• Sonuç bulunamadı

2.3 Sanayi Kümelerinde Sosyal Sermaye: Kavramsal ve Kuramsal Yaklaşımlar

2.3.3 Sosyal Sermaye Değişkenleri ve Ölçümü: Eleştirel Yaklaşım

Sosyal sermaye unsurlarını belirlemek ve sosyal sermayeyi ölçmek amacıyla yapılan çalışmalar, daha çok pozitivist yaklaşımların hâkim olduğu bir çalışmalar bütününü oluşturmaktadır. Sosyal sermayenin sağlıklı bir şekilde ölçülebilmesi, değişkenlerin doğru bir şekilde belirlenmesine ve değişkenler arasındaki karmaşıklığı gidermeye bağlıdır. Bu kapsamda, sosyal sermaye kavramına yönelik eleştirileri sosyal sermayenin kavramsal boyutu ve kuramsal değerleri ve sosyal sermaye değişkenleri ve ölçümü olmak üzere iki farklı açıdan ele almak mümkündür.

Yazında sosyal sermaye makro ve mikro olmak üzere iki grupta ele alınmıştır. Makro düzeyde kanunlar, politik rejim, politikaya katılım, desantralizasyon seviyesi, yasal düzenlemeler gibi değişkenler belirlenmiştir. Mikro düzeyde değerler, güven, karşılılık,

58

normlar, davranış tarzları, yatay ve dikey ilişki ağları, formel-enformel ağlar, homojen- heterojen ağlar, açık-kapalı ağlar gibi değişkenler belirlenmiştir. Değerler, güven, karşılılık, normlar, davranış tarzları gibi değişkenler sosyal ilişkilerin kalitesini belirlerken; yatay ve dikey ilişki ağları, formel-enformel ağlar, homojen-heterojen ağlar, açık-kapalı ağlar gibi değişkenler sosyal ilişkilerin yapısına ilişkin değerler vermektedir (Şekil 2.4). Şekil 2.4’de yapılan sınıflama, sosyal sermayenin bireylerin ya da kolektif unsurların olduğu gerçeğine göre yapılmıştır. Bu bağlamda bazı çalışmalar bireyler

üzerinden gerçekleşirken, bazı çalışmalar kolektif unsurlara dayandırılarak

yapılmaktadır. Sosyal sermaye kavramına yönelik kavramsal ve kuramsal eleştirel noktaların temelinde bu bakış açısı yatmaktadır. Bireysel ve kolektif bakış açılarına göre güven, normlar ve sosyal ağların gibi unsurların sosyal sermaye kavramı içerisindeki konumu tartışma yaratmıştır.

Şekil 2.4 Makro ve mikro düzeyde sosyal sermaye bileşenleri [159,160]

Bu tartışmanın öznesi ise güven kavramının, sosyal sermayenin tamamlayıcı bir parçası mı yoksa sonuçlarından biri mi olduğudur. Sosyolojik bir bakış açısıyla Woolcock

Kanunların Rolü Rejim tipi Makro Mikro Desantralizasyon Seviyesi Politik süreçlere Katılım seviyesi Yasal Sosyal İlişkilerin Kalitesi: Normalar, Cognitivi:  Değerler  Güven  Karşılıklılık  Dayanışma  Sosyal normlar  Davranış tarzı  Tutum Sosyal İlişkilerin Yapısı:  Yatay-dikey organizasyon ağları  Formal- informal ağlar  Homojen- heterojen ağlar  Açık-kapalı ağlar  Coğrafi yakınlık

