• Sonuç bulunamadı

BULGULAR VE YORUMLAR

4.8. XIV. YÜZYILDA ANADOLU’DA GENEL SİYÂSİ GÖRÜNÜM

4.8.3. Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu 1. Osman Bey Dönemi

4.8.3.3. I. Murad Dönemi (1360-1389)

Orhan Bey döneminde devletin temelleri atılmış, Bursa ve İznik ele geçirilmiş, ardından da Çanakkale ve civarına hâkim olunmuştu. Bu dönemde aynı zamanda Bizans İmparatoruna yapılan yardım neticesinde Çimpe kalesine yerleşilmiş, bu sayede Rumeli’ye adım atılmıştı. Artık Osmanlılar batıya yönelecek, fetih hareketlerini Balkanlar’a yayacaktı.

Orhan Bey’in 1360 yılında ölümüyle yerine oğlu I.Murad geçti. I.Murad tahta oturduğunda 36 yaşındaydı. I.Murad ilk iş olarak 1361 yılında Edirne üzerine yürüdü ve burayı ele geçirdi. Edirne de tıpkı Bursa gibi kısa zamanda Osmanlı mimarisiyle donatıldı ve Anadolu’dan getirilen Türkmenler buraya yerleştirildi. 1362 yılında da Ankara üzerine yürüyen Sultan I.Murad’a karşı direnemeyen Ahiler, şehri Osmanlılara teslim etmek zorunda kaldılar. I.Murad’ın hükümdarlık döneminde hızla genişleyen Osmanlı Devleti’nde bir geçim kapısı elde etmek, gâziler ve Anadolulu yerleşimciler için çekici bir fırsattı.

Anadolu’da bu şekilde faaliyetlere girişen Osmanlılar, bir diğer yandan da Balkanlarda fetihleri hızlandırmıştı. I.Murad devletin sınırlarını çok kısa bir zaman dilimi içerisinde Balkan yarımadasını kapsayacak şekilde genişletmiş ve yaklâşık 500 yıl hüküm sürecek büyük devletin temellerini atmıştı.

Osmanlı Devleti’nin Balkanlar’da ilerlemesi, Batı’da çöküşle aynı zamana rastladı. Esnek olmayan ve canlılığını yitiren Avrupa toplumu çökmek üzereydi. Köylü, toprak sahiplerine; işçi ise tüccarlara başkaldırıyordu. Veba yani Avrupa’daki adıyla “Kara Ölüm” Güney ve Batı Avrupa’yı mahvetmişti. Başlangıcı bu döneme rastlayan büyük coğrafi keşifler ise Avrupa’nın geriye kalan enerjisini, Avrupa’nın Osmanlıların ilerlemekte oldukları doğusundan, Atlantik Okyanusu’nun ötesine döndürmüştü (Sander, 1993: 39-40).

Osmanlıların Balkanlar’daki ilerleyişine engel olmak için Papa harekete geçtiyse de Katolik ve Ortodoks kiliseleri arasındaki düşmanlık bir Hristiyan birliğinin oluşmasına engel oluyordu. Balkanlar’da ilerleyişe geçen I.Murad, bu

bölgelerdeki farklı dinden ve milletten halkı bir arada tutmanın zor olacağını anladı. İlk önlem olarak bölge halkına hoşgörüyle yaklaşıldı, kimsenin inançlarına karışılmadı. Yine I.Murad’ın aldığı bir diğer önlem de Yeniçeriliği geliştirerek yeniçeriliğe ele geçirilen yerlerdeki kimsesiz Hristiyan çocuklarını almasıydı. Ele geçirilen yerlerdeki kimsesiz çocuklar, öncelikle eğitime alınıyorlar, daha sonra bunların ihtida etmeleri sağlanıyordu. I.Murad, özellikle fethettiği bölgelerdeki askerî güçlerin başındaki komutanlara da Yeniçeri birlikleri içerisinde önemli görevler veriyordu. Bu sayede onların da güçlerinden ve tecrübelerinden yararlanılıyordu (Sander, 1993: 39-40).

