• Sonuç bulunamadı

1.2. Hegel’de Bilinç ve Öteki İlişkisi

1.2.3. Hegel Felsefesinde Öz bilincin Tarih ve Devlette Görünümü

Hegel felsefesinde öz bilincin doğuşu doğası itibariyle mutlak surette öteki öz bilinç ile birlikte anlaşılmak zorundadır ve bu ilişki temelde karşı öz bilince kendini kabul ettirme ilişkisi üzerinden anlaşılmak zorundadır148. Hegel’de söz konusu ilişkinin bu şekilde açıklanması, yalnızca bilinçler arası bir ilişki sorunu olarak anlaşılamaz, bu aynı zamanda Hegel felsefesinin toplumsal ve politik açıdan insan ve tarihe ilişkin sorulara açılan kapısını oluşturacaktır149. Bir başka deyişle bir efendi ve köle karşısındaki kölenin ortaya çıkışıyla ilk mücadele gerçekleşmiş ve bu mücadeleyle insan doğmuş, insanın ya efendi ya da köle olduğu tarih başlamıştır150. Bu açıdan Tinin Görüngübilimi Kojeve’in de okuması üzerinden bir özgürlük felsefesi olarak okunmaya oldukça uygun bir metindir151.

Hegel felsefesinde efendi-köle diyalektiği bilinçten öz bilince geçişin hikayesi olarak tarihi başlatan bir ilişki biçimi olarak anlaşılmaktadır. Kojeve’in zorunlu antropoloji olarak bu ilişkiyi görmesi sebebiyle tarihin nasıl işleyeceğini anlamak oldukça önemlidir. Tinin Görüngübilimi’nin özgürlük ve antropoloji ilişkisi üzerinden okunabileceği iddiasındaki Kojéve’e göre tarih, insanların birbirleriyle ve doğayla

147 Bumin, 2016, s. 26.

148 Bumin, 2016, s. 36.

149 Bumin, 2016, s. 37- 38.

150 Kojéve, 2015, s. 44.

151 Bumin, 2016, s. 134.

etkileşimlerinin tarihi, bir başka deyişle savaşçı efendi ile emekçi kölelerin tarihidir152. Tarihi başlatan bu ilişki ancak kölenin köleliğinden, efendinin de efendi olmaktan çıkacağı bir noktada son bulacaktır153. Köle doğayı dönüştürerek ve nesneyi tüketime hazırlayarak aslında kendisini dönüştürücü bir rol oynamaktadır, zira kendi davranışının ilkelerini hiçbir ötekiye başvurmadan kendisi oluşturmaktadır154. Söz konusu öz bilinç kurgusunun Descartes ve Kant’tan son derce farklı olduğunu ifade eden Bumin’e göre Hegel böylece özgürlük ile kendi kendinin farkında olmayı bir bilinç içerisinde eritmektedir155. Başlangıçta köleyi hizmetinde çalıştıran efendi özgürlüğünü dış dünyada gerçekleştirmekte görünür iken köle doğayı dönüştürdükçe doğaya katılmakta, çalışmanın insanlaştırıcı etkisiyle özgürleşmektedir156. Hegel bu açıdan özgürlüğü bir otonomi sorunu olarak görmektedir. Beiser’ın deyişiyle burada özgürlük temelde kendini yönetme iradesi ile kendi yasalarını yapma ve yapılan bu yasalara uyabilme gücü olarak anlaşılmaktadır157. Burada öz bilinç olmak ile yasayı yapanın aynı noktaya denk düştüğü görülmektedir.

Kölenin çalışma yoluyla sahip olacağı özgürlük bizzat insanın ve doğanın dönüştürülmesi ile anlamını bulmaktadır, çalışma böylece özgürlüğün anlaşılmasına kapı aralar iken beraberinde tarihsel gelişmeyi de doğurmaktadır158. Bununla birlikte özgürlük

152 Kojéve, 2015, s. 44.

153 Kojéve, 2015, s.44.

154 Bumin, 2016, s. 44.

155 Bumin, 2016, s. 44- 45.

156 Bumin, 2016, s. 49.

157 Beiser, Frederick, Hegel, Alfa Yayınları, Çev. Seçim Bayazit, 1. Basım, 2017, İstanbul. s. 255.

158 Bumin, 2016, s. 52.

ve tarihin birbiriyle yakından ilişkili olduğunu da söylemek gerekir. Doğayla girdiği ilişkiyi dönüştüren ve kültürel süreci başlatan köle, kendisini değiştirdiği sürede farklı dünya görüşlerini benimseyecek, bunları geliştirecek ve özgürlük bilincini bu tarihsel yolculuk içerisinde kazanacaktır159. Bir başka deyişle özgürlük bilinci, insanın tarihsel ve kültürel süreçteki eylemleriyle gelişmiş ve akla uygun bir biçimde tarihte kendisini göstermiştir160. Stoacılık, septisizm ve Hristiyanlık olan bu dünya görüşleri kölenin özgürlük yolunda geliştireceği üç büyük düşünce sistemi olacaktır161.

