BULGULAR VE YORUMLAR
ŞEYHOĞLU MUSTAFA
C- Rüyasında Bâde İçerken Alma
IV. Mahlas Değiştirme ve Fazla Mahlas Kullanma
A.İki mahlası bırakma düşüncesi
B.Tek mahlasla yetinmeyip değişik mahlaslar kullanma
C.Ortak mahlas yüzünden mahlas değiştirme” (Kaya, 1994: 85-86).
5.1.1.1. XIII. ve XV. Yüzyıllar Arası Dini-Tasavvufî Türk Halk Şiirinde Mahlas Kullanma Geleneği
Âşık edebiyatı geleneklerinde bir hayli önemli yer tutan mahlas geleneğinin ilk örneklerine XIII. yüzyıl ile XV. yüzyıllar arası tezimiz kapsamına dâhil ettiğimiz dinî-tasavvufî halk şairlerimizden olan sırasıyla, Yunus Emre, Said Emre, Âşık Paşa, Hacı Bayram-ı Velî, Seyyid Nesîmî, Kaygusuz Abdal, İbrahim Tennûrî ve Eşrefoğlu Rûmî’de kendi isimlerini mahlas olarak kullanmaları şeklinde karşılaşılır. Bunların mahlaslarını kullandığı beyitler şöyledir:
XIII.Yüzyıl
Hacı Bektâş-ı Velî’de Mahlas Kullanma Geleneği
Makâlat’ın Hatipoğlu tarafından yapılan manzum çevirisinde Hacı Bektâş-ı Velî’nin kullanmış olduğu herhangi bir mahlas tespit edilememiştir.
Yunus Emre’de Mahlas Kullanma Geleneği
XIII. yüzyıl Türk Halk Şiiri’nin en başta gelen temsilcilerinden Yunus Emre, divanında mahlas olarak kendi adını, bazen “Yûnus” bazen de “Yûnus Emre” olarak kullanmıştır.
Yûnus Emre’m bu yolda eksükligin bildürür
Mest oluban çagırur dervîşlik bühtân bana
(MT, YED, C.II, ş.12/b.10)
N’itdi bu Yûnus n’itdi bir togrı yola gitdi Pîrler etegin tutdı Allah görelüm neyler
(MT, YED, C.II, ş.71/b.13)
Miskîn Yûnus erenlere tekebbür olma toprak ol Toprakda biter küllisî gülistânı toprak bana
(MT, YED, C.II, ş.10/b.5)
XIV. Yüzyıl
Said Emre’de Mahlas Kullanma Geleneği
XIII. yüzyılın Yunus Emre takipçisi şairlerinden asıl adı Molla Sadeddin olan Said Emre, ele geçen şiirlerinden anladığımız kadarıyla “Said” ismini ya da “Said Ata” ismini mahlas olarak kullanmıştır.
Said sen sözini câhile dime
Ne bilür şekeri dağdaki hayvân
(BTK, C.II, s.23, Ş.6/8.b)
Said eydür zî-dirlik dost ile osla birlik
Yolın yoklığa düzer yürir yokluk ilinde
(BTK, C.II, s.22, Ş.2/6.b)
Said Ata varursun yoldan haber virürsün
Gel hünerün varısa halka göster dîdârı
(G., YET, s.290, ş.13/b.8)
Âşık Paşa’da Mahlas Kullanma Geleneği
En verimli dönemini XIV. yüzyılın başlarında yaşayan Âşık Paşa’yı bu nedenle XIV. yüzyıl içerisinde değerlendirmenin daha doğru olacağı kanısındayız. Devrinin yüksek kültürlü, Türkçeci şairi Âşık Paşa eseri Garip-nâme’de “Âşık” mahlasını kullanmıştır.
‘Âşık’a sensin bu sözi eytdüren Cân içinden derdini daşra süren
(KY, APG, s.33/b.102) İy Hudâya ‘Âşık’a sen rûzı kıl
İkiliksüz birligi kılsun hasıl
İy ‘Âşık sen birlige virgil gönül Kim olasın rahmet evinde kabûl
(KY, APG, s.95/b.381)
Hacı Bayram-ı Velî’de Mahlas Kullanma Geleneği
XIV. yüzyılın en başta gelen mutasavvıflarından olan Hacı Bayram-ı Velî de şiirlerinde mahlas olarak ya “Hacı Bayram”ı, “Bayram”ı ya da “Bayramî” sözcüklerinden birini kullanmıştır.
