• Sonuç bulunamadı

BULGULAR VE YORUMLAR

ŞEYHOĞLU MUSTAFA

4.12. XV. YÜZYILDA ANADOLU’DA GENEL SİYÂSİ GÖRÜNÜM

4.12.3. II. Murad Dönemi (1421-1451)

1421 yılında Çelebi Mehmed’in ölümünü yaklâşık üç yıl süren bir bunalım dönemi izledi. I.Mehmed’in ölümünden hemen sonra, Bizanslılar Gelibolu’yu Bizans’a bırakmayı kabul eden Şehzade Mustafa’yı salıverdiler. Rumeli’nin tümü Şehzade Mustafa’yı sultan tanıdı. Yeniçeriyle ulema ise, Osmanlı başkenti Bursa’da tahta çıkmış olan Mehmed’in on yedi yaşındaki oğlu Murad’ı destekliyordu. II. Murad, uçbeylerinin başında Rumeli’nden kendisine karşı yürüyen amcasını 1422’de

yenmeyi başardı. Daha sonra da amcasına destek veren Bizans’ın üzerine yürüdü ve yaklâşık 3 ay boyunca İstanbul’u kuşattı. İşte tam bu sırada da Anadolu beylikleri yeniden isyana kalkışıp, topraklarını ele geçirdiler ve II.Murad’ın küçük kardeşi Mustafa’yı da kışkırtıp, başkent Bursa’yı kuşattırdılar. II.Murad, bunun üzerine hemen İstanbul kuşatmasını kaldırdı, önce kardeşini yendi, ardından da onu kışkırtan Anadolu beyliklerinin üzerine yürüdü. Çandarlılar ve Karamanlılar dışında bütün Anadolu Beylikleri II.Murad’a boyun eğdi. Böylece Sultan II.Murad, devlet içerisinde düzeni sağlamış, artık gözünü yeniden batıya dikmişti (İnalcık, 2006: 26).

II. Murad, Rumeli’ye geçti. Selânik ve Yanya ele geçirildi. Tuna nehrini geçen II. Murad, Transilvanya’ya girdi. Sırp Despotu ile Eflâk Prensinin orduları da Osmanlılara katıldı. Ancak Macar kralı ortalarda görünmedi. II.Murad, Belgrad üzerine yürüdü. Muhasara altı ay kadar sürdü, ancak bir netice alınamayınca geri dönüldü. Macar komutanı Hunyadi Janoş, Rumeli’ndeki Osmanlı kuvvetlerini yenilgiye uğrattı. II. Murad, Anadolu’da da Karamanoğulları saldırısı başlayınca 1444 yılında Macarlarla Edirne-Segedin antlaşmasını imzalamak zorunda kaldı. Anlaşmaya göre Sırp Despotluğu, 1427’de Stefan’ın ölümündeki haliyle Vılkoğlu’na geri verilecek, her iki taraf Tuna’yı aşmayacak, Bulgaristan üzerinde padişahın hâkimiyeti tanınacak, Eflak beyi padişaha tabi olmaya devam edecek, fakat kendisi padişahın yanına gitme görevinden affolunacaktı (İnalcık, 2006: 168).

Edirne-Segedin antlaşmasından sonra Balkanlar’da barış yolunun açılmasıyla II.Murad, Osmanlılar Balkanlar’da zor durumda iken Anadolu’dan sürekli saldırılarda bulunan Karamanoğlu İbrahim Bey’i cezalandırmak için Karaman ülkesini işgal etti. 1444 yazında II.Murad ordusuyla Karamanoğulları’nın üzerine yürüdü ve Karamanoğulları’nı kendisine tâbi kıldı (Akşin vd., tarihsiz: 75).

II.Murad, bundan sonra ülkesinin huzura kavuştuğunu görünce tahtını on iki yaşındaki oğlu II. Mehmed’e bıraktı. Bu durumu fırsat bilen Macarlar, hemen haçlı birliğini toparlamak için harekete geçti. Haçlı ordusu Tuna’nın güneyinden Osmanlı topraklarına girdi. Hükümdar II.Mehmed, hemen babasını tahta çağırdı. II. Murad, yeniden tahta geçti ve ordusuyla Varna’ya yürüdü. İki ordu burada karşılaştı ve savaş

Osmanlıların üstünlüğüyle bitti. Bu zaferden sonra Balkanlar kesin olarak Türk yurdu haline geldi. Bu zaferden sonra II. Murad yeniden tahttan çekildi. II. Mehmed yeniden tahta çıktı.

