• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM

1.2. TÜRKİYE’DE SİNEMANIN GELİŞİM SÜRECİ

2.1.4. Bireysel Değişimler

2.2.1.3. Siyasal-Toplumsal Eleştiri Filmleri

Sinema içinde yaşadığı ve geliştiği toplumun her alanından olduğu gibi siyasi olaylarından da etkilenmiştir. Yetmişli yıllarda sosyal konulara ve işçi sorunlarına değinen filmler çekilmiş; ancak 80 ihtilalinin getirdiği yasaklar sonucu bu tür filmler ortaya konamaz olmuştur. Bu tarihten itibaren Türkiye’de siyasal eleştiri filmleri özellikle 12 Eylül’ün getirmiş olduğu siyasal yapıdan ötürü 1986 yılından itibaren çekilmeye başlanmıştır. Bu filmlerde; 12 Eylül 1980 askeri darbesinin sonuçları, getirmiş olduğu kısıtlamalar, özgürlüklerin azalması, bu dönemde tutuklanan kişilerin yaşadıkları ve hapisten çıkınca topluma karşı olan uyumsuzlukları, acıları dile getirilmeye çalışılmıştır (Esen,2000;224).

Bu arada 1986 yılında kabul edilen Sinema, Video ve Müzik eserleri yasası ile film denetimi polisin elinden alınmış sinemayla ilgili diğer konularla birlikte Kültür Bakanlığı’nın görevleri arasına verilmiştir (Onaran, 1995;10). Böylece sansür, o dönemdeki hükümetin tutumuna, kurul üyelerinin anlayışlarına göre değişiklik göstermeye başlamıştır. Sonuçta gerek ülkede yaşanan darbeler gerek resmi sansür gerekse ortaya çıkan oto sansürlerle gerektiği kadar siyasal sinema ve toplumsal eleştiri filmlerine yer verilememiştir.

2.2.1.4. 1980’lerde Sinemada Yaşanan Diğer Gelişmeler

80’li yıllarda film sektöründe dikkati çeken bir diğer özellik de video tekniğiyle çekilen filmlerin yaygınlaşması olmuştur. Bu filmlerde gazino dünyasının ünlü starları Yeşilçam tarzındaki melodramlarla bir araya getirilerek bilinen öyküler tekrarlanmıştır. Tüm bunlara rağmen bu dönemde; güncel olaylara gerçekçi bir şekilde yaklaşmaya

çalışan, aile, tüketim, kadın, cinsellik gibi konuları işleyen ve bütün bu olguları ele alırken klasik kalıplara düşmeyen filmler de çekilmiştir (Karaman,2002;29).

Çeşitli değişimler ve dönüşümlerle 1987 yılına kadar gelen Türk sineması bu tarihte yeni bir sorunla daha yüz yüze gelmiştir. Bu tarihte yabancı sermaye kanununda bir değişiklik yapılmış ve Amerikan şirketleri adeta piyasayı ele geçirmiştir. 1989’da Warner Bross ve United International Pictures Türkiye’de ticari faaliyete geçmiştir. Bu durum karşısında, ticari kaygı taşıyan, Amerikan tarzı popüler filmler dışındaki pek çok film gösterim şansı bulamamıştır (Esen,2002;105).

Genel olarak baktığımız zaman; 80’li yıllarda sinemada, sanki bir anda, eski kurallar ve uygulamalar alt üst olmuş, ruh bilimsel çözümlemelerden ve düz öykülerden hoşlanmadığı söylenen seyircinin karşısına, kentsoylusundan marjinal olanına bir dizi sorunlu, bunalımlı, kendi içinde çatışmalar yaşayan, kimi zaman uçta, iletişimsiz insan tipleri çıkarılmıştır. Sinema seyircisi, kolayca çözümlenen, oyuncuların klasik seçimi sayesinde baştan belli olan basit bir tipolojiye alışmışken, birdenbire karşıtlıklar içinde bocalayan, kimliğini arayan, sorgulayan, 12 Eylül sonrasının şokunu geçiren, toplumu, düzeni ve kendi dünyasını eleştiren, sanatlarını didikleyen, kolay kolay çözümlenmeyen, kimi aşırı politize, kimi çokça kent soylu ya da bu özentiye kapılmış insanlarla karşılaşmıştır. Bunun sonucunda; hem sinema sanatçısı hem de sinema seyircisi karşıt tepki oluşturmuştur. Yeni sinemanın yeni kuşak yönetmenleri eski tabuları yıkmışlar, konuları ve insan tiplerini değiştirmişler, seyirci ise bu yeni tabuları oldukça zor benimsemiş hatta çoğu hala benimseyememiştir (Scognamillo,1998;429).

