• Sonuç bulunamadı

2.2. Hegel Felsefesinde Soyut Hakkın Momentleri

2.2.1. İradenin Kendine Dönme Hali: Zilyetlik ve Mülkiyet

Hegel’e göre bir şahsın ide olarak soyut alandan somut alana geçebilmesi için bu aşamaya kadar bilinç içerisinde cereyan eden ve ulaşılan özgürlük bilincini dış dünyaya taşıması gerekmektedir269. Bilincin iyi bir şeye dair içsel isteği artık şeyler ve diğer şahıslarla sürekli ilişkinin cereyan ettiği hayatta somut bir karşılık bulmak zorundadır270. Bu noktaya dek kendiliğinde ve kendisi için özgür irade olarak gerçekleşen özgürlük, artık ayrı ve herhangi bir bağlantıya ihtiyaç duymadan kendisini somut gerçeklikte var etmek zorundadır271. Hegel soyut hakkın kendinde dışsal olarak zorunlu bir bağlantısı olduğunu düşünmektedir, bu dışsallık içerisinde şahıs, bir yandan şahsa bağlı diğer yandan onun dış dünya ile bağlantısını taşıyıcı niteliktedir272.

Hegel’e göre şahsın özgürlüğü ancak ondan ayrı şekilde ve dünyadaki varlığını somut olarak gerçekleştirme olanağı ölçüsünde soyut hakkın konusu olmaktadır273. Bu kapsamda düşünceden maddi dünyaya geçişte şahıs, özgürlüğüne ancak iradesini bir şey

269 Hegel, 2015, s. 76.

270 Rockmore’a göre Hegel burada hukukun birtakım içsel ve arzulara değil, iradenin dış dünyada karşılığı olan eylemlere sonuç bağladığını ifade etmektedir. İyiye dair arzularımız içimizde kaldıkça hukuk için önem taşımamaktadır, önemli olan iyi bir amaçla eylemde bulunmaktır. Rockmore, Tom, Hegel’den Önce Hegel’den Sonra, Say Yayınları, Çev. Kağan Kahveci, 1. Baskı, 2019, İstanbul, s. 206.

271 Hegel, 2015, s. 76.

272 Hegel, 2015, s. 76.

273 Hegel, 2015, s. 77.

edinebilme özgürlüğü olarak kullanabildiği zaman kavuşacaktır274. Özgürlüğünün bilincindeki şahıs, dış dünyaya iradesini maddi alandaki eylemleriyle göstererek ve maddi şeyleri kendisinin eyleyerek yaşamını sürdürmektedir275.

Burada şahsın doğasına dışsal anlatım verebilmesi için şey ile ilişki kurması ve onu dönüştürmesi gerekmektedir, böylece maddi şeyleri kendimin edinerek dünyaya karşı özgür irademin ne yönde olduğunu açıklayabilirim276. Nesnelerin kendi gayelerinin olmaması ve bu ilişkide şahsın iradesine bağlı olmaları sebebiyle insan, dış dünyaya ait şeyleri edinme ve kendisinin yapabilme hakkına sahiptir277. Bir diğer deyişle mülkiyet insanın dış dünyadaki doğal ihtiyaçları olarak onun özgürlüğüyle anlaşılmak zorundadır278. Bu nokta Hegel’in hukuk felsefesinde mülkiyeti insanın elde edebileceğini, buna karşılık tüm şeyleri de insanın mülkiyeti olarak kavrayabileceğini göstermektedir279.

İradenin dışsal şeyler üzerinde kuracağı hakimiyet esasen zilyetliğin temelini oluşturmaktadır, bu şeyler üzerindeki gereksinimlerini ise zilyetlikteki özel menfaatimi

274 “Bu ilk özgürlük kipi mülkiyet olarak tanımamız gereken şeydir.” Marcuse, 2013, s.

131.

275 Copleston, 2010, s. 51.

276 Copleston, 2010, s. 51.

277 Hegel, 2015, s. 78.

278 Bu ilişkinin nesneyi de etkilediğine dikkat çeken Fraser bu konuda şu ifadeleri kullanmaktadır: “Harici bir nesneye dışavurum için -sahip olma evrensel veya ‘doğal ihtiyacı’ tikel bir ihtiyaç biçimini alır. İradenin özgürlüğünün belirlenmesi tam da bu süreç içinde bir an olarak ortaya çıkar. Bu özgürlük, iradenin sadece o nesneye duyulan ihtiyaçla değil, nesnede dışavurumuyla ilgilidir.” Fraser, 2008, s. 87.

