• Sonuç bulunamadı

3.9. Ortadoğu’daki Rus Konsoloslukları ve Filistin’deki Birinci Rus Dini Misyonu

3.9.2. Birinci Rus Dini Misyonu ( 1848-1853)

Rusya Mehmet Ali Paşa’nın isyanıyla ortaya çıkan Mısır sorununu çözmek üzere toplanan Londra Konferansı’na (1840) katılmakla Osmanlı Devleti ile ilişkilerini düzenleyen geleneksel politikasından uzaklaşmaya başlamıştır. Bu tarihe kadar Rusya açısından Osmanlı İmparatorluğu’nun bütünlüğünü iki taraflı anlaşmalar temelinde korumak önemliydi. Filistin ise Londra Antlaşması’nda doğrudan görüşmelere konu olmamıştır.

1841 yılı başında Prusya İngiltere’ye öneride bulunarak kutsal topraklarda Protestanların güvenliğini sağlama, koruma ve destekleme konusunda hem fikir olmaya çalışmıştır. Aynı zamanda Zion Dağı üzerinde bulunan Kamame Kilisesi’nde bir tapınak yapılmasını istemişse de önerileri İngilizler tarafından reddedilmiştir. Bunun üzerine Prusya konferansa katılan diğer devletlere bir proje sunmuştur. Projeye karşı Fransa sessiz kalmış, Avusturya kendini İngiltere ve Rusya’nın kararına bağlı kılmış, İngiltere görüşmelerin devam etme olasılığını saklı tutarak diplomatik ilkelere bağlı kalmıştır. Rusya; Katolikler ve Rumlar arasındaki mücadelede büyük çapta bir antlaşmanın imkânsızlığını belirterek projeyi reddetmiştir. Prusya’nın projesine karşı kendi projesini sunmuşsa da kabul edilmemiştir219.

Ortadoğu’da meydana gelen müteakip gelişmeler 13 Temmuz 1841’de Rusya, İngiltere, Fransa, Avusturya ve Prusya arasında II. Londra Antlaşması’nın imzalanmasıyla sonuçlanmıştır. Londra Antlaşması’na kadar Ortodoks Doğu’nun Hıristiyanlarını himaye etme hakkını Osmanlı ile antlaşmalar yaparak çözmeye çalışan Rusya artık tek bir yöntem takip etmeye başlamıştır: İstenilen imtiyazları ondan zorla

219 Yamilinets, Ocherki politicheskikh, s. 57 İngiltere’nin önerisini reddettiği Prusya Londra

Konferansına katılan diğer büyük devletlere -Rusya, Avusturya, Osmanlı- şu önerilerde bulunmuştur. 1- Filistin’de yaşayan Hıristiyanlar Türk hukukunun yetkisi dışında bize bağlı olmalı, 2-Kutsal yerler beş büyük devletin eline geçmeli, 3-Yerel Hıristiyan cemaatlerini Roma Katolik, Rum, Ermeni ve Evanjelistler oluşturmalı, 4-Kutsal yerlerin yönetimi üç yerli cemaate emanet edilmeli. Katolik Rumlar ve Ermenilerin temsilcisinin Avusturalya ve Fransa, Ortodoks Rum ve Ermenilerin temsilcisinin Rusya, Protestanların temsilcisinin İngiltere ve Prusya tarafından atanmalı.

Rusya’nın projesindeki öneriler ise: 1-Önceki antlaşmaları ve imtiyazları onaylayan yeni bir hattı şerif yayımlanması, Bu madde Rusya’nın Tanzimat Fermanı’ndan memnun olmadığını göstermektedir. 2-Yafa ve Kudüs’e atanan yeni Osmanlı valisinin buradaki staükoyu koruması, 3-Hıristiyan din adamlarının eski anlaşmazlıkları devam ettirmelerinin kesinlikle yasaklanması, 4-Güvenliği açısından İstanbul’da kalan Kudüs Patriği’nin disiplini sağlamak için geri dönmesi, 5-Uyuşmazlıkların çözümü için yerel vali, Rum vekil, Latin ve Ermeni manastırlarının yer aldığı karma bir komisyon kurulması, 6-Rus din adamlarına Kudüs’te bina yapmak ve hayır kurumları açmak hakkı verilmesi. Bu madde ise ilgili konularda Babıali’nin Rusya’ya karşı temkinli davrandığını vurgulamaktadır.

koparmak. Çünkü Londra Antlaşması Rusya’nın doğudaki durumunu oldukça zayıflatmıştır220.

