• Sonuç bulunamadı

Demografik Dönüşüm Süreci

Yüzyıllardır süren çok yavaş ve düzensiz artıştan sonra dünya nüfusu 1800’lerde bir milyara, sonraki 150 yılda devam eden yavaş ve istikrarlı artış sonucu 1950’lerde 2,5 milyara yükselmiştir. 20. yüzyılın ikinci yarısında nüfus artış hızı tarihsel olarak benzeri görülmemiş seviyelere ulaşmış ve bunun sonucunda dünya nüfusu 2015 verilerine göre 7,3 milyara ulaşmıştır (Şekil 1)17. Bu nüfus artış hızının birkaç on yıl daha aynı tempoda sürmesi varsayımı altında, 2070’lere gelindiğinde dünya nüfusunun 1800’dekinden on kat daha büyük olacağı tahmin edilmektedir18.

16 S.S. Lee, (2009), Low Fertility and Policy Responses in Korea, The Japanese Journal of Population, C.7, S.1, s. 57.

17 UN, (2017), World Population Prospect, Erişim: Erişim: https://esa.un.org/unpd/wpp/DataQuery/

09.01.2017.

18 J. Bongaarts, (2009), s. 2985.

Şekil 1. 1750-2100 Yıllar Arasında Dünya Nüfusundaki Gelişmeler

Kaynak: Roser, M., ve Ospina, E. O. (2017).

Demografik dönüşüm süreci, bir toplumdaki yüksek doğum ve ölüm hızlarının hüküm sürdüğü bir demografik rejimden düşük doğum ve ölüm hızlarının hüküm sürdüğü rejime geçişi olarak tanımlanmaktadır. Başka bir tanımlamayla, toplumların modernleşme sürecinde yüksek doğum ve ölüm hızının olduğu modern öncesi bir rejimden ikisinin de düşük olduğu post-modern bir rejime geçişidir olarak verilmiştir19. Bu bağlamda demografik araştırmalar demografik geçiş süreciyle ilintili olarak, nüfuslardaki değişmeleri kısa, orta ve uzun vadede değerlendiren analizleri içeren yaklaşımlar kullanmaktadır20.

Demografik dönüşüm teorisinin ilk biçimlendirildiği yıllarda yüksek doğurganlığın yüksek ölümlüğe cevaben geliştiği düşünülse de, sonraki 30 yılda uzmanlar demografik davranıştaki değişmelerin ekonomik kalkınma ve modernizasyona bağlı olduğunu ortaya koymuştur. Thompson, yüksek ölüm ve doğum hızlarından düşük

19 D. Kirk, (1996), Demographic Transition Theory, Population Studies, C.50, s.361.

20 J. P. Guengant, ve J. F. May, (2013), Africa 2050:African Demography, Washington D.C:

Centennial Group For Emerging Market Forum, s.3.

ölüm ve doğum hızlarına doğru geçiş yaşayan ülkelerdeki dönüşüm sürecinin ekonomik kalkınmayı gösteren değişkenlerdeki farklılaşmalardan kaynaklandığını belirtmiştir21. Dolaysıyla, düşük ölüm ve doğum hızlarına sahip ülkelerin ekonomik açıdan iyi durumda oldukları, bu bakımdan daha az gelişmiş ülkelerin ise yüksek ölüm ve doğum hızlarına sahip oldukları görülmektedir.