Hegel bu kapsamda öz bilincin özgürlüğü meselesini gündeme taşımaktadır. Tinin tarihi üzerinden düşünüldüğünde Hegel’e göre stoacılık kendinin bilincindeki görüngü olarak tinin ortaya çıktığı ve bilincin düşünen olduğu önemli bir tarihsel aralıktır162. Köle bu dönemde kendisinin iç özgürlüğüne yönelik olarak anlaşılır ve dış dünya ile de uyumlu bir inanca sahiptir. Yalnız felsefi bir düşünce hüviyetinde değil, efendi karşısındaki kölenin de var oluşu ile uyumlu bir dönüşüm burada söz konusudur163. Hegel’in deyişiyle

159 Bumin, 2016, s. 52.

160 “Özgürlük duygusu, tarihsel süreçte insanlığın doğa içerisinde, doğaya karşı varoluş mücadelesinde oluşan bir bilinçlilik temelinde kendini toplumsal, siyasal ve kültürel yapıda özgürlüğün ussallılığı olarak açmıştır. Bu anlamda özgürlük kavramı, özerk bireyin toplumsal, siyasal ve kültürel yapının içerisindeki praksiste anlamını bulmuştur.” Coşkun, Seyit, “Çağdaş Siyaset Felsefesinde Negatif ve Pozitif Özgürlük Ayrımı”, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2003, Ankara, s. 110.

161 Bumin, 2016, s. 52- 53.

162 Hegel, 2015, s. 86.

163 Bumin, 2016, s. 53- 54.

stoacılık yoluyla özgürlük köklerini doğrudan köleden alan ve düşüncenin evrenselliği ile bütünleşmiş bir şekilde dünya tininin biçimi olarak ortaya çıkabilmiştir164.

Bununla birlikte söz konusu özgürlüğün Hegel açısından doğal varoluşa karşı ilgili ve etkili olmaktan yoksun olduğu da ortadadır, bu şekliyle stoacılık yaşamın ve varlığın anlamından yoksun olup yalnızca içsel olarak düşüncede büyük bir atılımı gerçekleştirmiştir165. Hegel burada içeriğe ilişkin bir şey söylememekte, yalnızca özgürlüğün kavramı olmakla stoacılığı eleştirmektedir166. Köle doğa üzerinde kendisinin aslında özgür olduğunu içsel olarak fark etmesine karşın bunu toplumsal pratikte efendiye karşı gerçekleştirememektedir167.

Özgürlüğün düşüncel deneyimden edimsel deneyime aktarılacağı dönem olan septisizm ise Hegel felsefesinde stoacılığın aksine kendini duygusallaştıran ve kendini özgürleştiren bir dönem olarak ifadesini bulmaktadır168. Bu özgürleştirme hali dış dünya ile insanın iç özgürlüğünü kurmayı amaçlamaktadır169. Dış dünyayı düşünmeden de kendisini düşünebileceği iddiasındaki septik, dünya görüşünü tamamen dış dünyayı olumsuzlayarak kurmaktadır, bu kuşkucu tavır ise kişiyi dış dünyanın tamamen olumsuzlamasına, yani ölüme götürebilmektedir170. Bu olasılık öz bilincin kuşkuculuğu

164 Hegel, 2015, s. 87.

165 Hegel, 2015, s. 87.

166 Hegel, 2015, s. 87.

167 Bumin, 2016, s. 54.

168 Hegel, 2015, s. 88- 90.

169 Bumin, 2016, s. 56- 57.

170 Bumin’e göre zaten ölü bir septik Hegel’in ve Görüngübilim’in konusu da olamayacaktır. Bumin, 2016, s. 56- 57.

aşması ve kuşkularına bir cevap arayışı olan Hristiyanlığa yönelmesini sağlamıştır171, septisizm olumsuzlanarak yerini daha güçlü bir şekilde Hristiyanlığa bırakmıştır172.