Şuurlu bir Türkçeciliğe sahip olan II.Murad, Türkçeye Arapça ve Farsçadan bazı tercümeler yaptırmış; mütercimlere eserlerinde sade ve açık bir dil kullanmalarını tavsiye etmiştir. Nitekim daha XIII. asırda II. İzzettin Keykavus’un emriyle İbn-i Âla tarafından halk içinden derlenerek, Türk diliyle yazılan Danişmendnâme’yi Tokat Dizdarı Ârif Ali’ye daha sade bir Türkçeyle tekrar yazdırması bunu göstermektedir. Hatta Kabus-nâme tercümesini beğenmeyerek “Hoş kitaptır, içinde çok yararlı şeyler ve öğütler vardır, ama Fars dilincedir, bir kişi Türkçeye çevirmiş, ama anlaşılır değil, açık söylememiş, bundan dolayı hikâyesinden tat bulamayız. Ama bir kimse olsa, bu kitabı açık ve anlaşılır bir biçimde çevirse, tâ ki anlamından gönüller haz alsa” demesi ve eserin ikinci defa tercüme edilmesi için Mercimek Ahmed’i vazifelendirmesi, onun dil ve edebiyat anlayışını yansıtması bakımından önemlidir (Kartal, 2006: 470).

Özellikle II.Murad döneminde dinî, tasavvufî, edebî, tarihî, ahlâki ve tıbbî eserlerin yanında bazı siyasetnâmeler, menakıbnâmeler, lügatler, ansiklopedik eserler ile musikiye dair eserler olmak üzere telif ve tercüme birçok eser kaleme alınmıştır.

II. Murad, hem âdil hem yiğit bir hükümdardı. Doğuştan büyük bir ruha sahipti; çalışkan ve sabırlı, becerikli ve dindar, iyiliksever ve merhametliydi. Sanat ve bilim erbaplarını korurdu. İyi bir padişah ve büyük bir komutandı. Pek çok zaferler kazanmış, Osmanlı’yı Balkanlar’da muazzam bir güç haline getirmişti. Onun zamanında Balkanlar kesin olarak Türk yurdu haline gelmiştir (İngiliz Yazarlar Birliği, Tarihsiz: 23).

4.12.4. II. Mehmed (Fatih Sultan Mehmed) Dönemi (1451-1481)

1451 yılında babası Sultan II.Murad’ın ölümü üzerine Sultan II.Mehmed, ikinci kez tahta çıktı. Sultan II.Mehmed çağında Osmanlı ülkesi yeni yönlere doğru büyüdü; devlet ve toplum yepyeni bir görünüm aldı. Sultan II.Mehmed, Osmanlı tahtına oturduğunda ülkenin iki kanadını daha sıkı birleştirmek gereği çoktan ortaya çıkmıştı. Kuvvetli bir donanmaya sahip olmadıkça Osmanlı hükümdarının ve ordularının bir yakadan diğerine geçmesi bile sorun olabiliyordu. Üstelik Anadolu ve Rumeli kanatları arasında Bizans gibi, ne kadar yaşlanmış ve zayıflamış olursa olsun, boğazlarda ve Marmara’da halâ gemileri dolaşan, hatta halâ uluslararası güç dengesinde etkisi olan bir devletin bulunması da Osmanlı ülkesinin bütünlüğünü zedeliyordu (Akşin vd., tarihsiz: 78). Bu sebeple ilk iş olarak dedesi Yıldırım Bayezid’in yaptırdığı Anadolu Hisarı’nın karşısına Rumeli Hisarı’nı yaptırdı.

II.Mehmed başa geçtikten sonra devletin deniz gücünün yetersiz olduğunu gördü. Bu nedenle, Venedik’e karşı barışçı bir siyaset izledi. Venedik’in yanı sıra, Macaristan ve Sırbistan’a karşı da barışçı bir siyaset izledi. Bu sayede, Bizans’ı yalnız bırakmış, İstanbul’u almak için önemli bir hamle yapmış oluyordu.

İstanbul’un alınmasını bir durum daha gerektirmişti. II. Mehmed, Karamanoğullarıyla savaşırken Bizans elçileri tahtta iddiası olan şehzade Orhan’ı serbest bırakma tehdidinde bulunmuştu. 12 Aralık 1452’de Papa ile kiliselerin birleşme anlaşması uyarınca imparatorun huzurunda, Ayasofya’da yapılan ilk tören, Osmanlılara karşı da bir birlik ve tehdit göstergesiydi. II. Mehmed’i dış nedenler kadar, iç nedenler de İstanbul’u bir an önce fethetmeye zorluyordu. Venedik, 1453 mayısında İstanbul’a yardım için filosunu yola çıkardığında yeterli zaman kalmamış olacaktı. Fatih yaptırdığı Rumeli Hisarı sayesinde boğazı denetim altına almıştı. İstanbul kuşatması 6 Nisan 1453’ten 29 Mayıs’a kadar, elli dört gün sürdü. Savunma güçleri 8500 kişiyken, düzenli Osmanlı ordusu 50.000 bin kişilikti. Savunma güçlerinin komutanı Cenevizli Giustiniani-Longo yaralanıp gemiyle kaçınca Bizans ordusu moral bakımından çöktü. Osmanlı ordusunda ise, Çandarlı ve taraftarları kuşatmanın kaldırılması gerektiğini savunurken, gelecekleri bu kuşatmanın başarısına bağlı olan komutanlar arasında çekişme sürüyordu. II.Mehmed, Bizans

