• Sonuç bulunamadı

1.2. Hegel’de Bilinç ve Öteki İlişkisi

1.2.1. Hegel Felsefesinde Efendi-Köle Diyalektiğinin Yeri

Hegel’in felsefe tarihinde en çok tartışılan kavram setlerinden efendi-köle diyalektiği, çağdaş özgürlük felsefeleri açısından en tartışmalı konulardan birini

66 Bumin, 2016, s. 29.

67 Kojeve, 2015, s 39.

68 Bumin, 2016, s. 30.

69 Pinkard, 1996, s. 55.

70 Bumin, 2016, s. 30- 31.

71 Bumin, 2016, s. 37- 38.

oluşturmaktadır. Bir öz bilincin ancak bir başka öz bilinç tarafından kabul edildiği ölçüde var olacağı savı, Hegel felsefesinin öz bilinci daha başlangıçtan itibaren bir toplumsallık ortamında ele almasıyla diğer bilinç felsefelerinden kesin olarak ayrılmaktadır72.

Diyalektik (dialektisch, dialectical) en basit tanımıyla düşüncenin statik olarak değil, karşıtlıklar içerisinden ilerlediğini ifade eden yöntemdir73. Bu kavram felsefe tarihinin de en önemli kavramlarından birisi olarak tartışılmıştır. Sokrates ile Platon’da soru-cevap vasıtasıyla felsefi sorgulamanın geliştirildiği bir tartışma yöntemi olan diyalektik, Kant için bir yanılsama hali, Hegel felsefesinde ise düşüncenin değişim ve gelişim yöntemi olarak görülmüştür74. Diyalektiği idealist bir zeminle kavrayan Hegel felsefesine göre karşıtların birliği anlamında diyalektik, dünyanın değişimine yol açan tin

72 Bumin, 2016, s. 138.

73 Cevizci, Ahmet, Felsefe Sözlüğü, Paradigma Yayıncılık, İstanbul, 2005, s. 129.

74 Cevizci, 2005, s. 129. Georg Lukacs Hegel’in diyalektik konusundaki yeri hakkında şunları söylemektedir: “Kuşkusuz Hegel büyük felsefeciler arasındaki ilk bilinçli diyalektikçi değildi. Ama Herakleitos’tan bu yana çelişkinin, Schelling’in

“entelektüel kavramı”nda olduğu gibi, şu ya da bu biçimde aşılması gereken bir şey değil de nihai varlıkbilimsel (ontolojik) ilkeyi oluşturduğu ilk felsefeciydi. Bu nedenle felsefenin temeli açısından çelişkili bir yapı içeren Hegel düşüncesinin temelleri, gerçeklikle birleştiğinde aklın gerçekleşmesi olarak kendini gösterir. Bu ikisinin birleşimi Hegel’de mantık ve varlıkbilimini daha önce görülmemiş yakınlık ve yoğunlukla birlikte gelişmesi sonucunu doğurur.” Georg Lukacs, Sosyal Varlık Bilimine Doğru, s. 26.

ya da ideler arasında gerçekleşmektedir75. Var olan her şeyin çelişkisinin de kendisinde mevcut olduğu ve yaşama ilişkin devinimin merkezinde bu çelişkinin yattığı ifadesi Hegel diyalektiğinin de temelini oluşturmaktadır76. Bunun yanında toplumsal ve politik olarak Hegel felsefesinde diyalektik, insanın insan olmasına ve buradan hareketle topluluk halinde yaşamasının başlangıcına varılan bir evreyi ifade etmektedir77. Diyalektik bir kavram olarak daha sonra Karl Marx (1818-1883) tarafından 1844 El Yazmaları ve Das Kapital eserlerinde de doğrudan bir yöntem olarak uygulanmıştır78.

75 Cevizci, 2005, s. 129. Hegel yalnızca gerçekliğin değil, varlığı bilmeye yönelmiş düşüncenin, bireyin ve tarihin diyalektik yönde ilerlediğini sisteminde açıklamaktadır. Cevizci, 2005, s. 207.

76 Şeptulin, Aleksandr, Diyalektiğin Kategorileri ve Yasaları, Yordam Kitap, Çev.

Yakup Şahan, 1. Baskı, 2013, İstanbul, s. 38.

