• Sonuç bulunamadı

Cemiyetin kuruluş tüzüğünde yer almasına ve Cemiyet yetkililerince amacının bilimsel çalışmalar ve hayır işleri yapmak olduğu belirtilmiş olmasına rağmen, öncelikle Rumlar Cemiyetin asıl amacının Doğu Kiliselerinden Helenlerin uzaklaştırılması, yerine Slav medeniyeti ve Rus Ortodoks öğretilerinin getirilmesi olarak algılamışlardır. Onlara göre yıllar önce tepki gösterdikleri Porfiri Uspenskiy’nin planları ve hayalleri Cemiyetin programında gerçekleşmek üzereydi403.

Cemiyetin Başkan Vekili Tortii Filippov Rusya’nın okullar, manastırlar yapmak ve maddi yardımda bulunmakla kutsal topraklarda Ortodoksluğa yardım etmesinin en iyi Rum Patrikhanesi’nin desteğiyle gerçekleşeceğine inanmaktaydı. Kudüs Ortodoks Kilisesi cemaatinin manevi ihtiyaçlarını karşılama yetkisi Rum Patrikhanesi’ne ait olduğundan Rusya’nın doğrudan müdahalesini zararlı bulmaktaydı. Cemiyetin Rumlara yönelik kavgacı tutumu en büyük ihtiyaç olan Ortodoks okullar açmak için Ruslara izin verilmemesine mal olabilirdi. Oysa birkaç Rum gazetesi Cemiyeti Ortodoks Doğuda Rusya’nın siyasi çıkarlarını arttırmak isteyen Panslavizmin kılık değiştirmiş şekli olarak değerlendirmekteydi404. Cemiyetin hayırseverlik telaffuzlarını Prensler ve Çarların

siyasi hedeflerinin örtüsü olarak görmekteydiler405. Rum konsolosu ve Rum kilise

yönetimi Cemiyete duydukları tepkilerini 1884 yılında Khitrovo’nun Gethsemane Bahçesi’nde yapılacak olan Rus kilisesinin temelini atmak için katıldığı törene gitmemekle göstedilerr 406.

Cemiyetin 1889 tarihli Ferman sonrası hacıların idaresini üstlenmesiyle Rus hacılarının sayısındaki hızlı artış özellikle Katoliklerin ve Rumların dikkatinden kaçmamıştır. Rum din adamları ve milliyetçileri paskalya günü kutsal şehirde binlerce

402 Robson, Colonialism, s. 75 403 Stavrou, Russian Interests, s. 87

404 Hopwood, The Russian Presence, s. 106; Stavrou, Russian Interests, s. 106 405 Stavrou, Russian Interests, s. 127

Rus hacının varlığından ve şehrin bir Rus merkezi haline dönüşmesinden rahatsız olmuşlardır. Kudüs Patriği Damianos şehirdeki ezici Rus varlığının Rusların şehri denetimlerinde tuttuğu izlenimi vermesinden şikâyetçi olmuştur. Rumlar Rusların yoğunluğu karşısında Yunan Hükümeti’nin Rum hacıları desteklemesi konusunda uyarıda bulunmuş, Yunan Krallığı’nın kuruluşundan bu yana paskalya gününde kutsal topraklara olan ilgisizliğinden şikâyet etmişlerdir407. Yunanistan’ın bu dönemde içinde

bulunduğu siyasal ve dini karışıklık Kudüs Patrikhanesi ve kutsal topraklarla ilgili kesin ve istikrarlı bir siyaset izlemesine engel olmuştur. En başta Yunan Milli Kilisesi’nin bağımsızlığını ilan etmesinden ötürü İstanbul Ekümenik Patrikliği ile sorunlar yaşamıştır. Ekümenik Patrikhane’nin nüfuzu altında olan Kudüs Patrikhanesi’ne yönelik siyasetinin ne derece etkili olacağı konusunda şüphe içinde kalmıştır. Üstelik karşısında Rusya gibi güçlü bir rakibi vardı. Ayrıca Balkanlar’da Protestan İngiltere ve Katolik Fransa’nın dini politikaları yeni kurulmuş olan Yunanistan’ı da etkilemiştir.

