28.

56 Ateşoğlu’na göre Kojéve gibi kimi Fransız düşünürlerin özneye vurgu yapmak için Tinin Görüngübilimi’ni öz bilinçle başlatmak çabasında olmalarına karşın Hegel felsefesi bu yorumlardan farklılık arz etmektedir. Hegel bilincin karşılaştığı ilk nesneyle ve buradan hareketle kendisiyle nasıl bir dolayım kurduğu probleminin çözülmesini öncelikli olarak görmektedir. Ateşoğlu, Güçlü, Hegel Felsefesinde Metafizik, Muğla Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Doktora Tezi, 2010, Muğla, s. 115.

57 Hegel, 2016, s. 76-77.

58 Hegel, 2016, s. 77.

Bir diğer deyişle akıl yoluyla düşünülen şey ile düşünülenin öz bilinç tarafından özdeşleştirilmesi söz konusu olmaktadır59.

Hegel’e göre bilincin ilk temel formu olan duyusal kesinlikten hareketle öz bilince geçiş zorunlu değildir60. Öz bilinç için varlığı olduğu halde açığa vuran bilincin dışında bir şeyden hareket etmek gerekir, bilgiden farklı olan bu etkin olmayan yönelme hali İstek (Begierde)’tir61. İstek, bilinçten öz bilince giden yolun başında ve onun için zorunlu bir koşuldur62. İnsana bir ben olduğu bilinci kazandıran, bilincin edilgen durumu değil, insanın gerçekliği içinde onu eyleme geçiren arzularıdır63. Örneğin yemek yeme isteği benim ile ilgili olup nesneyle ilişki kurmamı ve ona ulaşarak kendime ait kılmamı gerektirir64. İstek her zaman kendisini benim isteğim olarak açığa vurur ve bunun için kendimden yararlanmam gerekir65.

İsteğin öz bilinç için zorunlu bir koşul olması, Hegel felsefesinde biyolojik yaşamın insan var oluşu için zorunlu koşul olarak kabul edilmesiyle paralellik arz

59 Turan’a göre Batı felsefesinde bilinçten öz bilince geçiş aklın kendine verdiğini alabilme olanağıyla ilişkilidir ve akıl böylece kendisinden farklılık arz edeni kendinde örtüştürmektedir. Turan, Ertuğrul Rufayi, “Batı Metafiziği ve Savaş”, Doğu Batı Düşünce Dergisi, Yıl: 6- Sayı: 24- Ağustos, Eylül, Ekim 2003 (Savaş ve Barış), s.

169.

60 Kojeve, 2015, s. 37.

61 Kojeve, 2015, s. 37.

62 Kojeve, 2015, s. 29.

63 Kojeve, 2015, s. 30.

64 Bumin, 2016, s. 29.

65 Kojeve, 2015, s. 37.

etmektedir66. İstek sahibi bilince içeriğini verecek olanın istenen nesne oluşu, iki gerçeklik arasındaki ilişki açısından problemli görünmektedir. Buna karşılık isteğe sahip olmayan bir taş, bir bitki öz bilince ulaşamaz; böylece hayvansal istek insansal var oluşun zorunlu ancak yeterli olmayan bir koşulu olmaktadır67. Bu açıdan hayvan, doğal bir varlık olarak kendisini gerçekten aşamamakta, kendisiyle arasına gerekli mesafeyi koyarak kendini açıklayamamakta ve böylece öz bilinç olamamaktadır68. Pinkard’ın da ifade ettiği gibi öz bilinç olmak yalnızca çevredeki şeylerin farkında olmakla açıklanamaz, bu aynı zamanda dünyada kendisi hakkında bir bakış açısına sahip olmayı gerektirir69. Bu kapsamda bir öz bilinç olmak için, isteğin doğal olmayan bir nesneye, bir başka isteğe yönelmesi yani bir başka insana yönelmesi gerekmektedir70. Böylece öz bilincin doğuşunun asıl önemi bilinçler arası ilişki sebebiyle toplumsal-politik insana dair antropolojik yorumlar taşıması ve pratik bilincin kuramsal bilince önceliğinin gösterilmesidir71.