• Sonuç bulunamadı

Sağlık Hizmetlerinin Yaygınlaştırılması Çabaları

5.3. Afrika’da Uygulanan Nüfus Politikaları

5.3.4. Sağlık Hizmetlerinin Yaygınlaştırılması Çabaları

Küresel anlamda sağlık, bilim ve teknoloji alanlarında ilerlemeler son 50 yıl içinde 500 yılda yaşanan gelişmelerden daha fazla gelişmeler kaydetmiştir. Sağlık ve tıp alanındaki büyük ilerlemeler ve iyileşmeler, verimlilik, eğitim performansı, yaşam beklentisi, tasarruf ve yatırımların artmasına sebep olmuştur. Ancak, dünyanın tüm

259 K. Ighobor, (2014).

260 UNICEF, USAID, WHO, (2007), Integrated Maternal Newborn and Child Health Strategy, s.1.

261 Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri, (2018), Erişim:

bölgelerinde sağlık alanındaki iyileşmeler eşit şekilde paylaşılmamıştır262. Yeni teknolojilerin yaygınlığındaki eşitsizlikler, aynı zamanda ilk kez ve yeniden canlanan sağlık problemlerinin eşit olmayan dağılımından dolayı ülkeler arasında sağlık alanındaki farklılıklar artmıştır. Sağlık alanındaki eşitsizliklerin sonucu olarak önlenebilir hastalıklardan her yıl 11 milyon çocuk yaşamını yitirmektedir263.

Afrika ülkelerinin zayıf sağlık bilgi sistemleri, Binyıl Kalkınma Hedeflerinin sağlıkla ilgili hedeflerine ulaşmada kritik bir sorundur. Çünkü düşük ve orta gelirli ülkelerin sağlık bilgi sistemlerinin eksikliği, sağlık tesisleri verilerinin değerlendirilmesi, doğruluğu veya zamanlaması konusunda tutarlı bir problem tespit edilmiştir. Dolayısıyla, bu durumda sağlık sistemlerinin performansı yeterince değerlendirilememekte ve izlenememektedir. Bu sebeple, bölgesel sağlık sistemlerinin güçlendirilmesini kolaylaştırmak için, beş Sahra-altı Afrika ülkesinde (Mozambik, Gana, Tanzanya, Zambiya ve Ruanda) Nüfus Sağlığı Uygulama ve Eğitim Ortaklıkları kurulmuştur264. Bir yandan Mozambik, Gana ve Tanzanya Sağlık Bakanlıkları sağlık bilgi sistemlerinin kalitesini ve kullanımını geliştirmeye odaklanırken, Zambiya ve Ruanda yeni bilgi ve iletişim teknolojisi sistemlerini ve araçlarını geliştirmektedir265.

Çoğu gelişmekte olan ülkelerin kırılgan sağlık sistemleri, ihtiyaç duyulan her yerde aşılama mücadelesi vermektedir. Ancak, aşılar sıcaklığa duyarlı olduğundan ve üretimden kullanıma kadar geçen zaman diliminde soğuk tutulmasını gerektiren hassas araçlardır. Aksi halde klinikler aşı eksikliği yaşayabilmektedir. Bu nedenle pnömoni,

262 Y. von Schirnding, (2002), Health in Sustainable Development Planning: The Role of Indicators, World Health Organization, Geneva, s.9.

263 D. Kaseje, (2006), Health Care In Africa: Challenges, Opportunities and an Emerging Model For Improvement, Great Lakes University of Kisumu, s.3, Erişim:

https://www.wilsoncenter.org/sites/default/files/Kaseje2.pdf 15.12.2017.

264 W. Mutale, N. Chintu, Ch. Amoroso, K. A. Williams, J. Phillips, C. Baynes, C. Michel, A. Taylor ve K. Sherr, (2013), Improving Health Information Systems for Decision Making Across Five Sub-Saharan African Countries: Implementation Strategies from the African Health Initiative, Health Services Research, C. 13, S.59, s.2.

