• Sonuç bulunamadı

BULGULAR VE YORUMLAR

ŞEYHOĞLU MUSTAFA

4.11. XIV. YÜZYIL TÜRK HALK ŞİİRİNİN TEMSİLCİLERİ TEMSİLCİLERİ

4.11.4. Seyyid Nesîmî Hayatı

Asıl adı Ömer olan, XIV. yüzyılın sonralarıyla XV. yüzyılın başlarında yaşayan Nesîmî, yaşamı hakkında elimizde birbiriyle tutarlı bilgiler bulunmamaktadır. Kimi kaynaklarda Diyarbakırlı, kimi kaynaklarda ise Bağdatlı olduğu rivayet edilmektedir. Özmen, bu konuda onun Diyarbakır bölgesine yerleşen, Bağdad’ın Nesim kasabasında yetişen birisi olduğunu belirtir. O, burada çok kuvvetli bir eğitim görerek, Arapça ve Farsçayı öğrenmiş, tasavvuf alanında kendini yetiştirmiştir (Özmen, 1998: 249).

“Nesîmî” mahlası hakkında Kastamonulu Latifî, Tezkire-i Latifî adlı yapıtında Seyyid Nesimi’nin “Bağdat diyarında Nesim adlı nahiyeden olduğunu, bundan dolayı Nesîmî olarak mahlasını aldığını belirtir. Yani, Seyyid Nesîmî’nin Nesîmî mahlasını Nesim yer adına nispetle kullandığını ileri sürer (Bilgin, 2007: 3). Nesîm sözcüğü Arapça’da çölde esen rüzgâr, hafif esinti, sabahla gelen rüzgâr anlamları taşır. “Nesîmî” mahlasının Fazlullah tarafından kendi mahlası olan Naîmî’ye ölçü ve ses yakınlığı nedeniyle verildiği kabul edilir (Özmen, 1998, 251). Bir tuyuğ’unda yer alan “Adımı Hakdan Nesîmî yazaram” dizesi bunu gösterir.

Nesîmî’nin hayatı, özellikle Fazlullah Hurufî’yi tanıdıktan sonra değişmiştir. O, Fazlullah Hurufî’nin müridi ve damadı olmuştur. Bu tarihten sonra onun hayata bakışında ve edebi anlayışında büyük bir değişme dikkati çeker. Gittiği her yerde hurufîliği anlatmış, hurufîliğe pek çok taraftar kazandırmıştır. Ancak onun bu tavrı çağın din adamları ve hükümdarlarınca hoş karşılanmamış, eleştirilmiştir. Anadolu’ya gelen Timur, Fazlullah’ı öldürülmüş, bunun üzerine Nesîmî de Suriye’ye kaçmıştır. O, Suriye’de de coşkun lirizme devam etmiş, bu da yobaz, dar görüşlü çevreleri kızdırmış, kendisi kâfir sayılarak derisi yüzülmek suretiyle öldürülmüştür.

Edebî Kişiliği

Nesîmî, almış olduğu iyi eğitimle özellikle tasavvuf alanında engin bir bilgi birikimine sahip olmuştur. Bunu da eserlerinde yoğun bir şekilde hissettirir. O Fazlullah Hurufî’yi tanımadan önce, eserlerinde nasihat verme ağır basıyordu. Özelikle şiirlerinde Hz.Ali, Ehl-i Beyt ve On iki İmam sevgisi bâriz bir şekilde hissedilir. Eyüboğlu, Nesîmî’nin şiirlerinin, divan yazının en başarılı ve en olgun ürünleri olduğunu, onun derinliği ve ses uyumunu başka ozanlarda bulmanın kolay olmadığını belirtir. Devamla Türkçe şiirlerinin yanı sıra Farsça şiirlerinin de derin anlamlı, sürükleyici, varlık birliği anlayışını en akıcı biçimde dile getirdiğini belirtir (Eyüboğlu, 1991: 114). Nesîmî, Fazlullah Hurufî’yi tanıdıktan sonra, şiirlerinde bu etki görülür.

