• Sonuç bulunamadı

2.3 Sanayi Kümelerinde Sosyal Sermaye: Kavramsal ve Kuramsal Yaklaşımlar

2.3.4 Sanayi Kümelerinde Sosyal Sermaye Unsurları

2.3.4.1 Sosyal İlişkilerin Yapısı Olarak Sosyal Ağlar

Sosyal ağlar belirli ortamlarda ya da tiplerde gerçekleşen aktörler ya da bağlantılar seti olarak tanımlanabilir. Sosyal ağlar ekonomi biliminde toplumsal ilişkiler [119], politik araştırmalar [28, 60, 131, 141, 176, 177], ekonomik ve bölgesel kalkınma [152, 174], sanayi kümeleri [370] ve yenilikçilik [180, 340] gibi farklı bağlamlarda incelenmiştir. Aktörler arasında ilişkileri güçlendiren sosyal ağlar, sosyal sermayede sosyal ilişkilerin yapısını belirlemek açısından önemli değişkenler bütünüdür. Sosyal sermayenin bir bileşeni olarak kabul edilen sosyal ağlar, sosyal sermayenin geliştirilmesinde bir ön koşuldur. Farklı katmanlarda gerçekleşen sosyal sermayeyi daha anlaşılabilir kılmak için, yazında sosyal ağlar üzerine önemli çalışmalar yer almaktadır.

Sosyal ağ belirlenmesi ve tanımlanmasına yönelik en önemli çalışma Granovetter [176] tarafından yapılmıştır. Granovetter [176] sosyal ağları “güçlü bağlar” ve “zayıf bağlar” iki farklı biçimde değerlendirmişti. Granovetter’in sosyal ağ tipolojisi Nan Lin çalışmalarıyla güçlenmiştir. Bu yaklaşımlara paralel olarak sosyal ağların ekonomi yazını içinde bağlamı ve gücü arasındaki farklılıkları saptamak üzere “zayıf bağların/bağlantıların gücü (the strength of weak ties)9” gibi hipotezler geliştirmiştir. Lin’e göre benzerleriyle ilişki kurma prensibine uyan güçlü bağlar birbirine benzeyen insanları bağlarken, zayıf bağlar farklı sosyal ve kültürel geçmişlerden gelen insanları bir araya getirmektedir. Güçlü bağlar, kuralcı/birlik temelli amaçları toplamak için benzer kaynaklara sahip insanları ve grupları bir araya getirirken, zayıf bağlar çoğunluk tarafından paylaşılan değerlere daha az dayanıp, yeni kaynak şekillerine ulaşımı sağladıklarından amaca daha etkili bir şekilde hizmet edebilirler [178]. Granovetter

9Sosyal ağlara yönelik geliştirilen “zayıf ağlar” ve “güçlü ağlar” yaklaşımlarının küme içindeki rolü ve gücü arasındaki farklılıklara ilişkin geliştirilen “zayıf ağların/bağlantıların gücü (the strength of weak ties)” hipotezi, Granovetter’in [176]istihdam konusunda yaptığı çalışmalar sonucu şekillenmiş ve Granovetter’in çalışmasına paralel olarak ekonomik coğrafyada sosyal ağların rolünü belirlemeye yönelik birçok çalışma yapılmıştır.

66

[176] zayıf bağların gücü hipotezinde; örtük bilginin ve işletmeler arasında yeni bağlantıların oluşmasında arkadaşlık, tanıdıklık, hemşerilik gibi güçlü ağların köprü görevi gördüğünü ve bu bağlantıların işletmeler açısından önemli olduğunu savunmaktadır. Ancak [141, 176] yakın arkadaşlık ilişkileri, tanıdıklık ve hemşerilik gibi güçlü bağların belirli ekonomik çevre içerisinde kalması ya da sıkışması durumunda, firmalar istenen faydayı göremeyeceğinden, güçlü bağların önemine karşı zayıf bağların gücünü savunmuştur. Granovetter’in işgücü analizine yönelik çalışmasında, beyaz yakalı çalışanların zayıf bağlantılar aracılığıyla kısa zamanda en iyi işi bulduklarını ispatlamış ve zayıf bağlantıların gücü kanıtlamıştır [179].