265 ibid, s.1.

menenjit ve diyare gibi hayatı tehdit eden hastalıklara karşı çocuklar aşılanma fırsatlarını kaybetmektedir. Afrika ülkelerinde aşı tedarik zincirleri genellikle verimsizdir veya iyi yönetilememiştir. Doğu Afrika Topluluğu(DAT) konuyu iyileştirmeye çalışmaktadır. DAT, Gavi aşılama birliği, Aşı Birliği ve diğerleri gibi çok sayıda ortağın desteğiyle sağlık yönetiminde uzmanlığı arttırmak için bir merkez oluşturmuştur266.

Güney Afrika ülkeleri gözetim, acil müdahale, bulaşıcı ve bulaşıcı olmayan hastalıkların önlenmesi için, Afrika Hastalık Kontrol ve Önleme Bölgesel İşbirliği Merkezlerini kurarak, uygulamaya koymak için Zambiya’da bir araya gelmiştir. Afrika Hastalık Kontrol Merkezleri, üniversite, ulusal halk sağlığı enstitüleri, özel laboratuvarlar, mükemmellik merkezleri, sivil toplum örgütleri ve veterinerlik ağları gibi bölgede mevcut olan halk sağlığı varlıklarını(assets) kullanmak için çalışmaktadır267.

Son on yılda Kuzey Afrikalı karar alıcılar nüfuslarının sosyal ve ekonomik koşullarını iyileştirmeyi başarmıştır. Nüfus ve Sağlık Araştırmaları verileri, bölge halkının bağışıklık kazanma ve gebelik önleyici yöntem kullanımı gibi sağlık hizmetlerinin kullanımında kırsal ve kentsel alanlar, zengin ve fakir aileler, gelişmiş ve yoksun bölgeler arasındaki eşitsizliklerin azaldığını göstermektedir. Bu başarı, esasen yoksun ve savunmasız nüfusa ulaşılması amaçlanan belirli hedeflerle halk sağlığının

266 A. Brooks, (2016), A Step in the Right Direction, Development an Cooperation, Erişim:

https://www.dandc.eu/en/article/east-african-countries-make-efforts-improve-health-management 24.01.2018.

267 African Union, (2017), Southern Africa Establishes the Africa Centres for Disease Control and Prevention Regional Collaborating Centre to Improve Surveillance, Emergency Response and Prevention of Infectious and Non-communicable Diseases, Erişim:

https://au.int/en/pressreleases/20170721/southern-africa-establishes-africa-centres-disease-control-and-prevention 24.01.2018.

genelleştirilmiş politikalarına dayanan ulusal ve uluslararası çabalardan kaynaklanmaktadır268.

Dünyadaki en hızlı nüfus artışı Batı Afrika ülkelerinde yaşanmaktadır. Bölge ülkeleri en çok anne ve çocuk sağlığı üzerinde yoğunlaşmaktadır. Bir yandan sağlık ve ekonomik kalkınmayı yaratacak kaliteli aile planlaması hizmetlerine ihtiyaç duyulmaya devam etmektedir. 2011’de Ouagadougou Ortaklığı, Frankofon Batı Afrika ülkelerinin aile planlamasına yönelik bir konferans başlatılmıştır. Burada gebeliği önleyici yöntem kullanımını artırmak ve 2015 yılına kadar bir milyon kadına ulaşmak hedeflenmiştir.

Sonuç olarak, ulusal ve uluslararası ortaklar, bölgedeki aile planlamasına öncelik verilmesine, binlerce kadın ve çocuğun hayatını kurtarmaya yardımcı olabilecek politikaların ve programların geliştirilmesine odaklanmaya yönelik çabalarda harcayamaya dair karar almıştır269. 2013 yılında yayımlanan Nüfus ve Sağlık Araştırmaları’nın sonuçları, Sierra Leone’de özellikle son beş yılda sağlık hizmetlerinin geliştirildiğini vurgulamaktadır. Evli kadınlar arasında aile planlaması yöntemlerinin kullanımında 2008’den bu yana %7 ile %16 artış olmuştur. Tecrübeli doğum görevlileri tarafından doğum öncesi bakım %87’den %97’ye, tecrübeli sağlık uzmanı tarafından yapılan doğumlar ise %42’den %61’e yükselmiştir270.