279 Hegel, 2015, s. 78.

oluşturmaktadır280. Bu ilişki Hegel’e göre iki yönlüdür, çünkü özgür irade zilyetlik olunan şey üzerinde bu şey üzerinde kendi bir nesne haline gelerek gerçek irade olmuştur, mülkiyet kategorisi hukuki olarak bu temelde oluşmaktadır281. Özel mülkiyet vasıtasıyla şahsiyet varlık kazanmakta ve özgürlüğünün ilk adımını gerçekleştirebilmektedir282. Bir başka anlatımla zilyetlik, mülkiyet açısından özgürlüğün ilk gerçeklik şekli olarak dış dünyada kendisini göstermektedir, bundan dolayı Hegel şahsın iradesini mülkiyet ile anlamaktadır283. “Çünkü mülkiyet bireyi evrenselin karşısına koyan ve onu bunun yerine kendi özel çıkarını izlemeye iten etmenin kendisidir284.”

Özel mülkiyet Hegel felsefesinde ortak mülkiyetin her zaman önünde bulunmaktadır. Ortak mülkiyetin aynı nesne üzerinde birçok insanın iradesini gerektirmesi, özel mülkiyetin Hegel felsefesinde daha rasyonel bir kavram olarak anlaşılmasına neden olmaktadır285. Roma hukukundaki toprak mülkiyetini buna örnek gösteren Hegel, Roma toprak kanunlarının özel mülkiyetin ortak mülkiyet fikrine üstün

280 Hegel, 2015, s. 78.

281 Hegel, 2015, s. 78.

282 Méthais’e göre özgür irade varlığa gelebilmek için kendine kendi dışında bir şeyi mal etmek zorundadır, böylece özgürlüğün ilk aşaması olarak özel mülkiyet anlaşılmaktadır. Méthais, Pierre, “Hegel ve Rousseau’ya göre Sözleşme ve Genel İstenç”, Hegel ve Aydınlanma Yüzyılı içinde, Çev. Hüsen Portakal, Cem Yay., 2002, s. 96.

283 Hegel, 2015, s. 78-79.

284 Marcuse, 2013, s. 133.

285 Hegel, 2015, s. 79.

gelmesiyle ortaya çıktığını açıklamaktadır286. Bu açıdan özel mülkiyet Hegel düşüncesine göre bir devlette siyasal yapının oluşturucusu konumundadır, özel mülkiyetin ve devletin gelişmişlik düzeyi birbirine koşut gitmektedir287. Hegel buna karşılık özel mülkiyetin yalnızca devlet gibi daha yüksek bir hukuksal çıkarın karşısında kısıtlanabileceğini ifade etmektedir288. Bu açıdan Hegel’in düşüncesinde anayasa ve yasalar, mülkiyet hakkını koruyucu ve genişletici bir işleve sahip olmalıdır; ancak sınırsız ve devleti aşacak nitelikte bir özel mülkiyet anlayışı desteklenmemektedir289.

Kendisiyle ilişkisinde şahsın dolaysızlığına vurgu yapan Hegel’e göre kendi bedeni içerisinde yaşayan bir ruh olarak insan, iradesini bu bedene borçludur; bedenine ve yaşamına sahip olmayı arzu ettiği sürece insan bunlara sahiptir290. Beden ile ruhun ayrılmasına irade sebebiyle karşı çıkan düşünüre göre kendi bedenimin sahibi olarak ben,

286 Marx’a göre bu çatışma özel mülkiyet karşıtlığının da açık bir göstergesini oluşturmaktadır; zira Hegel’in düşüncesinde toprak mülkiyeti özel mülkiyetin en üstün ifadesini oluşturmaktadır. Marx, Karl, Hegel’in Hukuk Felsefesinin Eleştirisi, Sol Yayınları, Çev. Kenan Somer, 1997, İstanbul, s. 144.