Bu sözüm ârifler anlar Cahiller işidüp tanlar
Hacı Bayram, kendi banlar
Ol şarın menâresinde
(SNE, TŞ, C.II/s.757)
Bayramî imdi Bayramî imdi Bayram edesin yâr ile şimdi Hamd-ü senâlar hamd-ü senâlar Yâr ile bayram kıldı bu gönlüm
(SNE, TŞ, C.II/s.757)
Bayram özünü bildi
Bileni anda buldu Bulan ol kendi oldu Sen seni bil seni
(SNE, TŞ, C.II/757)
Seyyid Nesîmî’de Mahlas Kullanma Geleneği
Önce medrese eğitimi gören, daha sonra da taavvuf eğitimi alan Seyyid Nesîmî, Hallac-ı Mansur’dan çok etkilenmiştir. Bundan dolayı da ilk mahlasının Hüseynî olduğunu ileri sürenler olmuştur. O, Fazlullah Hurufî ile tanıştıktan sonra Hurufîliğe bağlanmış ve Nesîmî mahlasını kullanmıştır (Genç, 2005: 241).
Onun kullandığı “Nesîmî” mahlasının, Fazlullah’ın kendi mahlası olan Naîmî’ye ölçü ve ses yakınlığı nedeniyle Fazlullah tarafından verildiği kabul edilir (Özmen, 1998 :251).
Geldi yârım nâs ile sordu Nesîmî neçesin Merhabâ hoş geldin ey rûh-ı revânım merhabâ
Çün Nesîmîye bu Fazl açtı hidâyet kapısın Çalınız çeng ü rebâb ü içelim nul ü şarâb
(ND, s.79, g.11, b. 11) XV. Yüzyıl
Kaygusuz Abdal’da Mahlas Kullanma Geleneği
14. yüzyılın sonlarında, 15. yüzyılın başlarında yaşamış, Alevî-Bektaşi edebiyatının en önemli ozanlarından biri olan Kaygusuz Abdal şiirlerinde “Kaygusuz, Kaygusuz Abdal” mahlasını kullanmıştır. Abdurrahman Güzel Kaygusuz Abdal’ın yedi şiirinde Sarayî mahlasını kullandığına işaret eder.
Ey Kaygusuz halin nola, gitmez isen doğru yola Hak kerem etse bir kula, hakikat ayan değil mi?
(Özmen, C.1, 1998: 221)
Bu gönülün sırrını iy yigit
Gel berü Kaygusuz Abdal’dan işit
(AG. Saraynâme, s. 215)
Ser-âgaz eyle çagır ey Sarayi Di ki bu ışk’a bizim imânumuzdur
(AG. Saraynâme, s. 6)
İbrahim Tennûrî’de Mahlas Kullanma Geleneği
XV. yüzyılın önde gelen şairlerinden olan İbrahim Tennûrî, kabız illetinden kurtulmak için tandır (tennur) üzerine oturduğundan dolayı “Tennûrî” lâkabıyla şöhret kazanmış, bu hastalığa yakalananları da kendi tecrübesiyle tandır üzerine oturtup, tedavi etmiştir. Ancak o, şiirlerinde Tennûrî yerine “Âşık” mahlasını kullanmıştır.
Gerek ağlat gerek güldür Gerek dirgür gerek öldür Bu Âşık hem sana kuldur Kahrın da hoş lutfun da hoş
(BTK, C.III, s.44/d.6)
Âşık bu gönül hâline
İremedün ahvâline Bu ma’niya ol ire kim Akıl ona kurbân olur
Eşrefoğlu Rûmî’de Mahlas Kullanma Geleneği
XV. yüzyıl Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatı’nın en büyük şairlerinden biri ve asıl adı Abdullah olan şair, şiirlerinde babasına izafeten “Eşrefoğlu” ya da “Eşrefoğlu Rûmî” mahlasını kullanmıştır.