Weeks (1992)’e göre ilerleyen yıllarda demografik geçiş teorisi yeni nicel yaklaşımlar ışığında yenilenmiş ve daha az betimsel hale gelmiştir. Model ilk oluşturulduğu yıllarda veri elde edilebilen birkaç Avrupa ülkelerin dikkate alarak formüle edilmiştir. Yaşam standardı yükseldikçe ölüm hızı düşmeye başlamış ve birkaç on yıl sonra, ölüm hızları kadar olmasa da, doğum hızları düşük denilebilecek düzeylere gelmiştir. Doğum hızındaki düşüşlerin ölüm hızındaki düşüşlerden zamansal olarak gecikmesinin nedeni ise çiftlerin dünyaya getirdikleri çocuğun hayatta kaldığından emin olabildikleri bir karar mekanizmasına dayalıdır22. Böylece istediği sayıda çocuk dünyaya getirmek isteyen aileler bu sayıya ulaşabildiklerinde doğum davranışını sınırlandırmaya (gebeliği önleyici yöntemler kullanmaya) başlamışlardır. Bir başka neden ise ekonomik ve toplumsal geleneklerin yüksek doğurganlığı gerektiren formundan, daha düşük düzeyli ölümlülükle tutarlı olacak şekilde nüfusun düşük doğurganlığa olan adaptasyonunun da zaman almış olmasıdır. İnsanların çoğunluğunun yaşamın sürmesine verdiği değerin bir karşılığı olarak ölümlülüğün azalışı zor olmamıştır ancak, aksine yüksek ölüm hızlarını telafi etmek için kurgulanan toplumsal normlar yüksek doğurganlığı özendirmeye devam etmiş ve bu normların yoksullukta bile düşük doğurganlığa özendiren biçime dönüşmesi ise kolay olmamıştır.

21 M. M. Yüceşahin, (2011), Küresel Bir Süreç Olarak Demografik Dönüşüm: Mekânsal Bir Değerlendirme, Coğrafi Bilimler Dergisi, C.1, s. 12.

22 ibid, s. 13.

Endüstrileşme ve kentleşmenin yeni yaşam stillerini ortaya çıkarmasıyla çocuğa duyulan ücretsiz aile işçiliği ihtiyacı bağlamındaki ekonomik ihtiyaç23 ve geniş aileler oluşturma arzusu önemini kaybetmiş ve bunun sonucunda doğum hızları azalmıştır.

Geniş aile yapısı, aslında anne-babanın bir ekmek havuzu inşa etmelerine olanak sağlayan ve yaşlandıklarında çocukların onlara bakmak için bir tür yaşlılık sigortası olarak algılandığı bir toplumsal kurumdur. Bir toplumda çocukları işgücü olmaktan alıkoyarak zorunlu eğitimin yapıldığı bir kentsel-endüstriyel bir alana dönüşüm, düşük ölümlülüğün var olduğu bir ekonomik kalkınma modeli ile ilişkilendirilebilir.

Daha sonra kadınların eğitime katılarak güçlendirilmesinin demografik davranışın değişiminde anahtar bir faktör olduğu keşfedilmiştir. Lise eğitimi almış bir kadın büyük olasılıkla henüz evli değildir ve evlenene kadar çocuk sahibi olmayacaktır.

Ayrıca bu eğitim düzeyine sahip kadınların ücretli bir işe sahip olma ve gelir elde etme planları, onların aile oluşturma arzusunun önüne geçmektedir. Diğer etkenler göz ardı edildiğinde bile kadınların eğitiminin tek başına onların doğurabilecekleri çocuk sayısı üzerinde oldukça önemli bir etkiye sahip olduğu görülmüştür. Bütün bunlardan kadınların sadece okuryazarlığında sağlanan bir artışla bile ülkelerin daha zengin hale geldiği ve beşeri sermayeye daha fazla yatırım yapılması durumunda ise bunun ülkelerin hızlı kalkınması sürecinin bir parçası olabildiği anlaşılmaktadır24.

23 Hayatta kalabilen çocukların yetişkin olduklarında ücretsiz aile işçisi olarak ailenin ekonomik havuzuna katılmaları.

24 M. M. Yüceşahin, (2011), s. 13.

Şekil 2. Klasik Demografik Dönüşüm Modeli

Kaynak: Rowland, D. T. (2003)’den faydalanılarak hazırlanmıştır.

Demografik geçiş modeli, ilk olarak 1929’da Warren Thompson tarafından yayınlanmıştır (Şekil 2). Daha sonra Adolphe Landry (1933) tarafından geliştirilmiştir ve sistematik hale gelmesi 1940’lı yılların sonunda 1950’lı yılların başında Frank Notestein’in çalışmalarıyla birlikte olmuştur25. Günümüzde teorik bağlamda demografik dönüşüm, farklı ülkelerin yapılarının ayrıntılı incelenmesine dayalı olarak daha da açıklayıcı hale getirilmiş bir modelle açıklanmaktadır. Ancak model, geçmişe dayalı demografik kayıtların daha nitelikli tutulduğu Avrupa ülkelerindeki doğum ve ölüm hızındaki uzun süren değişimlerin analiz edilmesi sonucunda iyileşmiştir. Grafikteki Kaba Doğum Hızı ve Kaba Ölüm Hızı her bin kişi için meydana gelen doğum ve ölümlerin sayısını ifade etmektedir. İkisini birbirinden ayıran alan (2. ve 3. aşama arası dönem) ise demografik dönüşümün gerçekleştiğinin bir işareti olmaktadır. Bu süreç boyunca (2. ve 3. aşama arası dönem) doğum hızı ölüm hızından fazla olduğu için hızlı nüfus artışı gerçekleşmektedir ( Şekil 3).