Dünya Sağlık Örgütü’nün 2003 yılında Afrika’daki geleneksel tıp ile ilgili hazırladığı raporu ise şu bilgileri içermektedir: Gana, Mali, Nijerya ve Zambiya’da faydalı bitkilerin kullanımı, özellikle yüksek ateşli çocuklara yapılan ilk müdahalenin

%60’ını oluşturmaktadır. Afrika ve Kuzey Amerika’da yapılan araştırmalara göre, AIDS’li insanların %75’inin her hangi bir tıbbi müdahalenin yanı sıra geleneksel tedavi

268 A. Boutayeb ve U. Helmert, (2011), Social Inequalities, Regional Disparities and Health Inequity in North African Countries, International Journal for Equity in Health, C.10, S.23, s.4-5.

269 USAID and Health Policy Project, (2017), West Africa, Erişim:

http://www.healthpolicyproject.com/index.cfm?id=country-WestAfrica 28.01.2018.

270 UNFPA, (2014), Improving Health Care in West Africa, Erişim:

http://www.unfpa.org/news/improving-health-care-west-africa 28.01.2018.

yöntemlerine başvurdukları görülmektedir. DSÖ bu gerçeklerden yola çıkarak, 2002’den itibaren örgüte üye devletlere geleneksel tıbbın önemli yönlerini, geleneksel tıp alanında ulusal politikalar ortaya koyarak ve programlar uygulayarak ulusal sağlık sistemlerine dahil etme şartı getirmiştir271.

Afrika’nın başlıca kurumlarından Afrika Kalkınma Bankası, Dünya Sağlık Örgütü, BM Afrika Ekonomik Komisyonu çeşitli sağlık konularında liderlik yapmak için yakından iş birliği yürütmektedir ve bunun sonucunda Afrika’nın kendi yerel kültürel koşullarının dikkate alınarak önemli sağlık sorunlarının üstesinden gelebilecekleri görüşündedir272.

271 J. I. Motema, (2007), The Health Problems in Central Africa and The Role Of Development Aid in Addressing Them: The Case Of Congo, II. International Turkish-African Congress: Sub-Saharan Africa, TASAM, S.17, s.389.

272 Ch. Akukwe, (2008), Health Services In Africa, Adonis And Abbey Publishers, London. s.1.

ALTINCI BÖLÜM

SONUÇ

Bu tez çalışmasının bulguları Afrika’nın 1950-2015 yıllar aralığında doğum, ölüm ve nüfus artış hızlarındaki değişimleriyle küresel ölçekte yaşanan demografik dönüşüm sürecine dahil olduğunu ancak, dünyanın geri kalan bölgeleriyle karşılaştırıldığında önemli derecede bir gecikme yaşadığını göstermektedir. Bu gecikmenin en temel nedeni, Afrika’nın barındırdığı pek çok sorunun arkasında yatan az gelişmişlik sorunu ve onun da öncesinde yaşanan özellikle SAA’nın sömürgecilik geçmişidir.

Demografik dönüşüm teorisinin ikinci, üçüncü ve dördüncü aşamasında yer alan Afrika ülkeleriyle kıta içinde yaşanan demografik sorunlar ilişkilendirilmiştir. Buradan elde edilen bulgulara göre kıtadaki HIV/AIDS yaygınlığı hariç, diğer demografik sorunlar demografik dönüşüm süreci ile paralellik gösterdiği ortaya çıkmıştır.

Afrika’da ilerleyen demografik dönüşüm sürecinin ülkeler arasında belirgin farklıklar barındırarak ilerlediği anlaşılmıştır. Bu farklılıklar Afrika’nın, özellikle de SAA’nın sosyo-ekonomik ve kültürel bakımdan bölgesel farklılıklarını da belirlemektedir. Diğer bir ifadeyle, 1950 yılından bu yana gerçekleşen demografik yapıdaki değişimler bir bütün olarak değerlendirildiğinde, Kuzey ve Güney Afrika’nın özellikle 1990’lı yıllardan başlayarak yeni bir demografik sürece girdiği görülmektedir.