Dışişleri Bakanı Nesselrode, Rusya’nın Ortodoks siyasetinin yerel halkın ihtiyaçlarını karşılamaya uygun olduğu takdirde başarılı olabileceğini düşünmekteydi. Nesselrode bunu düşünürken yüz yıllardan beri Kudüs Patrikliğini yöneten Rumların hâkimiyetini, Kutsal Türbe Kardeşliğini ve bu ikisinin Ortodoks Araplara yönelik tutumunu dikkate almamıştır. Bakan 1841’de Patrikhanenin durumunu araştırmak, Çarlık rejiminin mücadelesine destek sağlamak, Filistin’deki Rum din adamları ile yakın ilişkiler kurmak amacıyla birinin bölgeye gönderilmesi için Rus Kutsal Sinoduna emir vermiştir. Hac yapma bahanesiyle kutsal topraklara gidecek olan bir din adamının bu görevi yerine getireceği yönünde hem dışişleri hem de sinod hem fikir olmuştur. Gönderilecek kişinin yerel ruhbanların, yabancı misyonerlerin ve diplomatik temsilciliklerinin tepkisini çekmemesi için rütbesi Arşimandrit’ten yüksek olmamalıydı. Diplomat yerine din adamı seçilmesindeki sebep Kudüs Kilisesi’nin durumunu dünyevi bir görevliden daha iyi kavrayabileceğinin düşünülmesindendi221. En uygun kişi olarak

Arşimandrite Porfiri Uspenskiy üzerinde karar verilmiştir222.

Uspenskiy 1843 yılında Suriye, Filistin ve Mısır’ın bazı bölümlerinde keşif gezisinde bulunmak üzere Beyrut’a gelir. Amacı gezi sırasında Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Ortodoksluğun haritasını çıkarmaktır. Rusya ve Ortodoks Doğu kiliseleri arasında yaşanan bir asırlık uzaklaşmanın ardından Ortodoksların nerelerde bulundukları, kiliselerinin durumu ve inançlarını nasıl yaşadıkları hakkında bilgi edinecektir223. Uspenskiy Suriye’de gerçekleştirdiği keşif gezisinin ardından Filistin’e geçer. Burada Arapça konuşan Ortodoks Araplarla Rumca konuşan din adamları arasındaki derin uçurumu görür. Katolik ve Protestan misyonerlerin Ortodoksları kendi mezheplerine döndürmedeki başarılarına şahit olur. Filistin’de Ortodoksluğun zayıflamasının başlıca nedenlerinden biri olarak Kudüs Patriği’nin İstanbul’da ikamet etmesi ve Kutsal Türbe Kardeşliği’nin Patrikhanenin yönetimine ilgisiz kalmasından kaynaklandığını tespit eder. Günlüğünde ve Kutsal Sinod’a sunduğu raporlarda Rusya’nın himaye önerilerinin Rum din adamları tarafından hoş karşılanmadığını ve

220Yamilinets, Ocherki politicheskikh, s. 59

221 Stavrou, Russian Interests, s. 33; Kane, Pilgrims, Holy Places, s. 85

222 BOA, Y.MTV. 268/105; Hopwood, The Russian Presence, s. 35; Stavrou, Russian Interests, s. 34

Uspenskiy St. Petersburg ilahiyat akademisinde çalışmıştı. Ortodoks Doğuyla yakından ilgili olması Onun bu göreve getirilmesinde etkili olmuştu. Ayrıca 1840’da Viyana elçilik kilisesinde görev yapmıştı.

düşmanca görüldüğünü yazar224. Rumların Arap cemaat üzerindeki nüfuzlarını ve kilise

yönetiminde iktidarı paylaşmak istemedikleri açıktır. Yüzlerce yıllık Rum hegemonyasını, bunun maddi ve manevi getirisini kaybetmek istememektedirler.

