• Sonuç bulunamadı

lannın altına gizlenmeye çalıştığı sırada Bach müziği ile birlikte ekranda bu tablo görülür. Tarkovski'ye göre güzelliğinin yanında çirkinliği de olan bir

Belgede ANDREY TARKOVSKİ SİNEMASI (sayfa 147-151)

tablo, mutluluk ve acının imkansız bir sentezi, bulmak ve kaybetmenin bir bileşkesidir. Leonardo'nun eserleri, aynı anda

iki

zıt duyguyu verebilmekte­

dir. Birinci izlenim, hariçteki şeylere bakıştaki yetileri anlatan seyirdir. Öyl e ki bu tablolar, zeminden daha yüksek bir noktadan ve sanki insan gözünün

39 Sight and Sound (Kış 1982-83), s. 50. Michel Serres de aynı konu hakkında şun­

ları yazmıştır: "Carpaccio'nun eserlerinde ön plana çıkan yüzler, kimi zaman etrafındaki diğer yüzlere veya diğer şeylere oranla daha az anlatıcı ve aydınla­

tıcı görünürler. " Bkz. M. Serres, Esthetiques sur Carpaccio, Paris, 1983, s. 80.

Karanlıkta Yaratılanlar 147_

ötesinde bir bakışla etrah izler. İkinci izlenim ise objeler yoluyla dünyayı ve bizleri seyrebneleridir. Tablolar bu açıdan etkiler bizi. Bu etkileme de eş za­

manlı, lakin kimi farklı zamanda zıt

iki

etkilemedir. Aslında Leonardo tablola­

nnın nihai etkisinden söz ebnek mümkün değildir. Örneğin Ginevra de Benci tablosu. Bu tablonun bizleri nasıl etkilediğini anlatmak mümkün mü? Nasıl etkiliyor bizi? Müsbet mi menfi mi? Bu kadını seviyor muyuz, sevmiyor muyuz?

Bakıştan düşmanca mı, dostça mı? Çekici mi, itici mi? Anlatılamaz güzellikte mi yoksa inanılmaz derecede çirkin mi? Hangisi? Tarkovski onu ilahi ve şeytani hasletlerden var edilmiş bir sentez olarak görür. Kısacası etik olarak somut bir aşkın ifadesi diyemeyeceğimiz bir varlığa yakın bir yüz: "Çirkin ama yine de güzel.

Ayna'

da bu yüze ihtiyacım vardı. O yüzden kullandım. Zira onun saye­

sinde zamanın ötesinde bir ögeyi filme koymuş oldum. Aynca ikili karakterli yüzü Terekhova ve anneyi gösteriyordu."40

Terekhova (yüzünde eziklik ve otoritenin, yoksulluk ve itibarın ifadesi olan) güzel bir kadındır. Filmde de bu güzelliğine birkaç kez vurgu yapılmıştır. An­

cak yüzünde ürküten bir ifadenin de olmadığı söylenemez. Örneğin kabuslann birinde saçlannı yıkarken göründüğü, bir de horozu öldürdüğü sahnede o ür­

küten yüz ifadelerini görebiliyoruz . Şimdiki zamandaki yüzü (yani güncel hali ile Natalia rolünde oynarkenki yüzü) kah aşk dolu, kah bencil-küstah bir yüz­

dür. O, Tarkovski filmlerinin en gizemli, aynı zamanda en sevilen yüzlerinden biridir.

İvan 'ın

Çocukluğu'nda da Albrecht Dürer'in Apocalypse adlı gravür portresi önemli bir yer tutar. Portre her ne kadar açıkça görünmese de Tarkovski, pek çok Alman romantiğinin hayran olduğu bu ünlü ressama sade bir gönderme yapar. Filmde aynı zamanda portrenin ruhunu yansıtan tasvirler de vardır.

Örneğin İvan, ahşap kulübenin içindeyken ekrana gelir. Yıkık kulübenin dört tarafındaki tahtalar, tıpkı birer kılıç veya mızrak gibi ona dönüktür. Görüntü Apocalypse' deki savaş panoramasını andınr; ancak doğrudan bir gönderme söz konusu değildir. Aynca Tarkovski'nin filmde savaşa bakışı, kıyamet savaşı Apocalypse tasviri ile ilişkilendirilmiştir. Bu ilişki -Apocalypse savaş ilişkisi­

bir kez de Kurban'da gösterir kendini. Ancak

İvan 'ın

Çocukluğu'ndan sonra çektiği filmlerde Dürer' den herhangi bir iz yoktur.

