• Sonuç bulunamadı

siyetiyle Komünist Parti'ye propagandada hizmet amacından uzak dunnamış-

Belgede ANDREY TARKOVSKİ SİNEMASI (sayfa 61-65)

dunnamış-79 Positif, 109 (Ekim 1969), s. 7, 13.

Ondan Yüce Ne Var? 61_

tır. Aynı durum Dovzhenko'nun o destansı tarih anlatımı olan

Arsenal (1929)

filminde de tekrar edilmiştir.

Her şeye rağmen yine de insaflı olmalıyız. Dovzhenko ve Eisenstein gibi yönet­

menlerin sanat eylemleri ve sinema ile geçen hayatlan hiç de kolay olmamıştır.

Filmlerinde resmi ideolojinin politikalanna uygun davrandıklan doğrudur; fa­

kat dünyanın en güçlü sansür merkezi tarafından kontrol alhnda tutuldukta­

n, kendilerine her zaman şüpheyle bakıldığı unutulmamalıdır. Dovzhenko da aynen Tarkovski gibi bütün film projelerini gerçekleştirememiş bir yönetmen­

dir. Her filmi sansür merkezi tarafından gözden geçirilen Dovzhenko dikkatli hareket etmiş ve bu merkeze karşı sessiz bir direnişle, imkanlann elverdiği kadanyla filmlerini yapmaya çalışmıştır. Ona da

formalist, avangard, seçkinci

gibi yakışhrmalarda bulunulmuştur. Hatta Jdanov bir konuşmasında ondan şu şekilde söz etmiştir: "Tarih konulannı biçimsel yenilikçiliğe uydurmuş biri .. . "

Dovzhenko kendi kısa biyografisini yazarken

1935'li

yıllara itiraz edercesine şunlan not düşmüştür: "On altı yıllık sinema kariyerimde az film yaptığımı ka­

bul ediyorum; ama bunun sorumlusu sadece ben değilim, bunu da bilmenizi istiyorum. "80

Aynı şekilde hahra defterinin

4

Haziran

1945

tarihli sayfasında da şunlan yaz­

mışhr: "Ben her zaman işimin kurbanı oldum. Bir an olsun işimin o girift ve zorlu kısmına boyun eğip geçiştirmedim. "81

24

Kasım

1956

yılının şafak vaktinde, yani ölmeden birkaç saat önceki son anekdotunda ise öyle hüzünlü satırlar yazmıştı ki Dovzhenko, o yazdıklan biz­

lere pek çok açıdan Tarkovski'nin hayatının son sözlerini hatırlatıyordu. Şöyle diyordu Dovzhenko:

Sanatımız çok yeknesak, sıkıcı ve ruhsuz bir sanata dönüşmüş. Çünkü sanatçı işinin özünden uzaklaşmış durumda. Bakışında otuz yılda şekillenmiş o dü­

şünce, o sadelik ve o derinlik şimdilerde yerini tek renkli bir gerçekliğe ve basit bir algılayışa bırakmış halde. Düşünceden yoksun sanatçılar, haşereler gibi her yerde görünmekteler. Aşktan söz edilmez olmuş artık, öyleyse yaşamak için bir sebep de kalrnarnış ... 82

80 Alexander Dovzhenko, Alexander Douzhenko: The Poet as Filmmaker, çev.

Marco Carynnyk, MiT Press, 1973.

81 Dovzhenko, Alexander Douzhenko.

82 Dovzhenko, Alexander Dovzhenko. Bu kitabın içeriği için bkz. Marco Carynnyk,

"Sinemacı Bir Şair", Defterhane-i Sinema, 6 (Aralık 1988), s. 29-41.

6.2

Kayıp Umudun İzinde: Andrey Tarkovski Sineması

Dovzhenko'nun filmlerini veya yazdıklannı dikkatle incelemek bizleri Tarkovski'ye daha fazla yakınlaştım. Zira Dovzhenko'nun filmlerinde savaşa olan derin nefreti görmek mümkündür;

kurtuluş savaşı

olsa bile. Belgeselleri, savaş yıllanndan komünist rejimin yıkılışına kadar Rusya' da asla gösterilmedi.

O

da b.pkı Tarkovski gibi nükleer silahlara karşıydı ve 1950'li yıllardaki Soğuk Savaş dönemi Rusya' sının görünürde

banşçı

politikalanna hiçbir zaman yakın olmadı. Hatıralannda II. Dünya Savaşı'nı, "ancak nükleer bir çağa girmekle son bulmuş kanlı bir savaş" olarak tanımlamışb.. Hayatının sonlanna doğru tasarladığı projeler arasında "atom bombası sebebiyle yok olan bir dünya"nın senaryosu da vardı. Senaryoyu -Domenico'un

Nostalghia'daki

son sözünü ha­

tırlatan- "bugün dünyada şeytanın ruhu gezinmektedir" sözüyle bitiriyordu.

Dovzhenko'nun hazırladığı fakat çekmeye ömür yetiremediği senaryolannı eşi Yuliya Solntseva, -senaryolanna sadık kalarak- çekmiştir. Söz konusu filmler­

den biri, bu büyük sinema adamının köy kulübesinde ailesiyle birlikte yaşadı­

ğı çocukluk yıllannı anlatan

Zacharovannaya Desna

(1965) adlı filmdir.

O

da filmlerinde aynen Tarkovski gibi hatıralann tabiatla ilişkisini ele almış ve anı doğru anlayabilmek için zaman zaman geçmişe ve toprağa dönmeyi ahlaki bir sorumluluk bilmiştir.