77 Kervégan, Jean-François, Hegel ve Hegelcilik, Dost Kitabevi, Çev. İsmail Yerguz, Dost Kitabevi, 1. Baskı, 2011, Ankara. s. 25. Egemen ile uyruk, efendi ile köle arasındaki ilişki bir başka deyişle yöneten-yönetilen arasındaki ilişki yalnızca felsefe tarihinin değil, edebiyat dünyasının da ele aldığı bir konu olmuştur. Hegel estetiği ile ilgili çalışmasında efendi-köle diyalektiğine ilişkin olarak Onur Bilge Kula, Hegel’in Fransız yazar Denis Diderot’nun “Kaderci Jacques ve Efendisi” adlı romanından etkilenerek Tinin Görüngübilimi’ne bu kavramı koyduğunu ifade etmektedir. Bu kavramın takipçileri daha sonra Karl Marx ve Bertolt Brecht olmuşlardır. Kula, Onur Bilge, Hegel Estetiği ve Edebiyat Kuramı 1, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 1.

Baskı, 2010, İstanbul.

78 “Lenin’in Felsefe Defterleri ve Georg Lukacs’ın Genç Hegel’i ve Emeğin Ontolojisi adlı devasa çalışması ve son olarak da Hans Heinz Holz’un yeni çağda Diyalektiğin Sorun Tarihi ve Dünya Tasarımı ve Refleksiyon çalışmaları, Marx’ın kurduğu Hegelci

Marx ve Engels’in ardından geçtiğimiz yüzyılda Karl Korsch, Georg Lukacs, Vladimir İlyiç Lenin, Jean-Paul Sartre ve Theodor Adorno, Hegelci diyalektik yönteme eserlerinde yer vermiş önemli isimler olmuşlardır79. Efendi-köle diyalektiği Hegel’in ahlaki ve politik bilincin gelişimini açıklamak amacıyla geliştirdiği bir metafordur80. Bu kavramın Hegel’e dair güncel okumalarda bu kadar öne çıkmasının sebebi ise 1933-1939 yılları arasında Ecole Pratique des Hautes Etudes’te verdiği derslerde Tinin Görüngübilim’indeki bu başlığı Hegel felsefesinin ana teması haline getiren Alexandre Kojéve (1902-1968)’dir81.

diyalektikten esinlenen geleneğin neden ve nasıl devam ettirildiğinin birkaç önemli belgeleridir.” Göçmen, Doğan, “Hegel’in Felsefe Kavramı Üzerine Kısa Bir Deneme”, Modern Felsefe Tarihsel Anlamı, Güncel Mirası, Hegel ve Karl Marx İçinde, Vivo Yayınevi, İstanbul, 2015, s. 173.

79 Bal, Metin, "Bugün Hegel Okumak Neden Önemlidir?", Evrensel Kültür, Aylık Kültür Sanat Edebiyat Dergisi, Kasım 2013, Sayı: 264. Aralık 2013. İstanbul: Doğa Basın Yayın. Ezgi Matbaası. s. 30-31.

80 Cevizci, 2005, s. 148. Kula’ya göre felsefe tarihinde Hegel’den önce Hobbes’un da benzer yönde yorumları olmuştur. Korku ile güvencesizlik bir egemenin yönettiği devlette önlenebilir olmaktadır, bunun için egemenin koruması karşılığında yurttaşlar da kendi haklarını karşılıklılık ilkesi içerisinde egemen bırakmalıdır. Barışın koşulu yurttaşların tanınma arzularını yenmelerinden geçmektedir. Kula, 2010, s. 306- 307.

81 Kervégan’a göre Kojève’in Hegel yorumu kavramlar açısından sorunlu gözükmektedir. Herrschaft ifadesi egemen olmaktan ziyade hüküm sürmeyle ilişkilidir, bu haliyle de köleleştirmeyi anlam olarak içermemektedir, bu açıdan

“egemen olan” ile “egemenlik altında olan” kavramlarından söz edilmesi daha uygundur. Kervégan, 2011, s. 25-26.

Hegel efendi-köle diyalektiğini bir öz bilinç sorunu olarak görmüş ve öz bilinç önünde bir başka öz bilincin olduğu durumda efendi-köle diyalektiğinin başlayacağını ifade etmiştir82. Bu öz bilinçler arası ilk temas, iki hasımdan ancak birinin hayatta kalabileceği bir mücadeleyi gerektirmektedir83. Mücadele ilk olarak bir öz bilincin diğerini ortadan kaldırarak varlığını gerçekleştireceği bir görünüm taşır. Bu yönüyle ilişki iki yanlıdır ve Hegel’in dediği gibi eylem salt kendine karşı değil, ötekine karşı da bir eylem hüviyetindedir84. Hegel’in bu başlığı öz bilinçle bağlantılı olarak ele alması burada dikkat çekicidir; zira iki öz bilincin arasında başlayacak tanınma (die Anerkennung, recognition) kavramı85 da bu açıdan önem arz etmektedir.

