• Sonuç bulunamadı

1.8. DİSİPLİN CEZALARININ TÜRLERİ

2.1.2. Savunma Hakkı Açısından

2.1.2.2. Savunma hakkının Anayasal konumu

Anayasa’nın 36. maddesinin ilk fıkrasında: “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir” hükmüne yer verilerek, savunma hakkının yargı organları önünde kullanılmasına imkân sağlanmıştır.

Daha önce belirttiğimiz gibi, disiplin cezalarının verilmesi idari işlem niteliğindedir. Bu nedenle bu cezaların verilmesi aşamasında ilgililerin Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen savunma hakkından yararlanmaları söz konusu değildir122. Anayasa’nın 36. maddesinde tanınan savunma hakkından yararlanma, ancak bu cezalara karşı dava yoluna başvurulması durumunda mümkündür123.

119 D12D, 22.2.2006, E.2005/6353, K.2006/540, DBİM.

120 “Yargı mercileri veya idari makamlar nezdinde yapılan yazılı veya sözlü başvuru, iddia ve savunmalar

kapsamında, kişilerle ilgili olarak somut isnatlarda ya da olumsuz değerlendirmelerde bulunulması halinde, ceza verilmez. Ancak, bunun için isnat ve değerlendirmelerin, gerçek ve somut vakıalara dayanması ve uyuşmazlıkla bağlantılı olması gerekir” (TCK m.128).

121 “Gerçekten iddia ve savunma hakkının her türlü etkiden uzak olarak kullanılması esastır. Bir davada

tarafların yargı mercileri önünde iddia ve savunmalarını kaygıya kapılmadan, serbestçe yapmaları gerekir. İddia ve savunma sınırı içinde kalan hakaretin suç teşkil etmemesi olayda hakaret kastının bulunmamasına değil, adaletin tam olarak yerine getirilmesi sebebine dayanır. Bu bakımdan bu serbestlik, davanın aydınlığa kavuşmasına, diğer bir deyimle, hakkın meydana çıkmasına yol açma amacına hizmet etmelidir. Anayasa’nın öngördüğü meşru vasıta ve yollara ancak böylelikle başvurulmuş olur. Fakat bir dava sebebiyle söylenmesinde ve yazılmasında zorunluluk bulunmayan yani, davanın aydınlığa kavuşmasında ve hakkın meydana çıkmasında etkisi olmayan hakaretlerde bulunulmasında elbette meşruluk vardır denemez. İşte böyle bir halde iddia ve savunma sınırı aşılmış olacağından haysiyetler de korunmamış olur. Bu bakımdan sözü edilen hüküm, yargı mercileri önünde iddia ve savunmada bulanan kişileri korkutacak ve tereddüde düşürecek ve bu yüzden de onların söylemeleri ve yazmaları gereken bir hususu söylemekten veya yazmaktan alıkoyacak bir nitelik taşımaktadır” (Ay.Mah. 8.6.1965, E.1963/163, K.1965/36, AYMKD, S.3, 1971, s.167).

122 SAĞLAM, agt, s.137.

123 “İşlemin tesisinde izlenen yöntem sebebiyle konunun savunma hakkıyla ilgili boyutu üzerinde de

durmak gerekir. Olayda davacı hakkkındaki işleme dayanak yapılan uyumsuzluğun kanıtı olarak değerlendirilen raporlardaki suçlamalar idarece, işlemin tesisinden önce davacıya bildirilmediği gibi, Mahkemenin de söz konusu belgeleri davacıya tebliğ etmeden karar verdiği anlaşılmaktadır. Oysa savunma hakkı 1982 Anayasası’nın 36/1. maddesiyle güvenceye bağlanmış olduğu gibi temel hak ve hürriyetlerle ilgili uluslararası sözleşmelerle de bu hakkın tanınması ve kullanım yollarının açık tutulması güvenceye bağlanmıştır. Görülmeyene, bilinmeyene karşı iddia ve savunmada bulunmanın

Anayasa koyucu, disiplin cezalarını diğer idari yaptırımlar içinde önemli ve özellikli bir konumda değerlendirerek cezaların verilmesi aşamasında ilgililere savunma hakkı tanınması esasını kabul etmiştir. 1961 Anayasası’nda daha açık ve detaylı bir şekilde kaleme alınmış olan124 disiplin kovuşturmalarıyla ilgili savunma hakkı125, 1982 Anayasası’nın 129. maddesinin 2. fıkrasında düzenlenmiştir. Fıkra hükmü şu şekildedir; “Memurlar ve diğer kamu görevlileri ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve bunların üst kuruluşları mensuplarına savunma hakkı tanınmadıkça disiplin cezası verilemez”. Söz konusu maddenin gerekçesinde126; “kamu hizmeti görevlileri ile kamu kurumu niteliğindeki meslek teşekkülleri mensupları hakkında yapılacak disiplin kavuşturmalarında ve disiplin cezası uygulamasında ilgiliye isnad olunan hususun bildirilmesi, dinlenilmesi, savunmasını yapma imkânı tanınması bu madde ile güvence altına alınmaktadır” denilerek Anayasal güvenceye bağlanan savunma hakkının kapsam ve uygulamasına açıklık getirilmiştir.