287 Mülkiyet, sözleşme ve burjuva toplumunun Prusya ve Kuzey Amerika’da benzer karaktere sahip olduğuna dikkat çeken Marx’a göre Hegelci düşüncenin özel mülkiyetin siyasal biçim oluşturucu konuma sahip olduğu değerlendirmesi yerindedir.

“Ticaret ve toprak mülkiyetinin özgür olmadıkları ve özerklik kazanmadıkları yerde siyasal anayapı bağımsız bir gerçeklik oluşturamaz.” Marx, 1997, s. 48.

288 Hegel, 2015, s. 79. Hegel burada Platon, Epikür ve Roma aile hukukuna ilişkin örnekler vermektedir.

289 Güriz Adnan, Teorik Açıdan Mülkiyet Sorunu, Siyasal Kitabevi, 2. Baskı, Ankara, 2018, s. 243.

290 Hegel, 2015, s. 80.

bu beden içerisinde özgürlüğe sahibimdir ve tüm dünyayı bu beden sayesinde algılamaktayımdır291. Bu açıdan Hegel beden üzerinde yapılan sözleşmelerin şahsiyeti engelleyici niteliğe haiz olmaları sebebiyle hukuka aykırı olduğunu ifade etmektedir292.

Hegel düşüncesine göre aslında dış dünyaya insan bedeniyle açılmakta ve içgüdü, ihtiyaç ve arzularını bu bedenle gerçekleştirmektedir ve bu sebeple beden, hukukun somut alemde sonuç bağladığı eylemlerin asıl gerçekleştiricisi konumundadır293. Bu sebeple Hegel, bedenin dış şeylerle olan irtibatında mülkiyet sahibi olabilmesini akla uygun bir şey olarak görmektedir; ancak bu husus soyut şekilde şahsı ele aldığı için Hegel bunu insanlar arasındaki farklılıkların başladığı ve eşitliğin bozulduğu yer olarak görmektedir294. Her şahsın eşit oranda mülkiyete sahip olamaması, her şahsın farklı bireysel yeterliliklere sahip olması ve bunun dış dünyada farklı oranda mülkiyet sahibi olmayı getirmesiyle açıklanmaktadır295.

Zilyetliğe alma (die Besitznahme) ile ilgili olarak şeylere zilyet olmanın mülkiyete temel oluşturduğunu ifade eden Hegel, ayrıca irade yoluyla zilyetlikte başkaları tarafından tanınmanın olanaklı olduğunu dile getirmektedir296. Buna karşın mülkiyet için iradenin yeterli olmadığını ifade eden Hegel, dışsal hakimiyetle mülkiyetin mümkün

291 Hegel, 2015, s. 80.

292 Hegel düşüncesinde insanın önce dünyada kendi bedeninin sahibi olduğu burada vurgulanmaktadır. Buradan hareketle kendi bedenine sahip olamayan köle veya hizmetçilerin yaptıkları sözleşmeler de şahsiyeti reddeden karakterleri sebebiyle hukukun amacına ters düşmektedirler. Kervégan, 2011, s. 102- 103.

293 Hegel, 2015, s. 80.

294 Hegel, 2015, s. 81.

295 Hegel, 2015, s. 81.

296 Hegel, 2015, s. 82

olabileceğinin altını çizmektedir297. Mülkiyet bu aşamada iradenin şeyler ile kuracağı ilişkiler sayesinde farklı görünümler kazanmaktadır, şey üzerinde doğrudan zilyetlik edinebilir, bir şeyi iradem doğrultusunda kullanabilir veya o şey üzerinden irademi çekerek onu elimden çıkarabilirim298.

Hegel’e göre nesne ile insan arasında kurulacak maddi nitelikteki ilişki sayesinde insan kendi iradesini gösterebilmesi için bir imkân kazanmaktadır299. Böylelikle insan elindeki şey, ereksel olarak daha anlamlı ve iradenin amaçları doğrultusunda bir amaca hizmet etmektedir300. Bundan dolayı Hegel eşya ile birey ilişkilerinden hareketle zilyetlik ve mülkiyet ihtimallerini sıralamaktadır. Hegel’e göre zilyetlik hali iradenin nesne ile kurabileceği ilişkilerin en saf halini oluşturmaktadır. Şey irade açısından pozitif niteliktedir. Kullanım hali iradeye direnç gösteren, olumsuzlanan bir şey olarak bilincin tasarrufu altındadır, iradenin şeyden kendine dönüşü ise vazgeçme ve eşyayı elden çıkarma ile olanaklıdır. Zilyetlik de benzer şekilde fiziki olarak şeye el koyma veya ona doğada biçim vererek imal etme veya bir şeyi kendi yararı için kullanma görünümlerine sahip olmaktadır301. Burada da el koyma eylemi, duyularla kavranabilir olması sebebiyle zilyetlik açısından en belirli hali oluşturmaktadır302.