Tinin özgürlüğünü tarih içerisinde açımlanarak ilerletmesi fikri Hegel’de özgürlük, tin ve tarihi birlikte ele alan bir şekilde gelişmiştir173. Lukacs’ın deyişiyle bu hususta Hegel’in tüm felsefesi toplum ve tarih anlayışıyla paralellik arz etmektedir, bundan dolayı Hegel’in kavram kategorileri bu alanlarla uyum göstermektedir174. Bu açıdan Hegel’in tarihsellik anlayışı tarihsel olanı açıklarken kullandığı tin, efendi-köle

171 Avineri’ye göre Hristiyanlık aynı zamanda özne ile siyasi iktidar olan imparatorluk arasında o zamana dek kurulamayan politik bir tasarıyı da içermektedir. “Hristiyanlık, öznel bilinç öğesiyle tanışıklık sağlamıştır ve her ne kadar bu Lutherci Reformasyon’da ve nihaî olarak Fransız Devrimi’nde doruğa çıkan bir dizi aşamadan geçmek zorunda kalmış olsa da, Hristiyanlığın ortaya çıkışından bu yana tarih, öznel özgürlük ilkesinin dünyada sürekli bir biçimde gelişmesidir.” Avineri, Shlomo,

“Tarih: Özgürlük Bilincine Doğru İlerleme”, Alman İdealizmi II: Hegel, (ed. Güçlü Ateşoğlu), Doğu Batı Yayınları, Ankara, 2013, s. 502- 523.

172 Bumin, 2016, s. 61.

173 Felsefe tarihinde Hegel’e gelince dek tarihin felsefeyle olan ilişkisinin güçlü şekilde kurulamadığını ifade eden Usta’ya göre Hegel, felsefenin zaman kavramını konu edinmesini insanın tarihsel yolculuğunun felsefeye dâhil edilmesi olarak görmektedir.

Bir başka ifadeyle tarihi başından sonuna bütünlüklü şekilde ve anlamlı bir amaca doğru yönelmiş şekilde düşünmek Hegel’in tarih felsefesinde merkez konumdadır.

Usta, Sadık, Dünyayı Değiştiren Düşünürler IV Ekonomi Politik, Alman İdealizm, Rus Halkçılığı ve Marksizm, 1. Baskı, 2018, İstanbul, s. 192- 193.

174 Lukacs, 2013, s. 69.

diyalektiği, değişme, gelişme, zorunluluk ve özgürlük gibi kavramlarla anlaşılmak zorundadır175.

Hegel felsefesine göre düzeyi en yüksek toplumsal özgürlük kendisini devlette ifade edecektir, devlete varana dek insanın bilinç düzeyi artacak ve özgür bir varlık olarak kendisini gerçekleştirmeye gittikçe daha yakınlaşacaktır176. Tarihsel süreçte bilinci gelişen insan bu aşamalı gelişme ile özgürlüğünün de giderek farkına varmaktadır, aşılanın aşan tarafından geride bırakılması ve başka bir biçim altında korunup yükseltilmesi hali ise öncekini ortadan kaldırarak kendini aşma (die Aufhebung) olarak nitelendirilmektedir177. Bu kapsamda akıl sahibi bir varlık olarak insan, tarihsel süreçte

175 Aksu, 2006, s. 99.

176 D’hont, Jacques, Hegel ve Hegelcilik, İletişim Yayınları, Çev. Bayram Işık, 1. Baskı, 1994, İstanbul, s. 99. Hegel’in evrensel bir hukuk anlayışı yerine devletin kendisine ilişkin çözümlemeyi tercih ettiğini ifade eden Ateşoğlu bu konuda şu tespiti yapmaktadır: “Hegel’in tarihsel fenomenolojik betimleme yöntemi, devletlerarası hukuk söz konusu olduğunda sessiz kalır ya da sessiz kalmayı tercih eder, çünkü öncelik devletlerarası ilişkilerin fenomenolojik betimlenmesinin görece daha zor olan karmaşıklığındansa; soyut hak/yasa, ahlaklılık ve etik yaşamı konu edinen Hukuk Felsefesinin Anahatları’nın son bölümünde işlenen ve nesnel tinin üst noktası olan devletin kendisinin çözümlenmesine verilmelidir.” Ateşoğlu, Güçlü, “Hegel’de Hukuk Felsefesinden Tarih Felsefesine Geçiş”, Hukuka Felsefi ve Sosyolojik Bakışlar Sempozyumu, 7-11 Eylül 2004, İstanbul, s. 18-19.

177 D’hont, 1994, s. 99.

kendisini geliştirerek kendisine daha iyi bir yön seçebilme ve diğer canlılardan farklı olarak bu yöne doğru evrilebilme kapasitesine sahiptir178.