Kuzey ve Güney Afrika ülkelerinde 1990’lı yıllarda başlayan ve günümüze kadar devam eden süreçte kıtanın geri kalanına göre nispeten daha hızlı ilerleyen sosyo-ekonomik kalkınma sonucunda, özellikle anne ve çocuk sağlığı koşullarında gözlenen olumlu gelişmeler meydana gelmiştir. Bu durum bebek ve beş yaş altı çocuk ölümleri kadın başına düşen doğum sayısının önemli ölçüde azalmasına yol açarak, Kuzey ve

Güney Afrika bölgesini demografik dönüşüm teorisinin 3. aşamasından 4. aşamasına taşımaktadır. Bu süreçte Kuzey ve Güney Afrika yüksek doğurganlık hızına sahip bir nüfus olmaktan çıkarak, düşük doğurganlık hızına sahip bir nüfus özelliğini kazanmıştır.

Diğer bir ifadeyle, BM Nüfus Fonu’nun 2015 verileri göre Kuzey ve Güney Afrika sırasıyla 3,31 ve 2,64 TDH’ye sahip bölgelerdir. Kuzey ve Güney Afrika’nın 40-50 yıllık demografik dönüşümü, geleneksel nüfus yapısını modern demografik rejime geçişle değiştiren bir süreçtir. Diğer taraftan, Doğu, Orta ve Batı Afrika ülkelerinin doğum ve ölüm hızlarındaki göstergeleri, bu bölgelerin henüz demografik dönüşüm sürecinin son aşamasına ulaşamadığını ortaya çıkarmaktadır. Batı, Orta ve Doğu Afrika bölgelerinin günümüzde sahip olduğu doğum ve ölüm hızları Kuzey ve Güney Afrika bölgesinin 1975-80 dönemindeki demografik göstergeleriyle benzerlik göstermesi dikkat çekicidir. Diğer bir ifadeyle BM Nüfus Fonu’nun 2010-15 verilerine göre, Batı Afrika 5,53, Doğu Afrika 4,89 ve Orta Afrika 5,94 TDH’ye sahiptir. Batı Afrika ülkelerinden biri olan Nijer’de kadın başına 7,4 çocuk düşmektedir. Mali, Çad, Angola, Burundi, Somali ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti gibi ülkeler kadın başına düşen 6 ve üzeri çocuk sayısı ile demografik dönüşüm sürecinin 1. aşamasından 2. aşamasına yeni geçmiş ülkelerdir. Bu bölgelerin çoğunluk ülkeleri DDT’nin 2. aşamasında bulundukları tespit edilmiştir. Ancak, önümüzdeki 45-50 yıllık süreç içinde yüksek doğum ve ölüm hızlarının hüküm sürdüğü demografik düzenden çıkarak, doğum hızındaki istikrarlı düşüşü sürdürmeleri beklenmektedir.

Dünyadaki en hızlı nüfus artışı Sahra-altı Afrika’da meydana gelmektedir. 2010-15 verilerine göre Batı, Orta ve Doğu Afrika sırasıyla %2,72; %3,2010-15 ve %2,82 doğal nüfus artış hızına sahiptir. BM Nüfus Fonu’nun 2045-50 tahminlerine göre Afrika’nın doğal nüfus artış hızı %1,79 düzeyinde seyredecektir. Bu durumda dünyanın en kalabalık kıtası olan Asya nüfusuna yaklaşacak ve dünyanın her dört insandan biri Afrika kökenli olacağı öngörülmektedir.

Tespit edildiği üzere, insani gelişmişlik endeksi ile Afrika ülkelerinin bulundukları demografik dönüşüm sürecinin aşamaları arasında doğrudan bir ilişki mevcuttur. Buna göre, 2. Aşamada yer alan ülkeler düşük düzeyli insani gelişmişlik endeksine sahip bölge; 3. Aşamada bulunan ülkelerin çoğunluğu düşük, bir kısmı orta düzeyli insani gelişmişlik endeksine sahip bölge; 4. Aşamadaki ülkeler ise kıtanın en gelişmiş durumunda olan bölgesini temsil etmektedir.

Aynı zamanda Afrika ülkelerinin bulundukları demografik dönüşüm sürecinin aşamaları ile kıtada yaşanan demografik sorunlar arasında paralel bir ilişki olduğu ortaya çıkmıştır. Kıta ülkelerinin TDH’leri ile kadınların eğitim düzeyi arasında yapılan analizler bu iki çıktı arasında güçlü bir negatif ilişkinin olduğunu göstermektedir.