Hegel’e göre öz bilinç ilk olarak kendi için varlıktır (Fürsichsein), başka her şeyin kendinden aynı olması yoluyla kendine özdeştir ve bir öz bilinç diğeriyle karşılaşana

82 Kervégan, 2011, s. 25. Bu konudaki çalışmasında Susan Bock-Morss, efendi- köle diyalektiğinin temellerinin Tinin Görüngübilimi’nden önce 1791- 1804 yılında gerçekleşen ve köle isyanlarının başarıya ulaştığı Haiti Devrimi’ne dayandığını ve Hegel tarafından geliştirildiğini ifade etmektedir. Morss, Susan Bock, Hegel, Haiti ve Evrensel Tarih, Metis Yayınları, Çev. Erkal Ünal, 1. Baskı, 2012, İstanbul, s. 62.

83 Bumin, 2016, s. 36- 37.

84 Hegel, 2015, s. 81.

85 Göçmen’e göre Hegel’in tanıma kuramı temellerini Adam Smith’in 1759 yılında yayımlanan eseri Ahlaki Duygular Kuramı (The Theory of Moral Sentiments)’ndan almaktadır. Smith bu kuramı Avrupa felsefe tarihinde sistemli şekilde ele almış ilk düşünürdür. Göçmen, 2015, s. 182. Söz konusu bu eser için bkz. Smith, Adam, Ahlaki Duygular Kuramı, Pinhan Yayıncılık, Çev. Derman Kızılay, 1. Baskı, 2018, İstanbul.

kadar bir bireydir, kendi varlığı içinde bulunmaktadır86. Bir öz bilincin bir başka öz bilinçle karşılaşması, sonunda ölümle sonuçlanabilecek bir mücadeleye bizleri götürür.

Alman filozofa göre “iki öz bilincin aralarındaki ilişki önce kendileri ve ardından birbirleriyle bir ölüm- kalım mücadelesiyle birbirlerini “tanıtlamaları” ile mümkün olacaktır87.” Kojéve’in deyişiyle bu mücadelenin iki tarafın da hayatta kalacağı şekilde sona ereceğini varsaymak gerekir, hasımlardan birinin öteki tarafından bilinip tanınarak onun önünde sinmesi ve ona boyun eğmesi gerektiğini düşünmek kaçınılmazdır88.

Bu şekilde bu iki öz bilinçten biri kabul eden olurken, diğeri kabul edilen olacak ve bir köle ile bir efendi ortaya çıkacaktır89. Bu bizi Hegel felsefesinde antropolojik bir açıklamaya götürecektir; zira “ilk insan yalnızca bir insan değildir, o ya bir köle ya da bir efendidir90.” Bu Kojeve’e göre felsefede tarihin başlangıcının ve tarihin sonunun

86 Hegel, 2015, s. 81. Williams’a göre tanınma ilişkisi kendi için varlık ile başkası için varlık ayrımını belirginleştirmektedir. Burada efendi kendi için varlık olarak, başkası için varlığın üzerinde tahakküm kurandır. Buna karşılık köle ise başkası için varlık olarak kendi için varlık tarafından baskılanandır. Böylece kölelik ancak efendiye bağlılığı içinde anlaşılabilen bir şey olmaktadır. Williams, Robert R., Recognition Fichte and Hegel on the Other, State University of New York Press: New York, 1992, s. 177.

87 Hegel, 2015, s. 82.

88 Bumin, 2016, s. 42.

89 Bumin, 2016, s. 37.

90 Bumin, 2016, s. 37. Frederic Jameson’a göre Hegel köle-efendi diyalektiğinin sonu konusunda Kojeve’den daha ileridir ve Kojeve’nin efendi-köle arasındaki kişisel düzeyde mücadeleyle sınırladığı “tanınma”nın öneminin sürdüğüne dair daha üretken

işaret edilmesidir91. Böylece insanın yani öz bilincin tarihi, köle ile efendinin ilişkisinin ve birbirlerini etkilemelerinin de tarihi olarak anlam bulmaktadır92.