Bu arada Trakya bölgesinde öncelikle Edirne’nin, ardından da Filibe’nin alınması, Sırpları ve Macarları telaşlandırmıştı. Bu esnada Filibe’yi Türklere teslim eden ve Sırbistan’a dönmüş olan kale kumandanı, Sırp kralına giderek Osmanlıların çok küçük bir askeri birlikle Filibe’yi ele geçirdiği, karşı taarruzda bulunulursa, Osmanlı’nın Filibe’den hatta ve hatta Trakya’dan atılabileceğini söylemesi Sırpları, Macarları ve Bulgarları birlikte bir ordu kurmaya sevk etti. Yukarı Makedonya’da Sırplar, Boşnaklar, Macarlar ve Bulgarlar ile müttefiklerden oluşan ordu süratle Edirne üzerine yürüdü. Sultan I.Murad tam o sırada Bursa’da bulunuyordu. Ordu kumandanı Lala Şahin Paşa bir taraftan I.Murad’a haber verdi, diğer taraftan da müttefik kuvvetlerin durumunu öğrenmek amacıyla Hacı İlbeyi kumandasında bir keşif birliği gönderdi. Hacı İlbeyi, düşmana Meriç nehrini geçtikten sonra yetişti. Bir gece yarısı düşman kuvvetlerinin başıboşluğu ve sarhoşluğundan yararlanan Hacı İlbeyi ani bir baskınla 1364 yılında onları yenilgiye uğrattı. Edirne’nin batısında Meriç nehri önünde olan bu savaş Osmanlı tarihinde Sırpsındığı adıyla geçer. Bu muharebede elde edilen başarı Rumeli’de Türklerin süratle ilerlemelerine vesile oldu. Daha sonra I.Murad güvenlik nedeniyle devletin merkezini Bursa’dan Edirne’ye nakletti (Uzunçarşılı, 1982: 167-170).

Sırp Sındığı zaferinden sonra Tuna ve Adriyatik taraflarına doğru fetihler kolaylaştı. Teselya ve Makedonya’ya kadar olan topraklar ile Dedeağaç, Gümülcine, Kavala, Drama, Samakov gibi merkezler Osmanlılara geçti. Bu fetihler üzerine, Sırbistan, Bulgaristan, Romanya kuvvetleri birleşerek Osmanlı’ya geri adım attırmak

istediler. Bu müttefik orduyu da I.Murad, Çirmen savaşında yenilgiye uğrattı. Çirmen zaferiyle de Manastır, Niş, Sofya, Görice, Ohri, Debre, Tırnova, Lofca, Plevne, Ziştovi, Ruscuk, Tutrakan, Silistre gibi merkezler ele geçirildi. 1372 yılında Sırbistan Krallığı Osmanlı hâkimiyetini tanıdı. 1388’de de Teselya alındı (Öztuna, 2004: 25).

Balkanlardaki bu başarıların ardından Sultan I.Murad yeniden Anadolu’ya yöneldi. Dönemin Ortadoğu kaynakları, Sultan I.Murad’ı bütün uç beyliklerinin beyi olarak betimler. Osmanlılar, bu nedenle Germiyan Beyliği’nin başkenti Kütahya ile önemli bir bölümünü ve daha güneydeki Hamidili’ni ele geçirmekte büyük bir güçlük çekmemişlerdir. Ancak bu gibi saldırı eylemlerini Germiyanlı arazisini Şehzade Bayezit’in çeyizi olarak kabul ettikleri, Hamidili topraklarını ise satın aldıkları yollu iddialar ileri sürerek, her zaman meşrulaştırmaya çaba göstermişlerdi (İnalcık, 2006: 20).

