• Sonuç bulunamadı

BULGULAR VE YORUMLAR

4.8. XIV. YÜZYILDA ANADOLU’DA GENEL SİYÂSİ GÖRÜNÜM

4.8.1. Anadolu’da Beylikler Dönemi

1243 Kösedağ bozgunundan sonra Moğollar, Anadolu’da siyasî bütünlüğün temsilcisi olan Selçuklu iktidarının tamamen yerini almak istemişlerdi. Bir diğer deyişle Moğollar, Anadolu’yu bütünüyle kendi hâkimiyetleri altına almaya çalışmışlar, fakat bunda başarılı olamamışlardı. Zira bu defa Moğolların karşısında Anadolu’nun en savaşçı ve en dinamik unsuru Türkmenler çıkmıştı. Moğollar çoğunluğu Fars kökenli olan Selçuklu devlet adamlarının kendilerine boyun eğmekte gösterdikleri uysallığı, Türkmen beylerden görmemişlerdi. Türkmen beyleri bulundukları bölgelerde süratle kendi bağımsız idarelerini düzenleyerek, Selçuklu iktidarının zayıflamasından ve çökmesinden doğan boşluğu hemen doldurmuşlardı. Onlar, bununla da kalmamışlar; Anadolu’daki Moğol hâkimiyetine karşı her yerde ve her zaman yılmadan mücadele vermişler; sonuç olarak da Moğolların, Anadolu’da tam bir hâkimiyet kurmalarını engellemişlerdir (Koca, 2002: 703).

Yukarıda da bahsedildiği gibi Moğolların XIII. yüzyılın sonlarına doğru baskısının tamamen azalması ve Anadolu Selçuklu Devleti’nin de sona ermesiyle, Anadolu’da yaşayan Türkmenler, beylikler halinde bir araya gelmeye başlamışlardı. Bu beylikler genellikle, Bizans sınırına yakın uç bölgelerde kurulmaya başladı (Uzunçarşılı, 1982: 39-62).

Uç bölgeler, İslamlaşmış olmakla beraber, buralarda İç Asya geleneklerini sürdüren Türkmen hayât biçimi ve töresi yaygındı. Asıl uğraşları hayvancılık olan Türkmenler, kışın ovalarda, yazın yaylalarda otlak arayarak yarı yerleşik hayâtlarını sürdürüyorlardı. Ayrıca sıradağların denize bakan eteklerindeki Bizans köylerine ve kasabalarına yaptıkları akınlarda elde ettikleri ganimetler de uçlardaki oymakların gelirini arttırıyordu. Türkmenler, merkezi yönetimin otoritesinden çok oymak başlarının sözüne uyarak, medrese okumuş kadıdan ziyâde Türkmen babalarını dinleyerek, kendi törelerince yaşamışlardı (Akşin vd., tarihsiz: 25).

Her beylik kendi kontrolündeki şehir ve kasabalarda Selçuklu mimarisinden esinlenen camiler, medreseler, çeşmeler, hanlar, kervansaraylar, tekkeler, darüşşifalar, imaretler inşa ediyordu. Karaman’da Emir Musa Medresesi, Nefise Hatun Medresesi; Niğde’de Ak Medrese, Kütahya’da Demir Kapı Medresesi, Afyon’da Kubbeli Cami, Korkuteli’nde medrese, misafirhane ve imarethane beylikler döneminden kalan birkaç mimari örneğidir (Genç, 2005: 247). Bu dönemde Anadolu’da kurulan beylikleri şu şekilde sıralayabiliriz:

Karamanoğulları Beyliği (1250-1487): Anadolu beylikleri içerisinde en

güçlü olanı merkezi Ermenek olan Karamanoğulları Beyliği’dir. Karamanoğlu Mehmed Bey zamanında Selçuklulardan Konya alınmış, bunun sonucunda da beylik Anadolu’da çok güçlü bir konuma gelmiştir. Özellikle Karamanoğlu Mehmed Bey, kendini Selçuklu Devleti’nin varisi olarak görmesi nedeniyle, Anadolu’da üstünlüğü ele geçirebilmek için zaman zaman Osmanlılara karşı mücadelelerde bulunmuş, bunun için kimi zamanlarda da Venediklilerle ve Karakoyunlularla işbirliği içerisine girmiştir. Daha sonraki dönemde Karamanoğlu Ali Bey, Timur’dan aldığı destekle Osmanlılara ait Ankara üzerine yürüdü. Bu tavır Osmanlılarla Karamanoğulları’nın arasını açtı. Karamanoğlu Ali Bey, Osmanlı kuvvetleri tarafından yakalanıp Yıldırım Bayezid’in huzuruna çıkarıldı. Bayezid’e karşı tavırlarını düzeltmeyen Ali Bey hemen idam edildi. Onun ölümünden sonra da Yıldırım Bayezid Karaman (Larende) üzerine yürüdü. Şehir halkı, Bayezid’e direnmeden şehri teslim etti (Koca, 2002: 708).