Bir diğer sosyal ağ yaklaşımı ise, Granovetter’in zayıf ağların gücü hipoteziyle benzerlik gösteren, Burt tarafından geliştirilen “Yapısal Boşluklar (Structural Holes)” yaklaşımıdır [180]. Burt’e göre, sosyal ilişki düzeyi yüksek aktörler benzer bilgi kaynaklarına sahip olduklarından, benzer sosyal ilişki grubuna sahip aktörler arasındaki bilgi akışı ya da bilgi desteği kendi bilgi potansiyelinden farklı olamayacaktır [180]. Burt’e göre, sosyal sermayeyi meydana çıkaran ve sosyal sermayenin aktör başarısına katkı sağlamasına neden olan asıl mekanizma, birbirine bağlı olmayan, dolayısıyla da aynı bilgi ve kaynakları paylaşmayan, yani birbirini tekrar etmeyen farklı bilgiler ve kaynaklar sağlayabilecek ikinci ve üçüncü aktörlerle kurulan bağlantılardır [157]. Buna göre farklı aktörler arasındaki boşluklarda köprü oluşturak ikinci ya da üçüncü aktörlerle ilişkiler farklı aktörler arasında benzer olmayan bilgi akışını sağlayacaktır [181].

Ancak, sosyal ağların -özellikle zayıf bağlantı potansiyeli yüksek bölgelerde- ekonomik performans ve yenilikçilik aktiviteleri üzerinde her zaman pozitif bir etki göstermeyeceğine yönelik çalışmalara rastlamak mümkündür. Chen’in [182] Tayvan bisiklet sanayi kümesinde yaptığı çalışmada, yeni bilginin sadece sosyal ağlar aracılığıyla elde edilmediği, Tayvan bisiklet sanayi kümesinde çoğunlukla ar-ge ve deneme yoluyla elde edilmiş bilgi kanallarının sosyal ağlar aracılığıyla elde edilen bilgiden daha önemli düzeyde olduğunu tespit etmiştir. Diğer yandan, yüksek teknolojili firmalar ya da bilgi yoğun firmaların sosyal ağ potansiyellerinin düşük teknoloji kullanan firmalara oranla daha yüksek olduğu belirlenmiştir. Gunadi [30] el sanatları üreticilerine yönelik sosyal ağ ve yenilikçilik aktivitelerine yönelik yaptığı çalışmada, sosyal ağların yenilikçi süreçlere sınırlı bir etkisi olduğu ve üreticilerin aile ve arkadaşlık gibi güçlü sosyal bağlantıları kullandıklarını tespit etmiştir. Ayrıca Gunadi

67

[30] yaptığı çalışmaya eleştirel yaklaşarak, sosyal ağların yenilikçi süreçlerdeki rolünü belirlemek için farklı göstergelerin kullanılması gerektiğini savunmaktadır.