59

güvenin zaman içinde sosyal sermayenin bir sonucu olarak görüleceğini söyler. Putnam [28], Bourdieu [133], Coleman [119], Fukuyama [126] ve Francois [161] gibi yazarlar güveni bir sosyal sermaye unsuru, sağlıklı bir sosyal sermayenin ön koşulu olarak kabul eder. Fukuyama [126]’ya göre güven; karşılıklı değerler, sosyal ağlar ve kültürel gelenekler gibi sosyal sermaye türlerinin oluşumu için bir ön koşul, onları etkileyen önemli bir unsurdur. Ayrıca güven; ortak normlara dayalı, düzenli, dürüst ve işbirliğine yönelik davranışların gerçekleştiği bir grup ya da toplum içinde oluşan beklentileri niteler. Fukuyama [126], aynı zamanda insanların organizasyonlara katılım ya da işbirliği yapma gönüllülüğü üzerinde durarak, düşük ve yüksek seviyeli güvene sahip ülkeleri birbirinden ayırt etmiştir. Amerika ve Japonya gibi ülkeler gönüllü organizasyonlara katılım eğilimi çerçevesinde yüksek güven düzeyine sahip ülkeler iken; Çin gibi sosyalist ülkelerin ise düşük güven seviyesine sahip olduğu tespit edilmiştir. Putnam [28], normlar ve sosyal ağlarla birlikte güven unsurunu ele almıştır. Bu yazara göre, bu üç unsur koordineli aktiviteleri kolaylaştırarak toplumun etkinliğini arttıran önemli dinamiklerdir. Güven olgusundan açık biçimde söz etmemiş olmakla birlikte, Bourdieu [133]’ya göre insanlar, kendi faydalı bağlantılarını genişletebilmek için kendi vaatlerini güven üzerine dayandırmalıdır. Coleman [119] ve Putnam [28], güveni sosyal sermayenin anahtar bir unsuru olarak kabul eder. Benzer şekilde Francois [161], güvenilirliğin bir toplumun kültürünün ekonomik olarak uygun bir parçası olduğunu, böylece onun sosyal sermayesini içerdiğini söyler.

Güven olgusunun sosyal sermayenin unsuru olarak değerlendirilmesine şüpheyle bakan yazarlara göre; güvenin kendisi karmaşık ve farklı bir olgudur. Bu araştırmacılar için sosyal güven, ağlar ve normların uyumu sosyal sermayeyi oldukça karmaşık bir yapıya dönüştürür [162]. Cohen ve Fields [163], Silikon Vadisi’nde ortaya çıkan güvenin oldukça gelişmiş bir güven türü olabileceğini, farklı görüşlere sahip, farklı mekânlardan ve kültürlerden olan insanlara yayılabileceğini tartışmıştır. Bu yazarlara göre, Putnam’ın sosyal sermaye görüşü sosyal sermayenin özellikli yapısına ilişkin belirsizlikler içermektedir [163]. Farrell ve Knight [164]’e göre, Putnam ve Coleman’ın sosyal sermaye tanımları, sosyal sermayenin kaynakları ile siyasi ve ekonomik performansa olan katkıları arasında nedensellik ilişkisini özellikli olarak açıklayamaz [164]. Güven, davranış normları, dürüstlük ve işbirliği belirli sosyal ilişki türleriyle ortaya çıkan faydalar olarak düşünülebilir ve etkin kurumsal performansın geliştirilmesinde yadsınamaz bir öneme sahiptir [152]. Güven, sosyal sermayenin bileşik bir unsurundan

60

ziyade onun en iyi sonuçlarından biridir [153]. Benzer şekilde Field [29], pek çok ilişkinin minimum güven seviyesinde mükemmel şekilde işlemesi nedeniyle güvenin bir değişkenin parçası olarak ele alınamayacağını söyler. Field’e [29] göre; güven, en iyi şekilde bir bağımsız değişken olarak değerlendirilebilir, genelde sosyal sermayenin bir bileşeninden ziyade onun doğal bir sonucudur [29].

