• Sonuç bulunamadı

j. Alman Romantikleri

Belgede ANDREY TARKOVSKİ SİNEMASI (sayfa 109-113)

Nostalghia'nın ilk sahnesi, Gorçakov'un sisli bir havada arabadan inerek yürü­

meye başladıgı sahnedir. Sırtı kameraya dönüktür. Önünde yogun bir sis küt­

lesi görünür ... Bu sahne, Tarkovski sinemasının, özelde Caspar David Friedrich peyzajlarını, genelde ise Alman romantiklerinin sanat anlayışını andıran çok yönlü imgelerinden biridir. 147 Romantiklerin resim tuvallerini habrlatan bir başka imge de yıkık kilise görüntüsüdür. Bu da Nostalghia'nın son sahnesinde kendini gösterir. Friedrich, kendi düşüncesine göre ölmek üzere olan Katolik inancını yıkık kilise görüntüsünde, yeni yeşermekte olan Protestan düşün­

cesini ise yemyeşil agaçlar şeklinde paradoksal bir anlatımla resmetmiştir.

Friedrich'in ögrencisi Ferdinand Oehme'nin

( 187 1) Kış Ortasındaki Büyük Tapı­

nak

adlı ünlü peyzajında ise bu paradoks daha belirgin şekilde kendini göste­

rir. Nostalghia'nın son sahnesindeki eski bir tapınagın içinde duran küçük Rus kulübesinin, söz konusu paradoksla ilgisi yoktur; fakat panorama açısından enteresan bir biçimde Oehme'nin peyzajına benzemektedir.

Alman romantiklerinin felsefi ve edebi eserleri, XIX. yüzyıl Rus edebiyatını ve sanatçılannı fazlasıyla etkilemiştir. Öyle ki Puşkin ve Gogol'u "Hoffmann'ın Rus Takipçileri" olarak adlandırmışlardır. Hoffmann'ın Dostoyevski üzerindeki

145 Positif. 249 (Aralık 1981), s. 28.

146 Le Monde, 12 Mayıs 1983.

147 M. Trowsaja ve F. Allardt-Nostitz, Andrj Tarkowskij, Bonn, 1981.

Ondan Yüce Ne Var?

1Q9_

etkisi açıktır. Bu etkiden kendisi de söz etmiştir. Rus müziği de XIX. yüzyıl ortalannda Alman romantik müziğinin etkisindedir. Nitekim Tchaikovski'nin Puşkin'in dramatik şiirlerini esas alarak icra ettiği Eugene Onegin adlı ünlü operası, döneminin İtalyan operalanna benzer. Hatta en iyi Rus operası olarak adlandınlan Modest Mussorgski'nin Khovanshchina ve Boris Godunov isimli operalan dahi Avrupa romantizminden etkilenmiştir. XX. yüzyıl başlannda romantizmin bu etkisi kendini en iyi Skryabin ve Rahmaninov'da gösterir. Çe­

hov, Turgenyev ve Leskov gibi yazarlar, Alman romantizmden etkilenmiş ünlü Rus edebiyatçılandır. Alman romantizminin etkisi, 1 9 1 7 Eylül Devriminden sonra bile devam etmiş ve genç nesil Rus sanatçılan etkilemiştir. Rus sinema­

sının, romantizmin kaynaklarından beslendiğini gösteren en bariz örneklerin­

den biri Kozintsev sinemasıdır. 1950'lere gelindiğinde ise Rus sanat camiası özellikle de genç yazar ve şairler bir kez daha romantizmi tecrübe etmiştir.

Aynı yıllarda Novalis, Hoffmann, Schlegel Kardeşler, Tieck, Jean Paul Richter ve Wagen Roder gibi yazarlann eserleri çeşitli çevirilerle Rus okurlanna sunul­

muştur. Edebiyat fakültelerinin en önemli dersleri arasında romantizm akımı vardır. Hoffmann ve Tieck'in şiir çevirileri liselerin edebiyat kitaplannda yer alıyordu. Halen de aynı müfredat devam etmektedir. Genç nesil Rus aydınlan gibi Tarkovski de Alman romantiklerinin temel eserlerinden etkilenmiştir. Ve bu etki özellikle, aklın kuweti karşısında insani duygulara değer veren düşün­