Kadınlarda okuryazarlık oranının düşük olduğu ülkelerde kadın başına düşen çocuk sayısı genel olarak 4 ve üzeridir. Buna karşın kadın okuryazarlık oranının nispeten daha iyi durumda olduğu ülkelerde kadın başına düşen çocuk sayısı azalmaktadır. Özellikle Afrikalı kadınlarda lise düzeyi eğitimin onların sahip olacakları az çocuk sayısında (genel olarak kadın başına ortalama 2 çocuk) çok önemli bir belirleyici olabildiği anlaşılmıştır. Özellikle Afrikalı kız çocuklarının eğitime devam ettirilmesi evliliği ertelemek, işgücüne dahil olma şansının artması ve doğurganlığı azaltmak için onları harekete geçirebilecek güçlü bir etken durumundadır.

Demografik dönüşüm sürecinin 2. ve 3. aşamada bulunan daha az gelişmiş Afrika ülkelerinde gebeliği önleyici yöntem kullanım oranının düşüklüğü, kıtada TDH’nin yüksek seyretmesinden sorumlu olan bir diğer demografik sorun olduğu anlaşılmıştır. Modern doğum kontrol yöntemler geleneksel yöntemlerin küçük bir parçası halindedir. Kuzey, Güney Afrika ve ada ülkelerinde gebeliği önleyici araç kullanım düzeyi %60’ın üzerindeyken, Afrika nüfusunun çoğunluğunu oluşturan Batı, Orta ve doğu Afrika’da %32’nin altındadır. Özellikle kadın başına düşen çocuk sayısının 6-7 olduğu Nijer, Nijerya ve Mali’nin bulunduğu Batı Afrika ülkelerinde

gebeliği önleyici yöntem kullanım oranı %30’u geçememektedir. Dolayısıyla bu durum hızlı nüfus artışı ile sonuçlanmaktadır.

Yüksek ölüm hızları beş yaş altı çocuklarda ve anne ölümlerinde görülmektedir.

Afrika, küresel beş yaş altı çocuk ölümleri ve anne ölümlerinin büyük bir oranını oluşturmaktadır. Afrika’daki bebek ve beş yaş altı çocuk ölüm hızlarının yüksekliği ebeveynlerin daha fazla çocuk dünyaya getirme kararlarında önemli bir rol oynamaktadır. Küresel anlamda 1960’dan sonra bebek ve beş yaş altı çocuk ölümlerinde hızlı azalmalar yaşanırken, Afrika’da düşüşler yavaş ilerlemiştir. BM Nüfus Fonu’nun 2010-15 verilerine göre, bin canlı doğumda 54 bebek ölümü ve 87 beş yaş altı çocuk ölümü yaşanmaktadır. Dünya genelinde bebek ve beş yaş altı çocuk ölümlerinde keskin bir düşüş yaşandıkça, SAA ile dünyanın geri kalan bölgeleri arasındaki fark çarpıcı bir şekilde artacaktır.

Anne ölümleri Afrika’nın özellikle Sahra-altı Afrika’nın önemli demografik sorunlarından biri olduğu belirtilmektedir. DSÖ, UNICEF, UNFPA ve DB’nın yaptığı araştırmanın sonucu, 2015’de gelişmekte olan bölgelerdeki meydana gelen anne ölümlerinin %66’sı SAA’da yaşandığını göstermiştir. 100.000’de 546 anne ölüm sayısı ile SAA en yüksek anne ölüm hızına sahip bölgedir. Ayrıca 100.000 canlı doğumda 1100 anne ölümüyle Sierra Leone, 980 anne ölümü ile Çad, 880 anne ölümü ile Orta Afrika Cumhuriyeti, 850 anne ölümü ile Somali ve diğer buna benzer en yüksek anne ölümü sayısına sahip olan SAA ülkeleri dramatik ölüm hızı yaşamaktadır. Diğer taraftan anne ölümlerin yaşam boyu riski gelişmiş bölgelerde 3.300’de bir iken, SAA’da 36’da bir olarak yaşanmaktadır. Ayrıca Çad’da 15’de bir ve Somali’de 18’de birdir. Ancak, anne ölümlerinin %99’u gelişmekte olan ülkelerde yaşanmasına rağmen, hızlı nüfus artışının bu ülkelerde gerçekleşmesi de dikkat çekicidir.