Rusların Balkanlar ve Yakın Doğu’ya nüfuz etme çabalarına karşılık Rumların tutumunu bir Rum piskopos :” Slavlar bizim doğal düşmanımızdır. Biz şimdi Türkleri desteklemeliyiz. Türkler var olduğu sürece bizler güvendeyiz” diyerek özetlemiştir408.

Rumlar da kendilerine verilen desteği geri çevirmeyerek sırtlarını bir yandan özellikle İngiltere ve Fransa’ya diğer yandan Osmanlı Devletine dayamaya çalışmışlardır. Ayrıca Filistin’de Rus etkisinin artmasının İngilizlerde kıskançlık etkisi yaratacağını ümit etmişlerdir. Bir Rum din adamı Kudüs İngiliz Konsolosluğu’na şikâyette bulunarak kutsal yerlerin eski ve haklı muhafızları olan Rum ruhbanlarının ayaklarının Rus rakiplerince kaydırılabileceğinden, buna karşın Rumların taraf değiştirebileceklerinden bahsetmiştir.

Yine Kudüs’ten sürülmüş diğer bir Rum ruhbanı Kudüs Anglikan Piskoposu vasıtasıyla İstanbul’daki İngiliz elçiliği ruhbanlarına mektup göndererek İngiliz elçisiyle görüşmek istemiştir. Sonuçta elçilik papazı tarafından kabul edilen Rum temsilci, Kudüs Patriği Nicodemos sayesinde Ortodoks Kilisesi’nin Rus Filistin Cemiyeti’nin amaçlarına hizmet ettiğini, Patrik’in Cemiyetin okullarını desteklediğini belirterek şikâyette bulunmuştur. Rumlar İngilizlerin yardımıyla Nicodemos’u engellemek için

407 Stavrou, Russian Interests, s. 155 408 Stavrou, Russian Imperial, s. 70

İstanbul üzerinde baskı kurmaya çalışmışlardır. Ancak Rum din adamı İngilizlerden hiçbir destek sözü alamadan elçilikten ayrılmıştır409.

Kutsal Toprakların Türbeleri adlı kitapta Rusların Filistin’deki politikasından; “Dünya bu ülkenin geleneksel politika haline getirdiği planlarının farkındadır. Bitmek bilmeyen bir arzuyla Rusya’nın yüksek emellerini gerçekleştirmek ve ulusların ölçüsüne göre baskı oluşturmak istemektedir. Kutsal topraklarda hissedilebilecek müşfik bir politikayı şiddetle arzuluyoruz” şeklinde bahsedilmektedir410.

Cemiyetin üyelerinin niteliğinde 1890 sonrası değişmeler olmuştur. Artık üyeler arasında Filistinolojiyle ilgilenen ve Panslavist görüşleri savunan kişiler yer almaktaydı. Rumların Cemiyetin faaliyetlerine karşı duyduğu şüphe ve tepkiye karşılık, bu grup da Rumlara ve onların Kudüs Patrikhanesi’nde izlediği siyasete karşı tepki göstermekteydiler. Bu tepki Cemiyet üyelerinden Soloviev’in “ Kutsal Topraklar ve İmparatorluk Ortodoks Filistin Cemiyeti” başlıklı monografisinde Rum unsurun dışlanmasının Yakın Doğuda Ortodoksluğun geleceğinin anahtarı olduğu vurgusuyla öne çıkmıştır411.

Aslında Rumlar ve Ruslar arasındaki çatışma Helenizm ve Slavizmin mücadelesiydi. Helenizm karşıtı fikirleriyle tanınan Soloviev doğuda Ortodoks birliğinin zor olduğunu, Rumların yetersizliğinin bunu daha da zorlaştırdığını ileri sürmüştür. Ona göre İstanbul’un fethiyle Fener Patrikhanesi dini gücün yanında siyasi güçte elde etmişti. Bu gücü Doğu Kiliselerini kendisine bağlayarak Helenleştirmek adına acımasızca etkin şekilde kullanmıştı. Bu özellikle de İstanbul’un etkisi altında kalan Kudüs için geçerliydi. Soloviev’e göre Patrikler yüzyıllarca Kudüs’ün yerel koşullarından habersiz İstanbul’da ikamet ettiklerinden Yunan asıllı ozan Homer ve siyasi düşünür Demosthenes’in eserleri onlar için İncil’den daha önemli hale gelmişti.