Hegel’e göre köle ile efendi arasındaki bu süreç, doğa ile de anlaşılması gereken bir diyalektik ilişki arz eder. Bir öz bilinç bir diğeriyle karşılaşmadan önce efendinin isteği köleyi doğaya bağımlı ancak nesneyle ilişkili olarak geçici kılmaktır93. Nesne efendi karşısında bağımsız, efendinin nesneyle ilişkisi ise geçici bir yapı içerisindedir94. Hegel’in felsefesi bu açıdan kendi doğasını aşan efendi ve aşamayan köleyi ayırmaktadır, ilk karşılaşma sonrası doğa karşısında takındıkları tutumlar, efendi ile köleyi tarihte başka

ipuçları sunar. Jameson, Fredric, Hegel Varyasyonları, İthaki Yayınları, Çev. Bülent O. Doğan, 1. Baskı, 2016, İstanbul. s. 121.

91 Hegel’in sıklıkla dile getirilen tarihin sonunu işaret ettiği ifadesi tartışmalı bir husustur. Hegel felsefesinde tarihi sonu tezinin olmadığını ifade eden Yalvaç’a göre tüm felsefesi çelişkilerin aşılması şeklinde ilerleyen Hegel’de tarihin sonuna dair bir işaret aramak hatalı bir yaklaşımdır. Yalvaç, Faruk, Hegel’in Uluslararası İlişkiler Kuramı: Dünya Tini, Devlet ve Savaş, Phoenix Yayınevi, 2. Baskı, 2008, Ankara, s.

111.

92 Bumin, s. 37. Bu konudaki çalışmasında Aksu, köle-efendi diyalektiğinin tarihin devindiricisi olduğunu ama tarihin onca ayrıntısını anlatmamıza olanak vermediğini ifade etmektedir. “Hegel 1807 yılında yayımladığı Tinin Görüngübilimi’nde köle-efendi diyalektiğine önemli bir yer ayırmasına karşın daha sonra yayımladığı Mantık ve Hukuk Felsefesinin İlkeleri’nde bundan çokça söz etmez. Kendinden sonra yayımlanan Tarih Felsefesi Notları’nda da köle-efendi diyalektiğini konu edinmez.”

Aksu, Şener, Hegel ve Tarih Felsefesi, Anı Yayıncılık, 1. Baskı, Ankara, 2006, s. 72.

93 Bumin, 2016, s. 38.

94 Bumin, 2016, s. 38.

konumlara sokmuştur95. Bu aynı zamanda ilk etkileşimin ve buradan hareketle insan olmanın da başlangıcıdır, Kojéve’in deyişiyle “insan ya efendi ya da köledir ve bir efendinin ve bir kölenin olduğu yerde gerçek insan vardır ancak96.”

Hegel’e göre efendi kendi için olan ve aynı zamanda kendi için var olan bilinçtir, bu var olma halinde öz bilinç olarak kendi için varlık dolaysız bir ilişkiyle dünyada bulunmaktadır97. Efendi Hegel’e göre hem nesne ile hem de köle ile bağlantı içindedir;

yani hem isteğin nesnesi şey ile hem de bir dolayım halindeki bilinç ile ilişki içerisindedir ve istek ile yararlanma bu iki ilişki biçiminden ortaya çıkmaktadır98. Bu aynı zamanda bir güç dengesi biçiminde de karşımıza çıkmaktadır. Nesnenin kendisinden bağımsız olması sebebiyle onun üzerinde hâkimiyet kuramayan efendi, köleyi nesne ile ilişki içerisinde tutarak onu bir geçiş unsuru yapmaktadır. Böylece efendi kendine şeyin yalnızca bağımlı yanını alarak ondan yararlanır, şeyin bağımsız yanını ise onun üzerinde çalışacak olan köleye bırakacaktır99. Efendi, köle ve şey bu ilişkideki üçlü yapıyı oluşturmaktadır.

Kojéve’e göre insanoluşturucu (anthropogene) kavramı bu hususta ayrımı belirginleştirmektedir. Fransız düşünüre göre isteğin insanoluşturucu olabilmesi, onun öncelikle bir başka isteğe, bir diğer öz bilince yönelmesiyle olanaklıdır100. İstek ancak kendi dışındaki bir başka isteğe doğru yönelmiş ise insan oluşturucu niteliktedir, bu

95 Bumin, 2016, s. 39.

96 Kojève, Alexandre, Hegel Felsefesine Giriş, Çev. Selahattin Hilav, Yapı Kredi Kurumu Yayınları, İstanbul, 2015, s. 44.