Porfiri Uspenskiy; Kudüs Rum Patrikhanesi yetkilileri, Kutsal Türbe Kardeşliği ve yerli Ortodoks halkla yaptığı görüşmelerinden elde ettiği bilgilerin sonucunu gösteren bir raporu İstanbul elçisi V.P Titov vasıtasıyla Petersburg’a gönderir. Raporunda Kudüs Patriği Athanasios’un ölümünün ardından seçilen Krill’in Kudüs’teki Patriklik tahtına geri dönmesi için Rusya’nın Babıâli’ye ve İstanbul Patrikhanesi’ne baskı yapmasını ister. Ona göre Patrik bu iki gücün etkisi altındadır. Patrik’in dönüşü Ortodokslar arasında Patriklik tahtının meşruluğunu yenilerken, Protestan ve Katolik misyonerlerin artan etkisini önlemeye de yardım edecektir. Arşimandrite raporunda Kudüs Kilisesi’nin kötü koşullarını, Rum adamlarının ve Arap cemaatin cehaletini anlatır, kiliseyi bu durumdan kurtarmak için Rusya’nın müdahalede bulunarak bir piskopos başkanlığında birkaç din adamının gönderilmesini önerir. Gönderilecek piskopos Kudüs Kilisesi’nin yönetiminde yer alacak, sinod ve Kutsal Türbe Kardeşliğini yönetecek, yerli çocuklar için Rus okulları açacak, Rusça kitapları Arapçaya çevirerek Suriye, Filistin, Mısır’da dağıtacak, hayır vakıfları kurarak halkın güvenini kazanacaktı. Ayrıca Rus Konsolosluğunun yetkisi altında değil doğrudan Rus Sinodu ile muhatap olacaktı225. Porfiri bunu istemekle misyonun siyasete alet olmasını

önlemek istemiştir. Ancak Rus Ortodoks Kilisesi’nin yapısına bakıldığında kilise devlet kontrolünde olduğundan ister istemez politikaya alet olduğu görülmektedir.

Uspenskiy’e göre belki de misyonun çalışmaları sayesinde Ortodoks kilisesiyle Uniatların birleşmesi mümkün olabilecekti226. Oysa Rum din adamlarının birleşme için hiçbir çaba göstermedikleri, böyle yaparak Fransa’nın etkisinin artmasına yardımcı olduklarını belirtmekteydi. Aslında Rum hiyerarşisinin bu inatçı davranışı kendilerine olan öz güvenlerini de ortaya koymaktaydı. Ancak devir değişmişti. Artık önceleri Patrikhaneler ve misyonerler olan rakiplerinin yerini bunları destekleyen güçlü devletler almıştı. Kilise hiyerarşisinin devlet yönetiminin de zayıflamasıyla artan iktidar hırsı onun önündeki en büyük engel olmuştu. Petersburg’un maddi ve manevi desteğini arkasına alıp kullanmayı becerememişti.

224 Kane, Pilgrims, Holy Places, s. 82 225 Hopwood, The Russian Presence, s. 37 226 Kane, Pilgrims, Holy Places, s. 98

Arşimandrite Rusya’nın Kudüs Patrikliğine gönderdiği paraların amacına uygun kullanılmadığını tespit etmişti. Elinde paranın Patrikhane tarafından daha çok yatırım amaçlı kullanıldığını gösteren pek çok kanıt bulunmaktaydı. Satın alınan araziler parasal hediye beklentisi olmayan yerli halk tarafından işlenmekte, gelirler ise Patrikhaneye gitmekteydi. Bu sebeple yerli halk Rum hiyerarşisinin kendilerini ihmal ettiğinden şikâyete devam etmekteydi. İngiliz Konsolosluğu kayıtlarına göre Rumlar Kudüs içerisinde ve çevresindeki arazilerin çoğunu satın almışlardı. Bu durum İngiliz konsolosunca şehrin etrafının Patrikhaneye ait mülklerin dairesi içine alınmak istenmesi şeklinde yorumlanmıştı. Harcamalar sadece Kudüs ve çevresiyle sınırlı değildi. Hayfa, Yafa, Akra’da arazi satın almak için araştırmalarda bulunulmuş, Nablus dışında Yakup’un kuyusunun olduğu yere yakın bir araziyi satın almışlardı. Konsolos yorumunun devamında “İstanbul’da ki siyasi güçler -muhtemelen Rus elçiliği, Fenerli Rumlar ve Fener Patrikhanesi kast edilmekte- Rum hiyerarşisine büyük kazançlar sağlayacakları yeni araziler almaları için destek vermişlerdir” demekteydi227. Büyük