Özet olarak 70'lerin eleştirel, halkçı filmleri yerini 80'lerde toplumsal bağlamdan bağımsız olarak ele alınan birey ve onun iletişim sorunlarına odaklanan filmlere bırakmıştır. Aydını ve sorunlarını odak alan sinema, halkı tamamen bir kenara itmiş ve onun varlığını aydının çıkmazının kaynağı olarak sunmuştur. 1980 sonrası Türk sinemasında pek çok örnekte ısrarla halkın kabalığı, altyapısızlığı ve bunun karşısında aydın insanın çaresizliği, elinden bir şey gelmezliği vurgulanmıştır. 80’lerde bireysel sinema adı altında yapılan pek çok çalışma, halka aydını “anlaşılmaz bir dille konuşan, bunalımlı, soğuk, çıkışsız ve kendi kültürüne uzak”, aydına da halkı “aydınlanmanın önündeki engel koyun sürüsü” olarak sunarak aydın-halk arasındaki uçurumun derinleşmesinde bir etken olmuştur (www.sineport.com,03.02.2004 ).

2.3. 1990’DAN 2004’E KADAR OLAN DÖNEM

1990’lı yıllarda, 80’lerde yaşanan değişimler devam etmiştir. Türkiye’deki tüm değerler bir daha eskisi gibi olmayacak şekilde değişmiş; ekonomik, siyasal ve toplumsal alanda bugüne kadar görülmemiş hızda yaşanan gelişmeler her alanı olduğu gibi Türk sinemasını da fazlasıyla etkilemiştir. Bu dönemde Türk sinemasında iç hesaplaşma, bireycilik, kadın, toplumsal eleştiri gibi değerler yerini almaya başlamıştır (Esen,2000;220-221). 90’lı yılların ortalarından itibaren ise çekilen hemen hemen bütün filmlerde ülkenin sosyal ve ekonomik yapısına dair konuların ya da ipuçlarının yer aldığı görülmüştür. Bu yıllara ait filmlerin önemli bölümünde; mafya, uyuşturucu trafiği, işsizlik, toplumsal ve ekonomik düzenin insanlar üzerinde oluşturduğu baskı, moralsizlik ve çıkışsızlık gibi konular işlenmiştir (Karaman,2002;99).

1980’lerde televizyonun renkli hale gelmesi ve TRT’nin ikinci kanalını açması, televizyonda gösterilen yabancı dizi ve filmlerinin sayısının artması, video teknolojisinin canlanması Türk sinemasını da yakından ilgilendirmiştir (Karaman,2002;30). Bu dönemde yapım koşullarında değişiklikler yaşanmış, televizyonlara yapılan satışlar sonucu belli gelirler elde edilmiş, ortak yapımlar ve Kültür Bakanlığı kredileriyle Türk sineması yabancı sinema karşısında ayakta kalmaya çalışmış ve Eurimages gibi kuruluşların kredileri ön plana çıkmıştır (Karaman,2002;156).

Türk sinema tarihinde ilk kez, 1991 yılında, devlet sinemaya yardım elini uzatmış ve Türk sinemasına bir altyapı oluşturmak, çeşitli filmler yaptırmak amacıyla bütçe hazırlamış, Maliye bakanlığına sevk etmiştir (Scognamillo,1998;429)

Özellikle 1990’lı yılların ortalarından itibaren Türk sinemasında yeni bir oluşum kendini hissettirmeye başlamıştır. Ortaya çıkan genç kuşak yeni yönetmenler ticari film anlayışının dışında kendilerine yer edinmeye çalışmışlar ve zamanla yurt dışında da takip edilir hale gelmişlerdir. Böylece Türk sinemasında iki ana yol belirlenmiştir. Bunlardan ilki gişelerde büyük başarılar yakalayan, Amerikan tarzında olan bol aksiyonlu filmlerdir. Türk sineması bu dönemde popülerliği keşfetmiş ve bunları beyaz perdeye yansıtmıştır (Kıraç,2000;13-15). İkinci tür ise küçük bütçelerle çekilen, toplumsal ve ekonomik yapıyı yansıtmaya çalışan toplumsal-gerçekçi filmlerdir. Türk sinemasına yeni giren ve henüz ilk filmlerini çeken bu yönetmenler, popüler bir anlatım

tarzını seçmek yerine daha düz bir söylemi tercih etmişler, büyük gişe başarıları elde edemedilerse de yurt dışında önemli ödüller almışlardır. Bu genç sinemacıların yapmış oldukları filmlerin popüler sinemadan en önemli farkları; Yeşilçam’ın masalsı yapısı dışında, Türkiye’yi, toplumsal ve kültürel hayatı, her an karşılaşabildiğimiz konuları ele almış olmaları, gösterişten uzak sade ve saf bir sinema yapmaları olmuştur (Karaman, 2002;156-157).