97 Hegel, 2016, s. 83.

98 Hegel, 2016, s. 83.

99 Hegel, 2016, s. 83- 84.

100 “İnsan-oluşturucu olması için isteğin, bir varlık- olmayana, yani bir başka isteğe, bir başka açgözlü boşluğa, bir başka Ben’e yönelmesi gerekir.” Kojéve, 2015, s. 40.

nitelik şeyle değil bir başka istekle kurulacak bağlantıyla mümkündür. Bu ise ilişki biçiminin kavranmasını ve bu bağlantının karşı öz bilinçte tanınmasını gerektirmektedir, hayvansal olandan insansal olana geçiş böyle bir tanınma ile mümkün olabilmektedir101.

Bir başka öz bilinç ile karşılaşan öz bilincin ilk isteği ötekine karşı kendi olarak var olabildiğini göstermektir; zira her bir öz bilinç öteki öz bilinci ortadan kaldırmayı istemektedir102. Bu Kojéve’in hayat ve ölüm için girişilen mücadele (Kampf auf Leben und Tod) dediği şeydir ve insan burada biyolojik olmayan isteğini doyuma ulaştırmak için hayatını tehlikeye atacaktır103. Birinin kendisine dair bilinci bu kendiliğin bir başka

‘kendi’ tarafından tanınmasını ister ve efendi-köle ilişkisi işte bu zorunlu tanınma ilişkisinden doğar104. “Efendi, köle ile bağımsız bir varlık yoluyla dolaylı olarak bağıntılıdır, çünkü köle ancak bununla köle olarak tutulur; bu onun zinciridir, kavgada ondan kurutulamamıştır105.”

Efendi tanınmak için Hegel’e göre iki şekilde de başka bir bilince muhtaçtır ve bunlar şey üzerinde çalışma ve belirli bir varlığa bağımlılık halleridir106. Bu ikili ihtiyaç

101 Kojéve, 2015, s. 40- 41.

102 Copleston, Frederick, Hegel, İdea Yayınları,Çev. Aziz Yardımlı, İstanbul, 2000., s.

31.

103 Copleston, 2010, s. 41.

104 Copleston, 2010, s. 31.

105 Hegel, 2015, s. 83.

106 Hegel, 2016, s. 84. Soll’a göre tanınma burada tanık olma ile ilintili bir kavramdır.

“Düşmanı öldürmek tanığı da yok edeceğinden, ötekini olumsuzlarken aynı anda onun tanıklık becerisinin de korunabileceği bir yol bulunmalıdır. O nedenle galip gelen, mağlup olanı kurban yapmak yerine tabî kılar.” Soll, Ivan, Hegel’in Felsefesine

en sonunda mücadelenin iki hasmın da hayatta kalacağı şekildeki bir varsayımla diyalektiği anlamayı gerektirir107. Hegel Tinin Görüngübilimi’nde bu başlıkta köleliği genel olarak efendi ile olan ilişkisine bağlı anlatmayı seçmiştir. Kölenin bilincinin bağımsız bilincin gerçekliği olduğunu söyleyen Hegel’e göre köle de nihayetinde bir öz bilinçtir, bu nedenle bağımsız olarak kendi için var olan bilinç onun için gerçekliktir108. Kölenin çalışma yoluyla değişikliğe uğrayacak durumu köleye de özgürlük ve öz bilincini verecektir109. Efendi savaşçıdır, nesneyi ve köleyi bu güç ilişkisinde ilk etapta altına almıştır; ancak çalışma bu ilişkiyi kökten değiştirecektir. Hegel’in ifadesiyle “köle şey üzerinde yalnızca çalışır. Buna karşı efendi için dolaysız bir ilişki bu dolaylılık yoluyla şeyin arı olumsuzlanması ya da yararlanım yoluyla olur110.” Burada son bir husus olarak efendiye insanın öz bilinç olarak doğuşu yolunda etkin bir görev verildiğini söylemek gerekmektedir, efendi burada sürece katkısı olmayan ancak onsuz da sürecin gelişemeyeceği bir etkiye sahiptir111. Bumin’in bu konudaki ifadeleri bu etkinin tarihsel rolünü şu ifadelerle anlatmaktadır: “Efendi çalışamaz, ama o olmasaydı kimse çalışmayacaktı112.”

Eleştirel Bir Giriş, Ayrıntı Yayınları, Çev. Tufan Karaağaç, 1. Baskı, 2019, İstanbul, s. 43.

107 Kojéve, 2015, s. 42.

108 Hegel, 2016, s. 84.

109 Bumin, 2016, s. 42.

110 Hegel, 2016, s. 83.

111 Bumin, 2016, s. 43.

112 Bumin, 2016, s. 43.