çaptaki bu harcamalar Patrikhane Sekreteri Nikophorus Petasis tarafından gerçekleştirilmişti. Petasis, Rusya’nın gönderdiği paraları sadece dini amaçlı kullanmamış dünyevi yatırımlarda da bulunmuştu. Örneğin sabun ve zeytinyağı imalatının arttırılması için binlerce zeytin ağacı, ipek imalatı için ise dut ağacı diktirmişti. Onun bu çabalarının anısına Kudüs Özgürlük Çanı’nın bulunduğu yere “Nikophoria” olarak bu papazın adı verilmişti228. Dikkat çekici olan Patrikhanenin satın

aldığı araziler ve bu arazilerden elde ettiği gelirlere karşın 19. yüzyılın ikinci yarısında mali krize girmiş olmasıydı. Buda kazancın Ortodoks halkın ihtiyaçlarına harcamak yerine Kudüs Rum Patrikliği yönetimi hatta Patriklik üzerinde nüfuzu olan İstanbul Patrikliği ve Fenerli Rum Beylerinin şahsına harcanmış olabileceği düşüncesini akla getirmektedir.

Osmanlı İmparatorluğu’nda 1867’ye kadar yabancıların hatta diplomatların Osmanlı hâkimiyetindeki yerlerde taşınmaz mal edinmeleri yasaktı. Aynı yıl Hicaz hariç İmparatorluk dahilinde yabancılara mülk edinme hakkı tanıyan bir ferman yayımlandı. Ancak bu tarihe kadar olan yasal zorluk sadece görünüşteydi. Ferman yayımlanıncaya kadar Rus parasıyla Ortodoks cemaatine mensup Osmanlı tebaası adına

227 Tibawi, “Russian Cultural”, s. 8- 9

228 Itamar Katz & Ruth Kark, “The church and landed property: The greek orthodox patriarchate of

Jerusalem”, Middle Eastern Studies, 43:3, 13 Apr 2007, s. 393 Bu rahibin çabaları sayesinde 1848 ve sonrasında Rusya’dan gönderilen parayla önemli miktarda mülk satın alındı. Yerli halkın Abu-Dahab (altın babası) dediği Nikophorus Kudüs çevresinde ve dışında pek ç ok mülk satın aldı.

araziler alınmıştı. Aynı yöntemi Anglikanlar ve Katoliklerde kullanmıştı. Hopwood’a göre İgnatiev’in öncülüğünde Rus hükümeti politik avantaj sağlamaktan çok politik engeller çıkardığı için bu izni veren protokolü 1873 yılına kadar imzalamayı reddetmişti229.

Uspenskiy’nin önerileri Moskova’da büyük tepkiyle karşılanmasına rağmen ileride kurulacak olan ikinci dini misyon, Filistin Komitesi ve Rus Ortodoks Filistin Cemiyeti’nin faaliyetlerinde dikkate alacakları temel esaslar olacaktı.

Nesselrode, Porfiri’nin raporunda bölgede gayriortodoks Osmanlı Hıristiyanlarının da olduğunu ve acilen Rus himayesini elde etmeye ihtiyaç duyduklarını gördüğünde çok şaşırmıştır. Bu durum onun Rusya’nın bölgeye nüfuzunun dayanağı olmuş, Ortodoks Doğu Kiliseleri üzerine daha fazla odaklanmasına neden olmuştur230. Rus Kilisesi Sinodu ve Nesselrode Ortodoksluğun yeniden canlandırılması

için misyonun Rum hiyerarşisiyle işbirliği yapmak zorunda olduğunu düşünmüşlerdir. Her şeye rağmen Dışişleri Bakanı’nın hedefi siyasi olmuştur. Hedefleri arasında Rusya’nın bölgede etkisini arttırmak, yerli Ortodoksların sempatisini kazanmak, İngiliz ve Fransız tasarılarını önlemek de yeralmıştır231. Oysa Ortodoksluğun yeniden canlandırılması zor bir işti, Rum Patrikhanesinin yetki alanına girmekteydi. Rumlar Rusya’nın maddi yardımı ve siyasi desteği dışında kendi yetki alanlarına müdahale etmesini istememekteydiler. Doğu Kiliselerinde Helenizmin ayakta kalması ve kendi çıkarları her şeyden önce gelmekteydi. Diğer taraftan Rus yetkililerin düşüncelerinde haklı olduğu ileriki zamanlarda görülecektir. Rumlarla işbirliği yapmadan başarı sağlamak imkânsızdı. Arkalarında hem devlet desteği, hem de Batılıların desteği vardı. Rum hegemonyasıyla mücadele etmek kolay olmayacaktı. Çünkü Rusya’nın dayanağı olan Ortodoks Araplar sürekli yönetilmeye alışık olan ve Rumlarca bilinçli olarak cahil bırakılan bir topluluktu.