Öte yandan, Afrika’daki HIV/AIDS yaygınlığı, ülkelerin ekonomik gelişmişlik düzeyinden ziyade sosyo-kültürel yapı ile ilişkili olduğunun da tespiti bu tez

çalışmasının bulgularından biridir. Afrika bölgeleri arasında Kuzey ve Güney Afrika sosyo-ekonomik açıdan ileri durumdadır. İnsanların refah düzeyi yüksektir, ancak Güney Afrika dünyanın en yüksek HIV/AIDS yaygınlığına sahip bölge iken, Kuzey Afrika dünyanın en az HIV/AIDS yaygınlığına sahiptir. Dolayısıyla sosyo-kültürel faktörler HIV/AIDS yaygınlığı üzerinde büyük rol oynamaktadır. HIV/AIDS, Afrika’da çalışma çağındaki nüfusta büyük kayıplara yol açarak, bağımlı nüfus oranın artırmaktadır.

Afrika’nın ekonomik kalkınması ve alt yapısı kıtanın artan nüfusu karşısında yetersiz kalmaktadır. Bir yandan kıta nüfusunun %50’sinden fazlası genç nüfustan oluşmaktadır. Bu nedenle vasıfsız genç nüfusu uluslararası iş piyasasına yönelmektedir.

Nüfus dinamizmini kaydetmekte olan gelişmiş ülkeler insan işgücü açığını dışardan gelen göçmenlerle kapatabilmektedir. Göç her ne kadar iki taraf içinde gereklilik ve/veya ihtiyaç olarak görülse de, beraberinde hem göç alan hem dışa göç veren ülke için olumlu ve/veya olumsuz sonuçlar doğurmaktadır. Başta Afrika kıyılarındaki insan ticareti dünya gündeminin konusu olmuştur. Afrika kökenli göç hedef ülkeler için güvenlik endişesini oluştururken, göç veren ülke için dışardan döviz alan vatandaşlarının üretimden çok tüketime dayalı yaşam tarzı ülke geleceğini olumsuz etkilemektedir. Ancak, göç eden bireylerin ülkesine döndüklerinde beraberinde sadece döviz getirmekle kalmıyor, olumlu yönde kazanılmış davranış ve tutumları da (özellikle kız çocukları ve kadınlara karşı) aktarıyor. Ekonomik sebeplere dayalı son dönemlerde yaşanan büyük göç dalgaları nedeniyle Afrika nüfus kaybına uğramaktadır. Nüfusu ilgilendiren mevcut koşulların devam etmesi durumunda Kuzey ve Batı Afrika’da nüfus kaybının süreceği görülmektedir.

Nüfus büyüklüğü ve nüfusun niteliği ile ülkenin ekonomik kalkınması arasında ilişki değerlendirildiğinde, ülkelerin çeşitli nüfus politikalarına başvurdukları görülmektedir. Bazı ülkeler nüfusu artırmak için pronatalist nüfus politikası izlerken,

bazı ülkeler nüfus artışını durdurmak için antinatalist nüfus politikası uygulamaktadır.

Nüfus politikalarının uygulanmasının amacı ülke kaynaklarının doğru kullanılması ve ülke ekonomisine kazandırarak kalkınmayı sağlamaktır. Afrika’da pek çok ülkenin benimsediği nüfus politikaları hızlı nüfus artışının sosyal, ekonomik ve çevresel etki ve sonuçlarına odaklanırken, asıl olarak doğum hızını azaltmayı hedeflediği anlaşılmaktadır. Ve fakat SAA ülkelerinin pek çoğu kaynak yetersizliği, çeşitli etnik kültürlerin bu tür politikalara olumsuz bakış açıları, eğitim yetersizliği, alt yapı ve teknik personel yetersizlikleri gibi nedenlerle bu tür politikaları uygulamada başarısız gözükmektedir. Mısır, Tunus, Güney Afrika Cumhuriyeti ve Moritus gibi ülkeler uyguladıkları kamu politikalarıyla nispeten başarılı gözükmektedir. Ancak gelişmiş ülkelerle kıyaslandığında, bu ülkelerde bile bebek ve beş yaş altı çocuk ölümleri ve anne ölüm hızlarının düşürülmesi, HIV/AIDS ile mücadele ve sağlık sistemlerinin iyileştirmesi hedeflenen düzeye ulaşamamıştır.