celerinde kendini gösterir. Böylesi mantıksal bir düşünceyi kabul etmek de­

mek kuramcılık ve modern akılcılıktan uzaklaşmak demekti. Bu modern akıl­

cılıktan uzaklaştığı için de Tarkovski, bilim ve teknolojiye dayanan modern in­

san prototipine mesafeliydi. "Modern dünyanın çıkmazı"na dair düşünceleri, romantizm düşüncesini akla getirir. Romantiklerin Rousseau'dan devraldığı modem dünyaya karşı pesimist olma durumu, Tarkovski sinemasında yeniden kendini göstermiştir. Modem dünyanın çıkmazının sadece maneviyata dönüş­

le aşılabileceğini gösteren filmleri, bir yerde Novalis ve Hölderlin şiirlerinde­

ki temel düşüncenin tekran gibiydi. Tarkovski, Schellirıg'in doğa felsefesine, Friedrich'in resimlerine ve Novalis'in şürlerine aşıktı. Dostoyevski'ye ve onun diğer Rus düşünürlerin unuttuğu, ulusal ve kültürel Rus kimliğini dünyaya tanıtma yönünde gösterdiği çabaya olan sevgisi Tarkovski'yi romantiklerin ana kaynaklarına sevk ediyordu. Dostoyevski'nin soylu düşüncelerini tekrar yaşatabilmek için "Hoffmanniyana" gibi projeler düşünmüştü. Anne ve baba­

sının aynlığından olumsuz etkilendiği için fantastik öyküler yazan ve Ondin

110 Kayıp Umudun İzinde: Andrey Tarkovski Sineması

adlı opera müziğinden kesitlerle uğraşan bir çocuk olacaktı Hoffrnann ... İkin­

ci başlığı "Bir Alman Romantiği Projesi" olan "Hoffrnanniya"nın senaryosunda bazı tarihi kişilikler Hoffrnann'ın hayatına girecek, ekranda görünecekti. Se­

naryo metninin sonunda ise Hoffrnann şöyle soracaktı:

Dünyayı ne kadar tanıyoruz acaba? Ne kadarını biliyoruz? Hakkında her şeyi biliyor muyuz? Peki, bildiğimiz o birkaç yön dışında milyarlarca başka yön daha olabilir mi?

Tüm bu sorular Tarkovski filmlerinin hemen hepsinde var olan o çok önemli asli meseleyi hatırlatır: "İnsanın, örtülmüş ve saklı kalan bilginin içeriğiyle olan ilişkisi nedir?"

İvan 'ın Çocukluğu'nun

ana teması ve öyküsel yapısı Alman romantiklerinin eserlerinden esinlenerek ortaya çıkarılmıştır. Novalis, "Nerede çocuklar varsa, altın çağ da orada başlar." demişti. Romantikler, çocukluk çağını

"gönülle ta­

nışma çağı"

olarak adlandınrlar. Novalis'in utangaç çocuğu Losnideh Shellgel ve Hoffrnann öykülerinin diğer çocukları, masumiyetin göstergesidir. Novalis,

"çocuk cennetin sesidir" derken

Nostalghia'da

Gorçakov'un kelimenin tam anlamıyla bir melek olan küçük kıza yaptığı itiraflarına kapı aralamaktadır.

İvan, aynen Hoffrnann'ın "Altın Sürahi" öyküsündeki kahraman gibi, hayal ve sözüm ona gerçek adlı iki farklı dünyada yaşamaktadır. XIX. yüzyılın sonların­

da Tieck ve Wagen Roder

"kilisede yaşayan bir sanatseverin manevi kardeşlik yaşamı"nı

konu edinmişlerdi. Hoffrnann,

Ritter Gluck Silahşö

rü'nün hayatını, sanatsal yaratıcılıkla tanışan bir kilise sakininin düşleri hakkında yazmıştı.

Aynı şekilde Tieck de Frantezh Stembalds'ın hayatını yazmıştı. Tieck'in kita­

bında Albrecht Dürer'in öğrencisi varsayılan ressam Stembalds, Mary adlı bir kadına aşık olur ve bu aşk sayesinde sanat ile manevi bir görüngü arasındaki ilişkiyi bulur. Novalis'in başkahramanlarından Heinrich von Ofterdingen de bir yolculuğa çıkar. Yolculuğun asıl amacı

iman ile estetik arasındaki ilişkinin

keşfedilmesidir. Her iki eser de, sanatçının, daha ziyade geçmiş yüzyıllarda yaşamış bir ressamın, sanatsal yaratımın gizemliliği üzerine kafa yormasından müteşekkildir. Dürer' in resimleri