Hegel efendi- köle diyalektiğinde kölenin doğayı dönüştürücü gücüne yaptığı vurguya benzer şekilde zilyetlik ile iradenin doğayı kendinin yapmasına dikkati

297 Hegel, 2015, s. 82- 83.

298 Hegel, 2015, s. 84.

299 “İyelik olarak alınıp kullanılması yoluyla bir şeyin kişisel olmayan doğası edimsel olarak açığa serilir ve yazgısı yerine getirilmiş olur.” Hegel, 2015, s. 51.

300 Copleston 2010, s. 51.

301 Hegel, 2015, s. 84.

302 Hegel, 2015, s. 84.

çekmektedir. Tarih boyunca toprağı işleyip, hayvanları evcilleştiren ve doğadaki tüm ham maddeyi kendisine yararlı olabilecek şekilde yeniden üreten insan, dış dünyayı da böylece dönüştürmektedir303. Bu dönüştürücü özellik zilyetlikteki şekliyle doğrudan mülkiyete dönüş olanağı taşımaktadır304. Hegel’in kendisine mal etme veya imleme dediği şey iradenin nesne karşısında kendini daha özgür kıldığı bir yol olmaktadır305. Şahıs burada o şeyi kendi kullanımına almakta ve öteki şahısların yaptığı gibi bir şeyi kendisine tahsis etmiş bulunmaktadır306.

Zilyetlik irade ve şeyin pozitif şekilde ilişkilendiği ve böylece nesnenin zilyetlik altına alan kişiye geçtiği, onun olarak imlendiğinin göstergesidir307. Malik olan kişinin şey konusundaki iradesi de mülkiyetin temelini oluşturmaktadır; ancak Hegel’e göre kullanım şeyi değiştiren ve yok eden diğer deyişle onu tasarruf eden olarak bunun altındadır308. Buradan hareketle sahipsiz şey (res nullius) niteliğindeki nesnelerde kullanım hakkı ile mülkiyet hakkının kimde olacağını tartışan Hegel ancak zilyetlik geçiciyse soyut mülkiyetin üstün olabileceğini kabul etmektedir309. İrade ve elde tutmanın

303 Hegel, 2015, s. 86.

304 Kanat, Celal A., Hegel’in Devlet ve Toplum Felsefesi- Minerva’nın Baykuşu, Doruk Yayınları, 1. Baskı, 2017, İstanbul, s. 109.

305 Kanat, 2017, s. 109.

306 Fraser’a göre insanlar arasında şeyin belirli ihtiyaçlar doğrultusunda kullanımı, o şeyi genel bir ihtiyaç haline getirmektedir. Bu genel ihtiyacın karşılığı o niteliğe sahip bir eşyadan zamanla nicel bir karşılığa dönmüş ve kullanım yerini değere bırakmıştır.

Evrensel ölçekte bu değer para olarak karşılanmaktadır. Fraser, 2008, s. 90.

307 Hegel, 2015, s. 88.

308 Hegel, 2015, s. 88.

309 Hegel, 2015, 89- 90.

olmadığı şeylerin sahipsiz şey hale geleceğini dile getiren düşünür, hukuktaki zamanaşımı kavramının da şey üzerinde gerçek malikin kim olduğunu anlamak, bu konudaki karşılıklı irade çatışmalarından mülkiyetin zarar görmemesi amacıyla getirildiğini savunmaktadır310. Bu kapsamda Hegel nesne üzerinde önemli olanın sürekli irade ile onu elde tutmak olduğunu ifade etmektedir; çünkü asıl olan utile’ye yani faydaya bağlı olmaktır, akla uygun olan da budur311.