Afrika’nın özellikle SAA ülkelerinin önündeki en önemli zorluklar kültürel, politik ve ekonomik farklılıklardır. Bu nedenle, bölgelere özgü politikalar geliştirmeye ihtiyaç vardır. Kuzey ve Güney Afrika ülkelerinin geçmiş yıllardaki yüksek doğurganlık hızının bir sonucu olarak çalışma çağındaki nüfusun artışı gelecekte de devam edecektir.

Doğurganlığın düşme eğilimi gösterse de dünyanın geri kalanına göre özellikle SAA genelinde hala yüksektir ve yaşlanmanın tam olarak gerçekleşmediği toplumlar istihdam politikaları ile desteklendiği durumlarda, demografik yapının ekonomik kalkınma için fırsat sunduğunu vurgulayan demografik fırsat penceresinden yararlanılacaktır.

Özellikle de SAA bölgesinin üretken istihdam alanları yaratmaya dönük politikaları acil bir şekilde uygulaması önemli gözükmektedir.

Batı, Orta ve Doğu Afrika mevcut nüfusunun yaşam standardını yükseltmek için ülkelerin toplumsal kesime yönelttiği yatırım ve çabalar hızlı artan nüfus karşısında yetersiz kalmaktadır. Belirtilen demografik sorunları çözüme kavuşturabilmek için

politika yapıcıların nüfus artış hızını daha kontrollü bir kamu politikasıyla ele almaları ancak öncelikle toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamayı ve işgücüne katılımı artırmayı esas alan uygulamalar yürütmeleri gerekmektedir. Bu nedenle ülkelerin nüfus politikaları içerisinde güçlü bir aile planlaması programlarına ve kadınların eğitimine öncelik verilmesi doğurganlık hızını azalmak için kilit bir adım olacaktır. Bir yandan Afrika toplumunun üreme sağlığı konusunda bilinçlendirilmesi, doğum kontrol araçlarına erişimin kolaylaştırılması ve artırılması birçok demografik sorunları çözüme kavuşturabilecektir. Ayrıca, sağlık hizmetlerinin iyileştirilmesi ve temel sağlık bakımının özendirilmesi, çocukları aşılama hizmetinin artırılması ölüm hızının azalmasında önemli etken olacaktır.

Doğum ve ölüm hızlarının daha kontrollü hale gelebilmesi için lise mezunu kadın nüfus oranının yükseltilmesi ve işgücüne katılımının özendirilmesi bölgesel farklılıkların azaltılmasında önemli rol üstlenecektir. Beşeri sermayenin artışıyla nüfusu yerinde tutabilecek kaynakların yaratılması Afrika’da yaşanan uluslararası göçler, kırsal bölgelerden kentlere yönelerek yeni türden yapısal sorunlar ortaya çıkaran emek göçleri ve zorunlu göçler azalacaktır. Bu stratejilerin uygulanması ve özellikle toplumun tüm kesimlerinde eğitim düzeyinin artışı sonucunda, son dönemde özellikle Güney Afrika bölgesinde hem kentsel hem de kırsal alanlarda salgın hale dönüşmekte olan HIV/AIDS yaygınlaşmasını geriletecektir.

Doğum ve ölüm hızlarının daha kontrollü hale gelebilmesi için lise mezunu kadın nüfus oranının yükseltilmesi ve işgücüne katılımının özendirilmesi bölgesel farklılıkların azaltılmasında önemli rol üstlenecektir. Beşeri sermayenin artışıyla nüfusu yerinde tutabilecek kaynakların yaratılması Afrika’da yaşanan uluslararası göçler, kırsal bölgelerden kentlere yönelerek yeni türden yapısal sorunlar ortaya çıkaran emek göçleri ve zorunlu göçler azalacaktır. Bu stratejilerin uygulanması ve özellikle toplumun tüm kesimlerinde eğitim düzeyinin artışı sonucunda, son dönemde özellikle Güney Afrika bölgesinde hem kentsel hem de kırsal alanlarda salgın hale dönüşmekte olan HIV/AIDS yaygınlaşmasını geriletecektir.