25 D. Kirk, (1996), s. 361.

Şekil 3. Demografik Dönüşüm Modeli (DDM)

Kaynak: Newgeography (2017).

Şekil 3’ten anlaşılabileceği gibi demografik dönüşümün birbirini takip eden beş farklı aşamasının sosyo-ekonomik gelişme ile ilişkileri açısından genel karakteristikleri şu şekildedir: Genellikle dönüşüm süreci bir tarım toplumunun endüstriyel topluma dönüştüren sürecine eşlik etmektedir. Endüstriyel devrimden önce tipik tarım toplumlarında yaşanan sağlık, eğitim hizmetlerin ve aile planlamasının olmadığı, kırsal yaşamın hüküm sürdüğü dönemde (1. aşama), yüksek ölüm hızı neredeyse yüksek doğum hızıyla eşittir. Bu durumda (göç oranı hesaba katılmadan) doğal nüfus artışı sıfıra yakındır diğer bir ifadeyle %1’den daha azdır26. Hızlı demografik değişim, dönüşümün başlamasıyla sonraki iki aşamada gerçekleşmektedir. Eğitimin artışı, toplumsal cinsiyet eşitliğine doğru ilerlemeler, gıda ve tıbbı alanda teknolojik gelişmeler ölüm hızın düşürmüştür. 2. aşamada gerçekleşen ölüm hızının azalması, özellikle de bebek ve çocuklar arasındaki ölüm hızlarının düşmesi sonucudur. Ancak

26 J. Bongaarts, (2009), s. 2985.

doğum hızında her hangi bir düşüş yaşanmaması sonucunda, nüfus artış hızı %2 ile %4 arasında seyrederek hızlı nüfus artışı gerçekleşecektir27. Bunun yanında. 20. yüzyılın ortalarından bu yana dünyadaki ülkelerin çoğu 2.aşamayı geçip sonraki aşamalara doğru ilerlemeye devam etmiş, günümüzde çeşitli sosyal ve ekonomik nedenlerle Sahra-altı Afrika ülkeleri, Guatemala, Nauru, Filistin ve Afganistan’ın da dahil olduğu az gelişmiş ülkeler hala bu aşamada kalmıştır. Eğer ekonomik kalkınma bir şekilde devam ediyorsa bu yaşam standardının yükselmesini ve kentleşmenin hızlanmasını sağlayacaktır.

Dolaysıyla, birey/çiftler tarafından yüksek nüfus artışı bir sorun olarak görülmeye başlanarak doğum kontrolü ve aile planlamasının ortaya çıkmasıyla doğum hızında düşüş meydana gelmektedir. 3. aşamada görülen doğum hızındaki düşüşe bağlı olarak nüfus artış hızı yavaşlar, ancak yine de pozitiftir. Bu aşama genellikle ekonomik koşulların iyileşmesi, kadınların statüsü ve eğitim durumunun iyileştirilmesi ve gebeliği önleyici yöntemlere kolay erişimin sonucu gerçekleşmiştir. Günümüzde gelişmekte olan ülkelerin çoğu 3. aşamadadır. Dönüşümün tamamlanmasıyla 4. aşamada görüldüğü gibi en gelişmiş toplumlarda doğum ve ölüm hızlarının düşük seviyelerde oluşu nüfus artışının durağan halde kalması sonucunu doğurmaktadır ve doğal nüfus artışı %1’ler civarında veya daha azdır. Bu aşamadaki ülkeler güçlü ekonomi, yüksek eğitim düzeyine sahip toplumlar, gelişmiş sağlık sistemi, yüksek çalışan kadın oranı ve kadın başına düşen ortalama iki çocuk veya daha az doğurganlık hızına sahiptir. Bu aşamaya günümüzdeki endüstrileşmiş Kuzey Amerika, (Kanada ve ABD) Japonya, Fransa ve İngiltere gibi ülkeler örnek olarak gösterilmektedir. Demografik dönüşüm 5. aşamaya gelindiğinde, gelişmişliğe bağlı olarak, doğum hızı nüfusun kendini yenileme düzeyinin çok altına düşmesi sonucunda, doğal nüfus artış hızın eksiye doğru düşmesiyle, yaşlı nüfuslu toplum ortaya çıkmaktadır. Bu aşama için günümüz ülkelerinden Almanya, Japonya ve İtalya örnek olarak verilebilir.