229 Karal, Osmanlı Tarihi, VI. cilt, s. 250-251 Osmanlı İmparatorluğu’na gelen yabancılar bu işinde

kolayını bulmuşlardı. Osmanlı tebaası olan birine mülk satın aldırarak mülkü o kişinin adına tescil ettirmekteydiler. Daha sonra yabancı bu kişiden mülkün asıl sahibi olduğuna ilişkin senet almaktaydı. Bu tasarruf şeklini hükümet hoşgörüyle karşılamaktaydı. Yabancılar bu tasarruf şeklini hukuki teamül haline getirmeye çalışmaktaydılar. 1856 tarihli Islahat Fermanı’na şöyle bir madde konulmasını temin ettiler. “

Emlakin alım ve satımı ve tasarrufu hakkındaki bütün kanunlar tebaa için eşit olduğundan devletin kanunlarına ve belediye zabıtası nizamlarına uymak ve asıl yerli halkın verdikleri vergi ve resimleri vermek üzere Osmanlı hükümeti ile yabancı devletler arasında sureti tanzimiyeden sonra ecnebiye dahi emlake tasarruf müsaadesi verilecektir”. ; Tibawi, “Russian Cultural”, s. 10; Hopwood, The Russian Presence, s. 92

230 Kane, Pilgrims, Holy Places, s. 87 Bu azınlık Hıristiyanları Yakubiler, Kıptiler, Mutualistler ve

Uniatlar oluşturmaktaydı.

Uspenskiy 1847’de dini misyonu açmak için Kudüs’e tekrar gönderildiğinde hem dışişleri bakanlığı hem de Kutsal Sinod tarafından 1843’te verilen talimatların dışına çıkmaması emredilmişti. Burada dikkati çeken nokta Rus Dışişleri Bakanlığının ve Kutsal Sinod’un Kudüs Patrikliği ve onun yetki alanına giren işlerde hiçbir değişikliğe gitmeksizin kilisenin içinde bulunduğu kötü şartların düzeltilerek ıslah edilmeye çalışılmasını istemeleriydi. Bundan her iki devlet kurumunun da Rumları karşılarına almak istemedikleri anlaşılmaktadır. Rusya’nın planlarının herhalde gerçekleşmesi için Rum hiyerarşisinin yardımına ihtiyaç vardı. Bu nedenle Rus misyonları Suriye ve Filistin’de yerli Rum Ortodoks Patrikhanesi dışında bir Rus Patrikhanesi kurmayı düşünmemişlerdi. Oysa hem Uspenskiy’e hem de ondan sonra gelecek olan misyon başkanları Antonin Kapustin, Cyril Naumov ve Leonid Kevalin’e verilen talimatlarla bu misyonerlerin gittikleri yerlerde karşılaştıkları koşullar birbirine uymamaktaydı. Misyon temsilcileri Kutsal Türbe Kardeşliği ve Kudüs Rum Kilisesi hiyerarşisinin tepkisiyle karşılaşmaktaydılar. Hem kardeşlik hem de kilise hiyerarşisi Rusya’nın Besarabya ve Gürcistan’da bulunan Kudüs Kilisesi’ne ait mülklerin gelirlerine el konulmasından, Patriklik seçimlerine müdahale edilmesinden, Rusya’nın Bulgar Eksarhlığı ve Sırp Milli Kilisesi’nin kurulmasına verdiği destekten ve Patrik II. Krill’in Rus yanlısı eğilimlerinden dolayı tepkiliydiler232. Özellikle Uspenskiy’yi el

yazması eserleri manastırdan çalmak ve Moskova’daki koleksiyonları zenginleştirmekle suçlamaktaydılar233. Ayrıca Katolik ve Protestan temsilcileri gibi Rusya’nın

faaliyetlerini bölgeye nüfuz etme çabaları olarak değerlendirmekteydiler.

Diğer taraftan, Katolik ve Protestan misyonerlerinin çabaları sonucu bölgede bu mezheplere ait okullar ve kiliseler çoğalmış, Ortodoks halk, diğer Hıristiyan azınlıklar ve kutsal mekânlar üzerindeki nüfuzlarını arttırmışlardı. Misyonun görevlerinden biride Suriye ve Filistin’de Ortodoksluğa yönelik yabancı misyonların tecavüzünü önlemekti234. İnanç açısından cahil bırakılan bir cemaatin yabancı etkisine açık

olmaması zaten düşünülemezdi. Diğer mezheplerin istediği ortam Rum ruhbanları tarafından kendiliğinden sağlanmıştı.