Ekonomik değerlerin en önemli özelliklerinden biri de ölçülebilir olmasıdır. Bu bağlamda sosyal sermayenin ölçümü, diğer ekonomik değerlerle aynı türden değildir. Çünkü diğer ekonomik faktörler, parasal değerlerle ölçülmektedir. Ancak sosyal sermayenin parayla ölçümü mümkün değildir. Buna rağmen, bir toplumda sosyal sermayenin varlığına işaret eden bazı sosyal göstergeler bulunmaktadır. Bu bağlamda; sosyal sermaye tanımlanmasına/saptanmasına getirilen en önemli eleştiri noktalarından ikincisi; kavramın belirsizliğinden kaynaklanan sosyal sermaye değişkenlerinin tanımlanması ve ölçümüne ilişkin belirsizliklerdir. Dolayısıyla ampirik sonuçları ortaya koymak, doğru değişkenleri belirlemekle ilgilidir. Eğer doğru değişkenler belirlenemezse elde edilen sonuçlardaki hata payı büyümektedir. Örneğin İtalya’da ekonomik gelişme-sosyal sermaye ilişkisi üzerine yapılan bir araştırmada referanduma katılım oranı ve kan bağışı gibi iki değişken kullanılmıştır. Bu değişkenler sosyal sermaye için belirleyicidir. Ancak sosyal sermaye-ekonomik gelişme ilişkisi ortaya konurken, diğer çevresel değişkenlerle birlikte değerlendirmek gerekir. Ayrıca İtalya’da kan bağışı sosyal sermaye arasında yakın bir ilişki vardır. İtalya’da kan bağışı Katolik geleneklerin baskın olmasından ötürü, bağlayıcı sosyal sermaye (bonding social capital) kriteri olarak kabul edilmektedir. Dolayısıyla sosyal sermaye kavramı kendi içerisinde karmaşık olması ve ölçülemeyen değerler içermesi nedeniyle sonuçları da tartışmalı olabilmektedir. Coleman’ın belirttiği üzere bazı yapılar içerisinde belirli eylemleri kolaylaştıran sosyal sermaye, bu eylemler içerisinde yer almayan aktörler için faydasız veya zararlı olabilmektedir. Bu yaklaşıma göre sosyal sermayenin ampirik olarak ölçülebilmesi güçleşmektedir. Ampirik çalışmalarda daima farklı sosyal sermaye tartışmaları yaşanmakta ve farklı veri kaynakları kullanılmaktadır. Verilerin uyuşmazlığı nedeniyle genel bir kabul zorlaşmaktadır. Dolayısıyla araştırmacı bu aşamada ölçüm hatası yapabilmektedir [165, 122]. Diğer bir eleştiri noktası ise, uluslar bazında yapılan Dünya Değerler Araştırmasında (World Value Survey) kullanılan yönteme ilişkindir. Bu araştırmada, güven düzeyinin belirlenmesi için genelleşmiş ve yönlendirici sorular sorulmaktadır. Bu yönteme bağlı olarak yapılan çalışmalarda elde

61

edilen sonuçlar şüpheli hale gelmektedir. Ayrıca bazı gelenek ve normlar teknolojik değişimlerin benimsenmesini engelleyebilmektedir. Bazı toplumlar teknolojik ve bilimsel gelişmeleri bazı inançlarından dolayı reddetmektedirler [123, 166].

Ekonomik büyüme teorisinin önemli isimlerinden Solow’da, sosyal sermaye kavramına yönelik eleştiriler getiren isimlerden biridir. Solow sosyal sermaye hakkında ileri sürülen düşüncelerin önemsiz veya sosyal sermayenin ekonomik performans açısından etkisiz olduğunu düşünmemekle birlikte, sosyal sermaye kavramında bir belirsizlik olduğunu, parasal terimlerle tam olarak ölçülmesinin zor olduğu ve bu yüzden geleneksel ekonominin de bu konuda çekingen davrandığını iddia etmektedir. Solow sosyal sermayenin sermaye boyutuna itiraz etmekte ve sosyal sermaye adı altında ifade edilen unsurların sermayeyi oluşturan özellikler taşımadığını savunmaktadır. Dolayısıyla sosyal norm olarak ortaya çıkan, yaptırımları olan ve sonunda bireylerin davranışlarının içselleştiği sosyal sermaye yerine “davranış kalıpları” denmesinin daha doğru olacağını savunmaktadır [129].

Yazında tartışılan bir diğer nokta ise, sosyal sermayenin yeni bir üretim faktörü mü, yoksa diğer üretim faktörlerinin birikimini ve toplam faktör verimliliğini etkileyen bir unsur mu olduğudur. Bu noktada Tüylüoğlu [123], Putnam’ın sosyal sermaye kavramının bireysel verimliliği arttıran araçları ve eğitimi temsil eden fiziksel ve beşeri sermaye kavramlarına benzer şekilde, karşılıklı yarar için koordinasyon ve işbirliğini kolaylaştıran ağlar, normlar ve güven gibi sosyal örgütlenmelerini gösterdiğini belirtmektedir. Sosyal sermaye ayrıca, fiziksel ve beşeri sermayedeki yatırımların faydalarını genişletir. Sosyal sermaye stoku ile donanmış bir toplumda birlikte çalışmak daha kolaydır. Putnam’ın bu açıklamasına göre sosyal sermaye, hem bağımsız bir üretim faktörü hem de diğer üretim faktörlerinin verimliliğini arttıran bir değerdir [123]. Sosyal sermayenin kuramsal ve uygulama yöntemine ilişkin getirilen eleştirilerin yanı sıra, sosyal sermaye ile ekonomik gelişme arasındaki ilişkiyi ortaya koyan ampirik çalışmalarında birbiriyle aynı sonuçlar ortaya koymadığı görülmüştür. Örneğin Putnam’ın Amerika kentlerinde 21.yy’da sosyal sermayenin azaldığını ve ekonomik performansın düştüğünü iddia ederken, aynı dönemde bazı ekonomik göstergelerin bu iddiayı desteklemediği görülmüştür. Yine Paxton’un yirmi yıllık verilerle yaptığı sosyal sermaye çalışması Putnam’ın bazı iddialarını desteklememektedir. Paxton’un çalışmasında, Putnam’ın iddia ettiği gibi bireyler arasında güven duygusu azalırken,