Böylece Anadolu’da Türk birliğini sağlama çalışmalarında Karamanoğulları da Osmanlı toprakları içerisinde katılmış oldu. Fakat Ankara savaşında Yıldırım Bayezid’in Timur’a yenilmesi ve Anadolu’da yeniden kargaşa ortamının doğmasıyla diğer beylikler gibi Karamanoğulları beyliği de yeniden kuruldu. Karamanoğulları yeniden kurulduktan sonra da Osmanlı Devletine karşı düşmanlarıyla işbirliği içerisine girdi. Fakat Karamanoğullarının Osmanlılarla mücadelesi Fatih Sultan Mehmed döneminde Osmanlıların üstünlüğüyle sona ermiştir.

İnançoğulları Beyliği (1276-1368): Anadolu’da kurulan bir diğer beylik,

Honaz ve Dalaman bölgesini kendine yurt edinmiş olan İnançoğulları beyliğidir. Beyliği Mehmed Bey, Sultan II.İzzeddin Keykâvus’a karşı ayaklanarak kurmuştur. Beylik 1368 yılında sonlanmıştır.

Sahip Ataoğulları Beyliği (1265-1341): Kütahya, Sandıklı, Akşehir ve

Beyşehir civarında 1265’te kurulan Sahib Ataoğulları beyliği 1341 yılına kadar varlığını sürdürmüştür.

Menteşeoğulları Beyliği (1300-1424): Anadolu’nun en batısında, Muğla ve

civarında kurulan Menteşeoğulları Beyliği donanma oluşturmuş, Ege’deki haçlı donanmasına pek çok akınlar yapmıştır. Bu beylik de 1424 yılında Osmanlılara dâhil olmuştur.

Karesioğulları Beyliği (1303-1345): Çanakkale ve Balıkesir civarında da

Karesioğulları hüküm sürmüş, 1360 yılına kadar varlığını devam ettirmiştir. Karesioğulları da denizcilikte ileri gitmişlerdir.

Germiyanoğulları Beyliği (1260-1411): Kütahya, Tavşanlı civarında

kurulan beyliklerden olan Germiyanoğulları, Yıldırım Bayezid’e de kızlarını vererek onlarla akraba olmuşlardır. Bu beyliğe de Karamanoğlu Mehmed Bey tarafından 1411 yılında son verilmiştir.

Eşrefoğulları Beyliği (1280-1410): Beyşehir ve Seydişehir civarında kurulan

Eşrefoğulları 1320’li yıllara kadar bölgede varlığını sürdürmüş, 1326 yılında da Moğol valisi Timurtaş bu beyliğe son vermiştir. Ankara savaşından sonra kurulan beyliğe Çelebi Mehmed son vermiştir.

Saruhanoğulları Beyliği (1300-1410): Manisa ve civarını kendisine yurt

edinen Saruhanoğulları, kurdukları donanmalarıyla Ege’de çeşitli seferler yapmışlardır. Kimi zaman Osmanlılara karşı Bizansla anlaşan beylik, 1410 yılında Osmanlılar tarafından ortadan kaldırılmıştır.

Aydınoğulları Beyliği (1300-1426): Aydın ve civarında kurulan Aydınoğulları, güçlü donanmalarıyla Ege denizinde büyük başarılar elde etmişlerdir. Özellikle Aydınoğlu Umur Bey zamanında beylik en güçlü dönemini yaşamıştır. Umur Bey’den sonra beylik gücünü yitirmeye başlamış, 1426 yılında da Osmanlılarca beyliğe son verilmiştir.

Hamidoğulları Beyliği (1280-1420): Isparta ve çevresinde 1300’lü yılların

başında kurulan Hamidoğulları Beyliği, varlığını 1420’li yıllara kadar devam ettirmiştir.

Dulkadiroğulları Beyliği (1337-1522): Maraş ve Elbistan civarında 1339

yılında kurulan Dulkadiroğulları Beyliği, burada 1400’lü yıllara kadar hüküm sürmüştür. Bu beylik, 1522’de Osmanlılarca ortadan kaldırılmıştır.