İmparatoruna bir kez daha teslim olmayı teklif etti. İmparator teslim olmayı reddedince Osmanlılar 29 Mayıs günü son bir saldırı planladılar. Son saldırı hazırlıklarını Zaganos Paşa düzenledi. Osmanlı ordusu 29 Mayıs sabahında direnmeyi kırarak topların yıktığı gedikten kente girdi. Sultan gelecekteki başkentinin yağmalanmasını istemiyordu; ancak dinî hukuka göre üç günlük yağma izni vermesi gerekiyordu. Kent zor kullanılarak alınmıştı; bu yüzden taşınır mallar şerîata göre askerlerin yasal ganimeti idi; halk da yasal olarak köleleştirilebilirdi (İnalcık, 2000: 30-31). Ancak bunların hiçbiri yapılmadı.

İstanbul’un fethiyle bir çağ kapanmış, başka bir çağ açılmıştı. Osmanlı artık dünyaya hükmeden bir güç haline geliyordu. Yine İstanbul’un alınışıyla Osmanlı’nın Asya ve Avrupa’daki toprakları birleşmiş oluyordu.

Sultan II.Mehmed, İstanbul’u başkent ilân etti. Sarayların, camilerin, medreselerin, çarşıların en büyüğü İstanbul’a inşa edildi. Sadece padişah değil, vezirler, paşalar, beyler de katıldılar İstanbul’un bir Müslüman-Türk şehri olarak gelişmesine. Her biri, sonradan kendi adıyla anılacak bir mahalleyi ele aldı ve orada vakıflar kurdu (Akşin vd., tarihsiz: 81).

İstanbul’un fethinin ardından Fatih yönünü yeniden Balkanlara döndü. Öncelikle Atina fethedildi. Ardından Mora’nın büyük bir bölümü de Osmanlı topraklarına katıldı. Sultan II.Mehmed 1460 yılında Mora’nın üzerine yürüdü ve Mora’yı tamamen Osmanlı topraklarına kattı. II. Mehmed, dönüş yolu üzerinde Atina Latin dükalığının son kalıntısı olan Thebai’yi de imparatorluğa kattı (Mantran vd., 1989: 115).

1463 yılında Venedikliler o dönemde Anadolu’da beliren ikinci büyük Türk devleti Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan ile görüşmelere başladı. Karaman tahtı üzerinde 1464’te kavga çıktığında Uzun Hasan onların işlerine karıştı. Mehmed 1468’de Karamanı aldıysa da, Akdeniz kıyısına kadar uzanan dağlarda yaşayan Türkmen oymaklarına boyun eğdiremedi. Bu yörükler sonraki elli yıl içinde de denetim altına alınamamış, zaman zaman Karaman tahtında hak iddia edenlerle

birlikte başkaldırmışlardır. Osmanlıların Karaman vilayetini işgal ettikten sonra Karaman sorunu 1471 yılında Osmanlılar için büyük bir tehdit haline gelmişti. Tüm bu şartlar iki büyük Türk hükümdarını karşı karşıya getirmişti. 1472 yılında bir haçlı filosu Osmanlı kıyılarına saldırırken Uzun Hasan’ın kuvvetleri de Karamanlı takviyelerle Osmanlıları Karaman’dan sürmüş, Bursa’ya doğru yürüyüşe geçmişti. Sultan II.Mehmed Uzun Hasan’ın ve Karamanların kuvvetlerini püskürttü, yetmiş bin kişilik bir ordu toplayarak Uzun Hasan’a karşı olağanüstü önlemler aldı. Düzenli orduya ek olarak Müslüman ve Hristiyan uyruklulardan paralı askerler de topladı. Uzun Hasan’ı Fırat’ta karşılayan II.Mehmed, büyük bir zafer kazandı. Bu zaferin ardından II.Mehmed Uzun Hasan’la sürekli işbirliği yapan Venedik üzerine yöneldi. 1474’te Arnavutluk’ta İşkodra’yı kuşattı. 1478 yılında, bizzat kuşatmaya katıldı. 24 Ocak 1478 yılında yapılan anlaşmayla İşkodra ele geçirildi. Ardından II.Mehmed, Gedik Ahmet Paşa komutasındaki bir orduyu İtalya üzerine gönderdi. Gedik Ahmet Paşa, Otranto’yu aldı ve tüm İtalya’yı almak için Rumeli’ye döndü. Tam bu esnada Papa Fransa’ya kaçma hazırlıklarına girişti ve tüm Hristiyan ülkelerine, Osmanlılara karşı bir haçlı birliği kurmaları için çağrıda bulundu. Ertesi bahar II.Mehmed, İtalya’yı almak için büyük bir ordu topladı ve ordunun başında Anadolu’ya geçti. Ancak ordunun ikinci konağında şaibeli bir şekilde aniden son nefesini verdi (İnalcık, 2000: 34).