62

Putnam’ın iddiasına karşın kurumlara ve sivil toplum örgütlerine olan güven duygusunda azalma olmadığını tespit etmiştir [122].

Sosyal sermaye konusuna ilişkin getirilen ampirik ve kuramsal eleştirilerin odağında yatan neden sosyal sermayenin çok boyutlu ele alınmamasından kaynaklanmaktadır. Sosyal sermaye kavramı üzerine yapılan çalışmaların sosyal sermayenin farklı formları şeklinde ele alınmaması, elde edilenleri hem tartışılır hale sokmuş hem de kavramı bir o kadar karmaşık hale getirmiştir. Birçok çalışmada sosyal sermaye ekonomik kalkınma için önemlidir veya önemsizdir gibi sonuçlar üzerine yoğunlaşmıştır. Bu çalışmalar farklı sosyal grupların ilişkilerini incelemeyi ihmal etmiştir. Bu nedenle, kavram üzerindeki eleştiriler artmıştır. Sonuç olarak, sosyal sermaye değişkenleri ve ölçülmesine yönelik getirilen eleştirel yönleri beş aşamada özetleyebiliriz.

1. Sosyal sermaye çok boyutlu bir kavramdır. Yapılan araştırmalarda genellikle sosyal sermayenin belirli boyutları ihmal edilmektedir. Sosyal sermaye potansiyelini belirlemek için hazırlanan araştırma sorularında hata payları ve kontrol değişkenleri kullanmadığından, farklı veri setinden elde edilen verilerle ölçümler yapıldığından subjektif sonuçlar ortaya çıkmaktadır [167].

2. Sosyal sermaye ölçümlerinde kan bağı, suç oranı, doğurganlık oranı, katılım gibi endirekt değişkenlerin kullanımı; sosyal sermaye ile sonuçları arasındaki ilişkilerin analizinde oldukça büyük karışıklığa yol açmaktadır. Dolayısıyla değişkenlerin doğru seçilmesi endirekt değişkenler yerine güven, sosyal ağlar ve sosyal ilişkiler gibi direkt değişkenler kullanılmalıdır [167].

3. Sosyal sermaye kavramına yönelik üçüncü eleştirel bakış; Dünya Değerler Anketi kapsamında ülkelerin güven düzeylerine ilişkin yapılan çalışmalarda elde edilen verilerin güvenirliliği ve bu çalışmada güven kavramının farklı boyutlarının göz ardı edilmiş olmasıdır. Foley ve Edwards göre; ulusal düzeyde yapılan ampirik çalışmalarda, Dünya Değerler Anketi kapsamında güven düzeylerinin karşılaştırılması sağlıklı sonuçlar çıkarmayacaktır ve bu durum sokak olarak (cul de sac) olarak nitelendirilmektedir [168].

4. Farklı coğrafi bölgelerde yapılan çalışmalarda; sosyal sermaye kavramına yönelik tek bir tanımından hareket ederek ve sosyal sermayenin sosyal çevreden etkilendiği gerçeği göz ardı edilen çalışmalar, yazında sosyal sermayenin ölçümüne yönelik getirilen eleştirel konulardan biridir.

63

5. Son olarak, sosyal sermaye ve ekonomik büyüme arasındaki ilişkilerin tek taraflı değerlendirilmesidir. Çalışmaların birçoğunda sosyal sermaye ve güven düzeyi yüksek toplumlar ya da aktörlerin ekonomik performansı yükseleceği üzerinde durulurken; ekonomik refahı yüksek toplumlar ve bireyler arasında sosyal sermaye ve güven düzeylerinin gelişebileceği ihmal edilmiştir.