Ayna

ve Solaris'te bir başka Rönesans ressamı kendini hissettirir: Pieter Brueghel. Tarkovski'ye göre

belir-40 Tarkovski, Sculpting in Time, s. 108.

� Kayıp Umudun hinde: Andrey Tarkovski Sineması

siz ve soyut ifadeler içeren Brueghel'in çalışmalan pek çok açıdan Rus tabia­

tını yansıtır:

Brueghel, Ruslann dünyasını resmetmiştir. Nedendir bilmiyorum ama öyle his­

sediyorum. Onun çalışmalan bir Rus için çok şey ifade eder. Eserlerindeki te­

malar ve o temalardaki insanların eşit özellikleri tablolarını doldurmuştur; her biri kendi işiyle uğraşan adamlar, hepsi birer Rus hipostazıdır. 41

Nedir bu hipostazlar? Tarkovski bu hipostazlann ne olduğunu açıklamamış.

Hiçbir yerde ve hiçbir kitapta belirtmemiş. Oysa Brueghel üzerine yapılmış aka­

demik çalışmalarda yığınla belirtilmiştir bu hipostazlar. Belki de Brueghel'in resimleri Tarkovski'ye ülkesini hatırlatıyordu. Belki de Tarkovski resimlerdeki o her biri kendi parçasıyla tamamlanan bölünmez bütünlükte, bir Rus özelliği­

ni görmüştü. Nitekim her tabloda iç içe geçirilmiş insanlar, canlılar ve objeler bir bütünün parçalanydı, her parça bir tümdü ve bu tümler yine bir bütünün parçalanydı. Tarkovski'nin en büyük derdi ve düşüncesi işte bu bütüne ulaş­

maktı. Çünkü oradan gelmişti. Orada yetişmişti. O otoriter söylemi ile dünyayı titreten güçlü ve muktedir Sovyet Rusya'sına

aitti.

Ancak bu otoriter söylem karşıtlığı, onu defalarca başka bir otoriter söyleme çekmişti ve günün birinde şöyle diyecekti: "Bence pratikte her usta yönetmen, hayatındaki onca çalışma arasında sadece bir tek film çekiyor, sadece uzun bir film. "42

Andrey

Rublev'de de görüntünün temelini Brueghel oluşturur. Filmde portre­

lerinden eser yoktur ama tıpkı Ayna ve Solaris'te olduğu gibi görüntünün te­

meli anlamında varlığını hissettirir. Onun "Kış" portresi soğukluğu, kendine özgü o gizemli anlatımlı Tarkovski filmlerine fevkalade bir hünerle taşımayı başarmıştır. Brueghel tablolannda insanlar, içerisinde bulunduklan durum ve işlerin mahkumudurlar sanki. Tablolardaki her insan, etrafındakilerle olan münasebetinden kaynaklı olsa gerek, kendi kapalı dünyasında yaşar. Solaris'te Brueghel'in Kış çalışması uzay istasyonunun metafizik anlatımıdır. Söz konu­

su tablodaki görüntü, Tarkovski'nin filme eklediği seslerle birlikte ardı sıra dizilmiş yitik bir dünyayı hatırlatır.

Öyl

e görünüyor ki filmdeki okyanus, tablo­

nun düşünsel bir izdüşümüdür. Hatıralan canlandıran, objelere fiziksel varlık­

lannı veren düşsel bir devşirme ... Ateşin alevlenmesiyle yerküreden, doğduğu yerden ve çocuklanndan uzak kalmış Chris, Brueghel tablosunun "Ateş"i ile

41 Positif, 109 (Ek.im 1969), s. 10.

42 M. Esteve (ed.), Etudes cinematographiques, s. 1 14- 1 15.

Karanlılcta Yarablanlar 149_

çocukluğunu ve eşini tekrar diriltir. Yine filmin sonunda, evindeyken kulübeyi izler, o esnada ormanın uzak bir yerinde alevler yükselmektedir.