Hegel’e göre kendi şahsiyetim, ahlakım ve iradem dışında dışsal olduğu sürece her şeyi elden çıkarabilirim, sahipsiz bir şey konumuna sokabilir veya sözleşme konusunda görüleceği üzere başkasının iradesine devredebilirim312. İradenin ve şahsiyetin gereksinimleri doğrultusunda bir devlet içerisinde mülkiyet sahipleri bu haklarını devretmeye sahip konumdadır313. Bundan dolayı benim bir şahsiyet olarak beden ve zihin vasıtasıyla ürettiğim, dönüştürdüğüm şeyleri bir başka şahsa devretmem mümkündür ve böylece zaman içinde emeğimle somutlaşan bir ürünü başkasının mülkü yaparak bu mülk üzerindeki varlığımı da devretmiş olurum314.

310 Hegel, 2015, s. 92.

311 Hegel, 2015, s. 91- 93.

312 Hegel, 2015, s. 93.

313 Mülkiyet teorileri olarak sırasıyla ilk ele geçiren, emek, kişilik ve yarar teorilerinin olduğunu ifade eden Tatar, bu teoriler arasında Hegel’in kişilik teorisi üzerinden mülkiyeti temellendirdiğini dile getirmektedir. Bu konuda Alman düşünürler arasında özellikle Kant ve Hegel’in mülkiyet kavramına felsefelerinde sistematik bir yer verdiğini ifade etmektedir. Tatar, Dilara Buket, Mülkiyet ve Fikrî Mülkiyetin Felsefi Temelleri, Astana Yayınları, 1. Baskı, Ankara, 2014, s. 76- 77.

314 Hegel, 2015, s. 95.

Bununla birlikte Hegel şahsiyetin tüm dışa dönük eylemlerimizi kapsadığını, bizi bütünleyen bir varlık olduğunu dile getirerek şahsiyet üzerinden hayatın bir mülkiyet gibi elden çıkarılmasına karşı çıkmaktadır315. Hayatın elden çıkarılması şahsiyet sahibinin bir kararıyla gerçekleşmemelidir, ölüm de bu sebeple ancak dış bir etkenin sonucu olarak gelmelidir316. Bu Hegel’e göre şahsiyetin var oluş mantığına ters düşen bir eylem olarak kabul edilmemektedir317.

Hegel bu konuda son olarak iradenin kendine dönük tezahüründen karşılıklılığa geçişin kapısını aralamaktadır. Bu dünyada kendine dönük belirli varlık olmanın karşılığının başkası için bu varlığa sahip olmak olduğunu ifade eden Hegel, dış aleme dönük olarak mülkiyetin, başka iradeler elindeki mülkiyetlerin de varlığını kabul etmek olduğunun altını çizmektedir318. İşte mülkiyet iradenin kendine dönük ilişkisi olarak başka iradelerle ilişkiye girmenin de toplumsal düzlemde olanağını taşımaktadır319.

Mülkiyet ve mülk sahibi irade artık sözleşme yoluyla başka iradelerle birleşmek zorundadır ve bu ilişkiler de mülkiyet temelinde iradelerin oluşturacakları sözleşmeler ile mümkün olmaktadır320. Bilinç ile şey arasındaki ilişki mülkiyet üzerinden diğer mülkiyet sahibi iradelerle ilişki kurulması sebebiyle tanınma kavramını tekrar gündeme getirmektedir321. Bu toplumsal hayatın bir zorunluluğu olarak sözleşme, alışveriş ve

315 Hegel, 2015, s. 98.

316 Hegel, 2015, s. 99.

317 Hegel, 2015, s. 98.

318 Hegel, 2015, s. 99.

319 Hegel, 2015, s. 99.

320 Hegel, 2015, s. 99.

321 Savran’a göre dolayım kavramıyla tanınma kavramları Hukuk Felsefesi ile Tinin Görüngübilimi eserlerinde iki benzer işlevi üstlenmektedir. “Dolayım kavramıyla

hediyeleşme gibi mülkiyete sahip olmak da zorunludur, bu sebeple Hegel düşüncesinde sözleşme de akla uygun bir şekilde gerekçelendirilmiştir322. Sonuç olarak bu ilişki de Hegel felsefesinde mülk sahipliğinin ve karşılıklı tanınma ilişkisinin sonucu olarak anlaşılmaktadır.