Hamidili’nin ilhakı Karaman başkenti için ciddi bir tehdit oluşturmuştu. 1387 yılındaki Karamanlı saldırısını Sultan I.Murad Bizans İmparatorluğu’ndan ve Sırp beylerinden aldığı yardımların da katkısıyla püskürtmeyi başarmış, Karamanoğulları’nı kesin bir yenilgiye uğratmıştı. Karamanoğlu Alâüddin Bey Konya kalesine kaçtı, bir süre sonra da gelip kayınpederi I.Murad’dan özür diledi. Bu dönemde Rumeli’nin de karışıklığını dikkate alan I.Murad, Alâüddin Bey ile anlaştı. Bu yenilgi neticesinde, Çandaroğulları ve Hamitoğulları Osmanlıları kendi efendileri olarak tanımışlardır. Osmanlılara sadece Sivas’taki Eretna hanedanı hükümdarı Kadı Burhaneddin karşı koymuş, onların İpek yolu için de önemli bir kent olan Amasya’ya kadar yayılmalarına da engel olmuştu (İnalcık, 2006: 20).

Anadolu’da kısmen birliği sağlayan I.Murad, yeniden Balkanlara yöneldi, saltanatının son yılında Kosova seferine çıktı. Bu seferinde Anadolu Beyliklerinden istemiş olduğu kuvvetleri de beraberinde götürmüştü. Bunlardan başka Makedonya’da bulunan ve Osmanlı himayesini kabul etmiş olan Sırp beyleri ile Dobriçe’deki Tatarların beyi Saraç Bey ve Köstendil prensi Konstantin de askerleriyle padişahın ordusuna dâhil oldular. Bir müddet evvel hacca giden Gazi

Evrenuz Bey’in de orduya katılmasıyla Osmanlı ordusunun maneviyatı arttı (Uzunçarşılı, 1982: 253). Sırplar, I.Murad’ın planını ve askerinin durumunu öğrenmek için bir elçi gönderilmesine karar verdiler. Bunu öğrenen I.Murad ordusuyla harekete geçip Kiçi Morova’nın dar dağ eteğinden Kosova ovasına indi ve ovada Gümüşhisar önünde ordugâhını kurdu. Osmanlılar ile müttefik haçlı birlikleri Kosova’da karşılaştılar. Başlangıçta Osmanlı ordusunun sol kolu çöktü, fakat sağ kolda bulunan Yıldırım Bayezid’in büyük gayretleri sonucunda zafer kazanıldı. I.Murad birkaç askeriyle savaş alanını gezerken Sırplı esir Miloş Kobiloviç tarafından şehit edildi. Bu haber İstanbul’da ve Avrupa’da sevinçle karşılandı ve zafer kazanıldığı zannedildi. Hatta günümüzde de I.Kosova harbi Sırplar için millî bir destan sayılmaktadır. Halbuki durum tam tersineydi. Şehzade I.Bayezid, babasının vasiyetiyle hemen savaş alanında tahta geçti (İnalcık, 1992: 232).

I.Murad, Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk büyük sultanı sayılabilir. Bir kuşak gibi kısa bir dönemde, atalarının kurduğu devleti Avrupa’da söz sahibi bir İmparatorluk haline dönüştürdü. Daha sonraki tarihlerde Fatih ve Kanunî gibi sultanların genişletecekleri sağlam bir temel kurdu. I.Murad, iyi bir savaşçı olmakla birlikte, asıl yeteneği barış sanatındaydı ve büyük bir siyasal zekâya sahipti. Yeni ele geçirilen Hristiyan topraklarının geleceği konusundaki temel düşüncesi, yöredeki ekonomik ve toplumsal yaşamın en az zarar görerek devletin sınırları içine alınması, yani temel yapı bozulmadan bütünleşme ve özümlemenin sağlanmasıydı. Bu Hristiyan Avrupa topraklarına, Osmanlı hükümet geleneğinin tam anlamıyla uymadığının bilincinde olarak, zamana, yere ve geleneklere göre yeni hükümet biçimlerinin geliştirilmesi gerektiğini düşünmekteydi. Hristiyanlara karşı hoşgörülü davrandı ve Yeniçeriler haricinde zorla din değiştirtmedi. I.Murad böylesine bir özümleme süreci ile uzun yıllar sağlıklı bir biçimde işleyecek olan çok ırklı, çok dinli ve çok dilli bir imparatorluk kuran hükümdar olmuştur (Sander, 1993: 42-43).

4.9. XIV. YÜZYILDA ANADOLU’DA SOSYAL VE