Uspenskiy’nin önemle üzerinde durduğu sorunlardan biri Ortodoks Arap cemaatiydi. Kudüs Rum Kilisesi’nin yetki bölgesine giren nüfusun çoğunluğu Arap olmasına rağmen Patrik ve kilise sinodu Araplardan seçilmemekteydi. Sadece kırsal

232 Stavrou, Russian Interests, s. 37 233 Tibawi, “Russian Cultural”, s. 8 234 Tibawi, “Russian Cultural”, s. 7

kesimdeki papazlar arasında Araplar bulunmaktaydı. Bu nedenle Arşimandrite Arap cemaate karşı özel bir ilgi duymuş, Arap gençlerin eğitimiyle ilgilenmiştir. Misyonun ödeneğinden Arap papazlara destek vermiştir. Onun bütün bu çabaları ileride uyanacak olan Arap milli bilincinin oluşmasına temel teşkil etmiştir. Bu birinci misyonunun en önemli başarısı olarak öne çıkmıştır235. Konuyla ilgili günlüğüne yazdığı “ Tanrı iki

Ortodoks halkın manevi eğitimine öncülük etmemi münasip gördü, Araplar ve Bulgarlar” cümlesi Porfiri’nin duygularını kısaca özetlemesi açısından anlamlıydı236.

Arşimandrite’in önemli başarılarından biri de 1854’de Kudüs St.Nicholas Manastırında matbaa kurmasıydı237.

Porfiri bütün çabalarına rağmen kısmi bir başarı elde eder. Çünkü Rus yetkililerin kendisinden yapmasını istediği şeyler gerçekleştirilebilir değildi, zaten yeterli destek de verilmemiştir. St.Petersburg’da dini ve dünyevi çıkarlar arasındaki çatışma görevin amaçları üzerinde ayrılığa yol açar238.

Arşimandrite Porfiri Uspenskiy’nin çalışmaları 1853-1856 Kırım Savaşı’nın çıkmasıyla birlikte kesintiye uğramış ve ülkesine dönmek zorunda kalmıştır. Theofanis Stavro, Porfiri’nin çabalarının sonuçlarının zarar verici tarihi bir hata olduğunu, Doğu Kiliseleri’nin gözünde Rus Kilisesi’nin değerini ve Rus Devletinin saygınlığını arttırmadığını ileri sürmüştür. Oysa Eliee Kanee’in belirttiği gibi Porfiri’nin Suriye ve Filistin’de yaşayan gayriortodoks Hıristiyan azınlıklar üzerinde durması, onların Ortodoksluğa döndürülmesinin bölgenin dini haritasını Rusya’nın lehine çevirerek Petersburg’nın siyasi ve ticari çıkarlarına hizmet edeceği yönünde raporlar sunması tespitlerindeki başarıyı göstermektedir.

Her şeyden önce başarı için parasal güç ve destek gerekmekteydi. Arşimandrite 10.000 ruble gibi çok kısıtlı bir bütçeyle tasarılarını gerçekleştirmeye çalışmıştı. Uspenkii’yi başarısız kılan etkenlerden biri raporlarının sinod ve dışişleri bakanlığındaki yetkililerce tam olarak anlaşılmamasıydı. Ayrıca Kudüs Kilisesi

235 Mehmet Hayrettin., “Rusya’nın Şarkta Kilise Siyaseti”, Sebilürreşad Dergisi, Ankara, 1912, s. 33;

Stavrou, Russian Interests, s. 37

236 Tibawi, “Russian Cultural”, s. 8

237 Frary,” Russian Missions”, s. 138 Matbaada basılan ilk kitaplar havariler, Arapça yazılmış bir

Ortodoks ilmihali ve Kudüs Patriği Anfim’in yazdığı ilahiler kitabıydı. Porfiri Uspenskiy Suriyeli çocuklar için yetimhane yaptırdı, yerel okulların öğretmen ihtiyacını giderdi. Dini tatillerde Beytüllahim ve Kudüs yoksulları arasında sadaka dağıttığı için ünü yayıldı. Filistin ve Sina ile ilgi tarihsel makaleler, hac rehberleri, bol resimli seyahat albümleri, Rumca el yazması katalog oluşturdu.

hiyerarşisinin Helenizmin kaleleri olarak gördüğü Doğu Kiliselerini Slav medeniyetinin temsilcisi olan Rusya’ya kaptırmak istememesi de başarısızlığın diğer bir etkeniydi.

Outline

Benzer Belgeler