(İvan 'ın Çocukluğu

'nda Dürer' in ünlü tablosu Apocalypse önemli bir yer tutar.) Alman romantiklerinin beğenisini kazanmış resimlerdir. Nitekim Tieck ve Wagen Roder'in eserlerinin bazı yerlerinde de asıl kahramanların, Dürer'in öğrencisi varsayılan veya kabul edilen bir sanatçı ol­

duğunu görmekteyiz, aynen Hoffrnann'ın Elexir'indeki başkahraman

Frances-Ondan Yüce Ne Va:r? ll1.

co gibi. .. Kitapta Francesco, Leonardo'nun öğrencisidir ve ölmüş üstadının ru­

huyla konuşmaktadır. Tarkovski filmindeki

Andrey Rublev, Novalis'in,

"insan­

lık tarihinin en dürüst mekanı" dediği kilisede yaşayan bir rahiptir. O da aynen Francesco gibi üstadı Theophanous'un ruhuyla konuşmakta, Heinrich von Of­

terdingen ve Stembalds gibi yolculuğa çıkmaktadır. Her ne kadar

Andrey Rub­

lev

filmindeki o şiddet içerikli ürküten atmosfer,

XX.

yüzyıla ait bir fenomense de unutmamak gerekir ki tarihsel dönemlerin ortak yönlerini bulmak, roman­

tiklerin önemli ideallerinden biriydi. Onlann bütün çabası Schelling'in dediği gibi "tüm dönemlerin yaşayan ruhunu" idrak edebilmek içindi. Tarkovski'nin Shakespeare' e fazlaca gönderme yapmasının bir nedeni de romantiklerin onu seviyor olmasından kaynaklanıyordu. Nitekim August Wilhelm Schlegel'in Shakespeare çevirilerinin, XIX. yüzyılın sonlanna kadar romantikler arasında en ünlü çeviri örnekleri olduğu bilinir.

Novalis'in

Heinrich von Ofterdingen

eserinin en önemli ana teması Tarkovski'nin

Solaris

filminde konu edilmiştir. Novalis, "Göklere, uzak yıldızlara ve evrende­

ki daha pek çok yere yolculuk etmeyi düşlüyoruz, oysa evren denen yer tam da kalbimiz değil midir? Bu esrarengiz yol kalbimize açılmıyor mu? Sonsuzluk denen yerle son bulmuyor mu? Eğer öyleyse oranın geçmişi ve geleceği kalbi­

mizdedir. Orası değilse asla öyle bir yer yoktur." der.

Solaris'te

de gökyüzün­

deki dünyalara değil, insan kalbinin derinliklerine yol bulmak ana tema olarak ele alınır. Filmin giriş bölümü, romantiklerin resimlerine benzer. (Tarkovski, filminin bir kitabın sonsözü olduğu gibi son bölüm sahnesi de olsun istiyordu.

Bu yöntem özellikle romantiklerin eserlerinde kullanılır.)

Solaris'in

giriş bölümünde nehir, sazlıklar, nehir kenannda yalnızlık ve yeşil ağaçlar gibi iç içe geçmiş romantik unsurlar vardır. Chris, tıpkı Heinrich von Ofterdingen gibi annesinin evini terk eder. İkisi de bilginin peşindedir. İkisini de dünyaya bağ tayan şey bir kadına o lan aşk landır. Heinrich, (tıpkı

Stalker'

da olduğu gibi) asil hatıralanna ulaşmak için yeraltı mağaralannı kullanırken Chris gökyüzü mağaralannı kullanmaktadır. Okyanus ve mağara, Jung'un derin psikolojisinde anne olgusunun başat sembollerindendir.148 Tarkovski filmlerinin derinliğinde maya tutan aşk Novalis'in hikayelerini hatırlatır. Chris aşkı keşfettikçe kendi insanlığına da yakınlaşmaktadır. Hatıra, dert ortaklığı,

148 Bkz. Young'un "Annelik Esaslarının Psikoloji Yönleri" başlığıyla kaleme aldığı makale: C. G. Jung, Four Archetyppes, Londra, 1972, s. 15.

l..ll

Kayıp Umudun İzinde: AndreyTarkovski Sineması

vicdan ve gönül yumuşaklığı ruhunda yeniden yeşermektedir. Sonunda o da

Novalis'in kahramanı gibi "sanat ve tarihin kendisine tabiattan haber verdiğini"

Belgede ANDREY TARKOVSKİ SİNEMASI (sayfa 109-113)