Dovzhenko'nun son projesi ise

Uzay Şehri

adını verdiği bir bilimkurgu filmiy­

di. Hayab.nın son birkaç ayını bu projeye ayırmıştı.

Öyl

e bir proje ki

Solaris

ile benzerliği son derece dikkate şayandır;

Ayna

ile de ortak yönleri vardır. Bu senaryoya göre uzay boşluğunda oluşan kara lekeler bilim adamlannı ürkü­

tür. Hemen çalışmalara başlarlar ve yetmiş yıl süren çalışmalann sonucun­

da bu lekelerin gizemli bir gezegen olduğu sonucuna vanrlar. Bu gezegene üç kozmonotlu bir uzay mekiğini gönderirler. Bu kozmonotlardan biri filmin asıl kahramanıdır ve sürekli çocukluğunun acı anlannı hatırlar. Annesi ve eşi Maria yeryüzüne dönmesini beklemektedir (A

yna

'da annenin adı Maria'dır).

Maria durmadan gökyüzüne bakar, beklemekten saçlanna aklar düşmesine rağmen yine de genç görünür. Dovzhenko'nun dul eşi Yuliya Solntseva bu filmi yorumlarken şöyle demiştir: "Bu filmde annelerin önemli bir rolü vardır. Zira Dovzhenko'nun hayab.ndaki en can alıcı soru her zaman için 'Hayat nedir?' sorusu olmuştu. "83

83 Alexander Dovzhenko, "Carnets des notes, Fragments", Vingt ans de Cinema Sovietique içinde, Paris, 1963.

Ondan Y"ıice Ne Vıu?

�-Kozmonotlardan biri, gezegenlerin birinde yürürken hayatını kaybeder. Diğer ikisi, karanlık boşluğa bakar ve gezegende hayat belirtileri bulur. Gezegen­

de başka canlılar da vardır, konuşamayan canlılar ... Birbirleriyle nasıl irtibat kurduklannı, nasıl anlaştıklannı da bilemiyoruz. Konuşmak için yeterli gücü bulamama ve dilsiz kalma durumu Tarkovski sinemasından aşina olduğumuz temalardan biridir. Başrol oyuncusu Maria ile bağlantı kurmaya çalışır:

Sesimi duyamadığını biliyorum Maria, sadece dudak hareketlerimi okuyabili­

yorsun evet, ama dinle bak, mutlaka yeryüzüne döneceğim ve seninle konuşa­

cağım. Ne yapabilirim ki? Seni, aşkımı bir türlü unutamıyorum. Yoksa benden bazı şeyleri unutmamı mı istiyorsun?

Dovzhenko,

Solaris

ile benzerliği son derece hayret verici olan uzaktaki geze­

geni şöyle tasvir etmiştir:

Ufuk çizgileri, yeryüzünün iniş-yokuşunda, dağ ve derelerinde görünen çizgi­

lere benzememektedir. Her yer koyu mavi ve kahverengiye çalan narenci ren­

ginde görünmektedir. Sürekli değişen bu soğuk dünyada hayat alabildiğince yorucudur.

Bu tasvirler

Solaris'teki

okyanusun tasvirlerine benziyor. Dovzhenko'nun yaz­

dığı senaryonun sonunda, kozmonotlar yeryüzüne geri döner. Yeryüzünün gö­

rüntüsü her an biraz daha büyür ve en sonunda nükleer savaştan ötürü viran olmuş hali görünür ... Kozmonotlar uzay gemisinden iner inmez "Kendisinde doğup kendisinde ölecekleri viran olmuş toprağı" öperler. Dovzhenko haya­

tının sonlanna doğru yazdığı notlannda bu film hakkında şöyle bir değerlen­

dirmede bulunur: "Bu film bitimsiz uzaya bir bakıştır. Uzayın hareket ve za­

manını incelemektedir. Bir çocuğa da, bir bilim adamına da ilginç gelecek bir tasvirdir."

Filmdeki her görüntü, her sağır diyalog bizi Tarkovski'nin dünyasına biraz daha yaklaştım. Dil sürçmeleri ve hrlayışlan, çocuksu enteresanlıklar, baba ve annenin bekleyişi, toprağa tapınmak, savaş, viran olmuş bir gezegen ve sadece hatıralarda yaşanan bir aşk ...

Dovzhenko'nun senaryosunda Nazi Almanya'sı ile olan savaşı, atom bomba­

sı saldınlan ve Japonya'daki bir depremi gösteren görüntüler de var.

İlk

iki görüntü

Ayna'

da da yer almaktadır. Dovzhenko'nun senaryosundaki mekan,

Solaris'teki

uzay üssüne benzemektedir. Dovzhenko bu konu hakkında şöyle yazmıştır:

6.4

Kayıp Umudun İzinde: Andrey Tarkovski Sineması

Uzay sahnelerinin mutlak bir sessizlikte geçmesi gerekiyordu. Bu sessizlik

rü­

yalann sessizliğidir aslında. Zira uzayda uyuyanlar yeryüzünü ve yeryüzü şarkı­

larını rüyalannda görür. Sessizlikleri düşüncenin sönmüş halidir. Yabancılığa karşı pişmanlığın sönüklüğü, pespaye ve geçici her şeye karşı bir sönüklük ...

Ve mutluluğun sessizliği, arı duru öğüt veren bir sessizlik. 84

Belgede ANDREY TARKOVSKİ SİNEMASI (sayfa 61-65)