Tıpkı sinemadaki bu iki ana yol gibi sinema izleyicisi de ikiye ayrılmıştır: Bunlardan birincisi; Amerikan filmlerinin düşkünü, macerayı ve aksiyonu seven, ticari filmlere ilgi gösteren seyirci tipi, ikincisi ise sinemayı bir yaşam felsefesi haline getiren, eleştiren, sorgulayan ama azınlıkta kalan izleyici kitlesi (Pösteki,2001;234). Sinema sektörünün sağlığı açısından ticari filmlerin olması olumlu karşılanmıştır. Çünkü bu sayede yüksek gelirler elde edilmiş, seyircinin ilgisi canlı tutulmuş ve en önemlisi sinemanın bir sanayi olarak kendi başına ayakta kalması sağlanmaya çalışılmıştır (Karaman,2002;160). Ancak; ülkenin toplumsal, ekonomik, siyasal yapısını, kültürünü yansıtan filmlerde ülkenin aynası olması açısından önemli olmuştur.

1990’lı yıllara kadar geleneksel film üretimine sahip olan Türk sineması, bu yılların başlarından itibaren kendi dilini oluşturmaya çalışan, sinemayı yaşam felsefesi haline getiren yeni bir kuşakla karşılaşmıştır. 70’lerin yıldız sistemi çökmüş; bunun yerini özellikle 90’ların ikinci yarısından itibaren medyatik olan insanlar ve dönem dönem de sinemayı yaşam felsefesi haline getirmiş olan yönetmenlerin filmlerinde kullandığı amatör oyuncular almıştır. Yapımların perde arkasında olanlar, setteki olaylar, oyuncular arasında yaşanan aşklar ve magazin haberleri ile seyircinin ilgisi çekilmeye çalışılmış, kimi zaman bu haberler filmden daha çok konuşulur hale gelmiştir. Bu durum özellikle 2000’li yıllarda daha da artmıştır (Kıraç, 2000;12-13).

Genel olarak bakıldığında, Türk sineması 1990’lı yıllara sıkıntılı girmiştir. 1960’larda başlayan ve günümüzde dahi seyirci bulan filmlerin üretildiği çağ sona ermiş, yerini seks filmlerine bırakmıştır. 1980’lerde yaşanan askeri darbe ile bu dönemden kurtulmuş olan Türk sinemasının başına bu sefer de video teknolojisi bela olmuştur. Dönemin ortaya çıkardığı şartlarla evlerine kapanan halk bu lükse oldukça çabuk alışmış ve televizyonun da renklenmesiyle sinemadan iyice kopmuştur. Özel kanalların ortaya çıkması ve zaman içinde gelişmesiyle yapımcılar seyirciyi sinema

salonlarına çekmekte zorlanmaya başlamıştır (Ayça,1992;126-127). Tüm bu nedenlerden ötürü 90’larda Türk sineması ölüm-kalım mücadelesi vermeye başlamış ve yeni çıkış noktaları aramaya başlamıştır. Devletin yaptığı yardımlara başvurulmaya, uluslararası sinema fonlarına üye olmaya ya da yabancı ortaklar bulmaya başlanılmıştır (Esen,2002;106). Bugün, Türk sinemasına bakıldığında birkaç popüler film ile yaşanan hafif canlanma dışında sorunların yine devam ettiği ve sinema sektöründe henüz bir sanayileşmenin oluşmadığı görülmektedir.

Sonuç olarak; 1980’li yıllardan 1990’ların ortalarına kadar eski yapısını hemen hemen tamamen yitiren Türk sineması bu yıllardan itibaren farklı bir yol daha keşfetmiş ve popüler sinemaya alternatif olarak daha çok minimalist (kamera hareketlerinde sabitlik, ışık kullanımında doğallık, oyuncu senaryo ve çekim tekniklerinde abartıdan kaçış) yaklaşımı tercih eden bir kuşağı da bünyesinde barındırmaya başlamıştır. 2000’li yıllarda ise Türk sineması bu yapıyı sağlam bir temele oturtmaya çalışmaktadır.

III. BÖLÜM

1980-2004 YILLARI ARASINDA TÜRKİYE’DE YAŞANAN SOSYAL DEĞİŞİMLER VE TÜRK SİNEMASINA YANSIMALARI: SEÇİLMİŞ YİRMİ

BEŞ FİLM ÜZERİNE İÇERİK ANALİZİ