Bu Eşrefoğlu Rûmî Dervişliğe geleli Nefsindendir çektiği Nefsin öldüren gelsin
(ERD, s.160/d.9)
Eşrefoğlu Rûmî nola
Erenler yolunda ola Kan bahâsı dîdâr ola Gel ikrâr eylegil ere
(ERD, s.89/d.8)
Talibiysen Hak yolunun Var elin tut bir ulunun Tut pendin Eşrefoğlu’nun Zinhâr şeyhe eriş şeyhe
(ERD, s.92/d.5)
5.1.2. Rüya Sonrası Bâde İçme
Rüya, insan hayâtı içerisinde yer edinmiş bir kavramdır. Bilim adamları rüyaların kaynakları hususunda farklı görüşler öne sürmüşlerdir. Bazıları, rüyaların bilinçaltından kaynaklanan durumlar olduğunu öne sürerken, kimileri de rüyaların kaynaklarının açıklanamadığı noktasında görüş bildirmişlerdir. Toplumumuz içerisinde de rüyalara verilen değer büyüktür. Hatta insanların önemli karar verme arifelerinde, istiare denilen bir uykuya yatılması ve rüyada görülen renklere göre karar vermeleri şeklinde bir gelenek de ortaya çıkmıştır. Yine ayrıca İslâmi inanç içerisinde rüya yorumlarına da büyük önem verilmiş, hatta rüya yorumu bir ilim haline gelmiştir.
Toplumumuzda bu derece önem verilen rüya motifinin halk edebiyatımızda da yer almaması düşünülemez. Özellikle halk edebiyatımızın gelenekle iç içe olduğunu düşündüğümüzde rüyaya, halk edebiyatımızda ne derece önem verildiğini
daha iyi kavrarız. Çeşitli efsanelerde, şiirlerde, destanlarda ve diğer halk edebiyatı ürünlerinde rüya motiflerine rastlanır. Türk Halk Edebiyatı El Kitabı adlı eserde, rüya motifinin kaynağının şamanlığa giriş törenlerine kadar uzandığı belirtilir. Ayrıca devamla, âşıklık geleneğinin beslendiği ozan-baksı geleneği ile tasavvuf düşüncesi zaman içerisinde değişerek ve gelişerek somutlaşmış ve bu gelenek rüya-bâde-pir üçlüsü olarak karşımıza çıkmıştır (Oğuz vd., 2004: 192).
Âşık edebiyatında rüya, kişinin şiir söyleme ve âşıklık yeteneği kazanmasında, dinî bilgiler ile ledün ilmini öğrenmesinde önemli bir etkendir (Yardımcı, 1999: 155).
Halk edebiyatımızda özellikle âşıkların hayâtlarında da rüya motifi önemli bir yer tutmaktadır. Hatta öyle ki bazı âşıkların âşıklığa başlamaları, sırf rüya yoluyla olmuştur. Özellikle rüyalarda bâde içerek âşık olma, âşıklar arasında yaygın bir gelenektir. Bu şekilde âşıklığa başlayan âşıklara “bâdeli âşık” denilmiştir. Âşıklık geleneklerinden biri olan rüyada bâde içme, muhakkak bir pir elinden olmak zorundadır.
Halk arasında bâde, genellikle alkollü içecek anlamına gelirken, halk edebiyatı açısından bakıldığında bâde yalnızca alkollü içecek değil, su ve şerbet gibi sıvılar, hatta elma, nar, ekmek, üzüm, incir, mısır gibi yiyecekler de olabilmektedir. Bazı rüyalarda ise âşığa verilen bir yiyecek ya da içecek değil; saz, boncuk, kitap, at ya da yazılı bir kağıt parçası olabilmektedir.
Âşıklar rüya görmeden önce onları bu olaya hazırlayan bazı nedenler vardır. Çıraklık, çevre, saz-söz, maneviyat, sıkıntı ve ani depresyon gibi nedenlerden sonra rüya görülmekte, bâde içilmektedir. Bâde bir pir, üçler, beşler, yediler, kırklar ve Hz.Ali, Hacı Bektaş-ı Velî gibi bir din ulusu tarafından âşığa içirilir (Yardımcı, 1999: 156). Âşıklar üzerine yapılan araştırmalarda âşıkların rüyayı, daha çok çocukluk ya da gençlik çağlarında gördükleri tespit edilmiştir.
Rüyada bâde içme birdenbire gerçekleşen bir durum değildir. Aksine bu durumu hazırlayacak koşullar önemlidir. Özellikle âşıkların, o zamana kadar geçirdikleri sıkıntılar, birikimler, çıraklık koşulları ve manevî yoğunluk gibi etkenler, âşıkların rüyada bâde içme durumlarını etkileyen hususlardır.