409 Tibawi, “Russian Cultural”, s. 20 İngiltere’nin Kudüs konsolosu İngiliz elçiliğine yazdığı yazıda

Rusların Kudüs Patrikhanesi üzerinde etkili olmaya çalıştığını, orta vadede ise kilisenin yönetimine Rum yerine Arap din adamı getirmeyi hedeflediğini belirtmiştir. Nicodemos’un Rusların etkisiyle seçimi kazandığını, seçilmeden önce Rus Kilisesi Sinodu’nun üyesi olduğunu, akıcı şekilde Rusça konuştuğunu doğrulamıştır. Yazısının devamında: “ Nicodemos’un Patrik olarak seçilişinin ardından Rusya’ya

Filistin’de okullar açmasına izin vermiştir. Ayrıca Kudüs’e yakın bir yerde iki Rum okulunu da onlara devretmiştir. Kiliseler, manastırlar ve oteller adı altında muhteşem ve büyük Rus yapılarının çevremizde yükseldiğini görmekteyiz. Bütün bunlar Kudüs Rum Patriği’nin Rum sempatizanlığından uzaklaşmak ve Rus yardımını kaybetmemek için çaba sarf etdiğinin kanıtıdır” demiştir.

410 Longman, Brown, Green and Longmans, Shrines of the Holy Land, s. 20 411 Stavrou, Russian Interests, s. 146-147

Dostoyevskii ise Soloviev’in aksine İsa’nın gerçek vekili olan Rusya’nın yönetimi altında Ortodoks birliğini gerçekleştirme ümidinin hala olduğunu savunmaktaydı412.

Rumların Cemiyeti sıkıntıya sokmak için Katolik Fransızlardan daha çok sebepleri vardı. Kutsal topraklarda Rumlar ve Ruslar arasındaki mücadele Ortodoks dünyasında hâkimiyet için yapılan rekabeti yansıtmaktaydı. Rumların nefret ettiği Rus Ortodoks Kilisesi Başvekili Konstantin Pobedonotsev’in tüm Ortodoks dünyasını Rus Kutsal Sinodu’nun denetimi altına sokmak için uğraştığına, bunu başarmak içinde onur üyesi olduğu Filistin Cemiyeti’nin çalışmalarını desteklediğine inanmaktaydılar413.

20.yüzyıl başları Anglikan Kilisesi ile Ortodoks Kiliseleri arasında aktif görüşmelerin yaşandığı bir dönemdir. 1897 tarihinde Anglikan piskoposları V.Lambeth Konferansı’nda üç üyeli bir komisyon oluşturarak üyelerin iki kilise arasındaki ilişkilerin daha yakın olması için Ortodoks Doğu’nun piskoposlarıyla görüşmesine karar verdiler. Salisbury Piskoposu John Wordsworth Yunanistan, Kudüs ve İstanbul kiliselerini ziyaret eder. Anglikan Kilisesi’ne mensup din adamlarının Doğu Kiliselerine yönelik bu olumlu tavrının birkaç sebebi vardır. Yukarıda belirtildiği gibi bu sebeplerden biri Doğu Patrikhanelerinin İngiltere’den siyasal destek beklemeleri, diğeri ise Anglikanların Ortodoks din adamlarına ve cemaatine gösterdiği dinsel hoşgörüdür. 1900’lerin başında İngilizler, Suriye ve Filistin’de Rusların Arapları desteklemelerine karşı Rum din adamlarının Anglikan Kilisesine katılmasını önermişlerdir. Anglikanların girişimine karşı Rus siyasetçileri ise Yakın Doğuda yapılan hiçbir faaliyetin sadece din ve kilise yanlısı olmadığını, aynı zamanda siyasi ve Osmanlı İmparatorluğu’nu parçalamaya dönük olduğunu düşünmekteydiler. Anglikan faaliyetleri Rus Ortodoks etkisini azaltmak ve Rum sempatisini kazanmak içindi.