Eretna Beyliği (1335-1398): Orta Anadolu’da Eretna Bey tarafından 1335

yılında kurulan Eretna Beyliği, daha sonra beyliğin ileri gelenlerinden Kadı Burhaneddin tarafından ortadan kaldırılmış, yerine Kadı Burhaneddin Devleti kurulmuştur. Bu devlet Osmanlılarca 1398 yılında ortadan kaldırılmıştır.

Yukarıda ismini saydığımız beyliklerden başka; Sinop civarında Pervaneoğulları, Ordu ve Bafra civarında da Tâceddinoğulları 1400’lü yılların başına kadar hüküm sürmüştür. Bu beyliklere de Osmanlılar son vermiştir. Sonuç olarak gerek Anadolu Selçuklu Devleti ve gerekse beylikler devrinde meydana gelen siyasî karışıklıklar bir yana bırakılırsa, genel olarak denilebilir ki Türk birliklerinin ortak bir yönü vardır. O da millî kültürü koruma, İslâmiyeti yayma fikrinde hemfikir olan, bu devlet teşkilâtları aynı zamanda İslâmiyeti yıpratmaya yönelik batıl mezheplerle mücadelede de ortak bir tavır takınmışlardır (Güzel, 2006: 199).

Daha önce de izah ettiğimiz gibi İlhanlılar Devleti yıkıldıktan sonra bir asır gibi bir süre zarfında Anadolu tamamiyle bu beylikler arasında paylaşılmıştı. Türklerin eline geçmemiş tek bölge Trabzon ve civarıydı. Türkmenler, Karadeniz sıradağlarını aşarak bu sahillere de inmeğe başlamışlardı (Turan, 1999: 60).

Anadolu’da kurulan beyliklerin hemen hemen hepsi, Yıldırım Bayezid döneminde Osmanlı topraklarına dahil edilerek, Anadolu’da birlik sağlanmıştır. Ancak Ankara Savaşında, Bayezid’in Timur’a yenilmesi bu beyliklerin yeniden kurulmasına ortam hazırlamıştır. Osmanlılar, fetret devrini atlatıp yeniden eski gücüne kavuşunca bu beylikleri yeniden topraklarına katmıştır.

İşte Anadolu’nun 13. yüzyılda içerisinde bulunduğu durum bu şekildeydi. Mehmed Fuad Köprülü bu dönem Anadolu’sunun durumunu şöyle betimler:

“…Memlekette muntazam bir idare makinesi kalmamış, hâris Moğol

kumandanlarının zulümleri, her tarafa birden para yetiştirmek mecburiyetinde bulunan memurların zarûrî kanunsuzlukları, kısmen siyasî ve kısmen iktisadî sebeplerle isyan edip fırsat buldukça şehirlere hücum eden Türkmen aşiretlerinin vaziyeti, Moğol valileri ile İlhanlılar arasında sık sık ortaya çıkan isyan ve tedip hâdiseleri, Suriye’deki kuvvetli hâkimiyetlerinden istifade ederek Anadolu’yu Moğol nüfuzundan kurtarmak ve o suretle Selçuklulara varis olmak isteyen Mısır Memlûklerinin entrikaları ve hücumları, Selçuklu prenslerinin bitmeyen rekâbetleri, her tarafta türeyen bir yığın derebeylerin zulüm ve baskısı halkı perişan etmişti.”

(Köprülü, 2003a: 264).

13. yüzyılda Anadolu’nun durumu üzerine Gölpınarlı’nın değerlendirmesi ise şu şekilde olmuştur: “Babalılar ve Cimri isyanları gibi büyük halk yığınlarını

kucaklayan isyanlardan başka sonradan Tahtacı adı verilen Ağaçerleri’nin Maraş’ta yol kesmeleri, Niğde, Loluva, Sivrihisar isyanları gibi münferid isyanlar da eksik olmuyordu. 1299’da olduğu gibi yağmursuzluktan meydana gelen büyük kıtlıklar, halka insan ölülerinin bile etini yediriyordu” (Gölpınarlı, 1992: 8).

Görüldüğü gibi XIII. yüzyıl Anadolu’sunun durumu hiç de iç açıcı değildi. Osmanlıların Timur’a Ankara savaşında yenilmesiyle Anadolu’da herhangi bir yönetim mekanizması kalmamış, Anadolu’ya bir başıboşluk hâkim olmuştu. Bu durum haliyle halkı da olumsuz etkiliyor, halkın yiyecek ekmek bulamaz hale gelmesine neden oluyordu.