• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM

1.2. TÜRKİYE’DE SİNEMANIN GELİŞİM SÜRECİ

2.1.4. Bireysel Değişimler

2.2.1.1. Kadını Konu Alan Filmler

Türk sinemasında kadın filmi kavramının ortaya çıkışı seksenli yılların başına denk gelmiştir (Esen,1990;24). 1980 sonrasında feminist gruplar toplum içinde kendilerini iyiden iyiye göstermeye başlamış ve Türk sineması da bu duruma uzak duramamıştır. Toplumda ortaya çıkan bu değişim kadın açısından hem önemli sorunları beraberinde getirmiş hem de modernleşmeyi körüklemiştir. Geleneksel kalıplar

yıkılmaya başlamış, çağdaş değerler önem kazanmıştır. Buna bağlı olarak da toplumdaki aile yapısı ve kadının yeri gelişmelere paralel olarak sürekli değişmiştir (Uluyağcı,2002;5). Yetmişlerin pornografi furyasıyla Yeşilçam güç kaybına uğramış, ardından da seksenlerde çekilen filmlerle kadın karakterler yüzeysellikten kurtarılmaya çalışılmıştır. Klasik Yeşilçam’da kendini gösteren kadın karakterler iki boyutludurlar: Ya cinselliklerinden arındırılmış iyi kadınlar ya da dişiliklerini silah gibi taşıyan kötüler. 80’li yıllardaki Türk sinemasının kadına bakışını ise; iki başlık altında toplamak mümkün olmuştur:

i- Geleneksel Yeşilçam tarzı bakış ii- Daha gerçekçi ve çok boyutlu bakış

Geleneksel Yeşilçam tarzını benimseyen yapımcılar kısa zamanda, az parayla film çekebilmek amacıyla yapımı kolay filmlere yönelmişlerdir. 1980’lerde yaşanan siyasi çalkantılar ve seks furyası nedeniyle sinemadan uzaklaşan kadın izleyiciyi yeniden salonlara çekebilmek amacıyla yapımcılar, aşk filmlerine ve eski kadın tiplerine yönelmişlerdir. Bu filmlerde halkın sevdiği sanatçılar kullanılmış, yine mutlak iyi mutlak kötü karakterlere yer verilmiş ve sonunda daima kötüler yenilmişlerdir. Böylece günlük hayatta pek çok sıkıntıyla karşılaşan insanlar birkaç saatliğine de olsa bu karakterlerle özdeşleşerek boşalım sağlamışlardır. Geleneksel Yeşilçam tarzı filmlerdeki kadın tipi yine edilgen, daima erkeğinin yanında olan, çocuğu için her fedakârlığı yapan, ne olursa olsun kaderine boyun eğen; ya da dişiliğini ön plana çıkaran, yuva yıkan kötü kadınlar olmuştur. Kadına çok boyutlu bakmaya çalışan ikinci tür ise; özellikle kadın sorunlarını, kadının toplumdaki yerini ele alan, kadını gerçekçi bir biçimde ortaya koyan filmlerden oluşmuştur (Esen,1990;23-27). Bu filmlerde; mutlak iyi ya da mutlak kötü karakterler yerine artısıyla-eksisiyle gerçekten var olan insan karakterleri kullanılmıştır. Bu filmlerde kadının karşı cinsten beklentileri, ilişkileri, toplumdaki yeri, yaşadığı zorluklar daha gerçekçi bir yaklaşımla ortaya konmaya çalışılmıştır. Kadın karakterlerin kent yaşamındaki zorluklar karşısında gösterdikleri direnç ve kararlılıklar filmlerdeki ortak özellik olarak karşımıza çıkmıştır. Ayrıca kadının ev dışında çalışması onun ev içindeki sorumluluklarını azaltmamış tam tersine artırmış, üretime katılan kadının ataerkil aile düzenine karşı çıkması ve erkeğin boyunduruğundan çıkması söz konusu olmamıştır. Sonuç olarak 1980 sonrası, Türk

sinemasında kadın toplumda önceki dönemlere göre farklı bir konumda yer almıştır. Feminizm hareketinin belirgin hale gelmesi ve taraftar bulmasıyla kadınlar daha bilinçli hale gelmişler, kadın sorunu toplumda daha geniş bir yelpaze içinde değerlendirilmeye başlamıştır. Ancak ne kadar değişim yaşanırsa yaşansın ev içinde son söz gene erkeğe ait olmuş ve ataerkil aile düzeni devam etmiştir (Güçhan,1992; 138-143).

Sinemaya konu olan olaylarda, savaşlarda ya da aşklarda kadın; ister geleneksel tarzda olsun ister çok boyutlu-gerçekçi bakış açısıyla olsun daima problemli olmuş ve filmlerin en önemli noktasını oluşturmuştur (Künüçen,2001;55).