Solaris uzayüssü küre şeklindedir. Asıl koridor üssün son dairesidir ve pencere­

lerinden okyanus görülebilmektedir. Üssün diğer oda ve koridorları Borges'in

"Labirent"i gibi iç içe kıvnlınışbr. İçrek bir koridorla birbirine açılan dairelerin içinde okyanusun nihai sım gizlidir sanki. Her şey bir labirenti andım. Bu la­

birentte üç kozmonot ve onlarla beraber tekrar hayata dönmüş insanlar yaşa­

maktadır. Bu metal küre içinde her şey tıpkı insanlar gibi darmadağındır. Belki onlar da habralarla beraber geri dönen nesnelerdir. Ya da bir zamanlar uzayda kaybolmuş başka insanların düşüncelerinden geriye kalanlardır. Bu labirentte bir de kütüphane vardır. Tıpkı 'Babil Kütüphanesi' gibi. Bu kütüphane, mo­

dem teknoloji döneminin bozulmuş, eskimişliği yaşından bağımsız ve her biri eski bir kültürü temsil eden köhne eşyalar ve bozuk teknik cihazlar ortasında­

dır. Kütüphanenin duvarında Brueghel'in Kıştaki Çobanlar tablosunun baskı kopyası asılıdır.

1565

yılından kalına bir eserin kopyası . . .

Birkaç yakın plan sayesinde tablonun ayrıntılannı seçebiliriz. Tablonun sol kısmında, üzerinde bir köy evinin bulunduğu bir tepe vardır. Evin hemen ya­

nında uzun kurumuş ağaçlar göze çarpmaktadır. Birkaç çoban yorgunluktan bitap düştüğü anlaşılan bazı köylülerle birlikte, sürüyü önlerine katmış tepe­

den aşağı iner. Köyün üzerinde bulunduğu tepe, tablonun köşesinde adeta bir diyagonal (köşegen) görevi görür. Tablonun sağında bir ovanın panoraması, daha uzakta da karla kaplı bir dağın doruğu görünür. Kar, her tarafı fethetmiş durumdadır. Uzakta, her biri kendi işinde bir avuç insan göze çarpar. Üstte bir­

kaç kuş uçmaktadır. İçlerinden biri kanatlannı açmış köyün üzerinde süzülür.

Köy yollan, ağaçlar ve toprak ana buz kesmiş durumdadır. Panoramada buz kütlesine dönüşmüş varlıklanyla içimizi üşüten

iki

büyük göl vardır. Soğuk bir günbatımıdır. Yoldan geçen çobanlara yakın bir yerde, birkaç köylü kadın, ev­

lerinin avlusunda durmuş yanlarındaki çocukla beraber ateş yakarlar ısınmak için. Kasvetli soğuk bir dünya ... Biraz da ürkütücü ve meçhul... Aynen içinde yaşadığımız gerçek dünya gibi...

Ayna

filminin en güzel sekanslanndan biri de, bir yeni yapılanma olarak portre sahnesidir: Leningrad kuşatmasında anne ve babasını kaybeden genç çocuk Asaviv, atış taliminden yorgun argın bir başına dönerken karşıki tepeye vanr.

Panorama, Kıştaki Çobanlar tablosunun panoramasıdır. Ağaç dallarının birin­

den havalanan bir kuş gelir ve çocuğun başının üzerine konar. Çocuk, kuşu

150 Kayıp Umudun !zinde: AndreyTarkovski Sineması

ürkütmeden eline alır. Hemen arkasından peyderpey belgesel görüntüleri ge­

lir. En etkili belgesel görüntüleri de Almanlarla yapılan savaşı, kültür devrimi eylemlerindeki Çinli kızıl tugayları ve ablan atom bombasının mantar şeklinde patlayışını gösteren görüntülerdir. Derken Brueghel'in tablosu, sancılı bir ge­

çiş sürecini atlattıktan sonra tehlikeli ve güvensiz hayatımıza girer, ardından da hatıra ve iç soğuğumuzla, tarihimizle bütünleşir.43

Belgede ANDREY TARKOVSKİ SİNEMASI (sayfa 147-151)