I. Dünya Savaşı’nın sona ermesinin ardından Filistin’in gelecekteki statüsüyle ilgili olarak Profesör Dimitrievskii bu bölgenin İngiliz hâkimiyetine girmesinin Fransız hâkimiyetinden daha iyi olacağını belirtmiştir. Profesör bunu Anglikanların Ortodokslara gösterdiği dini hoşgörü ve mezhep değiştirmeye zorlamamasına dayanarak söylemekteydi. Oysa Anglikanlar bu hoşgörüyü ileride kiliselerin birleşmesi ümidiyle göstermişlerdi414.

412 Stavrou, Russian Interests, s. 160 413 Stavrou, Russian Interests, s. 170

414 Gerd, Russian Policy, s.60- 62 Bir Rus din adamı İngiliz siyasetiyle ilgili; “ Uzun zamandan beri

İngiltere köleleştirilmiş Hıristiyanları savunma ve destekleme siyaseti yürütmekteydi. Türklerle yapılan savaşlarda pek çok Rus kanı döküldüğünden Rumların ilgisi ve desteği bizim arkamızda olmalıdır.

İngiliz Konsolosluk yazışmalarında; İngilizlerin kutsal topraklardaki mücadelede yarış dışı kaldıkları, Rusların daha çok Fransızlarla rekabete girdiği belirtilmiştir415.

Latin ve Fransız gözlemciler Rus eğitim politikasını Suriye ve Filistin’i Rus sömürgesi haline dönüştürecek bir süreç olarak görmüşlerdir416. Sir. Harry Chrkes Luke Rusya’nın

kutsal topraklardaki tüm faaliyetlerini göz önünde bulundurarak şu yorumu yapmıştır: ” Filistin’de Sultan’ın varisi muhtemelen II. Nikolay olacaktır”417.

Katolik propagandanın destekçisi Fransızlar ise Doğu Akdeniz’de Rusların nüfuzunun artmasından sürekli endişe etmişlerdir. Bu nedenle Ruslara karşı Rumları desteklemişlerdir. 1880’lerde Fransa’da din karşıtlığının yaşanmasının ardından çoğu Fransız kongre üyesi tıpkı Rusya gibi cemiyet olarak Filistin’e gitmeyi ve bu yolla Fransa’nın etkisini arttırmayı düşünmüşlerdir418.

3.23. Rusların Ardından Kudüs Ortodoks Patrikhanesi

Bolşevik İhtilali Patrikhanenin ihtiyacı olan ve Rusya’dan gönderilen önemli miktarda ödeneğin aniden kesilmesi anlamına gelmekteydi. Gelirin %60’dan fazlası Rus devlet kurumlarından ve hacılarından olduğu için bu gelir kaynaklarının kesilmesi üzerine Patrik Damianos uluslararası borç almaya çalıştı. Kutsal Türbe Kardeşliği ise Damianos’un kiliseyi keyfi yönetmesinden, Osmanlı Devleti yanlısı davranmasından, kiliseyi mali darboğaza sürüklemesinden hareketle görevden alınmasını istemekteydi. Ayrıca kilisenin Rum karakterinin devam ettirilmesi, krizden kurtulmak için Yunan bankasından borç alınması Kardeşlik’in diğer bir talebiydi. İngilizler ise buradaki egemenliklerinin tehlikeye düşmemesi için kendi bankalarından borçlanılmasını istemekteydiler. Ayrıca Rum Patrikhanesi’nin temel sorunlarını çözmek üzere bir araştırma komisyonu oluştururlar419. Komisyona Seylan Adalet Başkanı Sir. Anton

Bertram, Başkanlığına da Sir. Harry Chrkes Luke atanır. Komisyon üyeleri üç konuda görevlendirilmişlerdir. Filistin Ortodoks Kilisesi’nin yeniden yapılandırılması, Kutsal Türbe Kardeşliği’nin Patriği görevden almak ve Patrikhanede gerekli değişiklikleri

Maalesef hakkımız olan şeyden yeterince istifade edemedik, haklarımız başkaları tarafından ihlal edilmiştir”.