Dolayısıyla yazında, sosyal ağların küme performansı ve yenilikçilik aktiviteleri üzerindeki rollerine yönelik çalışmalarda gerek içerik gerekse bağlam açısından farklı yaklaşımlar elde edilen sonuçların farklılaşmasına neden olmaktadır. Bu sorunsalı aşmak için, sosyal ağ çalışmalarında ağların yapısal özelliklerine ilişkin sorunlar, zaman-mekân organizasyonu bağlamında sosyal ağların yaşadığı dönüşümler ve sosyal ağlar ile mekân arasındaki ilişkiler gibi üç kritik nokta göz önünde bulundurulmalıdır. Sanayi kümelerinde firmalarda çalışan yöneticiler ya da çalışanlar arasındaki ilişkiler sosyal ağların gelişmesinde önemli rol oynamaktadır. Nitekim bu ilişkilere göre gelişen sosyal ağlar firma performansına ve yenilikçilik aktivitelerinin gelişmesine katkı sağlamaktadır. Dolayısıyla bu süreçte aktörler arasında nasıl bir ilişkinin geliştiği, ilişkilerin niteliği ve yoğunluğuna ilişkin belirsizlikler sosyal ağlara ilişkin yapısal sorunlara işaret etmektedir. Bir başka deyişle, sosyal ağların yapısal özellikleri yaş, cinsiyet, değerler ve ideoloji gibi davranışlardan çok davranış tarzlarının anlaşılması açısından önemlidir. Örneğin aile, arkadaş, tanıdıklık ve hemşerilik gibi yoğun sosyal ağların, taklide dayalı üretim sürecinin arttırdığı ve firmaların başarısını kilitleyebileceği (lock-in) vurgulanmıştır. Bu nedenle küme performansı, öğrenme ve yenilikçi süreçlerde sosyal ağların ortaya çıkaracağı olumsuzlukların ortadan kaldırılabilmesi için, firmalar arası güven ilişkileri anahtar kavram olarak ortaya çıkmıştır. Güven bireyler arasında sosyal ilişkilerin gelişmesi, standardize olmayan bilginin elde edilmesi ve bireyler arasında kişisel-kurumsal desteklerin sağlanmasında önemli bir unsur olarak tanımlanmaktadır [183, 184]. İkinci kritik nokta, sosyal ağların yapısal sorunları kapsamında değerlendirilmesi gereken konudur. Çünkü yapısal ilişkiler ya da sorunlar belirli zamanda ve mekânda gerçekleşir. Geçerli zaman ve mekân dışında yapısal ilişkiler ya ortadan kalkmakta ya da yapısal dönüşümler geçirebilmektedir. Örneğin öğrenci-öğretmen ilişkileri sadece okul dönemlerinde vardır. Bir diğer örnek evlilik ya da bir ölüm sebebiyle ya da eşlerin ayrılması durumunda son bulur. Dolayısıyla sosyal ağların zaman-mekân bağlamında dinamik süreçler olmak zorundadır. Sosyal ağlar statik bir yapıda olmamalı ve sürekli olarak aktörler arasındaki etkileşimle değişebilir olmalıdır. Üçüncü kritik nokta sosyal ağlar ve mekân arasındaki ilişkilere temellendirilmektedir. Sosyal ağlar ile mekân arasındaki ilişkiler aktörler arası mekânsal yakınlığın ve mekânsal özelliklerin ekonomik eylemler üzerindeki etkileri olmak üzere

68

iki biçimde değerlendirilmektedir. Ekonomik eylemler iletişim ve ulaşım teknolojileri gibi olanaklardan yararlanmasına karşın, aktörlerin iletişim olanakları ve hareketliliği fiziksel mekâna ve ekonomik etkileşime bağlı gerçekleşmektedir. Özellikle mekânsal yakınlığa bağlı gelişen yüz yüze ilişkiler mekâna bağlı gerçekleşen ekonomik etkileşimin temel unsurudur. Mekânsal özellikler ya da sosyal ilişkilerin mekâna gömülülüğü (spatial embeddedness) ekonomik aktörlerin gelecekteki rolleri üzerinde etkili olacağı ve sosyal ilişkileri biçimlendireceği savunulmaktadır. Sonuç olarak her iki yaklaşımda mekânın sosyal ağlar açısından önemini ortaya koymaktadır [17].

- Sosyal Ağlar, Yenilikçilik, Küme Performansı

Sosyal ağlar genelde sanayi kümelerinde özelde ise firmaların karşılıklı öğrenme ve bilgi elde etme sürecini kolaylaştıran temel unsurlardan biridir. Bu öğrenme ve bilgi elde etme süreçleri kısmen karşılıklı anlaşmalar yoluyla gerçekleşirken, enformel ilişkiler, sosyal alışkanlıklar ve davranışlar gibi unsurlar bağlamında da gerçekleşmektedir. Bir başka deyişle, öğrenme ve bilgi elde etme süreçleri sosyal alışkanlıklar, yenilenen sosyal ilişkiler ve davranışlar sonucu ortaya çıkan ağlar içinde gerçekleşir. Diğer yandan, yeni kurulan kümelerde yeni fırsatların keşfedilmesinden çok, var olan kaynaklardan yararlanma ve optimum düzeyde kullanımının bireysel gelişen ve yerel olmayan ağlardan daha önemli olması, kümelerde ortaya çıkan rutin ilişkileri, alışkanlıkları ve sosyal ağları daha önemli kılmaktadır [169]. Dolayısıyla, sosyal ağlar var olan kümelerde bilgi elde etme, yayma ve yenilikçilik aktivitelerin gelişiminde rol oynarken, yeni kurulan kümelerde firmaların ayakta kalabilmeleri için gerekli olanakların ortaya çıkmasında rol oynamaktadır. Diğer yandan, kümelerde fırsatçılığın azalması ve karşılıklı öğrenme sürecine katkıda bulunan sosyal ağlar küme performansına pozitif yönde katkıda bulunur. Bu bağlamda sosyal ağların ya da sosyal sermayenin küme performansına pozitif yönde etkisi bulunduğuna ilişkin birçok araştırmaya rastlamak mümkündür10. Ancak gerek sosyal ağların gerekse sosyal sermaye kavramının kompleks bir yapı göstermesi, ampirik çalışmalarda verilerin ve analizlerin de farklılaşmasına neden olmaktadır. Dolayısıyla, farklı bakış açılarıyla değerlendirilen sosyal ağlar ve sosyal sermaye kavramlarının küme performansı