Yeşilçam içinde Halit Refiğ, Atıf Yılmaz, Metin Erksan, Memduh Ün gibi yönetmenlerin altmışlı yıllarda çektikleri filmler gerçekçi kadın portrelerinin öncüleri konumunda olmuşlardır. Yetmişlere gelindiğinde pornografi furyasıyla, siyasal olaylardan desteklenen toplumsal gerçekçiliğin döneme damgasını vurduğu görülmüştür. Cinsel istismar sinemasının kadına bakışı tartışılmaz şekilde yüzeyselken, dünyadaki muhalif hareketlere paralel gelişen toplumsal gerçekçi sinema kadınada gerçekçi bir bakışla yönelme çabasında olmuştur. 12 Eylül darbesinin ardından seks filmleri furyası ortadan kalkmış ve az sayıda da olsa çekilen toplumsal gerçekçi filmler engellemelerle karşılaşmıştır. Bunun sonucunda seksenlerin başında çekilen film sayısı ciddi biçimde düşmüştür. Bu dönemde kadın sorunları sinemada yer bulmaya başlamış ve kadın filmleri diye bir alt türden bahsettirecek kadar sinemaya girmiştir (www.sinefil.org,06-08-2004).

Ancak; kadının özne olma savaşına gösterilen bu ilgi daha çok kadının cinselliği üzerine yoğunlaşmıştır. Türk filmlerinde görülen kadın merkezli anlatımlar sözde cinsel devrimle eş anlamlı hale getirilmiş, kadının özgürlüğü cinsel özgürlük olarak sunulmuştur (Uluyağcı,2002;2). Bu dönemin en önemli kadın filmleri yönetmeni Atıf Yılmaz, en önemli kadın yıldızı ise; Yeşilçam kalıplarında ne meleği ne de şeytanı karşılayan Müjde Ar olmuştur. Müjde Ar genellikle düşmüş düşürülmüş kadını canlandırmış, etiyle kemiğiyle bir kadının doğrularını ve hatalarını bir araya getirebilmiştir. Müjde Ar; derin, gerçekçi karakterler çizerken, bir yandan da Yeşilçam'da egemen tek yönlü ahlak anlayışının kalıplarının dışında karakterleri canlandırmıştır. 90'larda sinemaya egemen kadın oyuncuların ortak özellikleri olgun, derinlikli portreler çizmeleri olmuştur. Doksanlar, yıldız oyuncuların değil karakter oyuncularının damgasını vurduğu bir dönem olarak değerlendirilmiştir. Bugüne

gelindiğinde ise, seksenli yıllarda Türkiye sinemasına damgasını vuran kadın filmleri furyasının bir anlamda mirası olarak, kadın karakterlerde Yeşilçam sinemasının kadınlarına oranla bir derinlikten söz etmek mümkün olmuştur. Özellikle kadının bir birey olabilme sorunlarına, evlilikte eşlerinden beklentilerine ve toplumun kadına olan bakışına değinen filmler ciddi şekilde artış göstermiştir (www.sinefil.org,06-08-2004).

Sonuçta; 1980’lerle birlikte Türkiye bir değişim sürecine girmiş ve feminist hareketlerin de etkisiyle kadın sorunları gündeme gelmiştir. Kadının yasal hakları, yaşadığı sorunlar ele alınmaya ve kadının toplum içinde özne konumuna geçişi

gündeme gelmeye başlamıştır. Türk sineması da tüm bu sorunlara ilgisiz kalmamıştır ve sinemada kadını, kadının yalnızlıklarını, sorunlarını, bunalımlarını, kıskançlıklarını, aşklarını, fedakârlıklarını ve ilişkilerini ele alan filmler ortaya konmuştur. Tüm bu geçişi simgelemek için de yeni bir kadın oyuncu sinema pazarına girmiştir: Müjde Ar. Ar, iyi ve kötüyü, melek ve şeytanı tek bir vücutta başarıyla birleştirmiş, artısıyla eksisiyle gerçekçi bir kadın portresi çizmiştir. Müjde Ar, bu dönemin özgür kadın imajını yaratmıştır. Günümüz Türk sinemasına gelindiğinde ise; 90’lı yıllara doğru ortaya çıkan talepkar, baş kaldıran, içinde yaşadığı ve bastırdığı duygularını ortaya çıkarmaya başlayan kadın tipinin yerini, az sayıda da olsa gelenekler karşısında çaresiz kalmış gizemli ve iletişim problemleri olan kadın tipi almıştır (Künüçen, 2001;61).