415 Tibawi, “Russian Cultural” s. 21 416 Stavrou, Russian Interests, s.158 417 Stavrou, Russian Interests, s. 200 418 Stavrou, Russian Interests, s.127 419 Robson, Colonialism, s.79

yapmak için yeterli yetkiye sahip olup olmadığının tespiti, Patrikhanenin önemli borçlarını en uygun yöntemle kapatmak için gerekli tavsiyelerde bulunulması.

Kardeşliğin de içinde bulunduğu kilise sinodunun Patriği görevden alabileceğine ilişkin yazılı bir kilise yasası yoktu. Ancak sinodun yeniden kurulmasını kabul etmekle Patriğinde görevinden alınması gerçekleşmiş olacaktı. Komite mali krizden kurtulmanın çözümü olarak kilisenin gelir kaynaklarının komitenin yönetimine verilmesini önermekteydi. Patriklik seçimiyle ilgili 1875 tarihli Osmanlı fermanında değişiklik yapılmasının İngiliz Manda Yönetimi’nin başkanlığında gerçekleşmesi hususuna dikkat çekildi. Patrik adayı için itirazın gerekli görüldüğü ve sivil mahkemelerin kilise içerisindeki tartışmalara hakemlik etme yetkisine sahip olmadığı durumda manda yönetiminin Sultan’a ait bütün yetkileri eline alması diğer öneriler arasındaydı. Arapların Kardeşlik üyesi olmaları ve kilise yönetimine katılmaları konusuna da sıcak bakmaktaydılar. Önerilerin İngiltere’nin sömürgecilik politikasına oldukça uygun olduğu görülmektedir.

Cemaat ve Patrik arasındaki gerilim Rum Patriğinin siyonizmi destekleyen demeçler vermesiyle 1920’ler de daha kötüleşmiştir. Patrik’in bu demeçlerinde İngiliz Manda Yönetimi’nin etkisinin olduğunu söyleyebiliriz. Rothschild ailesinin İngiliz ayağı Filistin’de Yahudi Devleti’nin kurulması için büyük çaba sarf etmiş, İngiltere’nin konuyla ilgili politikalarında etkili olmuştur.

Kilise maliyesini eline alan İngiliz-Rum Komisyonu 1923 yılında Kudüs ve çevresindeki toprakları Siyonist Filistin Toprağı Geliştirme Şirketi’ne satmıştır. Bu satış işlemi İngilizlerce Arapların kilise içerisinde siyasal üstünlük kazanmasının külfeti olarak düşünülmüştür. 1920 yılında Ortodoks kiliseleri, mahkemeleri ve okulları ödenek yokluğundan çökmeye başlamışlardır. Cemaat ve ruhbanlar arasındaki sürtüşme devam etmiş, kilise arazileri Avrupalı zengin Yahudilere satılmıştır420.

Sonuç olarak I. Dünya Savaşı ve Bolşevik İhtilali Kudüs Rum Ortodoks Kilisesi’nin de kaderini etkilemiştir. Kilisenin Rum niteliği kaybolurken, Rus ve Osmanlı İmparatorluklarının sona ermesiyle Yahudiler sadece Müslümanların değil Ortodoks Kilisesi’nin de aleyhine güçlenmişlerdir. 19.yüzyılda Çarlık yönetiminin baskısı sonucu Rusya’dan Filistin’e büyük Yahudi göçleri yaşanmasına rağmen 1948’de kurulan İsrail’i ikinci tanıyan devlet Sovyetler Birliği olmuştur.

4. RUSYA VE OSMANLI DEVLETİNİN GREGORYEN ERMENİ MİLLETİ RUHANİ MERKEZLERİ ÜZERİNDEKİ NÜFUZ MÜCADELELERİ

Outline

Benzer Belgeler