• Sonuç bulunamadı

nı belgesel anlatıma dönüştürmüş bir yönetmendir. Tarkovski 1981'de ise,

Belgede ANDREY TARKOVSKİ SİNEMASI (sayfa 79-82)

"Parajanov ve Iosseliani' den sonra en çok beğendiğim yönetmen, Savaşsız Yirmi Gün (Dvadtsat dney bez voyny, 1977) filmini çeken Leningradlı Aleksey German' dır." demiştir.

90

88 Tarkovski, Sculpting in Time, s. 78.

89 Sightand Sound, 50 (Yaz 1981), s. 92.

90 Positi/249 (Aralık 1981), s. 28. German'ın bu filmi yıllarca yasaklı kaldı. Ancak

Ondan Yüce Ne Var?

l!L

j. Glasnost (Gorbaçov'un Açıklık Politikası)

Sovyet Sinemacılar Birliği

1986

yılında yapbğı beşinci kongresinde, sosyalist gerçeklik geleneğini geçersiz sayarak, Gorbaçov'un fikir ve düşünce özgürlük­

lerinin bir neticesi olan Glasnost politikalarını kabul ettiğini duyurdu. Gerçi hem Gorbaçov hem de hükümet ve parti yönetimi, sanatçılann "sosyalizme"

bağlı kalmalan koşuluyla fikirlerini rahatlıkla ifade edebileceklerini, aynı şe­

kilde çeşitli tecrübelerini tatbik edebileceklerini önceden açıklamışlardı. El­

bette devlete ve yöneticilere karşı güveni tekrar tesis etmek için açılım yap­

makta ısrarlılardı. İlk iş olarak da yasaklı filmlerin tekrar incelemeye alınma­

sına onay verildi. Geçen 20 yıl içerisinde yapılmış olup gösterime giremeyen

17

o yasaklı filmi arşivlerden çıkartarak incelediler. Bu filmler arasında bazılan

"gösterilemez" diye mühürlendiyse de pek çoğunun gösterilmesine izin ve­

rildi. Aynı günlerde bir sinema müzesi açıldı. Sinema müzesinin bir bölümü, geçmiş yıllara ait yasaklanmış filmlere aynlmışb. Goskino'nun gücü hissedilir derecede azalmıştı. Yurt dışına film satışına yönelik kısıtlama konusunda, ba­

sında da yankı bulan hararetli tartışmalar yaşandı. Neticede, sansür tamamen kalkmadıysa da zayıflabldı. Film stüdyolarının kendi mali imkanlanyla nasıl çalışabilecekleri hakkındaki alternatif öneriler masaya yabnldı. Yetersiz de olsa uygulanan bu reformlar Sovyetler'in dağılmasına kadar sürdü.

25 Nisan

1990

tarihli

Literatumaya

adlı devlet gazetesinin birinci sayfasında yer alan bir başlık tüm sinemacılann dikkatini çekmişti: "Büyük Yönetmen Andrey Tarkovski ölümünden sonra Lenin ödülüyle ödüllendirildi." Haberin devamında ise şöyle yazıyordu:

Sovyet sinemasının gelişmesinde büyük emeği geçen usta yönetmen Tarkovs­

ki,

insan odaklı ve evrensel insani değerleri yücelten yenilikçi filmlerinden ötürü SSCB Lenin Ödülü' ne layık görülmüştür ...

Rusya ve SSCB her zaman, ölümlerinden sonra sanatçılanna saygı duymuş, gerekirse onlan ödüllendinniştir. Tarkovski hayattayken Lenin Ödülü'nü al­

mış olsaydı, bu ödül onun için bir anlam ifade etmeyecekti. Zira o, bir ömür Sovyet bürokrasisine karşı direnmiş, ömrünün son nefesini ülkesinden uzakta ve zorluklarla geçirmiş bir yönetmendi. "Hamlet", "Ebleh" ve "Hoffmanniana"

Gorbaçov döneminin açılım politikaları ile birlikte Haziran 1987'de Moskova Film Festivali'nde gösterildi.

a!J Kayıp Umudun izinde: Andrey Tarkovski Sineması

gibi önemli projelerini Kremlin' de oturan hakir adamlann maddi çıkarları yü­

zünden gerçekleştirememişti. 28 Aralık 1986' da Paris'te toprağa verildiği gün, Moskova'daki düşmanlanndan Filipp Errnash da koltuğundan olmuştu. Fakat Errnash'ın yerine geçenler de Tarkovski'yi gereği gibi anlayamadılar maalesef.