10

Sosyal ağlar ve sosyal sermayenin küme performansı üzerindeki etkileri için Cooke vd. [38], Boschma [106], Woolcock [152], Beugelsdijk ve Schaik [185], Putnam vd. [186], Rutten ve Boekema [187] bakınız.

69

üzerindeki etkileri de, bu bakış açılarına göre farklılaşabilmektedir. Nitekim sosyal ağlar ya da sosyal sermaye kavramlarının farklı biçimlerde değerlendirilmesine yol açan karmaşık durum, yazında “karanlık nokta” olarak tanımlanmaktadır. Bunun yanında sosyal ağların gelişimi açısından önemli olan firma yoğunlukları, büyüklükleri ve yüz yüze ilişkiler gibi firma davranış biçimleri ve karakteristik özellikler yenilikçilik aktiviteleri ve küme performansının belirlenmesi açısından önemli faktörler olarak değerlendirilmektedir [169].

Bu bağlamda, sosyal ağlar aracılığıyla firmalar arasında bilgi akışı ve yenilikçilik aktiviteleri sanayi kümeleri yazınının ilgi odağı olmuştur. 1980’lere kadar bilimsel ve kuramsal araştırmaların yenilikçiliğin öneminin farkında olmadığı ve Keynesyen ekonomik rejiminin belirleyici olduğu dönemde talep bazlı yönetim anlayışının ekonomik kalkınmanın ön koşul olduğu görüşü hâkim konumdayken, 1970’lerin sonlarından itibaren -1970’lerde yaşanan kriz ve ekonomik kalkınmada yaşanan gerilemeye bağlı olarak- talep bazlı yönetim anlayışı yerine ihtiyaçları karşılamaya yönelik yönetim anlayışı hâkim olmuştur. Bu dönemde gerek firmalar gerekse ulus devletler küresel ekonomiyle rekabet koşulların oluşmasında yenilikçiliğin önemli bir unsur olduğunu fark etmişlerdir. Ekonomik sistemlerde yaşanan değişim, yenilikçilik ve öğrenme süreçlerine ilişkin bakış açılarının da farklılaşmasına yol açmıştır. 1970’lere kadar yeni ürün elde etmek amacıyla elde edilen yeni bilgi olarak tanımlanan yenilikçilik kavramı -tamamen yeni ürün elde etmek amacıyla yapılan araştırma ve geliştirme faaliyetleri-, 1970’lerden sonra yeni pazarlara ve rekabet koşullarına uyum sağlamak amacıyla yapılan üretim ve pazarlama modelleri geliştirmek, teknolojiyi ve ürünleri yeniden düzenleme ve geliştirme, iş bölümü -uzmanlaşma- ve yeni organizasyon modelleri geliştirme gibi kompleks bir yapıya dönüşmüştür. Bir başka deyişle, ekonomik sistemde yaşanan değişim yenilikçilik kavramının lineer yapıdan inkremental bir yapıya dönüşümüne neden olmuştur [188]. Dolayısıyla, geleneksel ekonomik kuramlardan modern ekonomik kuramlar geçiş süreci, yenilikçilik kavramını değerlendirme biçiminin yaşanan değişmesinde önemli rol oynamıştır. Ancak, firmaların yeni teknolojilere geçişi ve adaptasyon süreci hala yenilikçilik ve ekonomik kalkınmada önemli bir unsur olmaya devam etmektedir. OECD yaptığı araştırmalarda ve değerlendirmelerde, 1990’ların başından itibaren ekonomik büyümenin en büyük göstergelerinden birinin teknolojik değişim olduğunu belirlemiştir.