Anayasa’nın bu amir hükmüne uygun olarak disiplin cezalarının verilmesini düzenleyen kanunlarda disiplin cezalarının savunma alınmadan verilemeyeceği kurala bağlanmıştır. Örneğin, 657 SK’nın 130/1. maddesinde; “Devlet memuru hakkında savunması alınmadan disiplin cezası verilemez” hükmüne; AsCK’nın 175. maddesinde de; “Disiplin amiri cezayı vermeden evvel faile kendini müdafaa etmeğe müsaade eder” hükmüne

güçsüzlüğü hatta imkânsızlığı ortadadır. Hakkında kimi suçlamalar sebebiyle bu suçlamalara dayanılarak özlük haklarını ihlal edecek biçimde işlem tesis edilecek ilgiliye, idarenin işlemini gerekli kılan suçlama konularını önceden açıkça bildirerek savunmasını almasının idari işlemlere güveni ve hukuka uygunluk yönünden isabet oranını artıracağı kuşkusuzdur. Sonuç olarak davacının hizmet sözleşmesinin feshine dayanak tutulan belgelerin yargılama aşamasında Mahkemece adı geçene tebliğ edilerek bilgilendirilmesi ve savunması alındıktan ve buna göre gerekli değerlendirmeler yapıldıktan sonra uyuşmazlığın çözümlenmesi gerekirken bu yola gidilmeden davanın reddedilmesinde hukuki isabet görülmemiştir” (D5D, 6.6.1991, E.1990/4297, K.1991/1099, DD, 84-85, 1992, s.343).

124

“Memurlar ve kamu kurumu niteliğindeki meslek teşekkülleri mensupları hakkında yapılacak disiplin kovuşturmalarında isnad olunan hususun ilgiliye açıkça ve yazılı olarak bildirilmesi, yazılı savunmasının istenmesi ve savunma için belli bir süre tanınması şarttır” (1961 Ay. m.118).

125 AKILLIOĞLU, 1961 Anayasası’nın disiplin kovuşturmasında savunma hakkını düzenleyen 118.

maddesine dayanarak disiplin kovuşturmalarında tanınan savunma hakkı için “savunma hakları” teriminin kullanılmasının daha uygun olacağını ifade etmektedir. Yazara göre, söz konusu 118. maddede, savunma hakkıyla ilgili olarak, “isnat olunan hususun açıkça bildirilmesi”, “yazılı savunma istenmesi” ve “savunma için belli bir süre tanınması” şeklinde ilgilisine ayrı ayrı aktif davranış ve istemde bulunma imkânı veren üç unsur düzenlemiştir. Dolayısıyla tanınan bu hak “savunma hakkı” şeklinde tekil değil, “savunma hakları” şeklinde çoğul olarak ifade edilmelidir (AKILLIOĞLU, age, s.17). SAĞLAM (agt, s.138, dn.80)’ın da haklı olarak belirttiği gibi, savunma hakkını bu şekilde unsurlara bölüp çoğul bir şekilde ifade etmenin hakkın nitelik ve değerini belirleme yönünden pratik bir önemi ve sonucu yoktur. 1961 Anayasası’nın 118. maddesindeki çoğul düzenlemeden farklı olarak sadece savunma hakkından sözeden 1982 Anayasası’nın 129/2. maddesinin uygulandığı dönemde de savunma hakkının içerik ve değeri farklı bir şekilde değerlendirilmemiştir. İsnat olunan hususun ilgiliye açıkça bildirilmesi, savunma için makul bir süre tanınması gibi hususlar esasen savunma hakkının içeriğinde bulunan ve ayrıca belirtilmesi gerekmeyen unsurlardır. Nitekim Anayasa Mahkemesi de bir kararında; “olayı, isnadın sebebini ve olayın hukuki niteliğini bilmeyen sanığın kendisini yeterince savunamayacağı açıktır. Bu husus savunma hakkının temelini oluşturur” şeklindeki gerekçeyle (Ay. Mah. 14.7.1998, E.1997/41, K.1998/47, AYMKD, S.35, C.1, 2000, s.222) isnat olunan hususun sanığa açıkça bildirilmesi zorunluluğunu, ilgilinin kendisini yeterince savunabilmesi bağlamında savunma hakkının özünde var olan temel bir unsur olarak kabul etmiştir.

126

yer verilmiştir127.