Tarihte birbirini izleyen süreçlerin savaşlar, değişim veya devrimlerle değişmesi, tine dayalı üstünlüğün de değişimini beraberinde getirmektedir, yeni bir tinin dünya üstünlüğünü ele geçirmesiyle de din, hukuk, gelenekler, ahlak, kurumlar ve sanata değin birçok alanda değişim yaşanmaktadır179. Hegel’in ünlü eseri Tarih Felsefesi’nde bu tarihsel aşamaların izlerine rastlamak mümkündür. Örneğin tinin toprağı olarak ifade edilen Antik Yunan, tinin asıl yükselişi ve yeniden doğuşu olarak ifade edilmektedir;

ancak Hegel’e göre Yunan tini içerisinde henüz gerçek uzlaşmayı taşımayan tindir180.

178 Dinçsoy, Ziya, “Hegel’in Tarih Felsefesinde Özgürlük ve İlerleme”, İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2018, İzmir, s. 143.

179 D’hont, 1994, s. 97. D’hont’a göre 1770-1831 yılları arasında yaşamış Hegel için

“olan” Fransız Devrimi ve sonuçları, Napoleon İmparatorluğu, Prusya’nın ulusal bağımsızlığı ve Restorasyon’dur. “Hegel düşüncesini tarihin ivmeli bir döneminde oluşturdu ve bunun sağladığı bilgileri deviniminde kimi kez çok yavaş olan tüm geçmişe uygulamak istedi.” D’hont, 1994, s. 93- 94.

180 Hegel, G. W. F., Tarih Felsefesi, İdea Yayınevi, Çev. Aziz Yardımlı, 2. Baskı, 2010, İstanbul, s. 168. “Öznellik Yunan Tini tarafından henüz derinliği içinde kavranmadığı için, gerçek uzlaşma onda henüz bulunmaz ve insansal Tin henüz saltık olarak aklanmış değildir.” Hegel, 2010, s. 186. Kendi çağdaşları gibi Antik Yunanlılara karşı büyük hayranlık besleyen Hegel, bu sebeple onların sanat, felsefe, inanç ve yaşam biçimlerine çalışmalarında sıklıkla yer vermiştir. Inwood, M. J., “Hegel, Plato and

‘Greek Sittlichkeit’”, The State and Civil Society Studies in Hegel’s Political Philosophy, Z. A. Pelczynski(Ed.), Cambridge University Press, 1984, s. 40.

Antik Yunan yerini Roma’daki katı disipline ve sertliğe bırakacak ve bu yönüyle Roma, mülkiyet sisteminin tarihte en kapsamlı ve hiyerarşik biçimiyle geliştiği toplumlardan biri olacaktır181.

Sonuç olarak Hegel felsefesinde devlet zorunlu olarak bir us ve özgürlük problemiyle ilişkilendirilmektedir. İnsan yalnız devlette ussal varlığına ulaşabilecek, tinsel gerçekliğini bu aşamada kazanabilecektir. Devleti özgürlüğün nesneleştiği bir aşama olarak karşılayan Hegel, devleti özgür irade sahibi bireylerin genel iradeyi istediği ve özgürlüğüne bu istemle sahip olacağı bir gerçeklik olarak incelemektedir182. Bu bakış açısı ayrıca devletin geleneklerden hukuka, sanattan yaşama dek tüm olanakların merkezinde bir olgu olarak kavranmasıyla açıklanmaktadır183.

181 Hegel Antik Yunan’dan Roma’ya geçiş ile ilgili şu değişime dikkat çekmektedir:

“Roma yaşamının yabanıl bir kabalık içinde ve doğal törellik duygularının dışlanmasıyla yer alan bu başlangıcı onun bir öğesini, aile ilişkilerine karşı sertliği kendisi ile birlikte getirir; bu bencil bir sertliktir ki, daha sonra göreceğimiz Roma törelerinin ve yasalarının temel belirlenimlerini oluşturur. Böylece Romalılar arasında aile ilişkisini güzel ve özgür bir sevgi ve duygu ilişkisi bulmayız; tersine güvenin yerini sertlik, bağımlılık ve altgüdüm ilkesi alır.” Hegel, 2010, s. 212.

182 Hegel, G. W. F., Tarihte Akıl, Kabalcı Yayınları, Çev. Önay Sözer, İstanbul, 2016, s.

117-118.

183 Hegel, 2016, s. 118.

İKİNCİ BÖLÜM

HEGEL’DE SOYUT HAKKIN TEMEL AYRIMLARI

2.1. Hegel’de Soyut Hakkın Felsefi İçeriği