70

Yenilikçilik ya da öğrenme, dışsal bilginin içselleştirilmesi ve öğrenme için aktörlerin yeteneklerinin belirleyici olduğu bir süreç olarak değerlendirebiliriz. Son otuz yıldan buyana ekonomik coğrafya ve sanayi coğrafyası gibi yazında, özellikle ekonomik büyümeni önemli bir unsuru olarak değerlendirilen “yenilikçilik” ile ekonomik ve bölgesel kalkınmanın sosyal boyutu hakkında geniş bir tartışma yaşanmaktadır. Sonuç olarak, yenilik bölgesel kalkınma yaklaşımlarında tartışılmadan önce, firmalar düzeyinde bilgiye ve ar-ge çalışmalarına dayalı yenilikçilik süreçleri olarak değerlendirilmekteydi. Sanayi kümeleri yazınıyla birlikte yenilikçilik kavramında önemli değişimler yaşanmış, yenilikçilik daha geniş anlamda ve ilişki içinde bir süreç olarak ele alınmıştır. Bu süreçte, yenilik sektör için yeni bir ürün üretilmesi, firma için yeni bir sürece geçişin yanı sıra, mevcut bir ürünün veya sürecin geliştirilmesi, aktörler arası karşılıklı süreçler, sosyal alışkanlıklar ve organizasyondaki iyileştirmeleri kapsamaktadır [62, 99, 189]. Yazında, talepleri ve fikirleriyle yenilikçilik faaliyetlerine önemli katkı sağlayan başta müşteriler olmak üzere, rekabetçi firmalar, üniversiteler, araştırma kurumları, teknoloji merkezleri gibi birçok aktör, yenilikçi süreçlerde etkileşimi ortaya çıkarmaktadır [98]. Bu etkileşim firma düzeyinde bilgi elde etmeyi ve öğrenmeyi kolaylaştırmaktadır. Bilgi elde etme süreci genellikle karşılıklı anlaşma, enformel ilişkiler ve alışkanlıklar tarafından yönetilirken, öğrenme sosyal ilişkiler ve ağlar aracılığıyla yayılmaktadır.

Yenilikçilik özellikle 1980’lerden sonra, firmaların başarısı açısından stratejik bir konu haline gelmiştir. Sanayi kümeleri yazınında yenilikçilik aktivitelerini etkileyen faktörler eğitimli/vasıflı işgücü, ar-ge harcamaları, kalite belgeleri, üretim aktivitesinde artış ve patent sayıları gibi birçok değişkene bağlı olarak değerlendirilirken, yenilikçilik aktivitelerinin ölçümüne ilişkin farklı değerlendirmeler vardır. Farklı değerlendirmeler bağlamında ortaya çıkan sorunsalın aşılmasına yönelik yenilikçilik aktiviteleri içerik ve bağlam açısından ürün yenilikçiliği (product innovation), süreç yenilikçiliği (process innovation), servis yenilikçiliği (service innovation), Pazar yenilikçiliği (market innovation), lojistik yenilikçilik (logistics innovation) ve organizasyon yenilikçiliği (organizational innovation) gibi altı farklı boyutlarda incelenmiştir [30, 190]. Üretim yenilikçiliği üretim sürecinde yeni ürün geliştirme ya da üretim sürecinde kullanılmak üzere yeni teknolojiler geliştirmek ve adapte etme süreci olarak tanımlanmaktadır. Üretim yenilikçiliğinde geliştirilen yeni ürün ya da üretim teknolojisi firma içerisinde yeni geliştirilmiş olması gerekmektedir. Eğer yeni geliştirilen ürün firma için yani,

71

pazar için yeni değilse yenilikçiliğin derecesinin düşük olduğu söylenebilir [98, 191].

Süreç yenilikçiliği ise, üretim yenilikçiliğinden tamamen bağımsız

değerlendirilmektedir. Süreç yenilikçiliği üretim sürecinin tamamen yenilenmesi yerine sürecin düzenlendiği, daha esnek koşulların sağlandığı, yeni teknolojilere adaptasyon süreci olarak tanımlanmaktadır. Ürün yenilikçiliği uzun dönemde firmanın yeniden yapılandırılması ve rekabet düzeyinin arttırılmasına yönelik bir süreç olarak değerlendirilirken, süreç yenilikçiliği uzun dönemli fırsatlardan yararlanmak yerine kısa

dönemli sorunları çözmek ve riski azalmaya yönelik bir süreç olarak

değerlendirilmektedir [192].