Nesîmî’nin Fazlullah ile tanışmasından sonraki şiirleri, tam anlamıyla tasavvufî karakter taşımış, son derece içten ve coşkulu şiirlerdir. O, Hurufîlik gibi sapkın bir cereyanı vahdet-i vücud felsefesiyle üstün bir söyleme ulaştırmıştır. Onun Türkçesi açık, sade ve ahenklidir, bundan dolayı Nesîmî için “Divan Edebiyatı’nın Yunus Emre’sidir” denilmiştir (Genç, 2005: 243).

Nesîmî’nin şiiri, insan yüzünde bitmez tükenmez bir ilham kaynağı bulmuştur. Gözler, kaşlar, kirpikler, yanaklar, ağız, çene, alın ve benzeri yüzdeki hatlar, cemâle, cemalûllah’a delâlet eder. İnsan ahsen-i takvim üzere yaratıldığından aynı zamanda mazhar-ı ilâhi de olabilir. İşte bu düşünceyle Nesîmî, insan yüzünü Tanrı’nın tecelligâhı saymış, şiirini hep bu ilham kaynağından beslemiştir (Ayan, 1990: 42).

Çok kuvvetli bir imana sahip olan Nesîmî’nin şiirleri didaktik mahiyettedir. Bunun yanı sıra Nesîmî, bir o kadar lirik, âşık bir şairdir ki, insan onun bu şiirlerini okurken inancının, telkin ettiği fikirlerin mahiyetini düşünemez, samimî bir heyecana kapılır ve onun aşk ve vecd havasına girer (Ayan, 1990: 43).

Şentürk, onun Türk Edebiyatı’nın en lirik ve en coşkun şairlerinden biri olduğunu, özellikle Bektaşîler ile vahdet-i vücud akidesini benimseyenler arasında

büyük bir sufî olarak kabul edildiğini, şiirlerinde büyük bir kudret göstererek çoğunlukla kendi akidesini telkine çalışmış, âşıkâne şiirler söyleyen bir şair olarak değerlendirir (Şentürk, 2004: 115).

Dilinde Azerî Türkçesi özellikleri ağırlıklı olsa da Nesîmî, Oğuz Türkçesiyle teşekkül etmeye başlayan klasik şiir dilinin kuruluşunda açık, sade ve âhenkli diliyle önemli rol oynayan lirik, samimi ve coşkun şairlerin başında gelir (Bilgin, 2007: 4).

Özetle klasik şiir tarzının bütün kurallarına uygun şiir tarzını başarıyla gerçekleştiren Nesîmî’nin Türkçesi de yalın, anlaşılır ve âhenkli bir Türkçedir.

Eserleri

Nesîmî’nin başlıca iki temel eseri Türkçe ve Farsça Divanlarıdır.

Türkçe Divanı: Türkçe Divanı, 3 mesnevi, 457 gazel, 4 müstezad, 1

murabba, 3 terci-i bend, 315 tuyuğdan oluşmaktadır. Eser üzerine ilk çalışmayı Hüseyin Ayan yapmış ve yayınlamıştır (Genç, 2005: 241). Türkçe divanı üzerine özellikle Azerbaycan’da çeşitli çalışmalar yapılmıştır. Bunlardan ilki Selman Mümtaz’a aittir. Kemal Edib Kürkçüoğlu Selman Mümtaz’ın hazırladığı bu divanı düzenleniş biçimi, eksikliği ve Türkiye’de neşredilen divanlardaki hataları aynen aktarmasından dolayı eleştirmiştir. Cihangir Gehramanov, divanın tanıklı bir sözlüğünü yayımlamıştır. Bu yayım, ihtiva ettiği şiir sayısı bakımından Nesîmî divanlarının en hacimlisidir (Şentürk, 2004: 118).

Farsça Divanı: Nesîmî’nin bir divan oluşturacak kadar Farsça şiirleri de bulunmaktadır. Bunlardan bir kısmı bazı yazmalarda Türkçe şiirler arasında yer alır. Farsça Divanı’nın bir nüshası ise, Ayasofya Kütüphanesinde 3977 numarada kayıtlıdır. Bu divanda, 2 mesnevi, 202 gazel, 1 terci-i bend, 1 kıta ve 20 rubai yer almaktadır (Şentürk, 2004: 118).

4.12. XV. YÜZYILDA ANADOLU’DA GENEL SİYÂSİ