27 M. M. Yüceşahin, (2011), s. 13.

20. yüzyılda demografların üzerinde meşgul olduğu teorik konulardan biri de demografik dönüşüm teorisiydi. Ancak demografik dönüşüm gözlemlenen eğilimler sonucu genelleme kümesinden oluşan bir teori değildir. Teorinin açıklayıcı ve öngörme gücü (değeri) oldukça sınırlıdır. Bundan dolayıdır ki bazılarına göre ise tartışmaya değmeyen kanıtlanmamış bir genellemeye dayalı teoridir ve reddedilebilirdir28. Buna rağmen bazılarına göre bu teori, modern bilimsel demografinin merkezinde yer almaktadır. Demeny DDT’yi, modern demografinin ana meşguliyeti olarak ifade etmiştir29. Kirk’e göre, demografi sosyal bilimlerde en iyi belgelendirilmiş genellemeye dayalı olan demografik dönüşümü üretmiştir30. Aslında demografi teoride kıtlığı olan ancak yorumlamada zengin bir disiplindir. Demografik dönüşüme atıf yapılmaksızın doğum, ölüm ve nüfus artış hızlarındaki ulusal eğimleri ya da ulusun yaş yapısındaki değişimleri tanımlamak neredeyse imkânsızdır.

Demografik dönüşüm teorisinin açıklayamadığı konular da bulunmaktadır.

Modelde göçün etkisi dikkate alınmamıştır. Teori, Avrupa tecrübesiyle dış göçün iç nüfus baskısı için bir rahatlama sağladığını göstermesine rağmen, göçün rolü görünür değildir. 19. yüzyılda dikkate değer bir nüfus artışı yaşayan Avrupa, göç ve kolonilere transfer yoluyla iç nüfus baskısını bir anlamda gidermiştir. Bununla beraber, günümüzde uluslararası göç konusundaki pek çok kısıtlamalarla birlikte, aşırı nüfusunu göç yoluyla diğer bölgelere sürme fırsatı Afrika için mümkün olamamaktadır31. Diğer taraftan göç, ABD, Kanada ve Avustralya gibi ülkelerin nüfus artışına önemli katkıda bulunmaktadır. Bu durumda doğum ve ölüm hızlarındaki eğilimler genel nüfus artışını net olarak açıklayamamaktadır.

31 Economic Commission for Africa, (2001), The State of Demographic Transition in Africa, Addis Ababa, Ethiopia, s.31.

Model aynı zamanda bir ülkenin her aşamada ne kadar süre kalacağını da açıklayamamaktadır. 1940’larda kimsenin beklemediği bir şekilde az gelişmiş ülkelerde ölüm oranında hızlı düşüş yaşanmış ve hızlı nüfus artışı gerçekleşmiştir: Avrupa’da ölüm hızının azalması birkaç on yıl almışken bazı az gelişmiş ülkelerde sadece on yıl içinde gerçekleşmiştir32. Genelde demografik dönüşüm evresinin tamamlanması 100 yıldan fazla sürer ve fazla nüfusun ortaya çıkmasıyla sonuçlanır ancak, 20. yüzyılın ikinci yarısında gelişmekte olan ülkelerin pek çoğu bu dönüşümü 40-50 yıla sığdırmıştır33. Yine de, demografik dönüşüm teorisi, doğurganlık ve ölümlülük değişimlerinin dinamiklerini anlamak ve tartışmak için çok faydalı bir kuramsal yaklaşım ve yöntem olarak önemini korumaktadır.