Tarkovski'yi saygıyla anmak veya ödüllendirmek, Gorbaçov ve ekibinin siyasi girişimleri sonucunda olmuştu. Gerçi bunlann hiçbiri Tarkovski gibi büyük bir sanatçının itibarına bir şey katmadığı gibi ondan bir şey de eksiltmeyecekti.

Tarkovski ölümünden yaklaşık 1,5 ay kadar önce, yani 5 Kasım 1986'da, bazı­

larının vasiyetnAmesidir diye tanımladıkları yazıda şu satırları yazmıştı:

Yaşadığım sürece (gerekirse cesedimle) bana ve yakınlarıma acımamış ve biz­

lere onca haksızlığı reva görmüş bir ülkeye asla dönmeyeceğim. Evet, ben bir Rus' um ama asla kendimi bir Sovyet vatandaşı olarak görmüyorum ...

Gorbaçov'un Sovyetler'i dağılmaktan kurtarmak için canla başla uğraştığı Glasnost planlan bile Sovyet toplumunun yaşadığı yıkımı sonlandıramamıştı.

Soljenitsin ve hayattaki diğer sanatçı, yazar, akademisyen ve sinemacılardan, devletin özür dileyerek vatandaşlık haklarını geri vermesine ve sürgünden Rusya'ya dönmelerini tavsiye eden davet mektubunun yazılmasına daha beş yıl vardı. Oysa Tarkovski, kendisinin de tahmin ettiği gibi, Ruslara ölüsüne ta­

pınmak için iyi bir model olmuştu. Oysa Sovyet yetkililer "ülke tarihinin en büyük sanatçılarından biri"ne karşı yapılan haksızlıklardan ötürü önceki hü­

kümetleri kınayabilir veya onlar adına özür dileyebilirlerdi, ama bunu yapma­

dılar. Bunun yerine Ocak 1987' de Goskino'nun yeni yönetimi ile Ulusal Sovyet Sinemacılar Birliği bu büyük sanatçının ölümüyle ilgili duygu dolu ortak bir bildiri yayımlamayı tercih ettiler. Ardından sayısız makale, araştırma vb. yazı­

lar geldi. Filmleri hakkında çeşitli dillerde yazılmış kitaplar basıldı. 1 987'de, yurt dışında çektiği son iki filmi Dom Sinemasında kritik analizleri yapılarak gösterildi. Yine 1987 Haziranında Moskova Film Festivali'nde filmleri sinema­

severlere sunuldu. Rusça filmleri sinema salonlarında ve film merkezlerinde se­

yircisiyle buluşturuldu. Sinemacılar Birliği'nin çiçeği bumunda başkanı Elem Klimov, 1 989 Nisanında ilk uluslararası Tarkovski konferansının açılışını yaptı.

Tam bir yıl sonrada Boris Godunov Operası, Leningrad'taki Kayrov Operası'nda Tarkovski'nin sahne düzenine uygun bir biçimde sahnelendi. Orkestra şefliği­

ni, Rusya'nın yaşayan en ünlü orkestra şefi Valery Gergiev üstlendi. Tarkovs­

ki adına bir araştırma kurumu açıldı. Evi müzeye dönüştürüldü. Ülkenin en

Ondan Yüce Ne Var? al_

prestijli sinema ödülüne onun adı verildi. Dini düşünceleri daha fazla tartışılır oldu; ancak tüm bunlar için artık çok geçti. Zira hangi partinin ve hangi hü­

kümetin ne gibi "değerler" adına Tarkovski'nin öncelikli haklarını zayi ettiği herkesçe bilinen bir gerçekti. Ülkesini neden terk etmişti Tarkovski? Yıllarca bağımsız, yenilikçi sinemacıların başına ne işler açılmışb? Andrey Rublev'i Glasnost döneminin ilk filmi veya ilk görsel eseri olarak adlandmnalan komik bir iddiaydı. Andrey Rublev'in polis arşivlerinde tutulan kopyasının 1988'de sinemalarda gösterilmesi bile, Tarkovski'nin dilini ve dünyasını yansıtmıyor­

du. Aksine, henüz iş başındaki Komünist Parti bürokrasisinin dar görüşünü yansıtan, kültürel bir kıyımın ve despot politikaların bir gösterisiydi. Aslında ne Tarkovski'ye hayabnda reva görülen o yasaklar, ne de Komünist Parti'nin kahramanlar yaratan ruhunu yeniden gözler önüne seren, ölümünden sonraki tüm o yere göğe sığdıramamalar doğruydu.

91

Sovyetler'in dağılmasından sonra Rus sinemacılar, kendilerini yeni bir sosyal

Belgede ANDREY TARKOVSKİ SİNEMASI (sayfa 79-82)